@m.yaprak_epli
|
Ağaçlar, evler, insanlar, dükkanlar hızlı hızlı önümden geçerken dünyaya dışarıdan bihaber bakıyor gibiydim. Sanırım hâlâ şoktaydım. Ya da hâlâ rüyada olup olmadığımı ayırt etmeye çalışıyordum. İkimizden de çıt çıkmıyordu dakikalardır arabada. Umut direksiyona odaklanmış durumdaydı. Kaşları çatıktı. Aynı zamanda derin düşüncelere dalmış gibiydi sanki. Benim de ondan farklı kalır bir yanım yoktu. Hâlâ olanlara inanamıyordum. Umut son cümlesi ile hepimizin beynini yakıp yıkarken elimden tuttuğu gibi dışarı çıkarmıştı. Giderken beni en çok endişelendiren şey Güney'in yüz ifadesi olmuştu. Öylece donmuş gibiydi en son gördüğümde. O benden hatta hepimizinden daha çok şaşırmıştı. En çok yıkılan da oydu şüphesiz. Sonra da Umut beni arabaya bindirmiş ve eve doğru yol almaya başlamıştık. İçten içe hâlâ Güney için endişelenirken benliğimi kavuran bir sürü soruyla savaşıyordum. O sorular ise ısrarla Umut'a sorulmayı bekliyordu fakat bir türlü ağzımı açmaya cesaret edemiyordum. Ne yapmalıydım? Tamam! Konuşacağım! Şimdi yapacağım! Yapıyorum... Yapıyorum... "Ne yapıyorsun sen!" "Ne? Nasıl yani?" Umut bana tuhaf bir bakış atıp "Bilmem. Kendi kendine bir şeyler mırıldanıp duruyorsun."dedi. "Ben mi? Yok şey... Aslında ben sana bir- Ayyy!!! Umut yavaş!" Az daha kırmızı ışıkta geçip yaşlı teyzeyi dümdüz edecektik. Rabb'im korudu. Elhamdülillah! Yüreğim ağzımdan çıkacaktı neredeyse. "Umut aklın nerede senin Allah aşkına! Allah korusun, az daha çok kötü bir kaza yaşanabilirdi!" Umut arabayı durdurup oflayarak başını arkasındaki koltuğa yasladı. "Sen iyi misin?"diye sordum elimi uzatmaya cesaret etmeksizin. Aslında en çok ona bir şey olacak diye korkmuştum. Bir süre sessiz kaldıktan sonra "Ne zamandan beri tanışıyorsunuz?"dedi sorumu es geçerek. "Kiminle?" "Güney'le!" "Şey... Neden sordun?" "Mucize! Cevap!"deyip sertçe bana döndü. Korkudan yutkunduğumu hissettim. Niye birdenbire sinirlenmişti ki? "Şey... Geçen seneden beri."dedim bakışlarımı kaçırarak. Başını arkaya yaslayıp bana böyle derin bakarken gözlerine bakacak cesareti bulamadım. Çok güzel bakıyordu. Doğrusu bugün hiçbir şeye cesaretim yoktu aslında. "Şu hale bak ya! Yanında durmasak kapıp götürecek kızı!"diye kendi kendine söylendiğini duydum. Hâlâ korkuyordum ama sormayı çok istiyordum ancak Umut epey sinirli görünüyordu. Ya bana patlarsa? Hadi Mucize, sor! Bunu yapabilirsin! Hadi kızım! "Umut?"diye yine kedi miyavlaması gibi çıktı sesim. "Efendim?"dedi o da sakince. Biraz olsun sakinleşmesine sevinmiştim. "Şey... Sana bir şey sorsam... Acaba, yani eğer kızmazsan?" "Sor Mucize." "Neden yaptın bunu?" "Neyi?" "Yani hani dedin ya eş, balo, karım falan diye?" "Ha o mu?" "Hı hı..." Aniden dibimde belirmesiyle neye uğradığımı şaşırdım. "Gerçekten bilmek istiyor musun?"diye fısıldayınca titrediğimi hissettim. Bu adamın kalbime kastı mı vardı? Ama yakından bakınca ne kadar güzel gözleri varmış, onu fark ettim. İçimde sıkışan nefese daha fazla dayanamadım ve başımı eğip "Ev-evet..."dedim zorlukla. Umut birden burnumun ucunu öpüp geri çekilince boğazıma bir şey oturdu. Yutkunamadım. Artık dışarıdan bile duyulacak kalp atışlarımın sesiyle, şaşkınlıktan kocaman açılan ağzım ve gözlerimle ona baktım. Beni öpmüştü, yani burnumu. "Eğer o ağzını