@m.yaprak_epli
|
"Benim yüzümden... Bu zırhı kuşanması benim yüzümden. Onu ben bu hale getirdim... Bu benim eserim Can. Ben o deli dolu kızın yüreğini öldürdüm. Bir zamanlar annemi kaybettiğim gibi artık sevdiğim kadını da kaybettim..." "Böyle deme ağabey. Yenge sana çok kızgın, çok kırgın. Gönlünü alırsan eski haline dönecektir." "Bugüne kadar kaç defa kavga ettik, hiçbirinde Mucize'yi böyle görmedim ben Can. Sanki içindeki sihir uçmuş, yok olmuş gibi. Ve buna da ben sebep oldum." "Bak ağabey, günlerdir kendini demoralize edip duruyorsun. Bugün de sırf biri sana yanlışlıkla çarptı diye kavga çıkarttın. Çünkü kafanın boşalmasına bir türlü izin vermiyorsun. Hep olumsuz düşünüyorsun. Mucize'yi geri kazanmanın yollarını düşünmen gerekirken sen çoktan gemilerini batırmışsın. Daha dün bunların benzerini sana Sadık amca da söyledi. Karını kazanabilirsin dedi. Ağabey Mucize hâlâ sana aşık. O kıl Güney'e pabuç mu bırakacaksın? Bak, adam meydanı boş buldu, nasıl da sırıtıyor etrafta." Umut yumruklarını ve dişlerini sıkmıştı istemsizce. Eş zamanlı olarak kaşları da çatılmıştı. "Onu nasıl kazanacağım, bilmiyorum ki. En ufak bir fikrim bile yok. Sanki bir şey yaparsam onu kendimden daha fazla uzaklaştıracakmışım gibi hissediyorum. Korkuyorum Can. Onu daha fazla kaybetmekten korkuyorum. Ucuna geldim. Eğer benden boşanırsa tamamen kaybederim. Sonsuza kadar kaybolacağım gibi..." Her sözü yüreğinde vuku bulurken bu sadece genç adamın canını daha fazla acıttı. Boşanma düşüncesi onu hiç olmadığı kadar çok korkutuyordu. Ölürdü o zaman. Başka bir şey olmayacağı kesindi. Yaşarken ölürdü. "Hayır ağabey, esas vazgeçersen kaybedersin. Mucize boşanma sürecini başlatana kadar elinden ne geliyorsa yap. Zaten artık aklının başına geldiğini düşünüyorum onu sevdiğini anlayarak. Bu yüzden hata yapmayacağını umuyorum. Bütün bunların sonunda en azından mücadele etmedim demezsin. Evet, kızı çok kırdın, hak etmediği muameleye maruz bıraktın ama her insan hata yapar. Ve sen şu an hatanın farkındasın. Şimdi ise sana düşen bu hatayı geç kalmadan düzeltmek." Can haklıydı. Umut epey gaza gelmiş gibi hissediyordu. "Başaracağıma emin miyim bilemiyorum Can." "Ağabey bence şimdi eve git, güzelce bir duş al, uyu ve dinlen. Zinde bir kafayla dediklerimi düşün. Haklı olduğuma inanacaksın." Kafasını salladı genç adam. Sanırım şu anda yapılacak en mantıklı hareket buydu. Sakin kafayla düşünmeli ve Mucize'yi tekrar nasıl kazanabilirdi, bulmalıydı. İki arkadaş vedalaştıktan sonra Umut kantinden çıkarken bar tarafında Su satın alan Sümeyye'yi görünce gözleri parlarken dudakları kıvrıldı. Ah Umut'a söylediği cesaret dolu cümleleri bir de kendisinde hayat bulsa... Fakat nerede? Can şu tatlı kızı her gördüğünde içinde inanılmaz kıpırtılar hissediyordu ancak cesaretli davranamıyordu. Ya onu üzerse, ya kendisi yüzünden kalbi kırılırsa? Önceki sevgililerini terk ederken çok da nazik olmamıştı pekâlâ. Sümeyye'ye de aynı muameleyi yapmak istemiyordu. Bu yüzden ondan uzak durmaya çalışıyordu ya. Sümeyye suyu satın alıp arkasını döndüğü vakit karşıki masalardan birinde oturup kendisine bakan Can'ı görünce eli