Yeni Üyelik
39.
Bölüm

~39.Bölüm~

@m.yaprak_epli

"Akşam namazı vakti girmiş."diye kol saatine baktı Feride. "Namaz kılalım hadi."diye dizime dokununca başımı salladım. Bir buçuk saate yakın Feride'nin göğsünde ağlamanın ardından tepki verecek ya da konuşacak halim kalmamıştı hiç.

"Abdestlisin değil mi?"

"Hı hı."

Feride'nin yere serdiği uzun hırkanın üzerinde birlikte saf tuttuk. Sanırım kendi hırkasıydı.

"Kıbleyi nasıl buldun?"

"Hanım bir polise sordum. İlk başta o da bilmiyordu ama gidip soruşturdu ve bana söyledi."

"Anladım. Allah kabul etsin şimdiden o zaman."

"Amin, ecmain."

Ve işte sonsuz huzurun karşısında biz aciz kullar...

Başımı secdeye koyduğumda bol bol dua ettim. Biliyordum ki secdeye fısıldanan dualar arş-ı ala da yankılanırdı. İnsan en çok secdedeyken insandı. En büyük şükür secdeydi ve insan Rabb'ine teşekkür edebildiğinde insandı.

Umut'a çok kızgındım, çok kırgındım. Bunları hatırlayınca yine gözlerim doldu ve ikinci kez secdeye gittiğimde dayanamayıp ağlamaya başladım yine. Bana seni boşayacağım demişti. Hiçbir sözü, hiçbir davranışı bu kadar zoruma gitmemişti. Üstelik hiçbir suçum yokken hemen boşanmayı taraf görmesi beni daha da kahretmişti.

Artık bundan sonra ne olacağını kestiremiyor, hiç olmadığı kadar korkuyordum. Umut'tan boşanmak istemiyordum ama İslam'a göre boşanma hakkı onda olduğu için beni boşamasından çok korkuyordum. Kadın narin, kırılgandır, en ufak bir olayda hemen boşanmak ister diye boşanma hakkını erkeğe vermiştir İslam. Erkeklerin bizim gibi hassas duyguları yoktu. Kendilerini kontrol edebilirlerdi ama kadın öyle değildi tabi.

Namaz bittikten sonra nezarethaneye yemek getirildi. Ben yemedim ama Feride zorla ağzıma bir iki lokma koydu. Hiç mi hiç iştahım yoktu. Yatsı namazı vakti girip de namaz kıldıktan sonra uyku da tutmadı. Feride sağ olsun ben yalnız hissetmeyeyim diye benimle gece yarısına kadar oturup sohbet etti. Sabaha doğru ancak uyuyabildik ama arada namaz olduğu için sonrasında uyku tutmadı.

Sabah sanırım 9 sularıydı. Feride ile çok sevdiğim İslami sohbetlerden birini yaparken polis memurlarından biri gelip "Mucize Güngören? Ziyaretçin var."dedi. Soy ismimi duyunca aklıma Umut gelmişti. Sırf evli olduğumuz bilinmesin diye soyadımı değiştirmeme izin vermemişti başlarda. O yüzden böyle kalmıştı.

"Kimmiş?"diye kalktığımda parmaklıkların ardında arkadaşlarımı gördüm. Sümeyye, Hatice, Güney, Savaş... Hepsi gelmişti. O kadar sevindim ki onları gördüğüme, yine gözlerim doldu.

"Çocuklar..."diye parmaklıklara tutundum. Kısık ve acı dolu sesimi ben bile zor duymuştum.

"Bu sabah duyduk olanları Mucize. Biz de hemen geldik."diyen Sümeyye ellerini ellerimin üzerine koydu.

"Sağ olun çocuklar. Allah razı olsun."

"Bunu yapanı bir bulursam var ya!"diyen Güney burnundan soluyordu.

"Mobese kameralarında seni ve senin arabanı yakalamışlar. Bu nasıl olabilir Mucize?"

