@m.yaprak_epli
|
Kalbimde kelebekler uçuşuyordu sanki. Halbuki midemde olması gerekmiyor muydu bu kelebeklerin? Bende mi sorun vardı acaba? Niye milletin midesinde oluyor da benimkinde olmuyordu? Kalbim kelebeklerin altından o kadar hızlı çarpıyor, o kadar çırpınıyordu ki istemsizce bir elimi kalbime bastırdım. Kötü olan şu ki, koridorun ortasında salak gibi sırıtmayı engelleyemiyordum. Ağzım öylece donmuş gibiydi. Yanaklarım acıyordu artık sırıtmaktan. Ah Umut! Aniden yapılır mı böyle bir kalp spazmı? Mesajı alıp tekrar ve tekrar okudum. Belki bu yüzüncü defa okuyuşumdu. "Tamam. Yarın akşam sinemaya gidiyoruz o zaman. Seninle vakit geçirmeyi seviyorum Mucize :)" Seninle vakit geçirmeyi seviyorum... Seninle vakit geçirmeyi seviyorum... Seninle vakit geçirmeyi seviyorum... Evet evet. Tam olarak bunu dedi. Seninle vakit geçirmeyi seviyorum dedi. Bir cümlelik ufak bir laftı belki ama benim kalbimde bahar havası estiren bir etki oluşturmuştu. Telefonu alıp kalbime bastırdım. Daha da sırıtarak gözlerimi kapattım ve ardından derin bir nefes aldım. Ağzımda Murat Belet'in Nisan Yağmuru adlı parçasını mırıldanarak koridorda yürümeye başladım. Bugün onca şeye rağmen çok ama çok neşeli ve mutlu hissediyordum. Utanmasam zıplayarak yürüyeceğim. O derece yani! "Mucize?" Arkamı döner dönmez Cumhur hocayla karşılaştım. "Efendim hocam?" "Kızım sana zahmet şu dosyayı dekan beye götürüver." "Tabi hocam." "Teşekkür ederim kızım. Suratındaki şu sırıtmayı da kes. Dekan bey fırçalar bak."diye güldü Cumhur hoca. Utandığımı hissedip "Kusura bakmayın hocam. Farkında değildim."dedim kısık sesle. Hepsi Umut'un yüzündendi! "Önemli değil. Hadi git sen." Başımı sallayıp L bloğa doğru yönümü değiştirdim ve yine sırıtmaya başladım. Bu blok Umut'ların ders gördüğü bloktu. Acaba onu görür müydüm? Görmek istiyordum. Ne kadar etrafıma bakınsam da Umut'u görememenin verdiği hayal kırıklığıyla dekan beyin kapısının önüne gidip kapıyı tıklattım. "Giriniz?" İçeriye girdikten sonra kapıyı ardımdan kapatıp "Afedersiniz hocam. Cumhur hoca bu dosyayı size vermemi istemişti de."dedim biraz çekinerek. Büyük rütbeli kişilerden anlamsız bir şekilde çekiniyordum. "Teşekkür ederim."diyen dekan beye tam cevap verecekken tekli koltuklardan birinde oturan genç bir adam çekti dikkatimi. Gözlerim şaşkınlıktan büyüdüğünde genç adam sırıttı. Herkes benimle eğlenmek zorunda mıydı! "Tamam kızım. Çıkabilirsin. Tekrar teşekkürler." "Rica ederim hocam."deyip kapıdan çıkmadan önce genç adama son defa baktığımda aslında onun da beni izlediğini fark ettim. Buğra Çakır'ın ne işi vardı burada? Acaba beni hatırlıyor mudur? O gece içkili ve sarhoştu. Belki hatırlamazdı ama içerdeki bakışları hiç öyle demiyordu. Korkudan bir ürperti yaladı geçti tüm vücudumu baştan aşağıya. O gece bizi kovalayan onun adamları değil miydi? Acaba hâlâ bize kızgın mıdır? Ya yine peşimize düşerse, ne yapacaktım o zaman? En iyisi Umut'u bulmaktı. Telefonumu çıkarıp son aramalara girdiğimde kapı sesini duymamla arkama döndüm. Ne zamandır buradaydım ya? Dalmışım, dekanın odasının önünde duruyordum hâlâ. Üstelik şu an Buğra Çakır duruyordu karşımda. Üst dudağı kıvrıldı. Yüzünde ürkütücü ve alaylı bir ifade vardı. Bu daha çok korkmama ve tabanlarım arka bacaklarıma vurana kadar kaçmama sebep oldu. Bu okula gelmekle hata yapmıştım. Aileme yakın bir üniversitede okusaydım bu kadar tanınmış kişileri karşıma almazdım. Ah ah! Öyle koşmuştum ki personelin yeni sildiği yerde ayağım kaydı. Düşmek üzereyken belimde güçlü bir el hissetmemle kafamı kaldırdım ve Umut'u görünce rahat bir nefes verdim. Her anlamda... Yine o tuhaf anlardan biri... Neden göz kırpmadan birbirimize bakıyorduk? Dengemi bulduğum halde Umut belimi tutmayı bırakmadı aksine daha da kendine çekti. Kalbim yine dört