ayağı birbirine dolaştı ve elindeki cüzdan ile Su şişesini düzgün tutmaya çalışırken Su şişesi elinden kayıp yuvarlana yuvarlana Can'ın ta ayağının dibine varırken Sümeyye yaptığı bu sakarlığın sonucuna gözleri yuvalarından çıkmış bir şekilde bakmakla meşguldü. Böyle bir şeyi bilerek yapsa beceremezdi. Şimdi nasıl başarmıştı ki bunu? Ve o suyu nasıl alacaktı şimdi? Can ayağına değen Su şişesini alıp yüzü kızaran genç kıza baktı. Şu utangaç haliyle öyle tatlı duruyordu ki sırıtmamak için kendini zor tuttu. Yerinden kalkıp kıza yaklaştı adım adım. O yaklaştıkça daha çok gerildi Sümeyye. "Bu senin sanırım?"dedi Can yüzü kızaran kıza. "E-evet."diye kekelemeden duramamıştı Sümeyye. O kadar çok heyecanlanmıştı ki dili damağı kurumuştu. Elini Can'a temas ettirmeden Su şişesini almayı başardığında içinden Allah'a şükürler etti. Tekrar bir rezilliğe katlanamazdı zira. "Teşekkür ederim."diye eklemeyi de unutmamıştı. "Rica ederim Sümeyye."diyen Can, kızı arkasında oldukça şaşkın bir halde bırakıp kantinden ayrılırken Sümeyye donup kalmıştı öylece yerinde. "İsmimi biliyor! Aman Allah'ım! İsmimi biliyor!"diye kendi kendine tekrar edip duruyordu. Zira buna inanamıyordu. Bu nasıl mümkün olabilirdi? İsmini nereden biliyordu bu çocuk? Kendisine hiç ilgi gösterdiği olmamıştı ki. Hatta ilk defa az önce konuşmuşlardı. Az kalsın kalp krizi geçirecekti ama olsundu, sonuçta bir iki cümle de olsa, diyalog kurmuşlardı. Sümeyye'yi mutlu eden şey ise hem ismi ile hitap etmesi idi. İsmi hiç bu kadar güzel gelmemişti kendisine. İçi içine sığmıyordu. Elini kalbine bastırarak kantinden çıktı. Arkadaşları onu bekliyordu. Gitmesi gerekiyordu. Eve gider gitmez bu olayı kızlara anlatmayı aklına not etti. Bugün onun için en güzel olabilirdi. Can'cağızı ona ismiyle hitap etmişti. Bugün Sümeyye'nin bayramı gibiydi adeta. Nitekim öyle de bir heyecan vardı ya içinde. *** "Süme, Allah aşkına bu kaçıncı anlatışın yahu! Sana olabilir diyorum. O Umut'un en yakın arkadaşı. Sen de Mucize'nin en yakın arkadaşlarından birisin. Sence ismini bilmesi kadar doğal ne olabilir?" "Ya yemin ediyorum, bu kız tam bir odun Mucize. Benim iki saattir romantik olarak anlattığım olayı iki dakikada kuru bir olaya çevirdi. Tüm hevesimi de kırdın geçirdin Hatice, sağ ol!" "Gülüm, ben sana gerçekleri söylüyorum. Sonra Mucize gibi olup üzülme diye." Sümeyye Hatice'ye bu dediğinden dolayı kaş göz yapsa da Mucize cevap vermeyi ihmal etmemişti. "Hatice haklı Süme. Gerçekten sevdiğini anlamadıkça kaptırma kendini. Sonra olan sana oluyor. Bırak bundan sonrasını Can üstlensin. Sana duyguları varsa zaten hem belli eder hem de bunu er ya da geç açık açık söyler. Yoksa da boşver, yoluna bak. Benim gibi dağılma sonra sen de."deyince Sümeyye gelip sıkı sıkı sarılmıştı arkadaşına. "Bir şeyleri anlamamızın yolu bazen yara almaktan geçer be Mucitim, deme öyle. Hem ben eminim, Umut hatasını telafi edecektir." Mucize'nin vücudu kasılmıştı. Sümeyye'den ayrılıp yüzüne baktı. "Etse ne olur? Artık çok geç!" Bu söz üzerine daha fazla bir şey diyememişti Sümeyye. Mucize'nin bakışları öylesine ürkütücü idi ki Umut'tan bahsederken, sanki o