@m.yaprak_epli
|
"Benimle kal Mucize..." İnme gelmiş gibiydi. Ne kıpırdayabiliyor ne de konuşabiliyordum. Umut'un yorgunluktan gözleri gidip geliyordu. Hastalık onu bu kadar yormuş olmalıydı. Ben de daha fazla yormadan cevap vereyim de dinlenmeye devam etsin çocuk. "Ta-tamam." Kekelemek beni daha da utandırmıştı ama çaktırmamaya çalıştım. Başarıp başarmadığımı Allah bilir. Umut elini bileğimden çekip yatağa bıraktığında ben de daha önce oturduğum tekli koltuğa geri dönüp elimdeki bardağıda yanındaki sehpaya bıraktım. Şimdi ne yapacağım? Umut hâlâ bana bakıyor ve ben de utancımdan ondan tarafa bakamıyordum. Sürekli ellerimle oynayıp duruyordum. Umut bana ilk defa böyleydi yani sıcacık... Ve bugün adımı birkaç defa telaffuz etmesi de ayrıca aklımdan çıkmıyordu. Adımı onun ağzından duymak çok güzel hissettirmişti. "Yıllar önce de böyle çok kötü hastalandığımı hatırlıyorum." Sesini duymamla başımı kaldırıp ona baktım. Yorgun gözlerle tavana bakıyordu bu sefer. Sanki tavanda geçmiş günlerini seyrediyordu. "Annemle babamın ilk kez ve en şiddetli kavgasıydı. Zaten ondan dolayı öyle kötü olmuştum. Babam ilk defa içki içmişti o gün. Annemle ne konuda kavga ettiler, bilmiyorum. Ben çok korkmuştum. Ateşim fırlamıştı. Annem beni sakinleştirmek için senin gibi başımda sabaha kadar beklemişti. Sen az önce gitmeye kalkıştığında sanki annem gitmiş gibi korktum. O yüzden burada kal. Yanımda kal... Anılar gözlerimin önünden gitmek bilmiyor. En azından ben biraz toparlanana kadar gitme olur mu?"deyip masum bir çocuk edasıyla bakınca içimin erdiğini hissettim. "O-olur."diye kekeledim tekrar. Ah! Bu çok utanç vericiydi! Umut gülümsemişti. Gülümsemesi bile yorgundu. Hastalığının ve geçmişini düşünmenin onu ne kadar yorduğunu görebiliyordum. Acaba geçmişte neler yaşadı da bu kadar mahvoldu bu çocuk? Sadık amca bile anlatmıyordu bana. Annesinin ölüm nedenini neydi mesela? O kadar genç yaşta ölmesinin mutlaka bir sebebi olmalıydı. Eğer anlatırsa belki bir nebze yardımcı olabilirdim. "Annem senin gibiydi biliyor musun?" Sesiyle tekrar ona baktım. O ana kadar yere bakıp düşüncelere daldığımı fark etmemiştim. "Bana sürekli onu anımsatıyorsun. Onun gibi giyiniyorsun. Onun gibi konuşuyorsun. Onun gibi kokuyorsun..." Son cümlesiyle şaşkınlıktan gözlerim kocaman açılmış ve istemsizce yutkunmuştum. Umut bu söylediklerinden hiç etkilenmiyor gibiydi. Galiba nedenini biliyordum. Geçmişi gözlerinin önünden geçiyor olmalıydı ki böyle konuşuyordu. Yoksa hemen laflarını düzeltirdi. Bana bu kadar açık konuşmazdı. Hastalık bazen beni de bu kadar sarhoşlaştırırdı, bilirdim ama işte heyecanlanmadan edemedim son sözüne. "Allah onu benden aldığından beri hayata karşı olan tüm bakış açım değişti." "Na-nasıl yani?" Ah Allah'ım! Sesim niye sürekli kedi mırıltısı gibi çıkıyordu? "Ne demek istiyorsun?" "Mesela onun merhametinden şüphe etmeye başladım! Allah'ın..." (haşa) "Ama