@m.yaprak_epli
|
Hayatımda ilk kez akşamı bu kadar sabırsız bekledim. Sonunda yalnız kalmıştık. Belki bu davranışlarının nedenini sorabilir veya ağzından laf alabilirdim. Zili çalıp bir adım geride durdum. Anahtarım vardı ama onun açmasını istiyordum. Beni yine eskisi gibi güler yüzle karşılamasını istiyordum. "Hoşgeldin." "Hoşgördük." O soğuk sesinin verdiği hayal kırıklığıyla ceketimi vestiyere astım. Havalar serinlemişti yavaş yavaş. Havalarla pek ilgilenmem ama Mucize'nin eskisi gibi benimle ilgilenmemesi canımı çok sıkıyordu! Sofrayı kurar kurmaz odasına gitmeye yeltendi ama artık bende de sabır diye bir şey kalmadı! Bu davranışlarını devam ettirmesine artık izin vermeyeceğim. O yüzden gitmeden önce kolunu yakaladım. "Nereye!" Dediğimi önemsemeyip kolunu kurtarmaya çalıştı. "Kolumu bırakır mısın lütfen Umut?" Yüzüme de hâlâ bakmıyordu. Delireceğim! "Nereye dedim!" "Odama." "Odana falan gidemezsin. Şu an akşam yemeği vakti ve biz yemek yiyeceğiz. Sonra ne yapmak istiyorsan yap." "Aç değilim ben." "Umrumda değil. Bu yemekler bundan sonra birlikte yenilecek. Şimdi otur şuraya." "Ama-" Yüz ifademin ciddi olduğumu görünce gidip oturdu. Gitmesine engel olduğum için kendimi tebrik ettim ve yine sırıtmama zar zor engel oldum. Çünkü Mucize'nin bana asla karşı çıkmayacağını biliyordum. Evlendiğimizden beri beni gerçekten kocası kabul etmiş ve bir kere bile sözümden çıkmamıştı. Ama sessiz olmasını istemiyordum. Her yemek yediğimizde bana türlü türlü şeyler anlatır, kafamı şişirirdi ve tabi azarımlada susardı. Şimdi ise nedense konuşsun istiyordum. Hep konuşsun... Onu zorla yemeğe oturttuğumdan beri sessiz sessiz yemeğini yiyiyordu. Madem sen konuşmuyorsun. O zaman ben konuşurum. "Yüzmeyen balığa ne nedir?" Gerçekten mi Umut? Bu ne biçim espri? Senin espri anlayışına tüküreyim! Neyse yaptık artık bir salaklık ve evet, maalesef bu espriyi ben yapmıştım! "Ne denir?" Kafasını kaldırıp masum masum bakınca gülmeme engel olamadım. "Balık yüzlü." Tabi ki gülmemişti. Ben bile gülmemiştim. Buna espri bile denmezdi ama Mucize hanımın gülmesini istiyorduk işte! "Şey, balık yüzlü." Ben ve espri yapmak ha? İnanamıyorum! Bu işe yaramayınca aklıma komik bir şey anlatmak geldi. Gülmesini istiyordum. "Yemeyeceksen toplayacağım sofrayı." Tabağıma dokunmamıştım bile. O da bilerek yemeğini hızlı hızlı bitirmişti. Ben de sabahtandır konuşsun, gülsün diye uğraşıyorum. Aptalsın oğlum! Boş işlerin peşinden koşuyorsun! Hanımefendinin umurunda bile değildi! Sinirlerim tepeme çıkmıştı ama dışarı vuramıyordum. Onun yerine sevgili karımı izliyordum. Sofrayı hızlı hızlı toplamaya çalışıyordu. Arada bir de öfkeli bakışlarıma korkulukla karşılık veriyordu. İşi bittikten sonra merdivenlere yöneldi. "Dur!" Hah! Bu gece benden sana rahat yok Mucize hanım. O odaya çıkamayacaksın. Yavaşça arkasına dönüp "Efendim?"dedi. Şeytanca gülümsedim. *** "Neden buraya