bakışlar kendisini gömecekti yerlere Umut yerine. "Neyse, boşverin onları da hadi ders çalışalım. Yarın sınav yoktu değil mi? Çarşamba iki tane var?"diye sordu Hatice. "Evet evet. O yüzden bu iki günü iyi değerlendirelim. O iki sınav biraz zor gibi olacak sanki."diye yorum yaptı Mucize de. Böylece belli aralıklarla ertesi güne kadar aksatmadan çalışmışlardı sınavlarına. Ertesi gün öğlene kadar bu böyle devam etmiş, Mucize'nin çalan telefonu ile de çanlar çalınmıştı belli ki. "Mucize kim ki bu kadar daldın gittin ekrana be kızım?"diye dayanamayıp sordu Hatice. Mucize dakikalardır ekrana bakıyordu çünkü. Hatta bu ikinci çalıştı telefonun. "Sadık baba. Yani Sadık amca arıyor." Kızlar birbirine baka durmuştu. Sadık bey niye arıyordu ki şimdi Mucize'yi. "Açmayacak mısın?"diye söz aldı Sümeyye. "Bilmiyorum. Niye arıyor ki? Ne söyleyecek?" "Bunu öğrenmenin yolu, o telefonu açmak kuzum."diye elindeki telefonu işaret etti Hatice. Mucize kararsız kalsa da Sadık beyin üzerindeki emeğini bildiği için onun hatırına aramayı nihayet yanıtlamıştı. "Efendim?"diyebildi sadece ilk olarak. "Hah sonunda açtın kızım. Bir an hiç açmayacaksın sandım." "Bir şey mi oldu, niye aradınız beni Sadık amca?" "Kızım, Mucize seninle konuşmam gerekiyor. Akşam eve gelir misin?" "Ben bir daha o eve girmem!"dedi genç kız kararlılıkla. "Kendi evimden bahsediyorum güzel kızım."diye suyuna gitmeye çalıştı Sadık bey. Mucize'nin ne kadar kızgın olduğunu sesinden dahi anlayabiliyordu. "Akşam şoförüm seni alıp benim evime getirse, kayınpeder-gelin karşılıklı bir konuşsak?" "Benimle ne konuşmak istiyorsunuz ki Sadık amca?" "Önemli kızım, bilmen gereken şeyler var. Lütfen kırma beni. Birazcık hatırım vardır sende diye düşünüyorum?" Mucize önce sıkıntıyla bir nefes verdi. Umut'un babasının yanına gitmek istemiyordu ama Sadık beyi de kırmak istemiyordu. Sonuçta bugüne kadar hep yanında olmuş, öz kızı gibi sahip çıkmıştı ona. Peki ama şimdi ne cevap vermeliydi? Ya orada Umut ile karşılaşırsa? İstemiyordu işte ama bu yüreği güzel adamı da kıramıyordu. "Peki ama çok kalmam Sadık amca, baştan söyleyeyim." "Tamam kızım. Sen nasıl istersen öyle olacak. Ve merak etme, Umut evde olmayacak. Rahat rahat gelebilirsin. Akşam şoför seni aldığı yere geri bırakır dönerken." "Tamam. Akşam görüşmek üzere o halde." "Görüşürüz kızım. Allah'a emanetsin." "Siz de."deyip kapattığında kendisine soru dolu gözlerle bakan kızlara döndü. Kızlar da her şeyi duymuşlardı zaten. "Bunun iyi bir fikir olduğuna emin misin Mucize?" "Değilim. Ama çok ısrar etti adam. Hatırı var bende. Üstelik Umut orada olmayacak diye güvence de verdi. Konuşmak istediği önemli konular varmış. Akşam bir saatliğine gider gelirim, merak etmeyin siz." "Ne konuşacak acaba, merak ettim."diye parmağını çenesine koyup düşünmeye başladı Sümeyye. "Muhtemelen sizi barıştırmaya çalışacak diye düşünüyorum."diyerek Mucize'ye döndü. Bunun üzerine ruhsuz bir şekilde gülümsedi Mucize. "Çabalarının beyhude kaldığını görmeye çağırıyor o zaman Süme'ciğim, geçmiş olsun."deyip kitaplarını toplayıp ayağa kalktı. "Ben odama gidiyorum kızlar. Dinleneceğim biraz."deyip kızların