Yeni Üyelik
43.
Bölüm

~43.Bölüm~

@m.yaprak_epli

Günlerdir kayıptı Umut. Can'ın o gün gelip kaybolduğunu söylediğinin üzerinden tam koca beş gün geçmişti. Sadık amca ile de iletişime geçmiştim. O da hemen polise gideceğini söylemişti. Nitekim arama kararı çıkartılmıştı bile anında. Polisler her yerde didik didik Umut'u arıyorlardı.

Anlamıyorum! Nereye giderdi bu çocuk? Telefonu kapalıydı. Kimse hiçbir şekilde ona ulaşamıyordu. Can ve diğer arkadaşları Umut'un gidebileceği her yere bakmıştı ve bakmaya da devam ediyorlardı.

İçimdeki endişenin yanı sıra kendimi suçlamadan da edemiyordum. Ama bunu ne ben ne de bir başkası dile getirmiyordu bizlerden. Kızlar da bu süre içerisinde sürekli yanımda olmuşlardı destek olmak için. Üçümüz de ya evde ya da okuldaydık sürekli ve Sadık amcalardan haber bekliyorduk.

Umut'un kaybolduğu haberi okulda hızla yayılmıştı. Güney ve Savaş hiçbir tepki göstermemişti. Belki de benden kaynaklı olduğu için. Onun dışında okulda imalı bakışlardan anlıyordum birilerinin Umut'un benim yüzümden ortalıktan kaybolduğunu düşünmesini. Hatta Güney'in meşhur platoniği olan Duygu, birkaç kere bunun için laf sokmaya çalışsa da ben pek önemsememiştim. Ona gereken cevabı kızlar vermişti hep.

Umut neden benim yüzümden kaybolsun ki? Neden bu benim suçum olsun? Yürümeyen, huzuruma kasteden evliliğimi bitirmek istememin neresi yanlıştı? Sırf seviyorum diye eskisi gibi buna göz yummaya devam mı etmeliydim yani? Evet! Bunları yapmadığım için imalı bakışlara, iğneliyici laflara maruz kalıyordum okulda. Ama dediğim gibi, bu benim umurumda bile değildi. Tek istediğim Umut'un bir an önce ve sağ salim bulunmasıydı. İnşaAllah iyidir diye de hep dua ediyordum, ediyorduk zaten. Öyle ki onun ortalıktan kayboluşu boşanma mevzusunu gündemden kaldırdığı gibi benim de düşünce alanımdan çıkmıştı tamamen. Sonuçta burada bir insanın hayatı söz konusu idi ve o insan benim kocam, aynı zamanda hâlâ sevdiğim adamdı...

Bunun için çoğu zaman çok kızdım kendime. Hâlâ sevdiğim için, sevmeyi bırakmadığım için. Boşandıktan sonra sevgim de biterdi diye vehmettim hep. Onunla yolumu ayırınca kalbimi de ayırırım sandım. Ama ortalıktan kaybolması kesinlikle beklemediğim bir şeydi. Evet, daha önceki konuşmalarımızda ölümden, ölmeyi istemekten bahsederdi ancak blöf yaptığını düşünüp daha doğrusu buna inanmak istediğim için onu bu konuda hiç ciddiye almamıştım. Sadık amca da uyarmıştı gerçi ama onu da ciddiye almak istememiştim. Zira çok öfkeliydim. Herkese, her şeye, en çok da kendime. Öfkeden gözüm öylesine dönmüştü ki tek istediğim boşanmak ve onlarla yolumu ayırmaktı.

Eğer Umut ortadan kaybolmasaydı bunu yine yapardım ama her şeye rağmen güzellikle ayrılmayı planladım daima. Bunu zorlaştıran Umut oldu hep. Şimdi sadece iyi olsun ve bulunsun diye dua edip beklemekten başka hiçbir şey yapamıyordum.

Hocanın dersi bitirmesiyle konuları dinlemek yerine sürekli bunları düşündüğüm için dersin bitimiyle sonunda düşüncelerim de bitmişti. Bitti demek biraz zordu aslında, ara verdim diyelim. Zira tek bir an olsun bunları düşünmeden edemiyordum.

Çocuklarla sınıftan çıkarken yanıma Güney ilişti.

