Yeni Üyelik
29.
Bölüm

~29.Bölüm~

@m.yaprak_epli

Bazen evden hiç çıkmak istemiyordum. En az bir ay evde kalayım ve dışarıyla olan tüm ilişkimi, tüm bağımı keseyim istiyorum. Herhangi bir insan ile muhatap olmazsam daha az derdim olur, daha az üzülürüm diye vehmediyordum. Biraz kafa dinlemek, kendimle baş başa kalmak ve düşüncelerimi toplamak istiyorum. Kendimi toplamak istiyorum...

Bir yerde okumuştum. Özellikle son asırda artan hastalıkların ve artan hastanelerin sebebi insanların fazlasıyla stres yapmasıydı. Böyle bir zamanda azalan iman ve gönül doygunsuzluğu insanları tamamen dünyaya ve nefsine esir kıldığı için insanlar her şeyde stres yapıyor ve sürekli gelecek için endişeleniyordu. Hâlbuki Yüce Allah'ın gaybı bildirmemesinin sebeplerinden biri, insanı insandan daha iyi tanıyor olmasından kaynaklanıyordu. Eğer ölüm günümüzü veya saatimizi bilseydik geri kalan ömrümüz zehir-zıkkım gibi geçerdi. Hiçbir insan bunun stresiyle hayatını sürdüremezdi. İşte Yüce Allah bu kadar merhametliydi. Geleceği bize bildirmemesi yine bizim iyiliğimizdendi.

Ancak insanlar İslam'dan o kadar uzaklaşmış ki her şeyi kendisinin halledebileceğine inanıyor. Kendi kendinin maliki zannediyor. İnsan aciz bir varlıktır. Her şeyin altından kendi başına kalkması mümkün değildir. İlla ki birilerine ihtiyaç duyar, birinin desteğini ister. Fıtraten böyle yaratılmıştık.

Oysa iman, teslimiyet demek değil miydi? Tevekkül etmek demek değil miydi? İman eden kişi Allah'a derin bir teslimiyet ve güven içerisinde olduğu için ne gelecek için ne de dünyalık hiçbir şey için endişelenmez. Her şeyin Allah'tan geldiğini bildiği için stres yapmaz. İyi ve kötü gibi isimleri koyan insandı ama müslüman her şeyin Allah'tan olduğunu bildiği için bazen şer bildiği şeylerin bile kendisi için daha hayırlı olduğunu bilirdi.

Stres, hastalığın bir numaralı öncüsüdür. Asr-ı Saadet döneminde hastalanan yoktu. Neden? Çünkü en çok iman onlardaydı. En derin iman, teslimiyet ve tevekkül onlardaydı. Onların tek derdi Allah'ın rızası ve İslam'ın yayılmasıydı. Ah Umut da böyle olaydı, ben de ve tüm Ümmet-i Muhammed (SAV)...

Bugün annemler gelecekti. Ben ve Umut ise salonda oturmuş, onların gelmesini bekliyorduk. Dün geceki olaylardan sonra Umut gitmiş ve yemek yemediğimi öğrenince geri dönüp beni zorla aşağıya indirmiş ve birlikte yemek yemiştik. Annemlerin geleceğini ve Umut'a haber vermem gerektiğini ağlamaktan, üzülmekten unutmuştum. Yemek yiyince aklıma gelmişti. Umut'a söylediğimde ise beklediğimin aksine oldukça normal karşılamış ve beni oldukça şaşırtmıştı.

"Ama gerçekten evli rolü yapmamız gerekecek?"dediğimde,
"Zaten iyi birer arkadaş olduğumuz için şüphelenmeyeceklerdir, endişelenme."demişti. Arkadaş lafına ne kadar üzülsem de ağlamaktan yorulmuştum. O yüzden sessiz kalmış ve başımla dediğini onaylamış gibi yapmıştım. Kalbim ne kadar onaylamasa da...

Şimdi ise aynı kanepede uç uca oturan iki yabancı gibiydik. Ne o konuşuyordu ne ben... İkimiz de annemlerin gelmesini bekliyorduk. Ben hâlâ ona kırgın, o ise hâlâ benden kaçıyordu. Böyle nereye varacağımızı hiç bilmiyordum...

Bir süre sonra evdeki derin sessizliği bozan Umut'un telefonu olmuştu.

"Efendim Can?"

"..."

"Ne! Lan neden daha önce söylemedin!"deyip ayağa kalktı. Onunla birlikte ben de ayağa kalktım korkudan. İnşaAllah kötü bir şey yoktur. Allah'ım Sen koru!

