@m.yaprak_epli
|
Umut'a yabancı olma kararı aldığımdan beri boğuldukça boğuluyordum. Hani derdim ya, her durumda yüzüm güler diye? Ama yok! Umut hayatıma öyle ani ve düzensiz girmişti ki ister istemez kötü etkileniyordum. Artık zar zor gülümsüyordum. Başkalarına çaktırmamak içinse herkesten kaçıyordum. Kendi düşüncelerimden bile... Dostlarımı da bu asık suratla üzmek istemiyordum ama asıl nedeni Umut'tu. Onunla karşılaşmamak için sınıftan çıkmıyor, gerekse mescide çok sık gidiyordum. Umut'a yabancı olma kararından sonra hem kendimden hem de insanlardan uzak durmaya başlamıştım ama bu sayede Rabb'ime daha çok yakınlaşma fırsatı bulmuştum. Hatta geçenlerde mescidde yapılan bir sohbete tevafuk eseri katılmıştım. Hikmet bu olsa gerek sohbet konusu evlilikmiş. Sohbeti yapan kız basa basa "Evlendiğiniz an tüm erkeklerin cenaze namazını kılmış sayılırsınız!"demişti. O an ne kadar uzak durmaya çalışsam da aklıma Güney'in ilgisi ve benim buna fazlasıyla taviz vermem gelmişti. O sohbetten çıktıktan sonra namazda ne kadar ağlayıp tövbe ettiğimi ancak Allah bilir. Umut'la evli olmama rağmen Güney'e verdiğim tavizler haramdı. Umut her ne kadar beni karısı kabul etmese de sonuçta biz evliydik. O sohbetten sonra tövbe ettim ve Allah'a söz verdim. Güney artık benim için yoktu! Ben Güney'in cenaze namazını kılmış sayılırdım, o ablanın dediği gibi. Ki zaten Umut sağ olsun, ondan başka benim gözümün gördüğü mü vardı? Ama bu Güney'e verdiğim tavizleri yok saymazdı sonuçta. Şükürler olsun ki Güney bu soğuk tavrımdan dolayı bozulsa da diğerleri gibi biraz uzak durmayı seçti. Üzgünken yalnız kalmak istediğimi biliyorlardı. Fakat hoşlanmadığım insanlar peşimi bırakmıyordu. Geçen gün derste Ezgi hoca yine üstüme yürümüştü. Beni Güney'in önünde küçük düşürmek için en zor seçtiği soruları soruyor, ben doğru cevabı verdiğimde ise mosmor oluyordu sinirden. Hatta bir ara bana "Kopya falan mı çekiyorsun? Bu kadar şeyi bilemezsin!"dedi. Ben de "Buna ders çalışmak denir hocam."diye yanıt vermiştim. Güney de oradan atlayıp "Mucize haklı hocam."deyince "Tabi Güneyciğim."diye sırıtmıştı yapmacık bir şekilde. Ondan sonra Duygu vardı! Bütün hafta peşimde dolaşmıştı. Yok canım niyesi olur mu? Kendiniz bakın. "Mucize?" Amfi boşalınca hemen yanıma gelmişti. "Efendim Duygu?" "Şey, sana bir şey soracağım." "Sor." "Ama kızmak yok?" "Tamam, sor." "Güney senden çok hoşlanıyor ama sen onun yüzüne bile bakmıyorsun. Nasıl yapıyorsun bunu?" "Neyi?" "Yani ne yapıyorsun da Güney etrafında pervane oluyor?" "Ben sana söyleyeyim Duygucuğum. Mucize hiçbir şey yapmıyor. Ondan hoşlanmamın asıl sebebi de bu. O olmayan bir şeyle uğraşmak istemiyor. Mesela eğer birlikte olursak bir gün onu bırakmamdan korkuyor. Tabi inancının etkisi daha büyük. Ben ona göre harammışım."diye birden bire ortaya çıkan Güney bizi nasıl duymuştu bilmiyorum ama hep bana bakarak söylemişti bunları. Ama doğruları söylemişti. Duygu bunun üzerine kulağıma fısıldadı. "Çok salaksın Mucize. Ben senin yerinde olsam bu çocuğu asla bırakmazdım." Yalnız bu tam bir fısıltı