@m.yaprak_epli
|
Dersler nihayet bittiğinde rahat bir nefes vererek şükrettim. Zira bitmiştim. İkindi ezanı da o sıralar okunduğu için namazımı kılıp öyle eve döndüm. Evdeki küçük çaplı işlerimi hallettikten sonra yemek yapmaya koyuldum. Yemek yapmayı seviyordum. Yemek yaparken aklım dağılıyordu. Bu sayede dinlenmiş de oluyordum. Bir saat sonunda yemek yapmayı da bitirdiğimde bomboş kaldım ortada. Günlük tüm işlerimi halletmiştim. Ev tek başına sessiz ve ürkütücü oluyordu. Oldum olası evde tek başıma olmaktan hiç hoşlanmazdım. Özellikle vakit akşama yaklaştığında çok daha korkardım. En iyisi Umut gelene dek evde biraz ses oluşturmak deyip televizyonu açtım. Kafamı dağıtmam gerekiyordu. Eğer evde tek başıma olduğumu kendime hatırlatıp durursam yine korkmaya başlayacaktım. Allah'ım, Sen yardımcım ol. Televizyonda şu komedi programlardan biri vardı. Neydi adı ya? Sümeyye çok severdi bu programı. Hah! Yazıyor zaten üstünde. Güldür güldür show. Evet ve bu skeç de tanıdık geliyordu. Sümeyye sürekli "Mutlaka izlemelisiniz. Çok komik."deyip dururdu. Bunu da hatırlamıştım. Meşhur Şevket hoca skeciydi bu. Herkes çok bahsederdi bundan. İzleyelim bakalım. Başımı yemekten iyidir. İnşaAllah Umut çabuk gelirdi. "Hocam?" "Hocam?" "Hocam?" "Söyle be kızım! Seni dinliyoruz!" "Hocam? Ben aşık oldum da şey, kalbim pek kırılmıyor. Acaba kendimi bu binadan aşağı atsam kalbim kırılır mı?" Anladım. İşlenen konu aşktı. "Çok iyi fikir kızım. Bence de git kendini aşağı at sen ama baştan uyarayım kalbin kırılmaz! Kafan kırılır!" "Yani hocam? Bu iyi bir şey mi?" "Tabi ki de iyi bir şey kızım. Kafanda zaten beyin diye bir şey yok ki! Kafan kırılsa ne fark eder? Sen de kurtulursun, biz de kurtuluruz!" "Anladım hocam. Programdan sonra mutlaka bu tavsiyenizi dikkate alacağım. Çok sağ olun." "Sonra olmaz! Bence şimdi git, şimdi! Yahu Nezaket nereden buluyorsunuz böyle balyozları öff!" "Çok sevdiniz değil mi yakışıklı hocam?" "Hay Nezaket! Güzelsin güzel olmasına da bari biraz akıl olsaydı! Neyse..." "Ha ha ha. İlahi hocam. Evet? Sıradaki seyircimize geçelim. Buyurun beyefendi?" "İyi akşamlar hocam?" "İyi akşamlar çocuğum iyi akşamlar." "Severek izliyoruz hocam." "Sağ olun. Sağ olun." "Yatmadan önce her gece posterinizi öpüyorum hocam." "Neden!" "Öpmezsem kabus görüyorum hocam ama öpersem rüyalarımı süslüyorsunuz." "Bak ya! Normal sapıkların rüyasını çıplak karılar süsler. Bu sapığın rüyasını ben süslüyorum!" "Öyle demeyin hocam. Kendinize haksızlık ediyorsunuz." "Nasıl yani!" "Rüyalarımı çıplak süslüyorsunuz hocam." "Nezaket söyle şuna; beni delirtmeden önce sorusunu sorsun. Yoksa elimden bir kaza çıkacak!" "Evet beyefendi? Sorunuza geçelim?" "Şöyle bir sorum olacaktı hocam? Hocam ben karımı sevmiyorum ama karım beni sevdiğini ve kalbini çaldığımı söylüyor. Acaba ona kalbini nasıl geri verebilirim hocam?" "Nasıl biliyor musun çocuğum?" "Nasıl hocam?" "Sen şu yanındaki kız arkadaşının elinden tut. Birlikte bu binanın