@m.yaprak_epli
|
Başını ellerinin arasına alıp kaldırıma oturmuştu genç adam. Utanmasa hıçkıra hıçkıra ağlayacaktı belki de. O kadar pişmandı ki her şey için... Şimdi geri döndürülemez bir hata yüzünden annesi geri dönmüş de kendisi yüzünden tekrar kaybetmiş gibi hissediyordu. Otobüs yola çıkalı dakikalar olmuştu... Kendisine verilen Mucize'yi yine kendi elleriyle itmişti. Bu yüzden kendini asla affetmeyecekti. Onsuz yapamazdı ki... Evdeki varlığına, okuldaki varlığına, kokusuna, gülümsemesine, sevgisine, bakışlarına, her şeyine, en önemlisi de hayatındaki varlığına o kadar alışmıştı ki pişmanlıkla gözünden bir yaş yuvarlandı çenesine doğru. Hayır! Öylece gitmesini izleyemezdi! Mucize'yi geri getirecekti. Gerekirse zorla kolundan tutup eve hapsedecekti ama kendisinden uzakta yaşamasına izin vermeyecekti. Evet, belki nankör ve bencil bir adamdı bunları istemekle fakat duygularını içinde yaşamaya çalışmaktan artık sıkılmıştı, yorulmuştu. Onu seven bir karısı vardı ve o da her koca gibi her zaman karısına 'seni seviyorum' deme özgürlüğünü yaşamak istiyordu artık. Ona istediği zaman sarılmak, istediği zaman saçlarıyla oynamak istiyordu. O günü hiç unutmuyordu. Mucize'nin kabus görüp korktuğu için yanında yattığı zamandı. Genç kız uyuduğunda kendisine engel olamayıp saçlarıyla oynaya oynaya uykuya dalmıştı. O saçların kokusuyla uyumak hiç olmadığı kadar güzeldi. Sonraki hangi gece o kadar huzurlu uyudu ki? Demek ki insan, ruh eşi yanındayken uyurken bile huzurlu olabiliyordu. Başını önüne gömmüş, gözlerini yumup bunları düşünürken telefonunun çalması ise yüzünü kaldırdı yerden. Cebinden çıkardığı ekrana bakmasıyla sıkıntılı bir nefes verip aramayı cevapladı. "Efendim baba?" "Ne yaptın oğlum, aldın mı karının gönlünü?" Umut tekrar sıkıntılı bir nefes verdi. Aldığı her bir nefes ise ayrı bir yakıyordu canını. "Gitti baba. O gitti..." Sona doğru sesi kısılmıştı. "Ne demek gitti oğlum? Nereye gider bu kız?" "Muhtemelen babasının evine döndü. Ona olan hislerimi söylemem bile bir işe yaramadı baba. Mucize'yi ilk defa kararlı gördüm. Gözünü karartmıştı. Sanki o eski canlı Mucize'den eser yoktu ve buna ben sebep oldum." Yine sesi titremişti. "Şu an çok kızgın, çok kırgın oğlum. Böyle davranması oldukça doğal. Ama sen pes etmeyip karının gönlünü alacaksın. Başka bir lüksün yok Umut, Mucize'ni geri al evlat. Yoksa havada kaparlar."diyen babası ile korkuyla kaşları büzüldü. Ya Mucize ondan boşanmaya kalkarsa, ya o Güney denen herifle olursa? Ya bir daha kendisine dönmese? O zaman ne yapardı? Ölürdü, tek kelimeyle ölürdü, mahvolurdu... "Buna izin vermeyeceğim baba. Eve gidip eşyalarımı toplayacağım. Sonra da ilk otobüsle Gebze'ye gideceğim." "Şimdi olmaz evlat. Şimdi gidersen işleri daha çok kötüleştirirsin. Kafasını dinlemesine, düşüncelerini toparlamasına izin ver. Şimdi gidersen seni dinlemez bile. Ona biraz zaman