"İnan ben de hiçbir şey anlamış değilim Hatice. Sadece dünden önceki gün arabam bozulmuştu. Tamirciye götürdüm. Sırf o yüzden bile eve geç gittim. Dün ise arabamı tamirciden geri aldığımda polisler beni kıskıvrak yakaladılar."

"Demek ki biri ya da birileri sana tuzak kurmuş! Bilerek!"dedi Güney düşüncelere dalarak.

"Şüphelendiğin biri var mı Mucize?"diye sordu Savaş.

Hiç düşünmeden "Var!"dedim. "Ece!"

"Ece mi?"

"Evet Sümeyye. Tatilden döndüğünden beri beni tehdit ediyordu sürekli. O da Umut'la evlendiğmizi öğrenince galiba arkadaşları dalga geçmiş, Umut bir yobazı sana tercih etti diye. Bu da sırf inadına Umut'u yeniden geri kazanmaya çalışıyor ama aradaki tek engel bendim tabi ki. Beni ortadan kaldırması gerekiyordu. Anlatmıştım ya size kızlar?"

"Evet, anlatmıştın ama Ece'nin bu kadar ileriye gidebileceğini tahmin etmiyordum doğrusu."dedi Hatice.

"Biz Savaş'la birlikte ortada ne dönüyor bakmaya gideceğiz. Seni buradan çıkartacağım Mucize. Her ne olursa olsun burada kalmana izin vermeyeceğim."

"Güney lütfen benim yüzümden başınızı belaya sokmayın."

"Sen bunları düşünme. Seni buradan kurtaracağım. Sen sadece iyi ol tamam mı?"

"Allah razı olsun Güney."dediğimde gülümsedi Güney.

Savaş ile Güney gittiğinde kızlar direkt lafa girdi.

"Peki ya Umut? O nerede?"diye korkarak sordu Hatice. Sanırım ne olduğunu az çok anlamıştı.

"Bana inanmadı."dedim ağlamaklı. "Babasına benim çarptığımı zannediyor."

"Ne! Bunu bilmiyorduk biz. Yani senin arabanla çarptıkları kişi Umut'un babası mıydı?"dedi Sümeyye şaşkınlık içerisinde. Keza Hatice de öyleydi.

"Evet."deyip her şeyi anlattım onlara. Hiçbir detayı atlamadan. "Beni boşayacağını söyledi." Gözümden bir damla yaş döküldü. Bunu her hatırladığımda canım çok yanıyordu.

"Bu o kadar kolay değil."diye yanıma gelip omuzuma dokunan Feride ile onu tamamen unuttuğumu fark ettim. "Allah dilemeden kocan hiçbir şey yapamaz. Allah istemediği sürece seni boşayamaz. Sen sadece dua et ve hayırlısını dile."

"Feride kusura bakma. Seni unuttum, bizimkilerle tanıştıramadım. Arkadaşlarım Sümeyye ve Hatice. Kızlar bu güzel hanım da Feride. Kendisi koğuş arkadaşım gibi bir şey oldu."deyince güldüler.

"Tanıştığımıza memnun oldum kızlar."

"Biz de Feride."dediler birlikte.

"Ziyaret saati bitmiştir hanımlar. Lütfen koridoru boşaltalım."diye gelen aynı polis memuru ile moralim bozuldu. Gitsinler istemiyordum. Her ne kadar yanımda Feride olsa da yalnız kalmak istemiyordum.

"Biz tekrar geliriz inşaAllah Mucitim tamam mı? Üzme kendini. Allah büyüktür. Elbet temize çıkacaksın. Allah seni bu şekilde bırakmaz, merak etme. Hadi çok öptüm. Allah'a emanetsin."

Sümeyye'nin ardından Hatice devam etti.

"Ve Feride haklı. Benim bildiğim Umut seni öyle kolay kolay boşamaz. O seni seviyor Mucize. Kendine çok iyi bak. Güle güle."diye el sallayıp polis memurunun eşliğinde çıktıklar.

Onlar gittikten sonra Feride'ye dönüp "Feride çok korkuyorum."deyip beline sarıldım. O da kollarını bana sarıp sözleriyle yine ve yine rahatlattı.