yüzüne bakmadan çıktı salondan. Belli etmemeye çalışsa da ağır geliyordu bütün bunlar. Odasına girdiği vakit kitaplarını çalışma masasına bırakıp tek eliyle alnını ovdu, ardından yavaş hareketlerle yatağına oturdu. Ellerini dizlerinin üzerinde birleştirip zemini izlemeye başladı. Rahatlamak, huzur bulmak istiyordu artık. Bütün bunları hiç yaşamamış gibi yeniden başlamak, tüm geçmişini unutmak istiyordu ama nereye giderse gitsin, karşısına Umut ve anıları çıkıyordu. Bu da haliyle canını sıkıyordu genç kızın. Derin bir nefes alıp saçlarını açtı ve yatağına uzandı. Tavana bakarken ki hali düşünceliydi. Akşamı düşündükçe geriliyordu. Bugünün bir an önce geçmesini dileyerek gözlerini kapattı. İyi bir kaylule onu kendine getirecektir diye düşünerek düşüncelerini zihnine gömdü. Kim bilir belki de rüyalarına yansıyacak düşüncelerdi onlar. Allah bilir... *** Çantasını kaptığı gibi aşağı inmişti. Zira Sadık beyin gönderdiği şoför gelmiş, aşağıda kendisini bekliyordu. Bekir beyi zaten önceden tanıyordu. Severdi de Bekir amcasını. Ona selam vererek arabaya bindi ve evin yolunu tuttular. Öğlen hissettiği gerginlik yine baş göstermişti. Sürekli yutkunup ellerini feracesine siliyordu. Sadık amcasının konuşmak istediği ve bu kadar önemli dediği şey neydi? Sümeyye'nin dediği gibi Umut'tan mı konuşacaktı yani? Büyük ihtimalle böyleydi ama bunu bildiği halde niye bu kadar gergin hissediyordu bilmiyordu. İçinde bir his vardı. Sanki hoşuna gitmeyecek bir şeyler olacak gibiydi ama bu korkudan Allah'a sığındı. Sonunda eve vardıklarında Mucize Bekir beyin kapısını açmasını beklemeden aşağı inip gösterişli villaya baktı. Zaten bu tür şeylerden hoşlanmazdı. Ne kadar işi olsa da kendinden yaşça büyük birine kapısını açtırmayı hoş bulmuyordu. Bekir beye teşekkür edip kapıya yürüdü ve zili çaldı. Gelen hizmetli hanım onu içeriye buyur edip, Sadık beyin yukarıda önemli bir telefon görüşmesinde olduğunu, birazdan geleceğini, bu arada bir şeyler içip içmeyeceğini sordu. Mucize nazik bir şekilde reddedip beklemeye başladı. Bu arada da salonu incelemeye karar verdi gayri ihtiyari. Gold ve krem ağırlıklı olan salon, diğer klasik villalar gibi gösterişliydi. Sadece evin dört bir yanına dağıtılan antika eşyalar dikkatini çekmişti. Oldukça değerli görünüyorlardı. Sadık bey bunları müzayede kazanmış olmalıydı. Hatta duvardaki antika tabloya o kadar dalmıştı ki Sadık beyin geldiğini selam verdikten sonra fark etti. Kalkıp kayınpederinin elini öptükten sonra Sadık bey de gelinine duyduğu sevgiyle sarılmıştı öz çocuğu yerine koyduğu kıza. Oturduklarında hemen iki kahve istetmiş ve direkt konuya girmişti Sadık bey. "Beni kırmayıp buralara kadar geldiğin için teşekkür ederim güzel kızım." "Estağfurullah, rica ederim Sadık amca. Bu arada çok geçmiş olsun. Bunu demek için biraz geç kaldım ama..."deyip kayınpederinin alçılı koluna baktı. "Son olanları biliyorsunuz. Bu yüzden şimdi fırsat bulabildim." "Önemli değil kızım. Her şeyden haberim var. Zaten bu yüzden seni çağırdım. Oturup güzelce konuşalım ve bu soruna bir çözüm bulalım istiyorum." "Ne konu hakkında konuşmak istediğinizi tahmin edebiliyorum