@m.yaprak_epli
|
"Bana inanmıyorsunuz değil mi? Alın kendiniz bakın!" "Umut arıyor..." Ah olamaz! Keşke "en iyi arkadaşım" diye kaydettiğiyle bıraksaydım ama Umut'a sinirlendiğim için sonradan değiştirmiştim. Keşke yapmasaydım. Şimdi onlara ne cevap verecektim? Af! Keşke şeytanın lafı Mucize, kendine gel. Öyle deme! Vardır Rabb'imin bir bildiği. "Evet kızlar. Bana geçen seneden beri haram diyen arkadaşınızla Tekinoğlu arasında Su sızmıyor!" Telefonumu hızla Güney'in elinden alıp "Sana ne ya sana ne! Ne ilgilendirir seni Güney ne!"diye sinirle bağırdım. En sonunda bağırtmıştı beni! Güney beni çok sinirlendirmeye başlamıştı artık. Telefon da çala çala kapanmıştı. "Sana olan duygularımı bile bile o çocukla güzel vakit geçirmen zoruma gidiyor Mucize! Neden anlamıyorsun!" "Sen de şunu anla! Ben sana hiçbir hareketim, hiçbir sözüm hakkında hesap vermek zorunda değilim! Hesap vereceksem bir tek Yüce Allah'a veririm. O yüzden çeneni boşuna yorma. Çünkü hepsi buradan giriyor, buradan çıkıyor!"diye kulaklarımı işaret ettim. "Ayıp oluyor ama Mucize?"diyen Savaş da hemen Güney'in arkasındaki yerini almıştı. "Asıl kulaktan dolma bilgilerle bana soğuk davranarak ayıbı sen yaptın kardeşim! Ne ayıbından söz ediyorsun? Bakın! Siz ne isterseniz düşünebilirsiniz ama ben bugüne kadar çok şükür ayıp olacak hiçbir şey yapmadım, yapmam da! Belli ki beni iyi tanıyamamışsınız..." Çantamı kaptığım gibi dışarı çıktım. Üstümü zaten giyinmiştim. Kendimi kötü hissediyordum. Onları suçlamıyordum ama böyle sürekli ve bilip bilmeden suçlamaları zoruma gidiyordu. Eğer biraz daha orada dursaydım Umut'la evli olduğumuzu itiraf edecektim. Gına gelmişti artık ama Umut bana kızar ve tekrar aramız bozulur diye korktuğum için susmak zorunda kalmıştım. Kızlar da arkamdan gelmişti. "Hadi şurada güzel bir kahvaltı edelim."dedi Hatice. Biraz sonra güzel, şirin bir kafeye gelmiş ve sessizce kahvaltımızı ediyorduk. "Anlatmak ister misin?" Sümeyye'ye baktım. Ciddi duruyordu. Bunun üzerine derin bir nefes çektim. "Ne bilmek istiyorsunuz?" "Canını sıkan her şeyi."dedi Hatice elimi tutarak. İkisine de minnet dolu gözlerle baktım. Beni her zaman böyle düşünmek zorundalar mıydı? "Kızlar..."diye tekrar derin bir nefes alıp söze başladım. "Ben Umut'tan çok hoşlanıyorum hatta onu seviyorum. Şimdilik sadece bu kadarını bilin. Zamanı gelince size her şeyi anlatacağım. Eminim şu an kafalarınız çok karışık. 'Mucize erkeklerle asla bu kadar yakınlaşmazdı' diyorsunuz ama ne olur, bana güvenin. İnanın bana, ben yanlış veya ayıp olacak hiçbir şey yapmıyorum. Merak etmeyin. Ben ne yaptığımı biliyorum. Bana güveniyorsunuz değil mi?" Yüzlerine baktım, bir tepki görebilmek için ancak biraz ileri gitmiştim galiba. Hatice gülümseyip elimi tuttu. "Sen söylemesen de bir şey değişmeyecekti zaten güzel arkadaşım. Biz her zaman arkandayız." "Ne sandın? Bizden öyle kolay kolay kurtulabileceğini mi düşündün?"diye Hatice'ye katılan Sümeyye ile en sonunda gözlerim dolmuştu. Ne güzel arkadaşlarım vardı benim Allah'ım. Sana şükürler olsun. Kıkırdayıp toplu bir sarılma yaptık her zamanki gibi. "Hadi bakalım şimdi okula." Hatice'nin bu sözü ne yazık ki keyfimi kaçırmıştı. Sömestr tatilinde okul yönetimi tutturdu sporfest etkinlikleri için hazırlık yapmaya. Her bölümden ve fakülteden gruplar seçmişler kendilerince ve ne kadar