"Allah sevdiği kuluna sıkıntı verir, sıkma o güzel canını. Yerinden bile kıpırdamayan ağacın rızkını veren Allah seni mi unutacak?"

***

Ertesi gün can arkadaşlarım yine sabahtan geldiler ama çok duramadılar saat kısıtlaması yüzünden. Güney ise hâlâ araştırdığını, yakında kanıt bulacağını ve metanetimi kaybetmemem gerektiğini söyledi.

Feride ile öğle namazımızı kıldıktan sonra aynı polis memuru yine geldi.

"Feride Özaydın? Ziyaretçin var."

Feride merakla parmaklıkların oraya gitti. Ben de onu rahatsız etmemek için yerimde oturdum ve her zaman cebimde bulundurduğum zikirmatiğimi çıkartıp zikirle meşgul olmaya çalıştım.

"Mehmet?"diye sevinçle sesi yükselince meraklanıp başımı kaldırdım. Aynı polis memuru hâlâ orada duruyordu ve gülümseyip "Serbestsiniz."dedi ve çıkardı Feride'yi.

Feride çıkıp şaşkınlıkla bana bakarken kocası olduğunu anladığım o Mehmet denen adam ona sarıldı. Feride'nin daha çok şaşırmasıyla güldüm. Ne kadar tatlılardı böyle.

"Feride seni çok özledim..."

"Ama sen..."

"Hata ettim. Lütfen beni affet. Bebeğimizle seni çok özledik. Yokluğun çekilir gibi değil güzel karıcığım. Evimin cenneti... Beni affedebilecek misin?"

Feride bu sözlere dayanamayıp ağlamaya başladı. Bunun üzerine gülümsemeden edemedim.

"Estağfurullah o ne demek, o nasıl söz? Affedilecek bir şey yapmadın ki sen? Bak Mehmet, bu Mucize. Burada tanıştık."deyince yerimden kalkıp parmaklıkların oraya gittim ve baş selamı verdim. Aynı şekilde Mehmet bey de vermişti. Uzun boylu, yakışıklı bir beyefendiydi ve Feride ile inanılmaz yakışıyorlardı.

"Bakın Mehmet bey eğer bir daha arkadaşımı üzerseniz sadece arkanızdan sövmekle yetinmem ona göre!"diye uyardığımda Feride ile birlikte güldüler. "Ha bu arada arkanızdan sövdüğüm için de hakkınızı helal edin lütfen."

"Helal olsun tabi."diye gülmeye devam etti Mehmet bey. "Feride? Mucize hanım hiç eski arkadaşlarına benzemiyor fark ettin mi? Komik olsa da diğerleri gibi para ve ün meraklısı bir insan gibi değil."

"Fark etmez olur muyum? Mucize ben seni bırakıp hiç gitmek istemiyorum ama..."

"İnşaAllah tekrar görüşeceğiz Feride. Sen şimdi git, bebeğini bekletme daha fazla. Bulmuşum senin gibi arkadaşı. Bırakır mıyım hiç?"

"Allah razı olsun."dedi ağlamaklı.

"Ecmain olsun ama asıl Allah senden razı olsun. Burada kaldığım süre içerisinde bana o kadar yardımcı oldun ki bunu göz ardı edemem."

"Estağfurullah. Mümin müminin kardeşidir. Lafı bile olmaz. Çıktığın gibi beni ara ne olursa olsun tamam mı? Numaramı emniyete bırakıyorum. Allah'a emanet ol Mucize. Allah her daim yar ve yardımcın olsun inşaAllah."

"Tamam, sen de Allah'a emanet ol. Bebeğini öp benim yerime. İnşaAllah yakın bir zamanda ziyaretinize geleceğim."

"Çok sevinirim."dedi ve polis memurundan izin alıp içeri girdi ve sıkı sıkı sarıldı bana. Sonra kocasıyla gittiğinde koca nezarethanede yalnız başıma kaldım.