olmadı! "Duygu'ya katılıyorum Mucize."diye sırıtan Güney'den sonra "Af!"diye alnıma vurmuştum. Tabi Güney de vardı içlerinde. O da peşimi bırakmıyordu. Her ders bitiminde zorla amfiden çıkmaya zorluyordu ama ben çıkmıyordum. Sonra o da bana sinirlenip gidiyordu. Ama bir gün beni kandırıp kantine götürmeyi başardı. Ne yazık ki Umut ve arkadaşları da oradaydı. Hem de hepsi. Güney'e çok sinirlenmiştim beni kandırdığı için! "İyi misin kuzum?" "Hı hı." "Bırak Süme ya! Buraya getirene kadar canım çıktı. Bu çayını içmeden kalkmıyorsun Mucize!" Ben cevap vermezken Güney Savaş'la koyu bir sohbete dalmıştı. Arada duyduğum fısıltılardan sohbetin konusunun Ece olduğunu fark etmem geç olmamıştı. Bir de bırakmam diyordu. Burada, yanımda bile bir kızı konuşurken ona güvenmemekle en doğrusunu yaptığımı bir kez daha anladım. Bu Umut'tan önce de böyleydi. Tabi Ece'den hoşlanan Savaş'tı ama bu onu konuştukları gerçeğini değiştirmezdi. Sonra kızlara döndüm. Onlar da kendi aralarında Güney ve Savaş duymasın diye fısıldaşıyorlardı. Ve ne kadar Umut'a bakmak istesem de cesaret edemiyordum. Tam karşımdaki masadaydı ve beni izliyor hissine kapılıyordum. "Hatice ben yanlış mı gördüm yoksa bu Can'cağızım bana mı bakıyor?" "Aa! Kız gerçekten de sana bakıyor bu. Hem de gözlerini bile kırpmadan." "Anam!"diye heyecanlanan Sümeyye aynı anda ben ve Hatice'nin bileğini sıktı. "Kız ben utancımdan bakamıyorum. Cidden bakıyor mu? Vay anam! Çocuk bana baksın diye çay bile döktüm üzerime. Şimdi gerçekten bakıyor mu? Bak, doğruyu söyle. Beni geçiştirmiyorsun değil mi Hatice? Ay! Aman Allah'ım!"deyip kızaran yüzünü Hatice'nin sırtına bastırdı. "İstersen kendin bak Süme?" "Bakamıyorum. Dur bakacağım. Ay cidden bakıyor. Kızlar bayılacağım galiba ya."deyip daha çok sokuldu Hatice'ye. Gülmemek için son anda yanağımı ısırdım. "O değil de kız bu Umut Tekinoğlu da bizim Mucize'ye bakıyor sanki?" Heyecanla yutkundum ama belli etmemeye çalıştım. "Hakikaten, bu Tekinoğlu neden bizim Mucize'ye bakıyor?" "Acaba Mucize'den çok mu etkilendi?" "Olabilir. Sen ne dersin? Can da senden etkileniyor olabilir mi? Hı?"diye sırıtan Hatice Sümeyye'yi omuzuyla itti. Sümeyye de onu. "Hı, acaba? Biliyor musun Hatice? Şu da yakışıklı çocuk. Alalım mı sana? 3 çift takılırız güzel güzel." "Hangisi?" "Hani şu Güney'e bakan kızın yanındaki?" "Saçmalama Süme! Ben sen değilim." "Yani?" "Yani aptal aşıksın sen." "Seni de göreceğiz." "Göreceğiz. Hıh!" "Hıh!" Kızlar yüzünden gülmemek için yanaklarımı soymuştum neredeyse. Sonra Güney'in önümde parmaklarını şıklatmasıyla istemsizce Umut'un ısrarcı bakışlarına karşılık vermek zorunda kaldım. Ona ne kadar baktım bilmiyorum ama bana söylediği kırıcı sözleri hatırlayınca orayı terk ettim. Umut'u gerçekten anlayamıyordum. Akşamleyin beni zorla yemeğe oturttu ama kendisi yemedi. Bir espri yaptı beni şaşırtarak ve yine kendisi güldü. Sonra kahve içmeye götürdü, yine tartıştık ve eve döndük. Bir türlü odama çıkmama izin vermedi. Evde de tartıştık tekrar. En son "Senden nefret ediyorum!"diye bağırıp evi terk