@m.yaprak_epli
|
Umut'un ağzından: Hayatımda hiç bu kadar tuhaf hissettiğimi hatırlamıyordum. Karım olacak bu şahsiyetin nesi vardı böyle? Bir haftadır çok tuhaf davranıyordu. Ne bileyim? Söylemeyeyim diyorum, dilim varmıyor. Sanki... Sanki birazcık... Ne birazcığı be! Kız resmen beni görmezden geliyordu. Evde olsun, okulda olsun. Sanki birbirimizi hiç tanımıyormuşuz gibi davranıyordu. Peki bu durumun beni sevindirmesi gerekirken neden canımı sıkıyordu? Normalde beni güler yüzle karşılar, güler yüzle yollardı. Şimdi suratı beş karış! Sırf yemekleri birlikte yiyelim diye saatlerce bekleyen kız, şimdi sofrayı kurar kurmaz odasına çekiliyor ve yine saatlerce çıkmıyordu. Şu haftada bir kere güldüğünü görsem tamam, sorun filan yok derdim fakat kız sadece benim yanımda değil, arkadaşlarının yanında da gülmüyordu. Kendimi tanımasam her zaman gülen yüzüne şimdi hasret kaldım derdim! Ona birkaç kere dalaşmayı, laf atmayı denedim ama cevap vermekte üstüne olmayan sevgili karımın ağzı bıçak açmıyordu! Okuldayken onu birkaç kere izlediğim oldu. Her zaman kantinde arkadaşlarıyla birlikte olurdu. Şimdi kantine bile yolu düşmüyordu. Onu birkaç defa mescide giderken gördüm. Ne yazık ki yalnız ve üzgün... Bu neden zoruma gidiyordu? Anlamıyordum! Okulunu sevmeyen biri olsa hiç okula gelmez derdim. O derece sınıfından bile zor çıkıyordu. Arkadaşları da bunu anlamış olacak ki onu sıkıştırıyorlardı. Özellikle şu kıvırcık saçlı yok mu! Kıl oluyordum o herife! Mucize'nin dibinden ayrıldığı yoktu beyefendinin! Şeytan diyor, git ağzını-burnunu dağıt! Ve en zoruma giden şey, canımı sıkan bir şey vardı ki ona dayanamıyordum! Beni her gördüğünde hiçbir bakışını eksik etmez, gözlerini üzerime dikerdi. Şimdi yüzüme bile bakmıyordu. Benim orada olduğumu bildiği halde bilerek görmezden geliyordu. Şu hafta ondan başka hiçbir şeye odaklanamaz olmuştum. Eski haline dönmesi için -bunu söyleyeceğimi hiç düşünmezdim ama- nelerimi vermezdim. Bu hali canımı sıkıyordu! "Yine daldın gittin kardeşim ya!" Bizimkiler de benim bu ani değişikliğimden şikayet ediyordu. "Yine ne var Can!" "Aşık mı oldun Umut anlamıyorum? Ne bu haller?" "Size ne oğlum! Baksanıza işinize!" "Umut bak eğer sorun Ece ise-" "Can'a da söyledim daha önce kaç kere. Sana da söylüyorum Serkan! Yok öyle bir şey. O defter çoktan kapandı!" Sonunda susabilmişlerdi. Şu konuları açmalarından nefret ediyordum! Sırf eski sevgilim diye hâlâ Ece'ye karşı bir şeyler hissettiğimi sanıyorlardı. O konular çok geride kaldı. Beni aldattığı gün her şey bitmişti. Şimdi geçmişin üzerine bir sünger çekip sadece arkadaş olmuştuk. Ki bu olay seneler önceydi. Biz daha lisedeydik o zaman. Gözlerim şu kantin kapısında dikilmekten düşecekti artık neredeyse. Neden bir türlü gelmiyordu? Çok mu zordu şu alana girmek? Diğer o üç arkadaşı buradaydı ama şu kıvırcık da ortalıkta görünmüyordu. Eminim yine kızın dibinde dikiliyordur! Kıl herif! "Neden sürekli o masaya bakıp duruyorsun Umut?" Ah! Bir sen eksiktin Ece! "Bugün hesap sorma günü falan mı?" Bizimkiler anlamayan gözlerle bana bakıyordu. "Ben ne zamandan beri hepinize hesap veriyorum?" "Sadece iyiliğini düşünü-" "Düşünme şu iyiliğimi Ece