ver ki sakinleşmiş olsun. O zaman seni daha iyi dinler." "Ama baba, ya geç kalmış olursam?" "Şimdi kayınpederini arayacağım. Veysel bana Mucize'nin durumunu anlatır hep. Ben de uygun zaman gelince seni oraya göndereceğim oğlum, merak etme. Babana güven." "Tamam baba. Umarım dediğin gibi olur. Tek istediğim Mucize'nin beni affetmesi. Sen nasılsın bu arada?" "Affedecek oğlum. Allah'ın izniyle affedecek. Ben de yatıyorum işte sargı serum falan. Bir an önce taburcu olsam da çıksam şuradan." "Hayır baba, uslu dur. Tam iyileşmeden çıkamazsın oradan. Can yanında değil mi?" "Evet evet." "İyi, o yanında olmaya devam etsin. Ben de emniyete gidip sana bunu kimin yapıp Mucize'ye tuzak kuranı bulacağım. Onu bulduğum an, elimden kolay kurtulamayacak..." *** Gözlerini önündeki ağacın yapraklarına diken genç kızın yorgun aklından sürekli geçmiş sahneler tekrarlanıp duruyor, zihnini daha bir yoruyordu bu işlem. Zira kafasında tek bir insanın dünyası dönüyordu yörüngesinde. Umut Tekinoğlu... Ne çok sevmişti onu... Ne de aptal davranmıştı öyle. Bir o kadar da kör! Kendisini sevmeyen bir adam için adeta kendini paralamıştı. Peki değmiş miydi? Asla! Son olanlardan sonra bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacağını bildiği gibi eski Mucize'yi de bulamayacağını biliyordu. Eski Mucize olsa acıdan sürekli ağlar, sevdiği adamı özler, onun kollarında hayat bulmak isterdi. Şimdiki Mucize ise bambaşka idi. Gerçekten ağlaması gerekirken şu an duygusuz bir şekilde önündeki ağaca bakıyordu. Sanki bütün hislerini kaybetmişti. Gözü yaşarmıyordu bile artık. Sevdiği adama gelince... O artık umurunda bile değildi. Boşanacak, okulunu bitirecek, sonradan buralardan gidecekti. Kimsenin onu bulamayacağı yerlere gidecekti. Bütün bu kararları otobüsle buraya gelirken almıştı. Şimdi yapması gereken şu yorgun gönlünü, bitmiş zihnini toparlamak idi. Kendini iyileştirmeden geri dönmesi imkansızdı. Güçlenmesi gerekiyordu. Aksi takdirde yine eskisi gibi ezilir dururdu. Masanın üzerinde titreyen telefonu ile tüm dikkati dağıldı ve dalgın bakışlarını ağaçtan ayırdı. Çocukken kendisinin diktiği ağaç... Güney arıyor... Boş boş ekrana baktı. Güney gerçekten mükemmel bir insandı. Onun için neler yapmamıştı ki? Dahası, onu sevmekten hiç vazgeçmemişti. Keşke şeytanın lafıdır, biliyordu ama keşke Umut'la evlenmeseydi de Güney'i sevmeye devam etseydi. Artık Güney çok daha iyilerine layıktı. Daha fazla düşünmeyi kesip aramayı cevapladı. "Efendim?" "Mucize? Biz karakola geldik. Senin çoktan çıktığını söylediler. Nasıl çıktın, neredesin?" "Gebze'deyim." "Ailenin evinde misin?"diye şaşkınlık içerisinde tepki verdi Güney. "İyi de... Niye oraya gittin, ne zaman gittin? Niye bize söylemiyorsun hiçbir şey?" "Ait olduğum yere geldim Güney. Oradan çıkarken hiçbir şey düşünemedim. Hiç olmadığım kadar tükenmiş hissediyordum. Tek istediğim İstanbul'dan