eeen yüksek katından aşağı atlayın. Başka bir çözüm yolu yok çünkü. Nezaket delireceğim artık, dayanamıyorum!" Ay! Gülmekten çenem ağrımıştı. Başta saçma ve anlamsız gelse de daha fazla kendimi tutamamıştım. Gözümde biriken bir damla yaşı silerken kapı çaldı. Umut olmalıydı. Televizyonu kapattığım gibi kalkıp kapıyı açtım. Açtığım gibi yüzümdeki sırıtış kayboldu. Sadık amca ve Umut'tu gelenler. İkisinin de gözleri kızarıktı. Sadık amcanınki biraz hafif olsa da Umut'un gözleri daha bir kızarmıştı. Ağlamışlar mıydı? Neler oluyor? "Gel oğlum gel."diye Sadık amca Umut'un koluna girip destek olmaya çalışarak yukarı çıkarmaya başladı. "Mucize kızım, Umut'a yiyecek birkaç bir şeyler getirebilir misin?" "Ta-tabi babacığım. Hemen." Onlar yukarı, Umut'un odasına çıkarken ben de hemen hazırladığım yemeklerden ikisi için tabaklara doldurup tepsiye dizdim. Ay! Acaba ne oldu da bu haldelerdi? Yine kavga mı ettiler ki? Hayır hayır. Kavga etseler bu kadar sakin davranabilirler miydi birbirlerine? Düşünmeyi bir kenara bırakıp hazırladığım tepsiyi kaptığım gibi yukarı çıktım. Sadık amca Umut'u yatağına yatırıp yanına oturmuş, saçlarını okşuyordu. Ah canım ya. Kapıyı çalıp "Babacığım?"diye seslendim. Umut'un gözleri kapalıydı. Sadık amca beni görür görmez "Gel kızım gel."diye yanına çağırdı. "Hadi oğlum. Kalk da bir iki lokma bir şey ye." "Canım istemiyor baba."diye gözleri kapalı bir şekilde mırıldandı Umut. "Ama oğlum, sabahtan beri hiçbir şey yemedin. Hastalanacaksın bu gidişle." "İstemiyorum baba. Yalnız kalmak istiyorum."deyince sadık amca ona verdiğim tepsiyi Umut'un çalışma masasına bırakıp "Peki oğlum. Dinlen sen biraz. Sonra yersin o zaman."deyip alnına şefkatli bir öpücük bıraktı. Bana da "Hadi kızım, biz çıkalım." anlamında bir bakış attığında ikimiz de çıkmıştık. Aşağıya indiğimizde daha fazla dayanamayıp sordum. Meraktan ve endişeden ölecektim artık. "Babacığım neler oluyor? Umut neden bu halde? Bir şey mi oldu?" Sadık amca derin bir nefes alıp üzgün gözlerle bana baktı. "Bugün Umut'un annesinin ölüm yıl dönümü kızım. Mezarlıktan dönüyoruz."deyince gözlerim hızla dolarken ağzım şaşkınlıktan aralanmıştı. Bunu bilmiyordum. Bugün olduğunu bilmiyordum. Umut'un o kızarmış gözleri aklıma gelince gözümden bir damla yaş düştü. "Hâlâ alışamadık yokluğuna. Ben yine bir nebze kendimi kontrol edebiliyorum ama Umut bu konuda çok hassas."deyip merdivenlerden yukarıya baktı. "Hemen bırakıveriyor kendini." "Gerçekten çok üzüldüm babacığım. Mekanı cennet olsun." "Amin kızım. Sağ ol. Benim şimdi çıkmam gerekiyor. Umut'a dikkat et olur mu? Normalde yanında kalırdım ama artık sen varsın. Sana güveniyorum kızım. Umut'a mukayyet ol. Tamam mı?" "Tabi ki babacığım."diye uzanıp elini öptüm. Sadık amca başımı okşayıp çıktı evden. Bundan sonra Umut'a her zamankinden daha fazla destek olmalı ve yanından ayrılmamalıydım. Sessiz adımlarla yukarı çıkıp yavaşça odasının kapısını araladım. Yorgunluktan uyuyakalmıştı. Yorganını