istemesem de içinde ben de vardım. Hatta hepimiz vardık. Okula gittiğimizde kızlardan ayrılıp kendi bölümümdeki koridora geçtim. Zaten onlarla belli etkinlikler için öğleden sonra buluşacaktık ancak sınıfa geçemeden karşıma Ezgi hoca çıktı. Ne çok düşmanım var benim ya! Şüphesiz baş düşman şeytan. Da hepsi böyle pis pis sırıtmak zorunda mı? "Bir şey mi diyecektiniz hocam?" Ezgi hoca yüksek hatta koridoru inleten bir kahkaha attı. "Demek Güney sonunda gerçek yüzünü gördü ha?" "Yok. Daha görmedi hocam. Ben göstereceğim göstermesine de bu sizi neden bu kadar ilgilendiriyor?" "Bana öğrenci-öğretmen ayakları yapma kızım! Senin şu gösteriş için taktığın bez parçası bana sökmez. Maskeni düşüreceğim senin." Ezgi hoca ateistti ve tam bir başörtü düşmanıydı ama ona sökmüyorsa bana hiç sökmezdi. "Bence fikirlerinizi kendinize saklayın hocam. Size hayırlı dersler." Tekrar yürümek için hareket ettiğimde önüme geçti. "Ben Güney'e aşığım!" "Onu bilmeyen yok hocam. Siz ne istediğinizi söyleyin." "Ondan uzak dur!" "Bu benim için bir şereftir hocam ama gelin görün ki Güney bunu bir türlü anlamıyor." "O zaman sen uğraşacaksın. Onu bana sen getireceksin!" "Bence siz kafayı yemişsiniz hocam. Bir psikoloğa görünseniz iyi olur." Yürümek için tekrar hareket ettiğimde bu sefer kolumdan tuttu. "Ben ciddiyim!" "Hayırlı dersler hocam!" Kolumu sıkarak "Ciddiyim Mucize. Aksi takdirde seni pişman ederim!"diye tısladı. Kolumu elinden çekip daha sert bir şekilde "Hayırlı dersler hocam!"dedim ve oradan kantine yürümeye başladım. Sırf o manyak kadınla sınıfta karşılaşmamak için! Cidden manyak bu kadın ya! La havle vela kuvvete! Bir çay alıp uzak masalardan birine geçtim. Çay sinirimi ve hararetimi alırdı. Sinirden ellerim titriyordu gerçekten. Sabah Güney, şimdi de bu kadın! Sıkılmıştım artık! Kantinde tek tük kişiler hakimdi. Ne de olsa tatil zamanıydı. Ben de kulaklığımı takıp bir ilahi açtım ve huzurla dinlemeye başladım. Bir yandan da çayımı yudumlarken gözüm kapıya takıldı. Buğra Çakır ve birkaç erkek kantine giriyordu. O an beni nasıl bir panik sardı bilmiyorum ama kendimi masanın altında saklanmış buldum. Bu adamdan tuhaf bir şekilde tırsıyordum. Hem bu neden sürekli buralarda gezinip duruyordu? Acaba amacı bize zarar vermek falan mıydı? Allah'tan gözden uzak bir yerdeydim. Hem bu çocuğun yüzü ne çabuk düzeldi böyle? Oysa o gün yamuk yumuk olmuştu. Çok da yakışmıştı. Umut'un elleri dert görmesin. Ay Umut dedim de, özledim be sevdiğimi. Ne yapıyordur acaba şimdi? Onu deli gibi görmek istiyordum hatta mümkünse sarılmak... "Merhaba?" "Ah!" Buğra Çakır'ın yüzü birden masanın altında belirince kafamı masaya çarptım. Başımı tuta tuta ayağa kalktım. "Çok acıdı mı?" Gülmemek için resmen kıvranıyordu. "Ne yapıyorsunuz ya? Neden beni korkutuyorsunuz orada?" "Asıl sen masanın altında ne yapıyordun? Herhalde birinden saklanıyordun." "Kendinizi biraz daha tutarsanız patlayacaksınız. Güleceksiniz gülün. Çünkü üstüme alınmam tamam mı?"dedim alay ile kızgınlık arasında konuşarak. O da beni dinledi ve gülmekten bihal kesildi. Çok komik gerçekten ya! "Seni bu kadar korkutacak ne yaptım da benden sürekli kaçıyorsun?" "Daha ne yapacaksınız be! Adamlarınız neredeyse bizi öldürüyordu o gece?" "Adamlarım mı?" "Evet!" "Ama ben adam falan tutmadım ki." "Tutmadınız mı?" "Evet. Hatta o kadar sarhoştum