uzaklaşmaktı. O yüzden de çıkar çıkmaz eşyalarımı toplayıp gerçek evime döndüm." "Anlıyorum güzelim, çok iyi anlıyorum seni. Kolay şeyler yaşamadın. O herifin seni nasıl suçladığından da haberim var. Onu kafana takma. Seni asla hak etmiyordu zaten. Da sen sizinkilere ne dedin, haberleri var mı her şeyden?" "Hayır. Söylemeye güç yetiremedim. Vizelere çalışmak için bir haftalık tatile, onların yanına geldiğimi zannediyorlar." "Peki sen ne yapacaksın? Bir hafta sonra vizeler var, biliyorsun." "Bilmiyorum. Orasını düşünmedim. Dondurabilirim okulu." Güney'in kasıldığını hissetti. "O şerefsiz için neden eğitim hayatını yakıyorsun Mucize? Değer mi be güzelim?" "Yaz okulu ile bu seneyi tamamlarım Güney, sorun değil. Biraz zor olacak ama tamamlarım. Oraya dönmeye zerre gücüm yok. Kafamı dinlemeye ihtiyacım var. Hele ki onu görmeye tahammül edemem." "Offf haklısın. Çok haklısın. Ama okul zaten sıkıcı. Sensiz daha da sıkıcı olacak. Nasıl geçecek bu dönem?" "Şu an düşüneceğim son şey bile değil bu Güney. Nasıl geçecekse geçecek. İlgilenmiyorum artık bununla hatta hiçbir şeyle." "O adam yüzünden düştüğün şu hale bak. Sesinden o kadar büyük bir soğukluk dökülüyor ki iliklerime kadar üşüdüm. Bunu onun yanına bırakmayacağım! Görür o gününü! Sonra görüşmek üzere gülüm. Seni tekrar arayacağım."dedi ve kapattı. Normalde endişelenmesi, Güney'i durdurmaya çalışması gerekirken yine buzdan duvarlarını önüne siper eden Mucize, telefonu tepkisizce kapattı. Sonrada da önündeki ağaca geri döndü. Evlerinin bahçesini çok seviyordu. En çok da kendi ağacının yanındaki akan küçük çeşmeyi çok seviyordu. Bu sefer bakışlarını çeşmedeki suya çevirip derin bir tefekkürle izlemeye başladı. Su, en iyi tedavi yöntemlerinden biriydi zira. *** Bir hafta boyunca ne kadar kafasını dinlemeye çalışsa da anne babası sürekli sorular sorup durmuştu. Nitekim tüm olan bitenden de şüphelendikleri kesindi. "Neden yüzün hiç gülmüyor kızım?" "Umut'la aranız mı bozuk?" "Neden hiç aramıyor bu çocuk seni?" "Neler oluyor Mucize?" Bunun gibi bir sürü soruyorlardı ama Mucize her seferinde bir şekilde geçiştiriyordu. Anne ve babasının üzülmesini istemediği için şimdilik bir şey söylememiş ve zoraki bir şekilde vizelere çalışmıştı şüphelenmesinler diye. Güney'e dediğinin aksine ise bir haftanın sonunda, yani bugün İstanbul'a dönüyordu. Nasıl olsa bütün bunlar bittikten sonra anne ve babası da her şeyi öğrenecekti ancak şu an bir şey anlatacak gücü yoktu. Tek istediği kafası bir rahat bir şekilde bu seneyi bitirmek ve Umut'tan boşanmaktı. Geriye kalan iki senesini de belki de başka bir şehirde okurdu, bilmiyordu. Karar vermek için erkendi lakin sırf Umut'un yüzünü görmemek için bile okulunu değiştirebilirdi. Otobüsten indiğinde kendisini karşılayan Hatice ve Sümeyye ile uzun zaman sonra ilk defa gülümsemişti. Kendisine sarılan iki arkadaşıyla özlem giderdikten