"Yine çok dalgınsın Mucize. Kendini suçlamıyorsun değil mi? Gerçi gözünden belli, bunun için canını sıktığın anlaşılıyor hemen ama yalvarıyorum böyle yapma. Bak, her ne kadar o heriften dibine kadar nefret etsem de seni böyle üzgün görmeye dayanamıyorum. Sırf yüzün gülsün diye gidip o herif bulunsun diye dua edeceğim artık, o olacak!"

Güney'in böyle demesiyle istemsizce gülümsemiştim. Zira gülmek dahi içimden gelmeyen bir eylemdi artık. Bir çıkış yolu bulduğumu sanıp her seferinde o yolun kuyularına düştükçe gücüm tükeniyordu. Şu güzelim imanım olmasaydı ne yapardım bilmem. İman ki insana ümit ve güç veren yegane olguydu çünkü.

"Ha şöyle. Biraz yüzün gülsün artık be kızım. Sen somurtunca farkında değilsin ama tüm okul donuyor. Petekler bile bizi ısıtmaya yetmiyor."diyen Güney muzipliğine devam ederken üşüdüğünü gösterir gibi elleriyle kollarını sıvazlamıştı.

"Güney de şebeklik yapmasa bizim Mucize'nin güleceği yok he."dedi Sümeyye. Bunun üzerine Güney bozularak ona baktı.

"Sağ ol Süme ya. Ne güzel övdün beni."

Onlar kendi aralarında şakalaşırken bir anda telefonum çaldı. Sadık amcanın ismini görünce kalbim heyecanla çarpmaya başladı ve çok geçmeden aramayı yanıtladım.

"Efendim Sadık amca?"

"Kızım Mucize, ben şu an karakoldayım. Polisler mobese kameralarından bir şeyler bulmuşlar. Buraya gelsen iyi olacak kızım. Çünkü görüntüler seni de ilgilendiriyor."

Benimle ne alakası vardı ki? Kafamda bunu sorgulamayı bırakıp Sadık amcaya geleceğimi söyleyip bizimkilere de haber verdikten sonra hemen bir taksiye atladım. Kızlar her ne kadar benimle gelmek istedilerse de izin vermemiş, onlara daha sonra haber vereceğimi söylemiştim.

Taksi emniyetin önünde durduğunda ücretini ödeyip Sadık amcanın yanına gittim. Baş komiser ile birlikte bilgisayarların önünde duruyorlardı. Sadık amca geldiğimi görünce görüntülerin yeniden oynatılmasını istedi. Bunun üzerine baş komiser bana döndü.

"Görüntüleri çok dikkatli bir şekilde izleyin Mucize hanım. Dikkatinizi çeken bir yer olursa mutlaka bize söyleyin."

Hızla kafamı salladım ve ekrana odaklandım. Umut arabasıyla bir uçurumun kenarına geliyordu. Park ettikten sonra iniyor ve manzarayı izliyordu. Anladığım kadarıyla yolun kenarındaki uçurumlardan biriydi bu, mobese kamerasına da bu yüzden yansımış olmalıydı. Yarım saat geçtikten sonra karşıdan gelen bir araç, Umut'un arabasının önünde duruyor ve bir kız çıkıyordu. Gözlerimi kısıp kim olduğunu anlamak için yüzümü ekrana yaklaştırdım.

"Ama Ece bu!"diye haykırdım adeta.

Baş komiser Sadık amcaya baktı.

"Haklıymışsınız Sadık bey."

Sadık amca kafasını salladı.

Görüntüleri izlemeye devam ettim çatık kaşlarım eşliğinde. Umut ve Ece bir süre konuşup durmuştu. Ece her ne söylediyse Umut'un vücudunun kasılmasından anladığım kadarıyla sinirlenmişti. Birkaç dakika daha konuştuktan sonra Ece'nin aracının arkasından bir araç daha geldi ve içinden birkaç takım elbiseli, iri yarı adamlar çıktı. Korumaya benziyorlardı. Ece'nin hemen arkasında beklemeye başladılar. Ece Umut'a bir şey söyledi ve Umut başını olumsuzca yanlara doğru sallayınca o adamlar Umut'a silah çektiler ve zorla arabalarına bindirdiler. Bunu görmemle dehşet içerisinde kalmıştım. İstemsizce elimle ağzımı örtmüştüm. Görüntüler Ece ve adamlarının arabalarının uzaklaşması ile son buluyordu.