ettiğinde yine yere çöküp ağlamaya başladım. Bana "Üzgün olduğun için seni neşelendirmek istedim ama belli ki hata yapmışım."demişti. Şu an hem çok şaşkın hem de pişmandım. İnsanların kalbini kırmaktan nefret ediyordum ve sanırım Umut'u kırmıştım. Umut bu sefer üzgün duruyordu. Gerçekten üzgün... Ve bununla birlikte vicdanım peşimi bırakmıyordu. Umut'la konuşmayı çok istiyordum ama ne telefonu vardı ne de nerede olduğunu biliyordum. Ne diye numarasını sildim ki? Yatsı namazımı kılıp Umut için dua ettikten sonra aşağıdaki ev telefonu çaldı. Bu telefon ne zaman çalsa hiç iyi şeyler olmuyordu. Hadi hayırlısı... "Alo?"dedi bir erkek sesi. "Buyurun?" "Siz Umut beyin nesi oluyorsunuz?" "Neden? Umut'a bir şey mi oldu?"dedim telaşla. "Efendim Umut bey şu an mekanımızda bulunuyor. Çok fazla içtiği için bilinci yerinde değil. Yakınlarına bildirmem istendi." "Tamam ben zaten ka-" Kimse evli olduğumuzu bilmeyecek! "Yani ben... Ben kuzeniyim. Adresi verir misiniz lütfen? Hemen geliyorum." Allah'ım Sen koru! Korktuğum başıma gelmişti ne yazık ki. Kocamı barlardan mı toplayacaktım ben? Tamam. Kabul ediyorum. Umut içki içiyordu ama ben inatla yapmaz diyordum. Kendimi kandırıyordum. Feracemi giydiğim gibi arabama bindim ama bir sorun vardı. Adam bana adresi verdi de ben nasıl girecektim içeri? Allah bilir ortamı nasıldır? Erkekler kızlar bir arada. Kızlar kısa elbiseli olabilir. Dans bile ediyor olabilirler. Resmen haram mekana girecektim. Ah Umut! Beni nasıl zor bir duruma soktuğunun farkında mısın? "Frendly Bar." Tabelayı okuyup derin bir nefes aldım ve besmele çektim. Allah'ım Sen affet! Bardan içeriye girmemle yoğun bir sigara dumanı ve tuhaf bir kokuyla karşılaştım. Alkolün kokusu böyle bir şey demek. Umut sağ olsun, bu da oldu! Alkolün kokusunu da öğrenmiştim. Ya manzaraya ne demeli! Allah'ım! Bu nasıl bir eğlence zihniyetidir böyle? Kızlar tahmin ettiğim gibi mini mini şeyler giymişler. Erkekler kızlara sokulmuş dans ediyorlardı. Korkudan ve hayal kırıklığından gözlerim dolmuştu. Bu halimle oldukça dikkat çekiyordum. Bütün gözler bana çevrilmişti. Bir adam yanından geçerken pis pis ıslık çalıp sırıttı. Bazılarının fısıldaşması ise kaçınılmazdı. "Bu kim ya? Kılığa bak? Barın örtülü güzeli!"diye iki kadın kendi aralarında bir kahkaha koyuverdiler. Ya müzik? Kulak zarımın patlaması an meselesiydi! "Nereye güzelim? Yolunu mu şaşırdın?"diye bir adam önümü kesti. Bu adamı bir yerden tanıyordum galiba. Ah! Tabi ki. Sümeyye bir gün yurtta leptoptan magazin izlerken ona kızıp zorla elinden almış ve tam kapatacaktımki bu adamı görmüştüm. Adı neydi? Buğra... Çakır. Evet, Buğra Çakır. Sümeyye söylemişti. Hatta barlara en sık giden ünlü olduğunu da söylemişti Sümeyye. Bir gün bu adamın karşıma çıkacağı hiç aklıma gelmezdi. "Çekilir misiniz önümden!" "Tabi, memnuniyetle ama bir gün görüşelim."deyip pis bir kahkaha attı. Sarhoş olduğu çok belliydi. Ah! Buradan çıkmak için sabırsızlanıyordum. O içkilerin verildiği büyük tezgaha yaklaştığım sırada iki tanıdık beden gördüm. Biri Umut'tu da yanındaki bu