düşünme! Senin düşünmene hiç ihtiyacım yok!" Bir haftadır Mucize sağ olsun, benim de asabiliğim artmıştı. Gerçi ben annemi kaybettiğimden beri asabiliğimi hiç bırakmadım zaten. Oysa bebekleğimde bile uysallığımla hiç ağladığım olmamış ama hayat insanı hiç tahmin etmediğimiz raddelere getirebiliyordu ne yazık ki. "Ağabey kızmazsan bir şey soracağım?" "Ne var Burak?" "Şey ağabey... Ece bir kuzeninin seni ziyarete geldiğini söyledi. Doğru mu, kim o?" "Bak, şu işte." Ece'nin gösterdiği yere bakınca kıvırcık saçlı tipsizin Mucize'yi çantasından çekiştirerek diğer arkadaşlarının masasına oturtuğunu gördüm. Senin o uyuz ellerini kırardım ya kıvırcık neyse! Bize yakın olan masaların birinde Mucize'nin karşıma oturması beni niye bu kadar heyecanlandırdı, anlamadım? "Bu kız nasıl kuzeni olabilir ki? Baksanıza şu kılık, kıyafet tarzına? Hiç Umut ağabeyin kuzeni gibi durmuyor." "Kapa çeneni Burak! O ayarı olmayan ağzına bir tane geçireceğim yoksa!" "Pardon ağabey." Ben, Can ve Serkan diğerlerinden büyüktük biraz. Anne ve babamı kaybettikten sonra... Evet yoktu babam! Ruhu dolaşıyor etrafta herhalde! O benim için o günden sonra sadece Sadık Tekinoğlu olmuştu. Kaybettikten sonra dedim, evet sonra babam gibi etrafta hovardalık yapmaya başladım. Ve o zamandan sonra kendimi kaybettim. Halbuki annem hayattayken yaşamımız ne kadar da masumdu. Bizim evde öğretmen oydu. Her şeyi bize o öğretmişti. Tek davası İslam'dı ve onun için benle babamı şeytanla yalnız bırakmaktan mümkün olduğunca kaçınırdı. Ah! Küçükken birlikte cemaatle kıldığımız o namazları nasıl unutabilirdim? Bizi birbirine bağlayan o ramazanları nasıl görmezden gelirdim ama küçüktüm. Daha çok küçüktüm ve bunların hepsi çok geride kaldı. Yüreğim de, annem de... Canım annem benimle çok gurur duyardı. Bana adımı o koymuştu. O yüzden adımı çok seviyordum. "Beslediğin o masum umudunla insanlara bir umut olmaya çalışan hayırlı bir insan ol oğlum..." Bana hep bunu söylerdi hiç durmadan. Sanki unutacağımdan korkarmış gibi ama o gittikten sonra bırak insanlara umut olmayı, kendime bile olan umudum kaybolmuştu. Bana emanet ettiği ismi layıkıyla taşıyamamıştım ve bunlar hep babamın suçuydu! Dediğim gibi daha çok küçüktüm, çocuktum. O korkunç geceyi yaşayana kadar öyleydim. Sonra bir gecede yetişkin olmayı öğrendim. Annem ve babam ilk defa kavga etmişlerdi. Oysa onlar birbirlerinin gözünün içine bakardı. Tam hatırlamıyordum ama babam çok önemli bir ihaleyi kaybetmişti. Pisliğin tekiyle o gece kafa dağıtalım demiş, içki içmeye gitmişlerdi ve babam hayatında ilk defa ağzına annemin deyimiyle tüm kötülüklerin anası olan meredi almıştı. Sonra eve o içkili ve sinirli haliyle gelip annem sakinleştirmek isterken ona çatmış ve tartışmışlardı. Annem içki içtiği için çok üzülmüştü. Ben de tabi küçük bir köşede ilk defa kavga eden ebeveynlerimi izleyip korkmuş ve hastalanmıştım. Bunların hepsini Mucize'ye anlatmıştım zaten. Önemli olan ertesi gündü. Babam önceki günün tartışmasından dolayı geceleyin gitmiş, ertesi gün dönüp tekrar annemle tartışmıştı ve yine içkiliydi. Annem gözyaşları arasında o yağmurlu gecede dışarı, yola fırlamıştı. Arkasından ben ve babam da çıkmıştık ancak