Umut-" "Annemin tesettüründen giyen herkesten nefret etmeye başladım!" Bu sözleri kalbimi kırmıştı. "Babamı reddettim! Beni terk ettiği için anneme çok kızgınım ve sen!" Korkuyla ona baktım. Bana bir tuhaf bakıyordu. Gözlerinin altı kızarmıştı. Ve bu arada ben ne? "Sen bana onu hatırlattıkça geçmişim canımı dahada yakıyor Mucize!" "Umut ben-" "Böyle olmak benim suçum değil. Kaderi elinde tutan Allah değil mi? Beni bu hale getiren o!"dedi gözleri tavana dönerken. Bu sözleri beni sinirlendirmişti. "Bazı insanların en ufak bir şeyde Yüce Allah'ı suçlaması beni çok üzüyor Umut! Evet her şey O'nun elinde ama bu hale gelmen O'nun suçu değil! Senin suçun!" "Şimdi fikrimi değiştirdim de gitsen iyi olacak!" "Ama ben-" "Yalnız kalmak istiyorum!" Sinirle tavana bakıyordu. "Umut daha söyleyeceklerimi dinlemedin bile." "Yeterince dinledim. Yalnız bırak beni!" Çaresizce ayağa kalkıp üzgünce ona baktım. Sonra bardağı aldığım gibi çıktım. Umut'un aklında olanlar yanlıştı. Böyle düşünmesi yanlıştı. Neden ve nasıl böyle düşünüyordu bilmiyorum ama onu aydınlatmalı ve kurtarmalıydım. Belki de bu düşünceler yüzünden Allah'tan uzaklaşmıştı. Allah'tan uzak olması bana acı veriyordu. Allah'ım ne olur! Sevdiklerimin yüreğine de dokun. O'nu Senden uzak görmeye dayanamıyorum... Amin. *** Saatin deli gibi ötmesiyle adeta yatağımdan fırladım. Bununla birlikte daha fazla uyku isteyen gözlerim de acımıştı birazcık. 09.30 Alarmı susturup gözlerimi ovuşturdum. Okula gitmem gerekiyordu ama bu uykusuz halimle nasıl gideceğim, hiç bilmiyorum. Ona rağmen kalkıp elimi yüzümü yıkadım soğuk suyla. Aklıma birden sabah namazım ve sabah zikirlerim geldi. Umut uyurken ilk vaktinde sabah namazımı kılmıştım, hatırlıyorum ama zikirlerimi yapmamışım. Neyse okula giderken zikirmatiğimi alır, yolda çekerdim artık. Allah'ı anarken dünyalık aklıma gelmiyordu ve doğrusu bu çok rahatlatıyordu. Son zamanlarda aklımdan hiç çıkmayan tek bir mesele vardı. O da Umut'tu şüphesiz. Yaralıydı. Birilerine ya da hayata öfkeliydi ve doğru olmayan şeylere inandırmıştı kendini. Sabahki konuşmamız aklıma gelince üzülmeden edemedim. Ben de yanlış davranmıştım. Hatalıydım, kabul ediyorum. Onu direkt öyle suçlamamalıydım. Kim bilir ne hissettmiştir? Sadece hakikat olan şeyleri anlatmak istemiştim ama kaş yapayım derken bir nevi göz çıkarmış oldum. Umut'tan özür dilemeli ve gönlünü almalıydım. Sonra da merhametlilerin merhametlisi Yüce Allah'ımın sandığı gibi olmadığını tüm samimiyetimle anlatmalıydım. Evet! Bunu mutlaka yapmalıydım. Hem aramız da düzelmiş olurdu. Bu moralimi yerine getirmişti. Uykusuzluğumu unutturmuştu. Enerji kazanmıştım resmen elhamdülillah. İnsanların aksine ben en ufak bir şeyden bile mutluluk duyardım. İç alemim böyleydi demek ki. Banyoda bir dakikalık hızlı bir abdesten sonra hemen hazırlanmaya başladım. Bugün dersimiz elhamdülillah ki öğleden sonra bir