kapatmazsan bu sefer öpeceğim yer için daha çok şaşırabilirsin."diye başını cama doğru çevirip sırıtan Umut'la ilk önce neyi kastettiğini anlamasam da sonradan kafama dank edince kendimi hızla toparlayıp ben de cama doğru döndüm. Yanaklarım öylesine yanıyordu ki elimle bastırmak zorunda kaldım. "Baloda da böyle sürekli yanımda kızarıp durmazsın herhalde değil mi?"deyip yanaklarımla dalga geçince sinirlendim. "Geleceğimi kim söyledi!" "Ne demek kim söyledi! Sen beni red mi ediyorsun?"diye kaşlarını çattı. "Evet!" "Senin dilin baya uzadı şu sıralar!" "Öyle bir ortama gireceğimi düşünmedin herhalde?" "Seni-" Arkamızdaki bir arabanın korna sesi yükselince Umut'un sözü kesilmişti. Yeşil ışık yanmıştı. Umut arabayı çalıştırıp yola koyuldu. "Seninle evde konuşacağız Mucize hanım!"dedi bakışlarını yoldan ayırmayarak. Sırıtmadan edemedim ve Umut görmesin diye yüzümü cama sakladım. Bu cümlesini sevmiştim. Evimiz. Bizim evimiz. Sadece bize ait olan bir yerdi o ev değil mi? Sadece ben ve Umut'un... Gülümsemem mümkünmüş gibi daha da genişledi. *** "Af ya! Bu ne? Ben baloya gelmekten vazgeçtim. İki saattir bir elbise bulamadık!"diye söylenmeden edemedim. "Mızmızlanma kızım. Umut Tekinoğlu seni davet etmiş. Sen de kaçıracak mısın bu fırsatı?"dedi Hatice elindeki bir elbiseyi incelerken. "Evet!"deyip bendeki başka bir elbiseyi sertçe yerine bıraktım. "Sırf Umut davet etti diye gidecek değilim! Balo gibi yerler bana göre değil. Hem yine olay çıksın istemiyorum." "Çok romantik be kızım. İki erkek senin için kavga ediyor."diyen Sümeyye ile gözlerimi devirdim. "Aman ne güzel! Bir de gururlanayım mı bununla Süme?" "Demedik bir şey seni huysuz! Hadi bir de şunu dene?"deyip kabine itti. "Af gitmek istemiyorum o baloya! Zorlamayın beni." "Hesabını sonra Umut'a verirsin bak?" "Umrumda değil!" "Ararım bak?" "Sanki numarası var da?"deyip gözlerimi kıstım alayla. "Hadi Mucize, şunu da al. Bir dene, bakalım üstünde nasıl duracak?"diyen Hatice de elime bir elbise tutuşturarak kabine itti ve kapıyı kapattı. Bir saatin sonunda biten alışveriş ile rahat bir nefes vermiştim. Akşam balo vardı ve kızlarla hazırlanmak için Hatice'lere geçmiştik. Gözüm sürekli telefona kayıp duruyordu. "Hâlâ aramadı mı?"diye sırıttı Sümeyye. "Çok komik Süme! Saate baktım sadece tamam mı?" "Haklısın Mucizeciğim. İnsan her dakika başı saate bakmazsa eksik kalır."diye gülünce ona bir yastık fırlattım. "Seni Can kurdu! Seni de göreceğiz!" "Ay inşaAllah inşaAllah." "Manyak!" "Aynen!"diye onayladı beni Hatice. "Hadi kızlar, acele edin. Taksi çağırdım. Birazdan gelir."diye devam etti. "Kızlar gitmesek?"diye köpek bakışlarımı atınca ikisi de yüzüme yastık fırlattı. Ne yazık ki taksi çabuk gelmiş ve bizi hemen mekana getirmişti. "Al işte! Mutlu musunuz şimdi? En erken biz geldik. Öldüreceğim ikinizi de!"deyip ellerimi boğar gibi yaptım. "İşi Süme'ye bırakınca... İşte..."dedi Hatice kaşlarını kaldırarak. "Ben mi? Organizasyonu yapan sen değil misin kuru iftiracı?" "Hadi inelim. Geldik artık. Yapacak bir şey yok."deyip indik. Onlar bir masaya yerleşirken ben hemen bir lavaboya girdim. Ellerimi ıslatıp yüzüme sürdüm. Aynadaki yansımama baktım. Allah'tan makyaj yapmalarına izin vermemiştim. Makyajı sevmiyordum. Elbise konusunda da katı