İkindiye kadar öylece oturup zikir çektim. Çoğunlukla Umut'u düşündüm iradem dışı da olsa. Feride gittiği için ve tabi bende saat bulunmadığı için o bahsettiği kadın polis memurunu çağırdım ve "Vakit girdi mi?"diye sordum. Malûm, tüm eşyalarıma el koymuşlardı. Kadın polis memuru vaktin girdiğini söyleyince Feride'nin namaz kılmam için bana bıraktığı hırkayı serip saf tuttum.

Namaz kıldıktan sonra arkamı döndüğümde kapıda bekleyen o her zaman bizi ziyaretçilerimiz için çağıran polis memurunu gördüm.

"Allah kabul etsin."

"Sağ olun memur bey."deyip başımı salladım.

"Gözünüz aydın, serbestsiniz..."dediğinde şaşkınlıkla gözlerim yerinden fırladı.

"Ne? Nasıl?"

"Sadık Tekinoğlu uyandı ve ifadesi doğrultusunda suçlu olmadığınıza karar verildi. Artık serbestsiniz."

Sadık baba uyandığı için içimden derin bir şükür nefesi çektim. Zira dünden beri her namazda, her dua ettiğimde ilk sırayı iyileşmesi için ona ayırmıştım.

"İzninizle gitmeden önce bir şükür namazı kılabilir miyim?"

"Tabi. İşiniz bittiğinde çağırın, çıkış işlemlerinizi halledelim."

"Teşekkür ederim."

Memur bey kafasını sallayıp gittikten sonra şükür namazı kıldım ve yine kendime engel olamayıp ağladıkça ağladım. Birçok şey için...

Şimdi ne yapacaktım bilmiyorum ama burada kaldığım süre içerisinde kafamda her şeyi toparlamıştım. Her şeyi planlanmıştım. Şimdi sırada yaşamak vardı, ne kadar zor olsa da...

Namazımı kıldıktan sonra hırkayı sirkeleyip elime aldım. Bu Feride'nin emanetiydi ve tekrar görüşmek nasip olursa bizzat ben teslim edecektim inşaAllah. Ardından polis memurunu çağırıp işimin bittiğini söyledim. Beni girişe aldılar ve çıkış işlemlerimi yaparken ben de oturup beklemeye başladım.

"Mucize hanım az önce eşiniz aradı ve kendisi gelene kadar buradan ayrılmamanızı söyledi."

"Peki çıkış işlemlerim bitti mi?"

"Evet. İsterseniz eşiniz gelene kadar şuraya oturup bekleye-"

"Gerek yok. İşim bittiyse burada kalmamı gerektirecek bir sebep kalmadı."

"Ama eşiniz-"

"Her şey için çok teşekkür ederim. Kolay gelsin."deyip bana geri verdikleri eşyalarımla ve Feride'nin buraya bıraktığı numarasını alıp hırkasıyla çıktım dışarı. Dün buraya ikindi vakti getirilmiş, ikindi vakti çıkarılmıştım. Buna rağmen sanki yıllarca hapis kalmış gibi dışarının özlemini çekmiştim. Bu yüzden istemsizce derin bir nefes aldım.

Arabama binip direkt eve sürdüm. Yol boyunca aklıma ne geldiyse gözyaşlarımla birlikte geri gönderdim. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

Eve geldiğimde odama çıktım ve ilk işim dolaptan bavulumu çıkarmak oldu. Bana ait ne varsa hepsini bavula gelişigüzel yerleştirip aynı hızla aşağı indim. Bavulumu kapının yanına bırakıp önce salonu sonra da mutfağı dolaştım. Öylesine alışmıştım ki bu eve, ayrılmak şimdi ne kadar da acıydı ama bunu yapmak zorundaydım. Akmak için halihazırda bekleyen gözyaşlarımı tekrar geri gönderdim ve arabamın anahtarını vestiyerin yanındaki sehpaya bırakıp evden çıktım.

Önceden çağırdığım taksiciye bavulumu verip o bagaja koyarken son kez eve baktım. Belki de bu son bakışım olacaktı. Taksiye binip hareket ettiğimizde artık gözyaşlarıma hakim olmak çok zordu. Ben de bu sefer engel olmadım ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.