buçuktaydı. Bugünlük sadece iki dersimiz vardı. Ve bugün sünnet orucu günüydü. Perşembe günleri hariç ders programı baya kabarıktı ama buna da şükürdü. Beterin beteri vardı. Feracemi giyip ve uzun eşarbımı da başıma geçirdikten sonra tek kollu küçük çantama zikirmatiğimi, misvağımı, küçük aynamı, anahtarlarımı, cüzdanımı, okuma kitabımı, orta boylu not defterimi ve lazım olan birkaç kalem koyup başka bir şey unuttum mu diye bakınmaya başladım. Ah tabi ya! Küçük risalemi almayı az daha unutuyordum. Onu fırsat oldukça okuyup altını çiziyor ve not alıyordum. Artık hazır olduğumda çantamı yatağıma bırakıp odadan çıktım. Uyuyor muydu acaba? Çekiniyordum ve suçlu hissediyordum ama ondan özür dilemeliydim. Beni yanlış anlamıştı. Yavaş adımlarla Umut'un odasına doğru yürümeye başladım. Kapısı hafif aralıktı. Bundan hoşlanmamıştım. Bu daha önce iyi şeyler getirmemişti çünkü. Ve haklıymışım! Oda dağınık bırakılmıştı ve Umut yoktu. Yine! Bu benim suçumdu. Onu kırmış veya kızdırmıştım ve benim yüzümden o hasta haliyle evde dinlenmesi gereken yerde dışarı çıkmıştı. Hatta eğer tekrar isteseydi; onun için okula gitmez, yanında kalır ve ona bakardım ama gitmişti işte. Aff aff! Şimdi dahada kötü ve suçlu hissediyordum. Okula gitmeliydim. Umut mutlaka okula gitmiştir. Belki onu orada bulur ve konuşma fırsatı yakalayabilirdim. Zaten kızlarda wathsapptan deli gibi mesaj yığınına tutturmuş beni. Ee dünden beri bana ulaşamıyorlarmış, tabi ben o sırada hep Umutla ilgileniyordum. Çantamı kaptığım gibi aşağıya koşturdum. Evden çıkmadan önce kızlara mesaj atmayı unutmadım, tabi Ayet-el kürsiyi okumayıda... *** Yol boyunca Umutla konuşmamızı hayal edip durdum. Acaba nasıl özür dilesemde daha etkili olurdu. Ona yemek veya çay ısmarlayıp mı özür dilesem yoksa direkt konuya mı dalsam? Ahhh! Cidden fazla saçmalıyorum. Samimiyetle özür dilesem yeterdi işte! Sonuçta oda insandı ve insan insanın halinden anlardı elbette. Her insan hata yapabilir haliyle. Okula vardığımda aracımı park edip direkt kantine koşturdum ama onu orada bulamadım. Başka nereye bakacağımı bilmiyordum. Numarası da yoktu ki arayayım! Sonra aklıma birden Sadık amca geldi. Neden ondan numarasını almayı akıl etmedim ki bugüne kadar? Ah Mucize! Sadık amcayı aramak yerine mesaj atıp Umutun numarasını istedim. Şaşırtıcı bir şekilde sorgulamadan verdi numarayı. Sanırım Sadık amca Umutla aramızdaki her şeyin farkındaydı ve yardımcı olmak istiyordu herhalde. Bahçeye çıkıp sakin bir yere ulaştığımda heyecanla numarayı tuşladım ve çalıyor... Çalıyor... Çalıyor... Ve işte açtı. Elhamdülillah! "Alo Umut? Ben Mu-" Duyduğum kız sesiyle sözüm kesilmişti. "Kimsin? Umut şu anda müsait değil." Kalbimin kırılma sesi ilk defa bu kadar net yankılanmıştı kulağımda. Yetmedi üstüne birde hayalkırıklığı ekleyen diğer bir sesle telefonu tutan elim titredi. "Kimmiş Ece?" Umut Eceye gitmişti... -Bölüm sonu- |
0% |