giyinmeyi bilmeyen kız arkadaş da kimdi? Kız Umut'a dönüp kahkaha atınca kim olduğunu gördüm. Ece! Ellerinde içki, bedenler yapışık, saçma saçma kahkahalar! Ağlamak istiyordum. Yalnız Umut hiç adamın anlattığı gibi bir halde değildi. Resmen benden daha enerjik ve daha dik duruyordu. Neden bana bir oyun oynanmış gibi hissediyordum acaba? Yanlarına sinirlerimi kontrol etmeye çalışarak yaklaştığım sırada çok geçmeden beni fark ettiler. "Aa! Umut? Kuzeninin burada ne işi var?"diye yine kahkaha attı Ece. Niye buradaki herkes durmadan kahkaha atıyordu! Gözlerim dolmuştu yine. Umut bana hiç sarhoş gibi gelmiyordu. Sırıtıyordu. Bu sırıtma intikam sırıtmasına o kadar çok benziyordu ki! Sırf imanımı zayıflatmak için benimle oyun oynamış, bilerek buraya çağırmıştı. Salak değildim ben! "Niye gelemez mi? Burası herkese açık bir mekan. Öyle değil mi kuzen?"deyip gözlerime baktı. "Biri beni aradı. Senin kötü olduğunu söyledi. Ben de merak ettim. O yüzden geldim. İyi misin?" "Tatlım senin kafan mı güzel? Görmüyor musun çocuğu? Senden benden canlı." Bu kız kahkaha atmayı kesmezse Allah'ıma, imanıma bir tane ağzına yapıştıracaktım! "Yani bir şeyin yok öyle mi?" "Hayır kuzen. Çok iyiyim. Gel, sen de katıl bize." "Sen benimle dalga mı geçiyorsun! Ben haramı ağzıma alacak kadar daha düşmedim çok şükür! Ve senin bu kadar düştüğünü görmek gerçekten takdire şayan! Seni tebrik ediyorum. Tam sana göre bir ortam, sana göre arkadaşlar ve sana göre bir içecek! Sana iyi eğlenceler. Allah ıslah etsin, ne diyeyim!" Arkama döndüğüm gibi insanların içinden geçmeye çalıştım ama kolumda bir el hissedince durdum. Bu o adamdı. Buğra Çakır! "Nereye be güzelim? Daha çok erken." "Bırak kolumu!"diye bağırdım. "Aa çok mızmızsın. Gel, bir dans edelim hadi ama."diye dudağını büktü. "Allah rızası için bırakın kolumu, lütfen." Artık dayanamıyordum! Bu kadarı benim için fazlaydı. Uzun zaman sonra ilk kez hüngür hüngür ağlamaya başladım ve hâlâ kolumu kurtarmaya çalışıyordum ama bir dakika? Kolum gevşemişti. Sonra baktım ki artık kolumda bir el yok. Umut adamı yere yatırmış ölesiye dövüyordu. "Sen kimsin lan!"deyip bir yumruk geçirdi adamın suratına. "Nasıl dokunursun lan ona!" Ow! Bu seferki yumruk çok daha sertti. "Eğer dokunursan öldürürüm lan öldürürüm!" Adamı zor ellerinden aldılar. Buğra Çakır'ın ünlü yüzü olmuştu yamuk yumuk. Umut elimden tuttuğu gibi dışarı çıktık. Elimden tuttuğunda heyecanlanmış ve şaşırmıştım. En son bana ne zaman dokunduğunu bile hatırlamıyordum. Ellerim sızlamıştı resmen. Ah ama bir dakika! Olamaz! Arkamızdan bazı adamlar geliyordu. Sanırım patronlarının intikamını almak istiyorlardı. Çok öfkeli görünüyorlardı. Umut beni arabasına bindirdiği gibi son hız gazladı. Bir çığlık atıp "Ah! Geliyorlar!"diye bağırdım. "Tamam. Sakin ol. Atlatacağız onları." *** "Sakın sesini çıkarma!" Umut arabayı karanlık, ara sokaklardan birine sokmuştu. Allah'tan araba siyahtı da dikkat çekmiyorduk. Şimdi ise üç tane adam etrafa bakınıyor ve bizi arıyorlardı. Nasip bu ya? Beni aniden bir hıçkırık tutunca Umut yakalanmayalım