Elveda demek hiçbir zaman bu kadar zor olmamıştı...

***

"Otobüs ne zaman kalkacak?"

"Yarım saate kalkar abla. Sen şöyle geç, otur. Biz zaten size haber vereceğiz."

"Pekâlâ."

Otogarda beklemeyi hiç sevmiyordum, hiç de sevmedim ama buranın kurallarından biri de otobüs gelenedeğin bekleyeceğin kadar bekleyeceksin maalesef. Ne kadar geç kalsa da buna mecbursun. İşte bunu hiç sevmiyordum ama beklemekten başka bir seçeneğim de yoktu.

Köşedeki sandalyelerden birine oturup yarım saatin geçmesi için beklemeye başladım. Benden başka birkaç yolcu daha vardı. Biraz telefonla oyalandıktan sonra o kadar sıkıldım ki kendimi dışarı attım. Zaten şu iki gündür yaşadıklarımdan mütevellit, içimdeki fırtınaları durduramıyordum. Gözüme yolun karşısındaki deniz çarpınca oradaki görevlilerden birine haber verip sahile gittim.

Öyle bir ruh haline girmiştim ki kayalıklardan birine oturup da denizin o engin huzurunu yüzümde hissettiğimde hiçbir şey düşünmemeye karar verdim. Lakin bu ne mümkün...

Sahilin sakin olması işime yaramıştı. Vakit akşama yaklaştığı için tek tük kişiler vardı. Ben de onlardan uzakta oturmuştum zaten.

Düşünmemeye, ağlamamaya çalışıyordum ne kadar zor olsa da. Zira öyle bir araftaydım ki kaçmak ve bu ikilem kuyusundan kurtulmak istiyordum bir an önce. Bu yüzden özellikle bu iki eylemden kaçınmaya çalışıyordum. En azından eve varana kadar. Baba evine... Henüz hiçbir şeyden haberleri yoktu.

Yarım saatin 15 dakikasını hiçbir şey yapmayıp sırf denizi izlediğim şu süre zarfında artık gitmem gerektiğini düşünüp ayağa kalktım bir yandan da üzerimi silkeleyerek. Arkamı döndüğümde Umut'u gördüm terminalin önünde. Az önce benim konuştuğum adama sanırsam bir şeyler soruyordu. Adam önce çenesini kaşıyıp gözleriyle etrafı aradı ve en son beni gördüğünde heyecanla parmağını doğrultup beni gösterdi. Umut gösterdiği yere bakınca beni gördü ve sevinçle yüzü aydınlandı. Hâlâ gözlerinin kızarıklığı üzerindeydi ama. Sanki hiç uyumamış gibi duruyordu. Onu hiç bu kadar bitkin görmemiştim sanırım.

Neredeyse olağandışı bir hızla yanıma gelmesini izledim tepkisizce. Koşup bir anda boynuma sarıldığında da bir tepki göstermedim. Beni öylesine bedenine bastırıyordu ki neredeyse kemiklerim kırılacaktı. Burnunu yine eşarbıma gömmüştü.

"Beni bırakıp gittin diye çok korktum..."diye kulağıma fısıldadı. Tepki vermediğimi görünce ayrılıp ellerimi tuttu.

"Neden beni karakolda beklemedin? Dahası eve gittiğimde tüm eşyalarını topladığını gördüm. Ne yapmaya çalışıyorsun Mucize! Beni, bizi bırakıp gidecek miydin?"

Cevap vermeyip yeri izledim. Şu an bomboş hissetmem çok mu normaldi?

"Biliyorum bana çok kırgınsın, çok da kızgınsın ama-"

Bir anda ellerimi ellerinden çekince sözünü tamamlayamadı. Birazdan otobüs kalkacaktı. Gitmem gerekiyordu.

Yolun karşısına geçmek için yan dönmüştüm ki Umut kolumdan yakaladı.

"Mucize saçmalama! Düşündüğüm şeyi yapmayacaksın değil mi? Beni bırakıp gidemezsin!"dedi en son ki cümlesinde ellerini yanaklarıma koyup.