davranmıştım. Siyah, uzun, bol gelen sade ama çok da şık bir elbise seçmiştim. Üstüne de gri bir şal takmıştım. "Bu son olsun Mucize!"deyip kendimi uyardım. Bir daha kızlı erkekli bir ortama girmek istemiyordum. Sırf Umut için! Gözlerim yorgun bakıyordu aynaya. "Rabb'im yanımda ol."diye mırıldanıp gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. Buradan gitmek için sabırsızlanıyordum. Ayrıca neredeydi bu Umut? Hani kavalyemdi? Allah'ım ya gelmezse? O zaman ne yapardım! Bu düşünceleri kovup kızların yanına gittim. İnsanlar yavaş yavaş gelmeye başlamıştı. Aklımdaki soruyla aniden Hatice'ye döndüm. "Savaşlar gelmedi mi daha?" "Bak geliyorlar?"diyen Sümeyye'den bakışlarımı ayırıp dediği yöne baktım. Savaş ve Güney bizden uzak bir masaya geçerken onları inceledim. İkisi de takım elbise giymişlerdi ve çok yakışıklı olmuşlardı. Güney inatla gözlerini ve bakışlarını benden kaçırıyordu. Hâlâ bana kızgın olmalıydı. Tekrar kapıya baktığımda ise Duygu ve arkadaşlarını gördüm ama donup kaldım üstündeki elbiseleri görünce. "Plaja mı geliyorlar bunlar, bu ne ya! Şu elbiselere bak!"diyen Sümeyye ile"Tamam Süme. Sakin ol."dedim ve önüme döndüm. Herkes neredeyse gelmişti ama Umut hâlâ yoktu ortalıklarda. Tüm arkadaşları buradaydı, Ece ve Umut hariç! Bu beni korkutuyordu. Hem de çok... Telefonumu çıkarıp saate baktım. 21.15 Geç oluyordu. En iyisi Umut'u aramak derken Hatice ve Sümeyye beni dürtüp kapıya bakmamı işaret ettiler. Resmen başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüştü. Bu gerçek miydi? Kalbimin kırılan parçalarını herkes duydu mu acaba? Gözlerimin önü buğulandı. Sonra yavaş yavaş yanaklarım ıslanmaya başladı. Umut Ece'yi koluna takmış, birlikte kahkahalar ile içeri giriyorlardı. Ece kırmızı, çok fazla açık bir kıyafet giymişti. Umut da çok yakışıklı olmuştu. Siyah, jilet gibi ütülenmiş takım elbisesiyle herkesten daha hoş görünüyordu. Elimi masanın üzerinde duran çantaya atıp tam kalkıyordum ki Hatice kolumdan tutup "Bunu kendine yapma Mucize. Eğer şimdi buradan gidersen onların ekmeğine yağ sürersin. Yapma bunu. Biraz otur, sonra hep birlikte kalkarız."deyince Sümeyye de onu onayladı. "Lütfen hemen kalkalım." "Hayır Mucize. Göreceksin! Onların nasıl insanlar olduğunu göreceksin ki ders alasın!" "Hatice!" "Mucize!" "Ben lavaboya gidiyorum."diye dayanamayıp ayağa kalktım. Biraz daha oturursam boğulacaktım. Elimin tersiyle yanağımı silip lavaboya doğru yürüdüm. Ta ki önüme Güney geçene kadar! "Ne oldu Mucize? Hani eşin? Bak şimdi başka kızla oldukça keyifli görünüyor."diye Umutların olduğu tarafa bakınca ben de baktım ve sinirlenmeden edemedim. "Eğer beni birazcık olsun tanıyorsan bunun umurumda olmadığını biliyor olurdun."dedim Güney'e çıkışarak. "Biliyorum ama peki bu yüzünün hâli ne? O çocuk için mi, cidden mi?" "Hayır Güney! Sana söyledim bin kere." "O zaman ne?" "Sadece zoruma gitti tamam mı? Beni ekip o kızla..." Devamını getiremedim. Canım yanıyordu. "Hadi sana inandım diyelim. Peki bu son halleriniz ne?" "Sana hesap vermek zorunda değilim ama yine söylüyorum. Sadece bana takılıyordu o kadar. Ondan nefret ediyorum!" "Ben? Bana karşı ne hissediyorsun Mucize?" "Lütfen önümden çekil Güney."deyip yanından geçmeye çalıştım ama kolumdan tutup arka bahçeye sürükledi. "Bugün burada her