"Umut'un arama kararının çıkmasından sonra geniş çaplı bir araştırma yaptık ve şehir içinde ekiplerimizden biri bu aracı uçurum kenarı yolunda terkedilmiş bulunca hemen kime ait olduğunu soruşturmaya başladık. Sonuç olarak Umut Tekinoğlu'nun arabası olduğunu tespit ettik. Aracın içinde birkaç eşyayı da soruşturma için teslim aldık. Mucize hanım? Ece Soykan sizin düşmanınız mıydı? Neden Umut beyi kaçırmış olmak istemiş olabilir sizce?"

"Ece Umut'un eski sevgilisiydi ama Umut'un benimle evlendiğini öğrenince çevresi sanırım onunla dalga geçmiş. Beni hep küçümsedikleri için Ece'ye 'Umut seni bir yobaza tercih etmiş' diye alay etmişler. Tabi bu Ece'nin oldukça zoruna gider ve beni ekarte edip yeniden Umut'la olmaya karar verir. Hatta bunun için beni defalarca tehdit etti. Ama neden Umut'u kaçırdı, orasını anlamadım işte. Sadece Umut'a takıntılı olduğunu biliyorum. Yani Umut'a aşık değil ama kendi egosunu tatmin etmek isteyen takıntılı bir insan işte."

"Sizi anlıyorum. Bundan yaklaşık bir buçuk ay önce siz de bir olay yaşamışsınız. Sadık beye çarpmakla suçlanmışsınız ama Sadık bey kendisine çarpanın siz olmadığını söyleyerek içeriden çıkmanızı sağlamıştı, doğru mu?"

"Evet, doğru. Daha önce ifade verdiğim gibi amirim. Ben o gün aracımı tamire vermiştim ama biri bana tuzak kurup aracımı bir şekilde almış ve Sadık amcaya da pusu kurmuş."

"İfadenizde Ece Soykan'dan şüphelendiğinizi söylemişsiniz?"

"Evet. Çünkü ondan başka bana düşman olup, beni tehdit eden olmadı bugüne kadar."

"Şüphelerinizde haklıymışsınız. Arabanızın üzerinde epey bir arama yapıldı ve küçük de olsa bir yerde parmak izi bulduk ve Ece Soykan'a ait olduğunu tespit ettik."

İşte buna hiç şaşırmamıştım. O kızdan her şey beklenirdi!

"Peki benim yerime geçip Sadık amcaya çarpan kız kimmiş amirim, onu da öğrenenildiniz mi?"

"Maalesef. Kameralardan yüzü bulanık göründüğü için kimliğini tespit edemedik. Ancak bu parmak izi bizim için önemli bir ipucu oldu. Artık Ece Soykan'ı yargılamak için elimizde önemli bir delil var. Bu sefer onu soylu sülalesi bile kurtaramayacak. Özellikle Umut Tekinoğlu'nu kaçırdıktan sonra..."

***

Emniyetten çıktıktan sonra Sadık amca beni eve bırakmayı teklif etmişti ancak sahile gideceğimi söyleyerek onu reddetmiştim. Yine ruhum daralmıştı, içim sıkılmıştı.

Şimdi düşünüyorum da hapisten çıktığımdan beridir Ece'yi bir daha hiç ortalıkta görememiştim. Umut'la olan olaylarımızdan sebep de ortalıkta olmaması hiç dikkatimi çekmemişti. Bunca zaman neredeydi ve neden kendini saklamıştı? Kötü planlarını hayata geçirmek için mi fırtına öncesi sessizliği amaçlamıştı?

Ve Ece Umut'u kaçırmıştı! Bu gerçek kafamda bir türlü oturmuyordu. Ece Umut'tan ne istiyordu? Ona aşık olmadığına, aksine takıntılı olduğuna adım gibi emindim. O halde neyi planlıyor olabilirdi?

Dahası beni hapse attırmak istemiş, bunun için de büyük bir iftira atmıştı bana. Esas hedefi kimdi bu kızın? Umut mu yoksa... Ben mi?

Sahilden akan rüzgar yüzümü serinletirken gelen mesaj sesi ile telefonumu cebimden çıkarıp baktım hemen. Umut'tan bir haber geldi zannederken yabancı bir numaradan gelen mesajla şaşkınlıktan dudaklarım aralanmıştı.