Ellerini itmeye çalıştım ama bu bana daha da yaklaşmasına sebep olmuştu.

"Yalvarırım bir şey söyle. Seni bırakıp gitmeyeceğim de. Buna dayanamam Mucize. Annemden sonra bir de sen beni bırakırsan altından kalkamam. Bak, her şey bir yanlış anlaşılmaydı. Hem babam uyandı biliyor musun? Kendisine çarpanın sen olmadığını, o arabada başka yüz gördüğünü ve şu para ve evlilik mevzusuna dair her şeyi anlattı. Hatta bana kızdı biliyor musun? Git karının gönlünü al, dedi ama ben yetişene kadar sen çoktan karakoldan ayrılmıştın. Biliyorum, çok büyük eşeklik ettim. Ece'nin doldurmalarına geldim ve sana demediğimi bırakmadım ama korktum Mucize. Babamın yoğun bakımda olduğunu görünce çok korktum. Dahası bütün her şey seni gösterince doğal olarak her insanın yapabileceği gibi direkt seni hedef aldım ben de. Bu sana kastım olduğundan değil, bizzat tüm suçlamalar seni gösterdiğinden seni suçlamış oldum. Beni kandırdığını, duygularımla oynadığını zannettim. Sana olan bağlılığımdan o kadar öfkelendim. Senden şüphe etmekle çok büyük hata ettiğimi biliyorum ama beni anlamanı istiyorum. O zaman sağlıklı düşünemiyordum ki. Lütfen sessiz kalma artık..."

Gitmem gerekiyordu. Otobüsü kaçıracaktım. Umut'un ellerini hızla itip yolun karşısına geçmek için yine yan döndüm ama bu hareketlerime sonunda öfkelenen Umut elini boynuma koyduğu gibi yüzünü yüzüme bir karış kalmayacak şekilde yaklaştırınca nefesimi tuttum. Öfkeyle gözlerime bakıyordu.

"Bir şey söyle artık Mucize!"diye sesini yükseltti.

Boynumdaki elini itmeye çalıştım ancak onu gücü karşısında elinden kurtulamıyordum. Allah'ım! Çıldıracağım! Otobüsü kaçıracağım! Sinirlenip onu göğsünden ittim ve nasibime yanan yeşil ışıkla hızla karşıya geçtim. Umut da tabi peşimden geliyordu.

Terminale vardığımda o adam gelip "Abla ben de tam seni çağıracaktım. Otobüs kalkmak üzere."dedi.

"Hiçbir yere gelmeyecek o!"diye öfkeyle karşılık verdi Umut arkamdan. Onu önemsemeyip bavulumu aldığım gibi arka tarafa geçtim ve muavine verdim. Otobüse binecekken kolumdan tuttu öfkeyle dolan kocam. Oradakiler de bizi izliyorlardı. Resmen rezil olmuştum Umut yüzünden!

"Hiçbir yere gidemezsin! Buna asla izin vermeyeceğim! Gerekirse seni eve götürür, bağlarım ama beni bırakıp gitmeni öylece seyredemem! Beni anladın mı!"

"Sen artık benim için hiçbir şey değilsin... Bizim aramızda artık hiçbir şey kalmadı..."diye sessizce söylediğim sözlerin ardından üzüntüyle yutkundu ve elimdeki kolunu gevşetti. Ben de bunu fırsat bilip elini kolumdan çektim ve otobüsün kapısına vardım.

"Seni seviyorum..."

Diye çaresizce fısıldayınca sağ ayakla içeriye giriyordum ki durmak zorunda kaldım. O bana ne dedi az önce? Seni seviyorum mu dedi? Eski Mucize olsa ne kadar da sevinirdi. Sonuçta onca zamandır bunu bekliyordu zavallı kız.

"Bunun bir önemi yok mu Mucize?"diye devam ettiğinde ona dönüp gözlerine baktım bir süre ve otobüse binmeden önce son sözlerimi söyledim.

"Artık çok geç..."

-Bölüm sonu-

Loading...
0%