elime alıp güzelce üstünü örttükten sonra yüzünü süzdüm. Gözleri kapalı olsa da hâlâ kızarıktı. Kim bilir ne kadar ağlamıştır. Annesizlik çok zor bir şey olmalıydı. Yaşayan bilirdi. Ben bilemezdim. Elhamdülillah ki annem hep yanımda olmuştu bugüne kadar ama Umut annesine çok bağlı olmasına rağmen onsuz büyümüştü. Bir ara annemi ziyaret edip ona kocaman sarılmayı aklıma not ettim. Beklenmeyecek bir cesaretle yanına oturup yüzüne eğildim ve nurlu, bebeksi yüzünü daha çok inceledim. Alnına düşen birkaç perçem saçı elimle yana ittirip saçlarını okşamaya başladım. Saçları yumuşacıktı. Sevgiye muhtaç bir çocuk gibiydi. "Bundan sonra hep yanında olacağım Umut. Seni asla bırakmayacağım. Bir daha gözlerinin o kadar kızarmasına izin vermeyeceğim."diye fısıldayp gözlerini okşadım. "Annen kadar olmasa da sana sevgiyi yeniden tattıracağım inşaAllah. Rabb'imin sevgisini tattığında artık bu kadar üzülmeyeceksin biiznillah." Alnına bir öpücük bırakıp ayağa kalktım. Biraz huylanmıştı ama uyanmamıştı. Doğrusu ben de biraz tuhaf olmuştum ama Umut'un üzüntüsünü düşününce bu kadar batmıyordu. Ona destek olmalıydım. Masasındaki tepsiyi alıp ışığını kapattım. Kapısını da biraz aralık bırakıp çıktım odadan. Belki seslenir falan diye. Mutfağa gidip her yeri güzelce topladım ve yemekleri buzdolabına kaldırdım. Umut yemiyorsa ben de yemezdim. Zaten iştah da kalmamıştı. Namazımı kılıp dua ve zikirlerimi yaptım ve kendimi yatağıma atmadan önce tekrar Umut'u kontrol etmeyi unutmadım. Son olarak da dişlerimi sünnet gereği misvaklayıp öyle yattım. Yorulmuş olmalıydım ki gözlerim hemen kapanmıştı. *** "Anne..." Umut'un sesiyle yatağımdan fırladığım gibi saate baktım. 03.25 Uykulu gözlerle odamdan çıkıp Umut'un odasına gittim. Işığı açtığımda yüzü terden sırılsıklam olmuş Umut'u görünce hemen başına koşup elimi alnına koydum. Aman Allah'ım! Yanıyordu bu çocuk! Hâlâ uykusunda "Anne..." diye sayıklıyordu. "Umut kalk çabuk."deyip üstündeki yorganı sıyırdım. Ne diye üstüne örttüm ki şu yorganı! Zaten hava yeterince sıcaktı. Hep benim yüzümden olmuştu! "Umut kalk hadi."deyip bu sefer onu yataktan kaldırmaya çalıştım. "Üşüyorummm..."diye fısıldamasını önemsemeyip kolunu omuzuma sardım ve ayağa kaldırmaya çalıştım. Amacım onu banyoya götürüp soğuk suyla ateşini düşürmekti ancak o kadar ağırdı ki bedenim bu cüsseye dayanamayınca ikimiz de oturur pozisyonda yatağa düştük. Umut'un kolu omzumdan kayıp yüzü boyun girintime girince heyecanla yutkundum. Derin derin bir nefes çekince kalbim hızla atmaya başladı. "Onun gibi kokuyorsun..."diye fısıldayıp kollarını belime sardı. Allah'ım şu an heyecandan ölmezsem iyidir. Çocuk ateşler içinde ama benim düşündüğüm şeylere bak! Hareketlenmeye çalıştığımda Umut'un belimdeki kolları daha da sıkılaştı. "Biraz daha lütfen..." Kalbim hızını kaybetmeden atarken dağınık topuzumu ve çiçekli pijamalarımı yeni fark edip üstümü süzdüm. Ah salak kafam! Şimdi ne yapacaktım ben... -Bölüm sonu- |
0% |