"..."

"Ciddi misin oğlum? Oh! Allah'ım Sana şükürler olsun. Şu an üzerimden büyük bir yük kalktı."deyip başını tavana kaldırıp alnını ovdu ve rahat bir nefes verdi.

Telefonu kapattığında daha fazla dayanamayıp "Ne oldu Umut? Bir sorun mu var?"diye soracaktım ki birden "Allaaah!"deyip yanağımdan öpünce kalbimin ritmi şaştığı gibi aklım dahi neye uğradığını şaşırmıştı.

"Afedersin, bir an boşluğuma geldi."diye gözlerini kaçırıp ensesini kaşıdı. "Can aradı. Projenin bir kopyasını ne olur ne olmaz diye bilgisayara aktarmış, sonra da unutmuş salak herif. Üzerinde çizimlerimizi yapıp projeyi tamamlayabileceğimizi söylemiş hocalar. Bu bizim için dönüm noktası olacak bir çalışma. O yüzdendi dünkü tepkim. Bu Can ile liseden beri hayalimizdi..."

"Anladım."diye mırıldandım ama elimi yanağıma götürmemek ve sırıtmamak için kendimi zor tutuyordum. Farkında değildi belki ama beni hem çok heyecanlandırmış hem de çok mutlu etmişti. Sanki dün o kadar ağlayan ben değildim.

"Şu an ne kadar rahatladığımı bilemezsin. Dün geceden beri kendimi yiyip bitiriyordum ne yapacağız diye."

"Ben... Özür dilerim. Her şeye ben sebep oldum."

"Hayır hayır. Lütfen böyle konuşma. Ben biraz fazla abarttım. Dün çok yorgundum. Üstüne bir de o olay olunca sinirden kendimi kaybettim. Asıl ben özür dilerim."deyip elimi tuttu ve baş parmağı ile elimin sırtını okşadı. Bu çocuk beni kalpten mi götürmek istiyordu? Hayır bir de dengesiz! Ne zaman ne yapacağı belli olmadığı için en ufak bir hareketinde bile vücudum farklı farklı tepkiler verebiliyordu.

Çalan zil ile elimi bıraktı hemen.

"Galiba geldiler."diye gülümseyince ben de istemsiz gülümsedim.

"Evet. Galiba..."

***

"Kızım ne kadar da zayıflamışsın böyle?"diye üzerimi süzen annem ile Umut'un yanında olsun, diğer aile üyeleri yanında olsun utanmıştım biraz.

"Anne bu sene okul ağırlaştı biraz. Ondandır."desem de ben de, gözlerini kaçıran Umut da asıl nedenin ne olduğunu gayet iyi biliyorduk.

Annem, babam, ağabeyim, ablam, eniştem ve bir de sürpriz yaparak Sadık babam gelmişti hep birlikte. Eniştem işi olduğunu söyleyip gitmişti. Sadece babamları arabasıyla bırakmak için gelmişti. Sadık babayla anlaşmışlar da gelmişler hep birlikte. Sonuçta hepsini çok özlemiştim. Gelmeleri çok iyi olmuştu. Bir gece kalıp gideceklerini söylediler. Ne kadar istemesem de hemen gitmelerini malûm; iş, güç, okul vs.

Geldikleri gibi ablamla mutfağa dalmış, onlar için çay, kahve ve yanında yiyecek bir şeyler hazırlamıştık. Aslında ben önceden bir şeyler hazırlamıştım, ablamla da onları ikram etmiştik. Babam ve Sadık baba eski dost olmalarının etkisiyle koyu bir sohbete dalmıştı. Ağabeyim ve Umut ise birbirinden bağımsız aynı koltukta oturuyor ama konuşmuyorlardı. Ağabeyim onu pek sevmiyordu galiba. Bana biraz bağlı olduğu için kocamı kıskanıyordu. O hep böyleydi. Benden bir yaş büyük olmasına rağmen. Ablam üç yaş daha büyük ve bir yıllık da evliydi ama rahminden dolayı bir hastalığı olduğu için çocuğu olmuyordu. O yüzden eniştemle gitmediği doktor, denemediği tüp bebek tedavisi kalmamıştı. Allah nasip etmeyince olmuyordu işte. Allah çocuğu olmayan herkesin yardımcısı olsun. Ablam imanı ve sabrı kuvvetli bir hanım olduğu için Allah'a sürekli dualar edip tevekkül içinde o mutluluğun geleceği günü bekliyordu. Allah gönlümüzdekini hakkımızda hayırlı, hakkımızda hayırlı olanına da gönlümüzü razı kılsın diye boşuna dua etmemiş Hz. Ali.