ki yediğim dayaktan sonra beni direkt eve gönderdiler." "Peki bizi kovalayan sizin adamlarınız değilse kimdi onlar?" "Bilmiyorum. Neyse... Zaten tanışmış kadar olduk ama yine de tanışalım. Ben Buğra." "Biliyorum." "Biliyor musun, nasıl?" "Şey... Siz az önce söylediniz ya tanışmış kadar olduk diye, oradan."diye kurtarmaya çalıştım. "Arkadaşım sizi tanıyor, oradan biliyorum." diyemezdim ya. Buğra Çakır yine güldü. "Sen?" "Ne ben?" "Adın?" "Adımın sizi pek ilgilendirdiğini düşünmüyorum!" Yine güldü. Allah'ım ya! "Peki. Adını söylemek istemiyorsun tamam. Ama ben zaten biliyordum. Memnun oldum Mucize."diye bu sefer de elini uzattı. Bense şaşkınca eline bakıyordum. Acaba adımı söylemek istemememden hiç mi anlamıyordu muhatap olmak veya tanışmak istemediğimi! "Memnun falan olmadık birader!" "Umut?" Allah'ım gönlümün sahibi gelmişti. Rabb'im Sen ne merhametlisin. Hemen duamı kabul ettin. "Burada ne yapıyorsun Mucize!"dedi sinirlice. "Şey... Ben..." "Umut Tekinoğlu değil mi? Ben de Buğra." "Yürü git işine kardeşim! Tepemi attırma!" Umut elimden tutup peşinden sürükledi. Bunun üzerine kalpli gözlerle ellerimize baktım. Kalbim dur tamam, sakin! Sonra Buğra Çakır önümüzü kesti. Umut'un laflarına bozulmuş olmalıydı. "Dur bakalım Umut efendi! Kimse konuşmakta olduğum birini ben müsaade etmeden götüremez!" Evet. Buğra Çakır canına susamıştı. Anlamış olduk. "Ne dedin sen!" "Diyorum ki bırak kızın kolunu." "Sana ne lan! O benim ka-" "Ne?" "Yani o benim... Benim kuzenim tamam mı?" "Yani? Ne olmuş? Anne, babası değilsin ya?" "Ulan ben senin-" "Eeh yeter ama artık! Kendinize gelin!" Sonunda susmuşlardı araya girmemle. Buğra Çakır'a dönüp "Sizinle tanışmak istediğimi nereden çıkardınız bilmiyorum ama mümkünse bir daha karşıma çıkmayın! Sana gelince Umut? İzin verirsen gruba katılmam gerekiyor. Yapmam gereken bir sürü iş var. Sonra konuşuruz inşaAllah."diye de en son Umut'a döndüm. Aslında ondan hiç ayrılmak istemiyordum ama gerçekten yapmam gereken bir sürü şey vardı. Yoksa Ezgi hoca yine başıma çökebilirdi. Malum bölümümüzün başında o ve başka bir hoca daha vardı. Kantinden çıkıp sınıfa yürürken aklımda bizi kovalayan adamların kim olduğu vardı. Rabb'im bizi korusun. Acilen bu konuyu Umut'la konuşmam gerekiyordu. Dersliğe girdiğimde bölümdeki çoğu grubun toplanmış olduğunu gördüm. Sınıfta hocalar yoktu. Öğrenciler vardı ve hepsi de çalışıyordu. Daha fazla oyalanmadan ben de bizim grubun yanına gittim. Birkaç küçük açıklamadan sonra yerime oturup metin kağıtlarını alıp düzenlemeye ve dosyalara koymaya başladım. Biz metin grubu gibi bir şeydik. Konuşmaları ve diğer şeyleri metinleştirip düzenleyecektik. Annemleri çok özlemiştim. Bu tatil onları ziyarete gitmek istiyordum ama nasip olmamıştı. Sonra istemsizce gözlerim biraz ileride, çaprazımdaki Güney'in sırasına kaydı. Evet, beni izliyordu. Hislerim beni yanıltmazdı. Birkaç çocuk ve Duygu'larla oturmuş sohbet ediyordu. Onlarla aynı grupta değildik. "Güney? Abicim kendine bir eş seçtin mi balo için?" Balo mu? Bu da sporfestin etkinliklerinden biri olmalıydı. Ama gerçekten bu meraklı hallerim beni bile ürkütmeye başlamıştı artık. Ne ara dinlemeye başladım ben bunları? "Bilmem. Buluruz birini." "Ne zaman bulacaksın ağabey? Balo 2 gün sonra." "Offf uzatmayın, buluruz işte. Belki gelmeyeceğim, ne ısrar ediyorsunuz?" Başka