"Eğer Umut'a bir şey olmasını istemiyorsan sana göndereceğim adrese gel. Yoksa ne sen ne de polis onu bulamaz bir daha.

Benim kaybedecek bir şeyim yok. Niyetimin ciddi olduğunu bilmen için söylüyorum bunu Mucize. Polisin her yerde beni aradığını biliyorum çünkü.

Bu hikâyede üçümüzden birinin sonu yaklaştı. Ama o kişi ben olmayacağım. Umut'un da olmasını istemiyorsan tek başına gelirsin buraya.

Polise haber verirsen olacaklardan ben sorumlu olmam dememe gerek yok herhalde? Akıllı kızsın, bunu tahmin edersin diye düşünüyorum."

Ece'ydi bu! Allah'ım şimdi ne yapacağım ben? Bunun bir tuzak olduğu çok belliydi fakat Umut'u da kendimi de tehlikeye atmadan bu işin içinden nasıl çıkacaktım? Zira Ece haklıydı. Kaybedecek bir şeyi yoktu artık. Yakalanırsa sonu hapisti. Kendini kurtarmak için çok takıntılı olduğu Umut'u bile gözden çıkarabilirdi.

Kafam durmuştu. Ne yapmalıydım? Allah'ım Sen bana basiret ver. Öyle bir şey bulmalıyım ki Ece'yi hiç şüphelendirmeden Umut'u kurtarabileyim. Ama ne... Ne!?

Aklıma bir şey gelmeyince gönderdiği adrese baktım internetten.

Şehir dışında, ormanlık bir bölgedeydi. Oldukça da uzak bir yerdeydi. Gözden uzak bir yer seçmesi şaşılacak bir şey değildi elbette. Ancak zamanım daralıyordu. Acil bir çözüm düşünmem gerekiyordu. Yoksa Umut'un hayatı iyiden iyiye tehlikeye girecekti.

Allah'ım Sen bana bir yol göster, ne olur...

Aklıma bir şey gelmeyince eve gitmeye karar verdim. Gidene kadar bir çözüm gelirdi belki aklıma. O sırada evden alacaklarımı alıp taksiye atlar, gönderdiği adrese giderdim. Elimde tedbir olarak sadece bir çakı, biber ve uyku gazı vardı. Kendimi savunacağım başka bir şeyim yoktu ne yazık ki. Fakat en önemli şeyi unutuyordum. Dua! Dua müminin silahıdır. Allah benimle olduğu sürece Ece ne bana ne de Umut'a hiçbir şey yapamazdı. Ki Allah benimle beraberdi, biliyordum. Bunu tüm kalbimle hissediyordum.

Eve varınca apartmana girmek üzere olan Güney'i ve arabasını fark ettim. Hay Allah! Bu çocuğun burada ne işi vardı? İnşaAllah bir şey anlamazdı. Yoksa tüm plan Su'ya düşecekti.

"Güney? Burada ne işin var?"dedim yanına gelince.

"Seni merak ettim. İyi misin?"

"Evet. Bir şey yok, merak etme."

Güney gözlerini kısarak yüzüme baktı.

"Sende bir haller var. Bir şey mi saklıyorsun?"deyince şaşkınlıktan dondum kaldım.

"Ne alakası var yahu, bunu da nereden çıkardın?"

"Ne zaman bir şey saklasan bu yüz ifadesi gelip yerleşiyor suratına."dedi parmağını gözlerimin önünde döndürüp yüzümü göstererek.

"Hatta geçen sene ne zaman benden kaçsan yine böyle bir yüz ifadesi takınıyordun."

O zamanlar senden hoşlandığım için öyle davranıyordum diyemedim tabi. Her zaman ki gibi inkara devam!

"Sana öyle gelmiş. Şimdi beni tutma. Çok işim var. Sonra görüşürüz."deyip tam içeri giriyordum ki durdurdu.

"Ne işiymiş o?"dedi hâlâ şüpheci bakışlarla bana bakarak. Allah'ım bu çocuğu nasıl gönderecektim ben!?

"Normal iş işte aaa ne soru sordun Güney! Senin işin gücün yok mu?"diye şakadan kızdım ama çatık kaşları inmemişti hâlâ.

"Mucize bir şey saklıyorsun, görüyorum. Ya şimdi bana söylersin ya da bir şekilde öğrenirim ben bunu."