sonra bavulunu da alan Savaş, arabanın bagajına yerleştirmişti. O anda kendisine gülümseyerek bakan Güney'i gördü ve tebessüm etti. "Dönmeyeceğim demiştin ama bugün seni karşımda görmek tüm mutluluklara bedel Mucize. Çünkü çok kararlıydın ve seni sonsuza kadar kaybettim sandım. Yani... Kaybettik sandım demek istedim." Güney mahçup bir şekilde yere baktı. Zaten her şeyden soğuyan Mucize'nin sırf bu ilgili tavrı yüzünden kendisinden de soğumasını istemiyordu. "Aslında dönmeyecektim Güney. Annemle babam üzülmesin diye dönmek zorunda kaldım. Henüz hiçbir şeyden haberleri yok. Zamanı geldiğinde her şeyi öğrenecekler zaten. Şimdi anlatmak istemiyorum. Konusu geçtiğinde bile geriliyorum çünkü." "Gerçekten Umut'tan boşanacak mısın?"diye sordu Sümeyye. Bunun üzerine heyecanla Mucize'ye baktı Güney. Kalbi duracak kadar hızlı çarpıyordu. Mucize uzun bir süre sessiz kaldıktan sonra tam cevap veriyordu ki Hatice sözü devraldı. "Kız yorgun şimdi Süme'ciğim. Eve gittiğimizde konuşuruz bu konuları." Böylece herkes onu onaylamış bir şekilde arabaya binmiş ve sonunda yola çıkmışlardı. Apartmanın önünde durduktan sonra ise Güney ve Savaş, Mucize'nin eşyalarını yukarıya taşımışlardı. Okul bitene kadar bundan sonra Mucize ve Sümeyye Hatice ile birlikte yaşayacaktı. Savaş ise Güney'in yanına taşınmıştı. Bu kararı hep birlikte almışlardı. Mucize de karşı çıkmamıştı daha fazla. Hepsine minnettardı. Bu zor günlerinde hepsi yanındaydı ve kendisi için seferber olmuşlardı. Güney ve Savaş gittikten sonra Mucize'nin odasına yerleşmesi için kızlar da yardım ederken Sümeyye yine aklında dönüp duran sorulardan birini dile getirmişti. "Öğleden sonra bu dönemin ilk vize sınavı ile karşı karşıyayız. Aman ne güzel! Sen çalıştın mı Mucize?" "Hı hı. Evde bir sürü boş zamanım vardı. Ben de ders çalıştım. Kafamı dağıttı, iyi oldu." "Peki o zaman. Şu işlerimizi bitirelim. Yemek yedikten sonra okula gidelim. Beynimize enerji gider."diye devam etti Sümeyye. "Savaş'la Güney alacak bizi, haberiniz olsun kızlar." "Hatice... Güney böyle daha çok umutlanıyor. Çok bir araya gelmesek daha iyi." "Ee ne güzel işte Mucize. Umut'la boşandıktan sonra Güney'le evlenirsin. Çocuk seni hâlâ çok seviyor, biliyorsun." "Ben artık bu gönül işlerinden uzak durmaya karar verdim. O yüzden Güney'i boşuna umutlandırmayın kızlar." Bir an aklındaki yatay geçiş planını kızlara açıklamak istedi fakat bundan vazgeçti. Eğer Güney bunu öğrenirse o da peşinden gelirdi, biliyordu. Sonunda işlerini bitirip yemeklerini yediklerinde Savaş Hatice'yi aramış ve aşağıda beklediklerini söylemişti. Kızlar indiğinde Güney'i de gören Mucize kızlara bir bakış atsa da Güney'i üzmemek için susmuştu. Ona göre Güney kendisi yüzünden çok üzülmüştü. Artık onu kırıp üzmeden kalbinden çıkmak istiyordu. Bu ne kadar mümkün olurdu, bilmiyordu fakat Güney'in kendi iyiliği için onu unutması