Sadık amca. Fakat ben fikrimde kararlı ve sabitim. Siz istediğiniz kadar dile getirseniz de düşüncelerim değişmeyecektir." "Peki kızım. Kararlarına saygı duyuyorum. Ama izin verirsen ben konuşma hakkımı sonuna kadar kullanmak istiyorum. Konuşmanın sonunda hâlâ aynı düşüncelerdeysen başka sözüm olmayacaktır."dedikten sonra kahveler gelmiş ve servis edilmişti. Hemen ardından Mucize cevap vermişti. "Tabi, sizi dinliyorum?" "Umut'la evlendiğinizden beridir sakin bir gününüz olmadı, pek iyi şeyler de yaşamadınız. Bunların hepsinden haberim var güzel kızım. Sen onun sınırları içerisine girmeye çalıştıkça o hep seni bertaraf etmeye çalıştı. Belki isteği dışında da üzdü bunu yaparken ve bunun farkında olmadı pek. Umut kötü bir çocuk değil kızım. Travmalı bir çocuk sadece. Annesine çok düşkün bir çocuktu. Annesiz büyüdüğü için ben dahil olmak üzere kalbinin kapılarını herkese kapattı. Bu yaşına gelene kadar başka bir sürü acı yaşadı ve ben onu başı boş bıraktığım için değerlerinden de uzaklaştı. Benim gençliğime benzetiyorum onu hep. Ben karım sayesinde değiştim. Onu da evlilik değiştirir diye düşündüm. Sizi evlendirmekle hata yaptım belki de bilemiyorum. İkinizin de birbirinizde gönlü yoktu ama aileleriniz istedi diye evlenmek zorunda kaldınız. Ben seni eşime benzettiğim için ve Umut'a iyi gelirsin diye onunla evlenmende ısrarcı oldum kızım. Ama beklediğim gibi olmadı pek. Umut da sonradan fark etti senin annesine benzediğini. Sen onun duvarlarını zorladıkça pençelerini çıkardı kendini savunmak için. Bunu niye yapıyor diye hep çok düşündüm. Sen geçen hafta Gebze'ye gittikten sonra baba oğul oturup erkek erkeğe konuştuk. Annesini yitirdiği gibi seni yitirmekten korktuğu için ne senin ona bağlanmanı ne de kendisinin sana bağlanmasını istememiş. Buna ön ayak olan her şeye de engel olmaya çalışmış. Eğer sana bağlanırsa kaybedeceğini zannetmiş kızım. 'O acıyı bir daha kaldıramam baba. Çok zor toparlandım zaten. O acı beni öldürmekten beter eder, aklımı kaçırmama sebep olurdu. Bu yüzden ondan uzak durmaya çalıştım hep. Anneme çok benziyordu çünkü' diyordu bana." "Tamam işte. Onu bu acıdan kurtaracağım sonsuza kadar. Boşanacağız ve onun da korkmasına gerek kalmayacak. Herkesin iyiliğine bir çözüm bence."dedi genç kız ruhsuz sesiyle. "Değil kızım. Umut sonunda seni sevdiğini kabul etti. Şimdi istese de seni bırakmaz, senden vazgeçmez." "Ne değişti peki Sadık amca? Benim ondan vazgeçişim mi aklını başına getirmiş?" "Sanırım öyle. Ama ne yaptıysa hep yolunu şaştığından yaptı kızım, bunu sen de biliyorsun." "Benim bildiğim tek bir şey var Sadık amca. Ben onun tavrına rağmen onu hep sevdim ve hep sabrettim ama gördüm ki boşa imiş. Umut bu sevgiyi hak etmiyor. Kendi eliyle attı yere bu fırsatı. Ben de değmediğini gördüm ve bu mücadeleden vazgeçtim. Çünkü ben de bir insanım ve benim de sabrımın bir sınırı var. Bundan sonra onun istediği gibi at koşturmasına izin vermeyeceğim. Şimdi izninizle ben kalkayım. Konuşacaklarımızı konuştuğumuzu düşünüyorum."diye ayağa kalkıp tam salonu terk ediyordu ki Sadık beyin son cümlesi ile dondu kaldı. "Mucize, Umut intihara eğilimli