Çattık ya!

"Bak Güney, hiç vaktim yok. Gitmem gerekiyor. Lütfen daha sonra konuşalım."

"Ne olduğunu söyleyene kadar gitmene izin vermeyeceğim Mucize. Hele ki böyle felaket olayların yaşandığı bir zamanda bir şeyler saklıyorsan, bu demek oluyor ki bu hiç de hayra alamet değil. O yüzden söyle kurtul. Çünkü inadımı sen de çok iyi biliyorsun."dedi arabasına yaslanıp ellerini göğsünde kavuşturarak.

Söylersem gitmeme izin vermezdi ki. O zaman nasıl kurtaracaktım Umut'u? Zamanım da azalıyordu.

Bu sefer hiç düşünmeden Güney'in arabasının arka koltuğuna bindim. Güney bana şaşkın şaşkın bakarken arabaya binmesini işaret ettim. Öne binince tereddüt içerisinde ağzımı açtım.

"Ne olduğunu sana söyleyeceğim ama önce beni şu adrese götüreceksin."diye telefonumdaki adresi gösterdim.

"Kimin adresiymiş bu?"diye alıp inceledi. "Ayrıca burası çok uzak bir yer gibi görünüyor Mucize. Ne yapacaksın oraya gidip?"diye bana döndü sonra.

"Önce beni oraya götür, çok fazla zamanım kalmadı. Sana yolda anlatırım, söz."dedim stresten terlemiş avuçlarımı eteğime silerek.

Güney önce düşünceli düşünceli bana baktı, daha sonra önüne dönüp biraz da kendi halinde düşündükten sonra dikiz aynasından tekrar bana baktı sonunda.

"Umarım kendini tehlikeye attığın bir şey değildir bu Mucize."

***

Yol boyunca Güney'in yüz ifadesi dakikada bir değişiyor, yerini başka bir ifadeye bırakıyordu. Adrese yaklaştığımızda anlatmayı bitirmiş ve planımı da anlatmıştım. Tabi Güney bunu kabul etmeye yanaşmadığı gibi geri dönmeye çalışmış, polisi dahi aramaya kalkışmıştı. Ki son anda engel olmuş ve onu ikna etmiştim. İkna edene kadar dokuz doğurmuştum, o ayrı!

Şimdi de "Ben de seninle eve gireceğim!"diye tutturmuştu.

"Olmaz Güney. Anlattım ya, Ece eğer tek başıma gelmediğimi görürse Umut'un hayatı tehlikeye girebilir."

"Oraya tek başına gidersen de senin hayatın tehlikeye girecek anlamıyor musun! O herif için bir bunu yapmadığın kaldı Mucize! Önce bir yılını feda ettin, şimdi de canın mı kaldı!"dedi kızarak.

"Allah dilemediği sürece Ece bize bir şey yapamaz. Endişe etme. Bizim koruyucumuz Allah ve O'nun izniyle bugün sağ salim çıkacağız oradan Umut'la birlikte."

"Olmaz. Göz göre göre seni tehlikeye atamam."

"Güney lütfen, zamanım kalmadı. Bana değer veriyorsan izin ver gideyim."

"Değer vermek mi? Ben sana aşığım Mucize! Bu yüzden istemiyorum ya tek başına gitmeni. Neden anlamak istemiyorsun!"diye hafifçe bağırdı. Çocuğu kızdırdık iyi mi?

Biraz sakinleşsin diye bekledikten sonra onu tekrar ikna etmeye çalıştım.

"Eğer bir saat içinde dönmezsem polisi ararsın. Oldu mu şimdi?"

"Yarım saat. Daha fazlası olmaz. Ayrıca peşinden gizlice geleceğim. Sizi gizlice izleyeceğim. Eğer bir tehlike görürsem müdahale etmek için. O kızın neler yapabileceğini bilmiyoruz."

"Peki, tamam ama çok dikkatli ol. Kimseye görünmemeye çalış. Etraf silahlı adamlarla dolu. Ece her ihtimali düşünmüş olabilir. Yani benim gizlice birilerini peşimden getirmiş olabileceğimi mutlaka düşünmüştür. Bu yüzden gözünü dört aç Güney. Kendini koruyabileceğin bir şey var mı yanında?"