gerekiyordu. Zira Mucize Umut'tan sonra kimseyle olmayı düşünmüyordu. Gönül işlerine tövbeliğini ilan etmişti bir kere. Düşüncelerini bir kenara bırakıp arabaya bindi. Güney ve Savaş önde iken kızlar üçlü bir şekilde arkaya oturmuştu. Okula yaklaştıklarında gerildi genç kız. Sonra buna kızıp boşvermeyi seçti. Tek istediği, malûm kişiyle karşılaşmamaktı. Sonunda arabadan inip okula, ardından kendi fakültelerinden giriş yaptıklarında sınava sadece 15 dakika kalmıştı. Sakin bir şekilde sınava girebilmelerine sevinmişti Mucize. Bir an önce sınava girip eve gitmek istiyordu. Bir zamanlar görmek için bin takla attığı o yüzle göz göze gelmek istemiyordu. *** Genç adam sınavını bitirip çıkalı birkaç dakika olmasına rağmen içindeki heyecana engel olamıyordu. İçinden de sürekli dua ediyordu. İnşaAllah kendi tayfasından ilk Mucize gelir de diğerleri sınavdan çıkana kadar baş başa kalıp konuşurlardı. Mucize'nin aklındaki her şeyi öğrenmek istiyordu. Sahiden de boşanacak mıydı Umut'tan? Sonunda kavuşabilecek miydi sevdiğine? Bunun ihtimali bile kalbine spazmlar geçirtiyordu. Düşüncelerini bölen kapı sesi ile arkasına döndü ve Savaş'ın yüzünü görmesi ile yüzü düştü fakat çok belli etmedi. Onun ardından sırasıyla Sümeyye ve Hatice, en son da Mucize çıkmıştı. Güney bu duruma içinden söverken sevdiği kızın sesini işitti. "Hadi gitmiyor muyuz?" "Hemen mi, bari bir çay içseydik?"dedi Sümeyye. "İyi. Siz için, ben eve gideceğim." "Olmaz öyle ayrı gayrı. İçeceksek beraber içeriz yoksa da beraber gideriz."diye karşı çıktı Güney. "Bana bağımlı davranmayın çocuklar. Ne istiyorsanız onu yapın." "O zaman şöyle yapalım. Savaş gidip kantini bir kontrol etsin. Sakinse gidelim, değilse eve. Anlaştık mı?"diye göz kırptı Hatice. Bu onun dilinde Umut'un orada olup olmadığını kontrol etmek demekti. Herkes bunu biliyordu fakat Mucize için dolaylı yoldan dile getiriyorlardı. "Tamam. Ben bir kontrol edip geliyorum."diyen Savaş gidip kısa bir süre sonra döndükten sonra bile Mucize hiçbir tepki vermemişti. "Kantinde hiçbir tehlike yok çocuklar. Rahat rahat gidip çayımızı içebiliriz."deyince herkes Mucize'ye baktı. Bunu neden yaptıklarını anlayamıyordu genç kız. Onsuz gitsinlerdi işte! "Bir çay içip çıkıyoruz. Daha fazla oyalanmam, baştan söyleyeyim."diye şartını da koşunca herkes sevinçle kantine doğru yol aldı. Uygun bir şekilde masalara geçtiklerinde beyler de çayları getirmişti. Kendi aralarında sınavın nasıl geçtiğini konuşurlarken içlerinden konuşmayan, sakin sakin çayını içen tek kişi Mucize idi. Artık bu işe son vermesi gerekiyordu. Güney süreklilik umutlanıp duruyordu. Bu durumdan son derece rahatsızdı. Neyse ki yatay geçiş kararına seviniyordu. Gönül işlerinden de dinine göre caiz olmayan her şeyden de uzak durmak istiyordu artık. Lakin bu planını şimdilik içinde tutması gerekiyordu. Başkasının öğrendiği vakit, planı sekteye