şey konuşulacak Mucize! Söyle! Ben senin için neyim? Ne hissediyorsun bana karşı söyle?" "Güney bırak beni gideyim."deyip kolumu kurtarmaya çalıştım ama o daha da sıkıp diğer kolumu da tutup kendine çekti. Benden uzun boyluydu ve oldukça güçlüydü. Ne yazık ki karşı koyamıyordum. Sadece direnmekle kalıyordum. "Gözlerime bak Mucize, yüzüme bak!"diye bağırdı. "Güney bırak beni!" "Seni seviyorum Mucize, hem de çok. Neden bunu anlamıyorsun? Neden beni cezalandırıyorsun? Lütfen sen de beni sev ve hep yanımda ol." "Güney bırak!"diye son gücümle bağırıp ağlamaya başladım. Güney çıldırmış gibiydi. Fakat sonra ne olduysa Güney yüzüne bir yumruk yiyince yere düştü. Umut'u hiç bu kadar sinirli görmemiştim. Herkes buraya toplanmış bize bakıyordu. Umut yine saldırıyordu ki arkadaşları onu tuttu. Savaş Güney'in yanına koşarken Can kalabalığa doğru "Ne bakıyorsunuz, dağılın!"diye bağırdı. Yine bileğimde bir el hissedince kafamı kaldırdım. Bu sefer Umut beni peşinden sürüklüyordu. Herkes Güney'in başında toplanırken Umut beni ön bahçeye götürdü ve arabanın yanına çekti. Bileğimi bırakıp sertçe "Bin arabaya!"dedi. Yol boyunca o sustu, ben sessiz sessiz ağladım. Umut aniden arabayı durdurup"Yeter, sus artık!"diye direksiyona vurunca yerimden sıçradım. Başımı kaldırıp yaşlı gözlerle ona baktım ve hemen yanaklarımı sildim. "Senin bana emir vermeye hakkın yok!"diye sessizce tısladım. "Yok öyle mi!"deyip arabadan indi. Gözlerimle onu takip ettim. Dolanıp yanıma geldi ve kapıyı açıp kolumdan tuttu. Dışarı çıkınca serin bir rüzgar yüzümü yaladı. "Neden geldin peki o baloya? Neden bu kadar hazırlandın? Neden o *** kurusuyla konuşuyorsun ha neden!" "Benim yanımda sakın bir daha küfür etme!"deyip şahadet parmağımı yüzüne doğru kaldırdım. "Sen de en az onun kadar suçlusun. Ben de dediğin gibi o baloya gelmekle sizin kadar suçluyum. Bana yalan söyledin Umut! Senden nefret ediyorum!" "Et!"diye bağırdı. "Benden nefret et, güvenme, bağlanma bana Mucize! Çünkü seni sevmiyorum! Bana bağlanmanı, benimle bir ilişki kurmanı istemiyorum anladın mı!" Göz pınarlarım akmak için izin almıyordu artık benden. Sessizce "Hayır..."diye fısıldadım ama o duymadı. Benden nefret ettiğini söylemişti. "Mucize..." Arkama bakmadan hızlıca yürümeye başladım. Ne yaptığımı, nereye gittiğimi bilmiyordum. Sadece huzur bulabileceğim bir yere gitmek istiyordum. "Hayır..."diye fısıldadım yine kendi kendime. Bu artık istemsizce oluyordu. O benden nefret edemezdi, hayır... "Mucize..." Arkamdaki ayak seslerini umursamadan daha da hızlandım. Umut kolumdan tutup kendine çevirdi. "Nereye gittiğini sanıyorsun!" "Sana ne ki Umut! Sonuçta beni umursamıyorsun, önem vermiyorsun. Senin için ne fark edecek?"diye bağırdım. "Bağırmayı kes ve bin şu arabaya!" "Hayır!" "Ne?" "Dediğimi duydun. Hayır dedim!" "Öyle mi? O zaman burada tek başına kal da aklın başına gelsin! Ben gidiyorum!" "Seni vicdansız adam!" "Umurunda bile değilsin Mucize!"deyip arabasına bindi ve ters yöne doğru sürüp uzaklaştı buradan. "Hayır..."diye yine fısıldayıp istemsizce dizlerimin önüne çöktüm. "Mucize..." Beni burada tek başıma bırakmış olamazsın Umut, hayır... "Mucize kendine gel..." "Hayır..." "Mucize uyan güzelim..." "Hayır!!!"diye bağırıp yataktan adeta fırlayarak doğruldum. Gördüğüm