o arabanın anneme çarpmasına engel olamamıştık. O günden sonra bir anda olgunlaşmıştım. Çünkü gerçekler bana çok ağır gelmişti. Annemin ölümü... Düzeltiyorum! Babam yüzünden olan ölümü... O anlara kendi gözlerimle şahit olmam... Hepsi beni 9 yaşımdan 19 yaşına çıkarmıştı. Hayatımdaki en büyük umudum gittikten sonra ki o annem; o umudumu yıkan çocukluğumdaki süper kahraman, o da şüphesiz babamdı! İnsanlar benden ne bekliyordu ki! Hayata laylaylom devam etmemi mi? Üstelik ilk birkaç yıl uğraşmama rağmen babamı bir türlü iyileştiremedim. O çocuk aklımla bile onu düşündüm, kendimi değil! Annemin bana öğrettiği her şeyi aklımda ve kalbimde tutmaya çalışarak babama yardımcı olmaya çalıştım ancak babam da annemden sonra çok değişmişti. Bambaşka bir adam oldu. Ben de pes edip ona benzeyince aklı başına geldi ama artık çok geçti! Şimdi ise babama hiçbir duygu beslemiyordum. Sadece bilmiyorum, ne yaparsa yapsın ona saygısızlık edemiyordum. Tamam, fiile dökemiyordum belki ama biliyorum, özümde böyleydi. Sanırım annemden kalan tek değer bu olmuştu: Saygı! Sonrası yok! Sadece zaman geçtikçe ben de babam gibi kayboldum beşeri sistemlerde. Annemden sonra salak gibi acımı dindirir diye Ece'ye bel bağlamıştım ama o da hayal kırıklığına uğrattı beni. Hayatta neye tutunduysam mahvoldum. Anneme, ona verdiğim sözlere babamın yüzünden ihanet etmiştim o ayrı. O gün bugündür annemden başka bütün örtülü kadınlara karşı içimde anlamlandıramadığım bir kin, bir nefret başlamıştı. Belki de dinden soğuduğum içindir. Annemin tesettürüne ise sırf onda güzel ve samimi durduğu için saygı duyuyordum ama diğer takanlar için aynı şeyi düşünmüyordum tabi. O yüzden uzak dururdum hep öyle kişilerden fakat bir şairin dediği gibi; Kaçtığımızdır hep bizi yakalayan Ve ne hikmetse babam olacak adam, aklı başına geldikten sonra bana annem gibi bir kadını getirmişti. Tekrar mı acı çektirmek istiyordu? Mucize'ye baktığım her an annemi görmekten yoruldum artık! Bana bağlanmamalıydı! Hayır, asıl ben ona bağlanmamalıydım! Bağlanmadan önce ondan kurtulmalıydım! O gün Mucize annem için hazırladığım özel odaya destursuz dalınca kan beynime sıçramıştı. Onu ne kadar azarladım bilmiyorum ama annemi öğrensin istemiyordum. İkisi birbirine çok benziyordu. Doğrusu annemden sonra onun gibi bir kadını hayatımda hiç beklemiyordum. Söylediğim gibi umudum körelmişti ama Mucize inatla adı gibi üzerimde etki kurmaya çalışıyordu. O yüzden evlenmek istemedim ya onunla. Geçmişim yüzünden... Ancak babam miras diye tehdit edince el mecbur kabul etmek zorunda kalmıştım. Dedim ya babam gibi biri olmuştum. Para düşkünü bile! "Umut ağabeye söylüyorsun ama sen galiba aşık olmuşsun be Can ağabeyim?"diye sırıtan Burak'la geçmişin izlerinden büyük bir yorgunlukla çıktım. Zaten ne zaman geçmişe dalsam hasta oluyordum. Zaafımdı geçmişim benim! "Kes lan! Nereden çıkarıyorsun bunları?" "Ulan ağabey, gözlerinle şu kızı yiyip bitirdin."diye tekrar güldü Burak. "Hangi kızı?" Bunu soran Can değildi. Serkan'ın kuzeni Yeşimdi. "Şu var ya? Umut ağabeyin kuzeninin sağındaki kız."dedi Burak tekrar alaya alarak. Yeşim oraya bakar bakmaz şu kıvırcığa bakakalmıştı. "Yeşim ne oldu, iyi