diye ağzımı kapadı ve daha da çömeldik arabanın içinde. Ortamın gerginliği olsun, Umut'un bana çok yakın durması olsun kalbim göğsümden fırlayacakmış gibi atıyordu. Umut inatla gözlerime bakmaya çalıştıkça utanıp kaçırıyordum gözlerimi. Nefesi yanağıma değiyordu. O an sanki zaman durmuştu. Umut, Umut gibi değil, ben hiç ben değildim. Ona ilk defa bu kadar yakın duruyordum. Adamlar burayı 10 dakikadır terk etmişti. Ona rağmen Umut elini ağzımdan çekmiyor ve beni bırakmıyordu. Hıçkırığım bile durmuştu. Neden olacak? Heyecan ve korkudan dolayı tabi ki. Sonunda kendine ilk gelen ben oldum. Uzaklaşıp " Adamlar gittiler galiba."diye tedirgince fısıldadım. Yanaklarım yanıyordu. İnşaAllah kızarmamışımdır. Eve gidene kadar hiç konuşmadık. Galiba konu çok karışık ve ikimiz de nereden başlayacağımızı bilmiyorduk. Eve gittiğimizde de pek konuşmadık. Ta ki ben odama çıkmak için merdivenlere yönelene kadar... "Dur!" Yavaşça arkama döndüm. "Neden sürekli kaçıyorsun?" Kaşlarımı "Ben mi?" Anlamında kaldırdım. "Cevap versene!"diye hafif bağırdı. "Ne dememi istiyorsun Umut?" "Görmüyor musun? Sorunlarımız var ve biz bu sorunları çözmeden hiçbir yere gidemezsin!" "Ne sorunlarından bahsediyorsun? Bu saatten sonra inan bende sorun diye bir şey bırakmadın!"dedim ve hızla merdivenleri çıkmaya başladım ama aniden kolumdan yakalayıp sırtım duvara çarpınca bir-iki basamak inip boyumuzu eşitledi. Yetmemiş gibi kaçmayayım diye diğer kolumu da tuttu. Bu ne tuhaf bir durumdu böyle? Bana her yakın oluşunda neden böyle anormal hissediyordum? Gerçekten tuhaf! Yüzlerimizin bu kadar yakın oluşu ve gözlerimizin birbirine sabitlenmesi beni ne kadar heyecanlandırsa da sakin kalmaya çalıştım. Çünkü ona çok öfkeliydim ve de kırgın! Normalde hiç kimsenin bana böyle yaklaşmasına izin vermezdim ama şimdi o kişi kocamdı ve o da benim gibi öfkeliydi. Biliyordum ki onu dinlemeden bırakmayacaktı beni. Ne kadar böyle bakıştık bilmiyorum ama bu durumdan rahatsız olunca kollarımı kurtarmaya çalıştım. Umut da yeni uyanır gibi karşı koymaya başladı. "Lütfen bırak beni!" "Mucize?"diye fısıldadı. Gözlerime bakmaya devam etti. Allah'ım çok güzel bakıyordu. Gülümseyesim geliyordu. Ne diyeceğini çok merak ediyordum ama telefonunun çalışı bütün büyüyü bozmuştu. Umut cebine uzanıp telefonu eline aldı. "Efendim?" Kollarımı bırakmasını fırsat sayarak tekrar yukarı çıkmaya çalıştım ancak elini duvara dayamasıyla yine durmak zorunda kaldım. "Hayır Ece. Gelme, istemiyorum." Kaşlarımın çatılmasıyla kaşları havaya kalktı. Ece deyince aklıma bar denen o pis ortamda yaşadıklarımız gelmişti. Adam sarhoş olduğunu söylemişti ama Umut'un bana defalarca yaklaşmasına rağmen nefesi ve kokusu her zamanki gibiydi. Şey... Nefes kesici... Kandırıldığımı hatırlayınca Umut'un kolunu indirmeye çalıştım ama o benden daha inatçıydı. Ben debelendikçe o zaptetmek için daha çok yaklaşıyordu. En sonunda durmak zorunda kaldım. Çünkü... Çünkü şimdi daha yakındı. O yüzden ben de başımı yan çevirip eğmiştim. Ona rağmen dudakları neredeyse yanağıma değecekti. "Sabrımı