nala çıkmış gibiydi. Nedensizce ona sarılmak istiyordum. Ona bakınca hep gülümseyesim hatta sırıtasım geliyordu. "Neden bu kadar hızlı koşuyordun? Canına susadın herhalde! Düşseydin ne olacaktı? İnsan biraz dikkatli olur değil mi?"deyip diğer elini de belime yerleştirdi. Allah'ım bu çocuk beni heyecandan öldürmek istiyordu galiba! Çok şükür ki kimse yoktu etrafta. Dekanlık koridoru genelde böyle sessiz olurdu zaten. Bu iyi miydi kötü müydü bilemedim doğrusu. "Umut... O... O adam..." Umut kaşlarını çatıp anlamayan gözlerle baktı bana. "Hangi adam?" "Hani şu barda dövdüğün çocuk vardı ya?" "Ee?" "Az önce dekanın odasında onu gördüm." "Buğra Çakır'ı mı gördün?" Kafamı salladım. Umut umursamazca oflayıp belimi bıraktı ve uzaklaştı benden. Buna biraz bozulsam da tekrar yakınlaşınca nefesimi tuttum. Hep göz göze konuşmamızı isterdi. "Ben de ne oldu dedim. Abartmayı bırak Mucize. Ne yapacak lavuk! Allah Allah!" "Umut unuttun galiba. O gece adamları bizi neredeyse öldürüyordu." Umut sırıtmaya başladı. "Ne oldu korktun mu?" Zayıflığımdan yararlanmaya mı çalışıyordu? "Hayır... Tabi ki hayır. Ben seni yani arkadaşım olarak seni düşünüyorum. MazaAllah dayak falan yersin, sonra ben kurtarıyorum ya seni ondan." Umut bir kahkaha atıp üzerime yürümeye başladı. Sırtım duvara değince Umut elini duvara dayadı. "U-umut? Ne-ne yapıyorsun?" "Sence?" "S-sence ne?" "Sence Mucize? Beni gerçekten kurtarabilir misin?" Aniden bir alkış sesi geldi. Umut'la birlikte başımızı çevirdiğimizde bunun Güney olduğunu gördük. Şimdi çok daha öfkeli görünüyordu. Alkışlayarak bize doğru geldi. Ellerini indirip "Vay be Mucize! Haklıymışım değil mi?" devamını bağırarak tamamladı. "Az önce söylediklerimde haklıydım değil mi!" Güney konuşmayı bırakıp Umut'a bir yumruk patlattı. Bunun üzerine ağzımdan bir çığlık kaçtı. Daha üzerimden şaşkınlığım geçmeden Güney Umut'un yüzüne yumruklar yağdırmaya başladı. Anlamadığım Umut'un neden karşılık vermediğiydi? "Güney... lütfen dur!" Umut'a "Ne yapıyorsun!" anlamında bir bakış attım ama o yalnızca sırıtmakla kaldı. "Güney dur artık! Dur dedim!" "Beni kurtarmayacak mısın Mucize?" "Sen hâlâ konuşuyor musun lan!"diye bir yumruk daha attı Güney. Anlamıştım artık Umut'un ciddi ciddi inatçılık yaptığını. Sözümü bana satmak için Güney'e karşılık vermiyordu. Öyle söylediğim için çok pişmandım şimdi. Gözlerim buğulanmıştı. Bu halimi gören Umut ciddileşti ve Güney'e öyle bir karşılık verdi ki çocuk feleğini şaşırdı. Ben de şoka girmiştim. Umut Güney'i telef etmeden ayırdım onları çok şükür ki. Biraz numara yapmıştım ama ne yapayım? Başka türlü ayrılmak bilmediler. Ben de bayılma numarası yaptım. Ki hemen işe yaramıştı. Yüzleri mosmor ve şiş olmuştu. Öyle bir anda gülmemek için yanaklarımı ısırdım tabi. Tipleri çok komikti. Bugün ne bitmek bilmez bir macera yaşıyordum böyle. *** "Ah! Yavaş!" Revirde Umut'a pansuman yaparken bir yandan da kendimi tutamayıp gülmüştüm ama aklıma Güney gelince ciddileştim. Onları ayırdıktan sonra Umut'la gidince onu hiç bu kadar değişik görmemiştim. Olduğu yerde donmuştu. Suratında öyle üzgün bir ifade vardi ki aklımdan çıkmıyordu. "Demek bir platoniğin varmış ha? Harika!" "Sanki senin yok!" "Kimmiş benimkisi?" "Kim olacak miss Ece!" Umut bir kahkaha patlattı. "Ne oldu, kıskandın mı?" "Sen benim ko- yani şey... Boşver gitsin!" "Evet kocanım ama ikimiz de birbirimize hiçbir şey hissetmiyoruz. O yüzden arkadaş olmadık mı?" İşte bu koca bir yalandı. Ben hissediyordum. Ben onu seviyordum. Hem de tanıdığım günden beri... Bugüne kadar hissetmediklerimi onda hissetmiştim ama belli ki o bana karşı hiçbir şey hissetmiyordu. Umut ciddiydi. Benimse moral sıfırdı. Buna rağmen bir gramlık doğruluk payı olmamasına karşın ben de yalan söyledim. "Evet, haklısın..." -Bölüm sonu- |
0% |