"Kız? Nasıl gidiyor evlilik? Yok mu bir yeğencik?"diye kulağıma fısıldayan ablamla yerin dibine girdim, kulaklarıma kadar kızardım. Koluna kolumla vurup "Abla soracak şey mi şu ortamda acaba!"diye dişlerimin arasından fısıldadım ben de.

Ablam gülüp "Ne var kız? Utanılacak şey mi bu? Bak annem de soracak, ben seni önden hazırlayayım dedim."dese de yüzü düştü sonra. "Artık bir torun sevmek istiyorlar. Hakları tabi."

"Ablacığım ben inanıyorum. Sen benden önce anne olacaksın Allah izin verirse. Hatırlıyor musun? Küçükken çocuklarımızı birlikte büyütmeyi hayal ederdik. Şimdi neden olmasın?"diye elini tuttum. Ablamın anında yüzü güldü.

"Değil mi kız? Ay düşünsene, birlikte büyüyüp bizim gibi birbirlerine bağlanıyorlar ve dost oluyorlar."

"Erkek ve kız olursa süt kardeşi yaparız değil mi abla?"

"Kız öyle olursa evlensinler. Ne gerek var süt kardeşliğe?"

"Abla bir kızım olsa Umut eminim çok kıskanç bir baba olacaktır. Hayatta vermez senin oğlana yani."diye gülüp kalpli gözlerle Umut'a baktım. Yerim onu da, kıskançlığını da, Allah izin verirse doğacak kızımızı da. Ah ah hayali bile çok güzel...

"Ay enişten hiç öyle değil vallahi. Benim kızım, senin oğlun olsaydı verirdi hemen ama Umut biraz asabi. Kızı da artık ona çeker."

"Her şeyiyle ona benzesin yeter ki. Ben onu daha çok severim."diye gülümseyerek Umut'a bakmaya devam ettim. Gözlerini kaldırıp bir yüzüme baksa ne güzel olurdu ama o surat asıp öylece oturmayı tercih ediyordu.

"Bak sen! Bu kadar çok seviyorsun yani kocanı?"diye dalga geçen ablamla tekrar kızardım. O da buna gülünce annem "Ne konuşuyorsunuz kendi aranızda sabahtan beri öyle fısır fısır?"diye sorunca Umut sonunda bana baktı. Bunun üzerine daha çok kızardım. Ablam kahkahasını zor tutup elini ağzına kapatıp gülerken boş durmayıp ben de bacağını cimcikledim.

Günün çalan ikinci ziliyle Allah'a beni kurtardığı için içimden şükredip salonu koşarcasına terk ettim ve kapıyı açmaya gittim. Sümeyye ve Hatice'ydi. Onları gördüğüme o kadar sevinmiştim ki "Sürpriiiz! Biz geldiiik."diye tatlı tatlı koro halinde söylediklerinde gülüp sarıldım biricik dostlarıma. İnsanın dostu olması ne güzel şeydi.

"Selamün aleyküm Mucitciğim? Baktık senin bizi aradığın yok. Bari biz sana gelelim de şöyle iki lafın belini kıralım dedik."diye söylenen Sümeyye ile gülerken selamını almayı unutmadım. Selam önemliydi!

"Aleyküm selam. Geçin içeri de öyle konuşalım kızlar. Hoşgeldiniz."

"Hoşbulduk hoşbulduk da derdin ne kızım senin! Neden bizi hiç çağırmıyorsun? Şöyle ağız tadıyla bir gün yapamadık ha!"diye bu sefer konuşan Hatice ilk içeri geçince birden donup kaldı. Sonra "Senin misafirlerin varmış Muci. Biz gidelim en iyisi, sonra geliriz."diye geri dönmeye çalışırken zor tuttum onu.

"Saçmalama Hatice. Yabancı mı onlar? Annemler işte. Geçen sene de hep gelirdiniz. Selam vermeden mi gideceksin? Aşk olsun!"

"Ben onun neden kaçtığını gayet iyi biliyorum."diye sırıtıp ağabeyimi işaret eden Sümeyye ile jeton yeni düştü bende. Bunun üzerine ben de sırıtmadan edemedim ve Hatice'nin kaçmasına fırsat vermeden kolundan çekip kapıyı kapattım. Üstüne bir de bilerek hafifçe bağırıp "Anne Sümeyye ve Hatice gelmiş."dedim. Herkes buraya dönerken ben direkt ağabeyime baktım. Hatice'yle göz göze gelmişlerdi. Zavallı arkadaşım elimde ecel terleri dökerken biz Sümeyye ile aramızda gülüşüp yumruklarımızı tokuşturduk.