sınamaya mı çalışıyorsun Mucize?" "Neden kandırdın beni?" "Ne?" "Eğlenebildin mi bari?" "Sen neden bahsediyorsun böyle?" Onu sertçe göğsünden ittirdim. Yine gözlerim dolmuştu. "Aradılar beni. Senin kötü olduğunu, sarhoş olduğunu söylediler. Ben de merak edip senin için o haram mekana girdim. Duydun mu sırf senin için! Ama baktım ki sen sarhoş falan değilsin. Orada, o kızla takılıyordun. Utanmadın mı karını o erkeklerle dolu mekana bilerek çağırmaya ha? Nasıl yaparsın sen bana bunu? Bak Umut, kaldıramadığım bir şey varsa o da kandırılmak ve sen benim iyi niyetimi suistimal-" Umut'un şahadet parmağını dudaklarıma koyup beni şok içinde susturması kesinlikle beklemediğim bir şeydi. "Kabul ediyorum. Kandırdım seni. O adamı seni araması için ben ayarladım. Hepsini ben yaptım. Amacım senden intikam almaktı tamam mı?" Tam "Neden?"diye soracaktım ki yine susturdu. "Sus. Konuşma. Nedenini söyleyeceğim. Sürekli başımda 'karınım' diye gezinip duruyordun. Çok meraklısın Mucize. Her işime burnunu sokuyorsun. Yetmediği gibi bir de trip atıyorsun. Yine yetmedi, başıma hep bela açıyorsun. Anlayacağın başımın belasısın. Kurtulamıyorum senden. Sülük gibi yapıştın."deyince dudağımı büzdüm. "Kızma hemen."diye güldü. "Ben de sana bir ders vermek istedim ama sonuç ortada. O yüzden tek yolu var, bu sorunu çözmek için. O da arkadaş olmak." "Arkadaş mı?" Oh be! Sonunda konuştum. "Konuşmasan patlarsın değil mi? Neyse, evet arkadaş ama öyle sıradan arkadaş değil." "Nasıl yani?" "Şöyle yakın olan arkadaşlardan olacağız. Mesela sinemaya gideceğiz, yemeğe çıkacağız, kahve içeceğiz. Birlikte zaman geçireceğiz yani." "Ne gerek var? O dediklerinin hepsini evde de yapabiliriz." "Bir sus Mucize ya! O zaman ne anlamı kalır arkadaş olmanın, birlikte zaman geçirmenin? Ayrıca hem evde hem okulda hem de dışarda da arkadaş olacağız. Böylece insanlar evli olmadığımızı, çok yakın birer arkadaş olduğumuzu sanacak." Demek derdi buydu. Yine dudak büzdüm. "Ne oldu? Pek hoşuna gitmedi sanırım." "Yoo. Tamam. İstediğin gibi olsun. Arkadaş olalım. Artık gidebilir miyim?" "Hayır. Şimdi değil. Arkadaş olmanın da kuralları var, biliyorsun." "Ne gibi?" "Mesela hesap sormak, burnunu sokmak, müdahale etmek gibi şeyler olmayacak. Yakın arkadaşım olduğun için bana hep destek olacaksın ve yanımda olacaksın. Aynı şeyler benim içinde geçerli." "Peki, tamam. Bitti mi?" "Bitti. Ha bu arada yarından itibaren arkadaşız."diye gülümsedi. Gülümsemesi ne kadar da tatlıydı. Bu nurlu yüzünü ön plana çıkarıyordu ama ona belli etmesem de çok gücüme gitmişti. Neden beni karısı olarak değil de arkadaş olarak görmek istiyordu? Ben çok mu kötü biriydim? Bunları düşünerek üzgün üzgün odama çıktım. Üstüme rahat bir şeyler giyip yatağıma girdim. Yoğun bir gün olmuştu. Uzun bir süre uyuyamadım. Aklıma Umut'la olan yakınlaşmalarımız gelip duruyordu. Bu yüzden yanaklarım ateş topuna dönmüştü. Sonra şu arkadaş meselesi vardı. İyi yönünden bakarsam Umut'u çok daha yakından tanıyabilme fırsatım olacaktı bu yolla. Hadi hakkımızda hayırlısı... -Bölüm sonu- |
0% |