bir çocuk kızım." Genç kızın kanı donmuştu. Ağır ağır kayınpederine döndü. "Bu ne demek oluyor Sadık amca?"dedi kaşlarını çatarak. "Yani onu bırakırsan kendine zarar verecektir. Oğlumu çok iyi tanıyorum çünkü. Annesinin ölümünden sonra kaç kere intihar etti, haberin var mı kızım?" Mucize çaktırmamaya çalışsa da kötü olmuştu. "Siz onun yanında iken böyle bir şey yapmaz ve zamanla alışır Sadık amca. Bence çok dert etmeyin. Beni sevdiği falan da yok. Oyuncağını kaybetmiş bir çocuk gibi sızlanıyor şimdi ama dediğim gibi zamanla unutur." "Ben her daim onun yanında olamam kızım. Uyuduğunu, lavaboya gittiğini sanırken o kadar çok yanıldım ki zamanında, şimdi sen gidersen travması nüksedecek ve kendini suçlayıp cezalandırmaya çalışacak. Daha geçen hafta..." Sadık bey susup yere baktı. "Ne, geçen hafta ne oldu Sadık amca?" "Boşver kızım ama bil ki bu kararının kimseye bir yararı yok. En azından bir süre ayrı kalın ve kafanı toparla ama boşanmak çözüm değil kızım. Sana söyleyeceklerim bu kadar. İleride pişman olma diye yüz yüze uyarma ihtiyacı duydum. Son karar senin. Bir süre düşün bunu olur mu? Şoför seni dışarıda bekliyor. Bana vakit ayırdığın için de sağ ol güzel gelinim. İnşaAllah hep gelinim olarak kalırsın." Mucize bütün bu konuşmalardan sonra dışarı çıktığında beynine balyoz yemiş gibi hissediyordu. Ne düşüneceğini, ne hissedeceğini şaşırmış haldeydi. Bu intihar olayı hiç iyi olmamıştı. Ne kadar kızgın olursa olsun kimsenin kendisi yüzünden zarara uğramasını istemiyordu. Vicdanı hassas bir kızdı o ve Sadık bey de bunu bildiğinden çağırmıştı belli ki onu buraya. Duygu sömürüsü artı vicdan azabı çektirerek kendisinin boşanmaktan vazgeçeceğini düşünmüş olmalıydı. Peki bu düşüncesinde haklı mıydı? İşte orası koca bir muamma idi... Birkaç adım atmıştı ki bahçe kapısının önünde Bekir bey ve Umut'u konuşurken buldu. Hani gelmeyecekti bu çocuk? Sadık amcası böyle dememiş miydi? Yalan mı söylemişti yani? Yok yok. Sadık amcası yalan söyleyecek biri değildi. Hemen zanna kapılmamalıydı. Belki Umut ondan habersiz gelmişti buraya. İkisinin gözleri bir anda kendine dönünce düşünmeyi bırakıp tam bahçeden çıkıyordu ki Umut girdi içeriye. Hemen ardından Bekir bey ortadan kaybolunca Mucize arkasından seslenmek istedi fakat fırsatı olmamıştı. Ee şimdi nasıl dönecekti eve? Niye gitmişti ki bu adam? Geri dönecek miydi acaba? İyisi mi peşinden gidip çağırmak diye düşünürken Umut'un yanından geçmeye çalıştı fakat genç adamın önünde biten gövdesiyle şaşkınlıkla yüzüne baktı. Ne yapmaya çalışıyordu bu? Olay mı çıkarmak istiyordu? Bassın, gitsin evine işte! "Bekir amcayı ben gönderdim." Mucize bu duyduğuyla sinirle Umut'un yüzüne baktı. "Sebep?" "Babamın seni çağırdığını söyledi. Ben de eve gidebileceğini, seni benim bırakacağımı söyledim."dedi genç adam büyük bir sakinlikle. "Kimden izin aldın bunun için?" Omuzlarını silkti Umut. "Hiç kimseden. Karımı eve bırakmak için birinden izin mi almam gerekiyordu?" "Karın falan değilim ben senin!"diye hırsla çenesini yukarı kaldırıp ateş saçan gözlerini Umut'a dikti. Bunun üzerine o da karısına bir adım attı ve hafifçe eğilerek