"Muci bunu ikinize çok fena ödeteceğim biliyorsunuz değil mi?"

"Ehehehe artık çok geç."diye gülüp hâlâ tuttuğum kolundan çekiştirerek salona götürdüm onu. Sümeyye de arkamızdan geldi. Kızlar bizimkilere selam verdikten sonra birlikte üçlü koltuğa oturduk. Ben bilerek ortaya geçmiştim ki ağabeyimle Hatice'yi rahat rahat izleyeyim diye. Allah'ım ne olur yengem Hatice olsun ne olur!

"Mucize bıraksana kızım kolumu! Bu saatten sonra kaçacak fırsat mı bıraktın hain arkadaş!"dedi ve Sümeyye'ye de bakıp düzeltti. "Hain arkadaşlar!"

Biz Sümeyye ile Hatice'nin sinirli ama tatlı haline gülmemek için kendimizi zor tutarken annem konuştu.

"Okul nasıl gidiyor güzel kızlarım?"

"İyi, hamdolsun Güzide teyzeciğim."diye kısaca cevapladı Sümeyye. Evde erkekler de olduğu için çekiniyordu.

"İyi iyi. Bir an önce okulunuz bitsin de yuva kurun artık. Bu devirde yuva kurmak zor artık. Mucize'm kurtardı kendini ama Muhammed'imin de mürüvvetini hayırlısı ile bir görseydik..."diye herkesin önünde yakınıp bu kadar rahat konuşan anneme hayret etmedim değil. Yahu babam ve Sadık babam buradayken nasıl böyle konuşabiliyordu? Biz üç kız utançtan başımızı daha ne kadar eğelim bilmiyordum.

"Anneciğim şimdi sırası mı bu konuşmaların!"diye sitem eden ağabeyimdi. Umut bizi merakla dinliyordu. Ya da bana öyle geliyordu. Tatlı tatlı bakıyordu etrafa işte.

"Ay ne varmış oğlum? Geleceğinizi konuşmanın nesi ayıp? Söyle bakalım var mı aklında, gönlünde biri?"deyince ağabeyim birdenbire Hatice'ye çevirdi gözlerini. Sümeyye ile o kadar şaşırdık ki Hatice ile nasıl konuşabilirim diye düşündüm ve hemen aklıma bir fikir geldi. Zavallı Hatice oturduğu yerden daha çok gerginleşmişti şimdi. Ne zaman ağabeyimle aynı ortama girse böyle oluyordu.

"Yoldan geldiniz. Açsınızdır. Biz kızlarla size bir şeyler hazırlayalım. Hadi kızlar?"diye kızları da alıp direkt mutfağa gittim. Hatice bana minnet bakışlarını atarken dayanamayıp sordum.

"Hatice ne dönüyor ortalıkta?"

"Ya ben çok kötü bir şey yaptım."diye ellerini yüzüne kapattı Hatice.

"Ne yaptın kız?"dedi Sümeyye.

"Geçenlerde Instagram'da gezinirken şeytana uyup ağabeyinin hesabına girdim ve yanlışlıkla bir fotoğrafını beğendim. O da bana mesaj attı."

"Ee?"diye merakla sordum tekrar.

"Ben olduğumu nasıl anladı bilmiyorum. Sonuçta sadece İslami şeyler paylaşıyorum ama 'Sen beni mi takip ediyorsun?' Dedi. Ben de 'yanlışlıkla oldu. Kusura bakma' dedim. O da 'hadi yanlışlıkla beğendin diyelim, hesabımda ne geziniyorsun?' deyince cevap veremedim. Mal gibi kaldım. Çocuk çok haklı. Ne diyeceğimi bilemediğim için görüldüde bırakıp çıktım Instagram'dan."

Hatice tam devam ediyordu ki annem içerden bağırıp babam için su getirmemi isteyince bir koşu su doldurup salona daldım. Babama suyu uzatırken Umut'u göremedim ve annemlere sordum.

"Anne? Umut nereye gitti?"

"Az önce bahçeye çıktı kızım. Ece diye bir arkadaşı mı gelmiş ne?"deyince bardak elimden düştü.

"Nasıl ya..."

-Bölüm sonu-

Loading...
0%