"Ruhsatlı silahım var. Ve sen merak etme, çok dikkatli olacağım. Sen de çok dikkatli ol. Onu olabildiğince oyalamaya çalış tamam mı?"

"Olur. Ben şimdi iniyorum. Allah yardımcımız olsun ve Allah'a emanet ol Güney."

"Amin, sen de."diye gülümsedi. Güney'in hakkını ödeyemezdim. Bana her zaman çok yardımcı oluyordu.

Gözlerden uzak park ettiğimiz arabadan inip ilerideki dağ evine doğru yürümeye başladım. Yaklaştıkça takım elbiseli korumalar belli oluyordu. Onlar da uzaktan beni fark etmişti. İçlerinden sanırım yetkili olan bir adam karşıladı beni. Onu takip etmemi işaret etti. Biraz dolandıktan sonra ön kapıya ulaşmıştık. Yine peşinden içeri girip holden geçtim. Salona geldiğimizde adam durduğu için ben de arkasında durmuş ve etrafı incelemeye başlamıştım.

Dışarısı da içerisi de tam dağ evi konsepti ile donanmıştı. Ana renk kahverengi idi. Bu renk etrafında seçilen pastel renkler ve onlara uyumlu samimi mobilyalar vardı. Şöminesinden kitaplığına, sallanan sandalyesinden kuzinesine kadar her şeyi vardı. Dağ evin sıcaklığına tezat iki kişi oturuyordu salonda. Ece ve orta yaşlı bir adam. Sanırım babası idi. Çünkü ona çok benziyordu. Ne yani, kızının suçuna ortak mı olmuştu? Buna şaşırmama bile şaşırtmıştım. Onu büyüten neydi ki büyüttüğü iyi olsundu.

Ece kalkıp sinsi gülüşüyle yanıma geldi. Tam önümde dikilip gözlerime baktı.

"Vay be Mucize. Gerçekten çok cesurmuşsun. Tek başına geleceğini bırak, gelebileceğini dahi düşünmüyordum. Beni çok şaşırttın. Umut'u bu kadar çok mu seviyorsun?"dedi en sonundaki cümlesinde somurtarak.

"Umut nerede?"

"Odasında. Keyfi yerinde, merak etme."

"Keyfi yerinde mi? Onu buraya zorla getirdiniz ve keyfi yerinde öyle mi?"

"Ece kızı bırak da oturup konuşalım, anlaşalım."dedi o adam.

"Elbette babacığım."dedi ve önümden çekildi. Biliyordum!

"Lütfen otur kızım."dedi adam çok nazik bir şekilde. Ece'ye kısa bir bakış atıp adamın çaprazındaki koltuğa oturdum. Ece de tekrar babasının yanına oturdu.

"Bak hanım kızım, seninle hiçbir derdimiz yok."dedi kızına bakıp sonra da bana dönerek. "Seni buraya bir anlaşma yapmak için çağırdık."

"Ne anlaşmasıymış o?"

"Umut'tan boşanacaksın."

Anlamazca onlara baktım.

"Sen boşanacaksın ve Umut'la Ece evlenecek."

"Zorla yani?"

Adam güldü.

"O kısmı düşünme sen. Biz Sadık'la onu hallederiz. Sen sadece boşan ve yoluna bak yeter. Hatta istersen sana maddi destek de vere-"

Elimi kaldırıp adamı susturdum.

"Sizler kendinizi ne zannediyorsunuz! Birini buraya zorla kapatıp yine zorla kızınızla evlendiremezsiniz!"

"Sen zaten Umut'tan boşanmak istemiyor muydun? O halde sana ne gerisinden?"

"Polis her yerde seni arıyor Ece. Hem Umut'u kaçırdığından hem de arabamda parmak izin bulundu. Senin sonun Umut'la evlilik değil, hapishane! Belli olmuyor mu?"

Ece panikle babasına baktı. Babası kızının dizini sıkıp teskin etmeye çalıştı.

"Umut da sen de şikayetinizi geri aldığınız sürece Ece hapishaneye giremez."

"Nasıl olacakmış o? Biz şikayetimizi geri alsak bile başkasının malını izinsiz almaktan kızınız yine her türlü yargılanır. Sadık amca da var ayrıca. Şikayetini geri alacağını hiç zannetmiyorum."

"Sadık kolay. Sen de aranızda bir şaka olduğunu söylersin, ufak bir tazminatla bunu da hallederiz."