yüzle ağzımdan yavaşça ismi döküldü. "Umut..." "Tamam güzelim geçti. Kabustu. Sakin ol. Geçti..."deyip beni kollarının arasına aldı. Aklım çok sonra başıma gelince rüya gördüğümü anladım. Rüyaymış... Hepsi rüyaymış. Çok gerçekçiydi. En son ki kısmı hatırlayınca bedenimi bir ağlama krizi ele geçirdi. Bunun üzerine Umut beni kendine daha da bastırıp "Tamam, ben yanındayım güzelim. Geçti bak. Ne gördüysen hepsi kabustu."diye teselli edip sırtımı okşadı. Ellerimi sıkıca beline sarıp "Umut ne olur o baloya gitme ne olur!"diye ağlamaya devam ettim. Umut'un şaşırdığını bedeninin kasılmasından anlayabiliyordum. Beni anlamaya çalışıyordu. "Tamam gitmem. Sen ağlama. Sakinleş hadi, geçti..."deyip gözyaşlarımı sildi ve ellerini yanaklarıma yerleştirdi. Ben ise bu duruma rağmen yine heyecanlandım. "Anlatmak ister misin?"deyip yüzüme eğildi. Kalbim deli gibi atarken "Ne olur, sadece burada, yanımda kal. Çok korkuyorum."deyip yüzümü tekrar göğsüne gömdüm. Şimdi düşününce çok saçma ötesi bir rüyaydı ama benim canım fazla tatlı olduğu için korkunç olmayan bir rüyadan bile korkardım. Bu rüya daha fazla korkutmuştu beni. Umut beni bırakıp gidiyordu. Benden nefret ettiğini söylemişti. Çok gerçekçiydi. En çok o korkutmuştu zaten. "Umut ne olur benden nefret etme yalvarırım..."deyip tişörtünü sıktım. Umut bu hallerime bir anlam veremiyordu. Üzerime gelmemeye çalışarak "Senden neden nefret edeyim Mucize? Yok öyle bir şey. At bunu kafandan tamam mı?"dedi terden yüzüme yapışmış saçlarımı çekerek. Her hareketiyle beni bu kadar heyecanlandırmayı nasıl başarıyordu? "Bu gece seninle kalmamı ister misin?"diye şefkatle sorunca önce şaşırıp heyecanlansam da rüyamı hatırlayınca bedenimi saran korkuyla hızla başımı salladım. Odamı aydınlatan sadece dışarıdaki dolunay ışığıydı. Eğer Umut giderse çok daha fazla korkacaktım, biliyordum. "Tamam. Hadi gel uyumaya çalış."deyip diğer tarafıma kıvrıldı, beni de bileğimden çekip kollarının arasına aldı. Sakin ol kalbim, sakin! "Çok uykum var Mucize."diye fısıldayınca gözlerini kapattığını anladım. "Ben korkudan öleyim, sen bir tek kendini düşün!"diye göğsüne vurdum. Umut kıkırdayıp "Ve... Özüne döner."diye dalga geçince hâlâ korku mahmurluğunda olduğum için dediklerine bozulup kalkmaya çalıştım ama Umut buna izin vermedi. "Tamam, sinirlenme hemen. Şaka yaptım sadece. Hadi uyu."diye sesinden güldüğü belli oluyordu. "Uyumaya korkuyorum. Ya yine kabus görürsem?"dedim. O rüya aklımdan çıkmıyordu. "Ben yanındayım, korkma."dedi ve elimden tutup beline yerleştirdi. O an tüm korkumu unutup heyecandan kuruyan boğazımı yıkamak için yutkunmaya çalıştım ancak hızla çarpan kalbim bu işi zorlaştırıyordu. Bugün hem karısı olduğumu herkese ilan etmiş, hem de ilk defa beni öpmüştü, burnumdan olsa da. Şimdi ise bana her zamankinden çok daha yakındı. Kokusu, sıcaklığı güven veriyordu. Allah'ım Sana şükürler olsun, helalime kavuşturduğun için... O kabustan uyandıktan sonra ilk onun yüzünü görmek kalbime nasıl bir rahatlık vermişti, anlatamam. Evet. Bugünün tek kötü yönü sanırım bu kabus olmuştu. "Umut?" "Hımm?"diye bir mırıltı çıkarınca başımdaki çenesi oynadı. Rabb'ime içten içe tekrar şükrederken camdan odaya yansıyan dolunaya bakıp bir daha şükrettim. "Allah razı olsun..." -Bölüm sonu- |
0% |