uğrardı. Düşüncelerine o kadar dalmıştı ki kendisini izleyen gözlerden habersizdi. Üstündeki bakışları fark ettiğinde ise eli ayağına dolaştı birden. Güney her zaman böyle yoğun bakmak zorunda mıydı kendisine? Genç adamın bakışlarını fark ettikten sonraki yutkunma refleksi bile kendisini germeye yetmişti. Neden yapıyordu bunu? Bu kadar mı çok seviyordu? Mucize'ye göre Güney sadece kendisine kötülük ediyordu bu şekilde. Sonunda üzülen o olacaktı çünkü. Sonunda çaylarını içtiklerinde tam kalkmak üzereydiler ki kantinin diğer tarafından patlayan bir gürültü ile dikkat kesildiler. "Sanırım birileri kavga ediyor."dedi Savaş. Merakla o tarafa doğru gittiler. Gittikçe büyüyen kalabalıktan kimileri kavga ederken, kimileri de kavga edenleri ayırmayı çalışıyordu. Sonunda iki grubun da bölüm başkanı gelip gençleri ayırdığında esas kavga eden iki gençten birinin Umut olduğunu gören Mucize'nin kaşları çatılmıştı. Kavgadan sonra kaşının kenarı morarmıştı sadece. Ne bekliyordu ki? Bu adam asla değişmezdi. Daima kendini aşağılara çekmek için uğraşıp dururdu. Neyse ki bu artık umurunda değildi. Ne hali varsa görsündü. Umut ve tayfasını fark eden sadece Mucize olmamıştı. Güney çoktan Mucize'nin yanında yerini almıştı bile. Kendisini bu kalabalıktan çıkarmaya çalışan Güney'e ayak uydurmaya çalışırken Umut'un bakışlarına yakalandı birden. Genç adam onun varlığına inanamıyormuş gibi bakıyordu. Sanki Mucize'nin gerçek olup olmadığını anlamaya çalışır gibi bakıyordu genç kıza. Mucize yine umursamaz tavırlarla gözlerini ondan çekip dağılmaya başlayan kalabalıktan çıkmaya çalıştı arkadaşlarıyla. Dağılan kalabalıktan sadece kendi arkadaşları ve Umut'un tayfası kalmıştı hem de karşı karşıya. Güney'in önderliğinde onların da yanından geçmeye çalışıyordu ki önünü kesen bir çift ayakla durmak zorunda kaldı. "Geri dönmüşsün..." Bir zamanlar aşık olduğu sesi duydu ancak bu kendisine eskisi gibi mutluluk vermek yerine şimdi sadece sıkıntı vermişti. Ne cevap verdi ne de genç adamın yüzüne baktı. Yanından geçmeye çalıştı ki yine önünü kesti Umut. Genç kız sinirlenmeye başlıyordu. "Seni sonsuza kadar kaybettim sandım..." Yine fısıltı halinde konuşmuştu Umut. Belli ki hâlâ inanamıyordu Mucize'nin geri dönmüş olmasına. Yüzündeki sevinç ifadesi çok geçmeden bölünmüştü Güney'in sesini duyması ile. "Kaybettin zaten." Umut sinirle ona döndü. "Ne saçmalıyorsun lan sen!" "Mucize diyorum, boşanacak senden!" Hızla Mucize'ye döndü. Yüzünde bir tepki görmek istedi ancak genç kızın boş bakışlarından başka bir şey göremedi. Aynı hızla tekrar Güney'e döndü. "Sen ne demeye çalışıyorsun?" "Şok etkisi oluşturdu tabi sende. Bir zamanlar peşinden deli gibi koşan kızın vazgeçiş kararı seni şaşırttı tabi ama anlaman için tekrar söylüyorum kardeşim. Mucize boşanacak senden..." Kulakları uğuldadı genç adamın. Duydukları öyle ağrına gitmişti ki bir süre vücut fonksiyonlarını