bir çocuk "Bulmana gerek yok Güney. Git hoşlandığın kızı davet et."deyince Güney'le göz göze geldik. Hay Allah! Güney beni iyi tanırdı. Onları dinlediğimi anladı. Sonra bulunduğu yerden seslendi. "Ne dersin Mucize? Gelir misin?" Derslikteki kalabalık birden susup bize baktı. O sessizlik arasında bir kızın fısıltısı kulaklarıma çalındı. "Güney bu kızda ne buluyor, gerçekten anlayamıyorum!" Ben ise biraz yutkunmaya çalışıp bilmemezlikten geldim. Bütün herkesin dikkatinin bizde olması beni çok germişti. "Ne?"dedim Güney'e karşı. Sesim tam bir fısıltıyla çıkmıştı. Ayrıca kimse sormuyordu gitmek isteyip istemediğimi ama elbette o balo denen haram ortama hiçbir şekilde gitmezdim! Sonra arkadan başka bir kız bağırdı. "Güney bırak Allah aşkına şu yobazı. Ezgi hocayla bile gitsen bu kızdan iyidir."diyen kız, arkadaşlarıyla birlikte kahkaha attı. Sinirlerim tepeme çıkmıştı. Gözlerim dolmuştu. Yobaz kelimesinden nefret ettiğim kadar hiçbir kelimeden nefret etmiyordum. Özellikle dinime saygı duymadıkları için bu kelimeden ve söylediği kişiden daha çok nefret ederdim. Bunları hep Güney sarıyordu başıma! Yerimden kalkıp kızın karşısına dikildim. "Bana bak süslü kokoş! Senden daha edepli ve kapalı giyiniyorum diye yobaz mı oluyorum? Sen git önce bir beynine baktır bakalım, o dar görüşlerin ve düşüncelerin gerçekten o küçücük aklından mı çıkıyor? Ama dikkat et, akıl değil de boş bir şeyle de karşılaşabilirsin!"deyince bu sefer bana değil, ona güldüler. Güney de güldü. Kız da buna sinirlenip bir şey söylemek istediyse de arkamdan gelen Güney'in sesiyle susmak zorunda kaldı. "Senin yobaz dediğin kız benim kalbimin sultanı oluyor Sudeciğim. Aramızda kötü şeyler yaşansa dahi bu gerçek değişmeyecek. Yani diyorum ki onun fazlası, sizin eksiğiniz var. Kıskanmayı bırakın artık." Arkama dönünce onunla yine göz göze gelince yana kaydım. Ellerini ceplerine koymuş gülümsüyordu. Güney'in bu ani hal ve duygu değişikliklerini anlayamıyordum doğrusu. "Peki onun Umut Tekinoğlu'yla arasındakilere ne diyeceksin Güney?" Duygu'ydu bu. Konuşmazsa patlardı zaten! "Kime ne acaba bundan!" Bunu ben söylememiştim. Güney de söylememişti. Umut'tu o... Umut sınıfa girip yanımıza geldi ve tam yanı başımda durdu. Güney ona öfkeli bakışlar atarken ben de dahil herkes şaşkındı. Sessizlik bitince fısıldalamalar başladı. "Aa Umut Tekinoğlu değil mi bu?" "Ay çok tatlıymış ama ya." Ulan öldürürüm kızım sizi! Çekin haram gözlerinizi helalimin üzerinden. Pis açlar! Ben kızlara öldürücü ve ürkütücü olduğunu düşündüğüm bakışlar atarken Umut tekrar konuştu. "Karımla birlikte vakit geçirmek neden herkesi bu kadar rahatsız ediyor!" Şaşkınlıkla Umut'a döndüm. Ne dedi o? Karım... mı dedi? Ben mi yanlış duydum? Sakin ol kalbim! Bu gerçek olamaz. Kesin rüya görüyor olmalıydım. Umut anca rüyamda bana karım derdi. Yoksa rüya değil mi? Umut evliliğimizi herkesin içinde ilan etmiş miydi gerçekten? Herkesin ağzı, yüzü şaşkınlıktan şekil değiştirdi resmen. Keza benim de öyle! "Kimse karım hakkında ileri geri konuşamaz!" Gözlerim yerinden çıkacaktı artık şoktan dolayı. "Şey... Ben..." İnanamıyorum! Duygu muydu bu susan? Evet! "Ha bu arada Mucize benim eşim olacak... Baloda..."dedi ve herkesin içinde elimi tuttu. Artık kalp krizi geçireceğim herhalde. Ama dayanamayıp bu sefer ben konuştum. "Ne?" -Bölüm sonu- |
0% |