misin abim?" Serkan ve Yeşim kuzen olsalar bile birbirlerine ağabey-kardeş gibi bağlıydılar. "Yok bir şey ağabey. Şey, peki şu soldaki çocuk kim?" "Kıvırcık saçlı tipsiz!"diye söylendim. "Ne?" "Ay boşver sen onu Yeşim. Bugün yine tepelerinde dolaşıyorlar onun! Güney o." Güney'miş! Adı batsın! Kıl herif! "Sen nereden tanıyorsun Ece onları?"diye sordu Yeşim. "Ya hani Ezgi hocanın peşinde dolaştığı çocuk vardı ya? Bu o çocuk işte." "Aaa!"diye şaşkınlıkla tek elini ağzına kapadı Yeşim. "Çok da tatlıymış."dedi en sonunda sessizliğini bozan Aleyna. "Peki şu Can ağabeyin baktığı kız kim Ece?"dedi Burak gülerek. "Hangisini diyorsun Burak?" "Şu sağdaki." "Ha şey... Neydi ki? Bir kere yanlarından geçerken duymuştum. Umut'un kuzeni... Sahi senin kuzeninin adı neydi, unuttum?" "Mucize!" "Aa evet Mucize. İşte Mucize ona şey diyordu. Şey-" "Çatlatma da söyle!" Can'ın bu hali beni güldürmüştü. Şu çay dökülme olayından sonra kıza kafayı takmıştı. "Süme! Ona Süme diyorlardı." "Süme nedir ya öyle?"dedi Aleyna başını kaşıyarak. Sonra cümlesini Burak devam ettirdi. "Bunların da ne tuhaf isimleri varmış canım! Güney, Süme, Mucize..." Can ile aynı anda uyardık. "Burak!" Artık emindim. Can hoşlanıyordu o Süme denilen kızdan. Ne zamandır Mucize'yi izliyordum. Elindeki çayı ne içiyor ne de gözlerini başka tarafa çeviriyordu. Onu benden başka izleyen birisi daha vardı. Şu kıl Güney! Şu gözleri kendiliğinden mora dönüşseydi belki ona yumruk atma isteğim kaybolurdu. Güney denen herif parmağını şaklattığında Mucize uyanır gibi oldu ve günler sonra ilk defa yüzüme baktı. Ne kadar zorlansam da sırıtma isteğimi bastırıp asık surat maskemi takmaya devam ettim. Evet pişmandım. Ona o sözleri söylediğim için çok pişmanım ama hissettiğim şeyler değildi onlar. Bir anlık öfkeyle söyledim ve biraz canı yansın istedim. Ben hastalandığım gün onu yanımda isterken o, bu halde olmamın suçunu bana yüklemişti. Ben de sinirlenip çıkmıştım. Yolda arabam bozulmuştu. Neyse ki Ece de okula gidiyordu ki beni fark edip aldı ama gitmeden önce arabam niye bozuldu, bakayım derken telefonum çaldı. Ben müsait olamadığım için Ece açmıştı. Yabancı bir numara olduğunu ve hemen kapattığını söyleyince çok üstünde durmadım. Okula vardığımızda sohbet arasında Ece Burak'ın bir kıza sarkıp tokat yemesini anlatmıştı. Gülerken kantine gideceğimiz sırada Mucize'yi fark ettik. Ağlamıştı. Gözleri kıpkırmızı olmuştu. Sinirden yumruklarını sıkmıştı ama neye sinirlendiğini hiç bilmiyorum. Sonra öylece gitti. Ben de halini merak edip dersten sonra sınıfına gittim ve onu o kıvırcık herifle gülüşürken görünce aptallığımıma mı kızayım, onu düşünmeme mi kızayım derken olanlar olmuştu zaten. O yüzden canı yansın istedim benim gibi ama sadece birazcık... Şimdi ise benim yüzümden artık gülümsemiyordu bile! Ben ona ve yine düşüncelerime dalmışken Mucize bana ters bir bakış atıp yerinden fırladı. Rüzgar gibi kantinden çıkışı saçlarımı uçurmuştu. Kafamı tekrar masaya çevirdiğimde bu sefer kıvırcık saçlı o kıl Güney'in bana ters ters baktığını gördüm. Tabi ben de ondan geri kalmadım ve hemen gardımı aldım. Bakalım bu öldürücü bakışma savaşını kim kazanacaktı? -Bölüm sonu- |
0% |