hissedemedi. Hayalkırıklığı ile Mucize'ye döndü yine. "Mucize ne diyor bu herif?" "Bak, bu seninle ilk ve son konuşmam. Seninle bir daha muhatap olmak istemiyorum. Mahkeme tebligatı geldiğinde yeterince muhatap olacağız zaten. Boşanma sürecinde. Sen de dinen boşayacaksın beni, bitecek bu iş!" "Bunu asla yapmam!" "Şimdi bunu seninle tartışacak değilim. Zamanı geldiğinde her şey konuşulacak zaten."deyip yine yanından geçmeye çalıştı ki genç adamın elini bileğinde buldu. Umut mengene gibi sıkarken kolunu, canının yandığını hissetti. "Benden bu kadar kolay mı vazgeçtin hemen?"diyen genç adam üzgün bakışlarını karısına dikmişti. Mucize bir hafta sonra ilk defa yüzüne bakıyordu Umut'un. Öylesine kararlı, öylesine boş bakışlarla... Karşısında bir zamanlar aşık olduğu adam öylesine yorgun, öylesine bitkin duruyordu ki bu bile etki etmedi ona. Eskiden olsa kıyamazdı tabi. Bu adam içindeki her duyguyu öldüren bir katildi onun gözünde. "Evet. Tıpkı senin emniyette beni dinlemeden vazgeçtiğin gibi." "Sana anlattım. Oyuna geldim Mucize!"diye isyan etti Umut. "Gelmeseydin! Sen bu kadar iradesiz bir insan mısın ki her lafa atlıyorsun?" Mucize yine çok sakindi ve bu herkesi ürkütüyordu. Eski Mucize'ye dair bir şey kalmamıştı neredeyse. Bu durumdan tek memnun olansa şüphesiz Güney idi. "Benim yerimde kim olsaydı öyle düşünürdü."diye toparladı kendini genç adam. "Güney niye düşünmedi o zaman?" Umut'un gözleri Güney'e döndü. "Onunla ne alakası var şimdi? Onunla benim durumum bir mi?" "Haklısın. Sen kim, Güney kim? O daima benim yanımda olurken sen beni kırıp dökmeyi seçtin. Sen bırak bir Güney olmayı, adam dahi olamazsın!"deyip sertçe bileğini çekip arkasına bile bakmadan çıkmıştı kantinden. Peşinden bir adet keyifli Güney ve arkadaşları gitmişti. Ardlarında ise dağılmış bir adam... Can ve arkadaşları zemini boş bir şekilde izleyen Umut'a bakıyorlardı. Bu kadarı onun için çok ağır olmuştu belli ki. Arkadaşları onu bir sandalyeye oturtmasa ayakta duracak hali yoktu. Burak çay almaya giderken Can arkadaşına seslendi. "Ağabey iyi misin?" "Mucize..." "Ne, anlamadım ağabey?" "O kız gerçekten Mucize miydi? Bir zamanlar bana bakmaya bile kıyamayan kız bugün karşımda bir yabancı gibiydi. Onu hiç bu kadar soğuk görmemiştim. Gözlerindeki nefret, bakışlarındaki umursamazlık, sözlerindeki acımasızlık... Can o gerçekten Mucize miydi? İkizi falan olmasın?" Can üzgün bir şekilde yere baktı. "Yok ağabey. Yengeydi o bildiğin ama ben de tanıyamadım onu bugün. Sanki o eski deli dolu kız gitmiş, yerine soğuk bir nevale gelmiş gibiydi." Umut'un gözleri dolmuştu. Kalbi hiç olmadığı kadar acıyordu. "Benim yüzümden... Bu zırhı kuşanması benim yüzümden. Onu ben bu hale getirdim... Bu benim eserim Can. Ben o deli dolu kızın yüreğini öldürdüm. Bir zamanlar annemi kaybettiğim gibi artık sevdiğim kadını da kaybettim..." -Bölüm sonu- |
0% |