fısıldadı. "Öylesin ve hâlâ bana aşıksın." "Değilim! Şu an kağıt üstünde karın olarak görünüyor olabilirim ama yakında bitecek bu." "Hı hı tabi." "Sen beni ciddiye almamaya devam et. Yakında göreceksin zaten."deyip öbür taraftan gitmeye çalıştı, genç adam yine kesti yolunu. "Babamla ne konuştunuz Mucize, niye çağırmış seni?" "Git babana sor bunu ve önümden çekil." "Nasıl gitmeyi düşünüyorsun peki güzelim?" Yine sinirleri zıplamıştı. "Bana şöyle şeyler deme!" "Niye, etkilenir misin yoksa?"diye tek yanak gülümsemişti genç adam. Mucize bununla birlikte daha çok sinirlenmişti. "Saçmalamayı kes ve çekil artık! Seninle muhatap olmak istemiyorum daha fazla." "Eskisi gibi kapılmaktan korkuyorsun çünkü."deyince gözlerine baktı ve kopkoyu harelerle karşılaştı. Umut niye bu kadar yoğun bakıyordu kendisine? "Sen kafanda kurmaya devam et. Ben daha fazla katlanamayacağım."dedi ve tekrar gitmeye yeltendi fakat genç adamın üzerine doğru ağır adımlarla yürümesi ile tedirgin bir hale girmişti. Bu çocuk ne yapmaya çalışıyordu böyle? "Kafamda kuruyorum öyle mi? O zaman kafamda kurduklarımı sana da anlatayım Mucize. Ne dersin? Mesela benden çocuğunun olmasını istiyordun hep. Seni öpmemi, sarılmamı istiyordun değil mi? Bunlar benim kafamda kurduklarım mı sence?" "Bak, sen kendin de söylüyorsun. Di, geçmiş zaman. Hepsi geride kaldı. Beni bunlarla mı vuracaksın?"dedi adamın yüzüne bomboş bakarak. Bu kızdırmıştı Umut'u. "Demek öyle? Yani seni şu an burada öpsem hiçbir şey hissetmeyeceksin öyle mi?" Mucize'nin gözleri kocaman olmuştu. Soğuktan mıdır nedir titremeye başladığını hissetmişti. "Terbiyesizleşme! Beni zorla, isteğim dışında mı öpeceksin!"dedi burnundan soluyarak. Bu çocuk kendini ne zannediyordu! "Zorla mı?" Gülmüştü genç adam ama bakışları hâlâ donuktu. "Bunu en az benim kadar sen de istiyorsun."dedi ve bir adım daha attı genç kıza doğru. Mucize tekrar şaşırmıştı. Benim kadar mı demişti o? "Bak, burası babanın evi. Etrafta bir sürü ev var. Eğer bir saçmalık yaparsan rezil olacak olan sen olursun." "Ow, çok korktum. Ne acayip bir tehdit bu böyle?"dedi aynı donuk bakışlar. "Beni öpersen burada düşüp bayılırım demiyor da..." "Sen ne saçmalıyorsun be? Eğer istediğin sinir etmekse başarıyorsun. Şimdi çekil ve ayrıca bayılmam senin gibi biri için. Öyle çok sevinme!" Umut ellerini cebine soktu. "Deneyelim o halde?" Mucize dumura uğramıştı. Bunu beklemiyordu. "Ne-neyi?"dedi kekeleyerek. Genç adım bu sefer adımlarını sıklaştırıp iyice yaklaştı kıza. Sonra eğilip fısıldadı yine. "Bunu bir deney olarak düşün. Seni öpeceğim ve etkilenip etkilenmediğine, bayılıp bayılmadığını gözlemleyeceğiz." Öfkeden iyice deliye dönen Mucize, genç adamı göğsünden ittiği gibi "Eeh yeter be! Git, kendine başka bir oyuncak bul ve beni rahat bırak artık!"deyip sonunda geçecek yol bulduğunda bahçe kapısından çıkmak üzere adım atmıştı ki kolunda hissettiği el ile geriye doğru çekildiği gibi dudaklarının üzerinde baskı hissetmesi aynı anda olmuştu adeta. Umut sonunda yapacağını yapmış, genç kızın kollarından sıkıca tutmuş, şu an kendisini resmen öpüyordu. Sahi, bu bir rüya olabilir miydi? -Bölüm sonu- |
0% |