geldik Umut?" "Birlikte kahve içelim diye." "Canım istemiyor." "Öyle bir lüksün yok!" Onu zar zor ikna edip bizim sitenin kafelerinden birine getirmiştim. Burası akşamları çok güzel ve huzurlu oluyordu. "İki orta şekerli kahve."diye garsona siparişlerimizi söyledim. Mucize bana şaşkınca bakıyordu. Pot kırmıştım çünkü! "Şey... Birlikte yaşıyoruz sonuçta. İlla ki gözüme çarpacaktı neyi sevip sevmediğin."dediğimde gülümser gibi oldu ama yalan söylemiştim. O kıl Güney'le yanındaki arkadaşının konuşmalarına şahit olmuştum bir kez. Neymiş efendim? Mucize'nin her şeyini biliyormuş! Hatta orta şekerli kahve içtiğini bile! Tabi ben de hırs yaptım. Ona haddini bildireceğim dedim. Yalnız beni şaşırtan şey Mucize'yle ortak zevklerimizdi. Ben de orta şekerli kahveyi çok severdim. Garson kahvelerimizi getirip gittikten sonra Mucize'ye döndüm. "Ee nasıl gidiyor okul?"deyip kahvemden bir yudum aldım. Oh! İşte huzur. "Ne yapmaya çalışıyorsun Umut?" "Ne yaptım ki? Alt tarafı bir kahve içelim dedim." "Onu demiyorum. Başta bana tahammülün bile yokken şimdi dibimden ayrılma diyorsun. Seni gerçekten anlamakta zorluk çekiyorum." Kız haklı şimdi ama gururuma dokundu sözleri tabi. Laftan geri kalmadım. "Farkındaysan o evde yalnız yaşıyoruz. Ben de yaşayışım gereği insanlarla iletişim kurmak zorundayım. Bunun seninle bir alakası yok. Her şeyi kendi tarafına çekmekten vazgeç. Sen benim için sadece kağıt üstünde güya karımsın ama ben kabul etmedikten sonra hiçbir şeysin!" Allah kahretmesin! Yine çok ağır konuşmuştum. Mucize'nin gözleri çoktan dolmuştu. Ayağa kalkıp "Ben eve gitmek istiyorum!"dedi. "Ama daha kahvelerimizi bile içmedik." "Eve gitmek istiyorum!" Neden böyleyim bilmiyorum. İstemeden de olsa onu çok incitiyordum. Galiba en iyisi buydu. Bana bağlanmamalıydı. Ben de ona... "Nereye gidiyorsun?" Eve geldiğimizde bile yine odasına gitmeye çalışıyordu. Ne varsa o odada! "Yine ne istiyorsun Umut? Yine hakaret etmek mi istiyorsun? Buyur et. Bağışıklık kazandım artık senin hakaretlerine, merak etme. İstediğin kadar hakaret edebilirsin!" "Yeter!" Yine kendimi tutamayıp bağırdım. O da biraz korkmuş olmalı ki bir adım geri gitti. "Sus artık! Sus tamam mı sus! Kusurlarımı yüzüme vurmaktan vazgeç. Sadece seninle iki kahve içelim istedim. Allah kahretmesin! Sadece üzgünsün diye neşelendirmek istedim seni. Belli ki büyük bir hata yapmışım. Sen de aynısın. Başına o örtüyü geçirip dışarıya iyi pozlar verirsin ama için boş senin. Hiçbir şey hak etmezsin! Anca nankörlük edersin. Nefret ediyorum senden sevgili karıcığım! Anladın mı nefret ediyorum..." Onu arkamda gözü yaşlı bırakarak ceketimi aldığım gibi dışarı çıktım. Bu sinirli kafayla kötü bir şey yapmazsam iyidir. O sinirimin tek nedeni ise pişmanlıktı, keşkelerdi. Keşke onu hep üzecek şeyler söylemeseydim. Keşke evlenmeseydik. Ben onu hak etmiyorum. Sadece keşke işte. Keşke... -Bölüm sonu- |
0% |