İnanamaz bir şekilde adama baktım.

"Kızınızın her hatasını böyle kapatırsanız, cezalandırmazsanız asla ders almayacak ve daha büyük suçlara karışacak. Bunun farkında değil misiniz? Sizin yüzünüzden canavar kesilmiş."

"Seni ilgilendirmeyen işlere burnunu sokmamanı öneririm küçük hanım. Sen sadece senden istenileni yap."

"Ya yapmazsam? Ne yapacaksınız, öldürecek misiniz?"

Baba kız birbirine bakıp alayla güldü.

"Umut'un iyi olmasına karşılık bunu yapmaz mısın yani?"dedi Ece öne doğru dizlerine eğilerek.

"Umut seninle mi mutlu olacak yani?"

"Senden çok, mutlu ve memnun edeceğim kesin. Şimdi kararın ne, bize onu söyle."

"Umut'u görmek istiyorum!"

"Oldu canım başka!"

"Bırak görsün kızım. İçi rahat eder, kararını da daha sağlıklı verir."dedi babası. Sonra da beni buraya getiren adamına işaret etti. Adam tekrar onu takip etmemi istedi. Birlikte üst kata çıktık. Koridorun en sonundaki odanın önüne geldiğimizde cebinden anahtar çıkaran adama şaşkınlıkla baktım. Çocuğu bir de odaya kilitlemişler! Ah ne bekliyordum ki! Birini buraya zorla getirdiklerine göre odaya kilitlemeleri de gayet normaldi aslında.

Adam kapıyı açınca arkası dönük olan Umut bize döndü, bakışları parladı gülümserken ve ben içeri girer girmez "Mucize?"diye haykırıp tabiri caizse boynuma atladı. O derece sıkı sarılmıştı yani. Hemen ardından o adam da üstümüze kapıyı kilitlemişti tekrar.

Uzun birkaç dakikanın ardından tam mayışmak üzereydim ki Umut birden ayrılıp yüzüme baktı endişeleyle. Sanki yeni yeni algılıyordu benim neden burada olduğumu.

"Senin burada ne işin var Mucize? Beni nasıl buldun, nasıl tek başına gelirsin? Bu yaptığın çok tehlikeli bir iş. Aklını mı kaçırdın sen!"

"Umut Umut bir nefes al artık. Her şey kontrol altında, merak etme."

"O ne demek şimdi?"

Ona başımdan geçen her şeyi kısaca anlattım.

"Yine mi Güney!"

"Onca anlattığım şeyden buna mı takıldın?"

"Evet. Niye sürekli senin etrafında dolaşıyor şu herif!"diye öfkeyle soludu.

"Umut çocuk sadece yardım etti. Neyse, burada bunu tartışmayacağım şimdi. Sen nasılsın, iyi misin, bir şey yaptılar mı sana?"

"Hayır."dedi yatağa otururken.

"Bana neler olduğunu anlatmayacak mısın?"dedim ben de yanına oturarak.

"Mahkeme celbinin geldiği gün..."deyip hayalkırıklığı ile yüzüme bakınca bakışlarımı kaçırmak zorunda kaldım. "Kafamı dinlemek için her zamanki uçuruma gitmiştim. Sonra bir anda Ece geldi. Yerimi nereden biliyordu, hiçbir fikrim yok. Bana babasının teklifinden bahsetti. Eğer onunla evlenirsem babası babamın borçlarını silmeye yardımcı olacakmış."

Bu senaryo bana bir yerden tanıdık gelmişti!

"Sadık amcanın borçları mı varmış?"

Ece'nin babası aşağıda bundan mı bahsediyordu yani? O yüzden mi bu kadar kendinden emin ve rahattı?

"Bunu ben de ona sordum. Eskiden benim babamla onun babası çok büyük bir projeye ortak olmuşlardı. Yakın zamanda ise babam, çok büyük bir işe yatırım yapmış ama çok büyük de zarar etmiş. Eğer borçlarını ödemezse tüm mal varlığını kaybedecekmiş."

"Bunu çözmenin yolu da senin Ece'yle evlenmenden geçiyor yani öyle mi?"

"Evet, öyle dedi ama babam borcu olsa bana söylerdi."

"Bu işte bir iş var ama ne?"diye bir süre düşündük. "Neyse, önceliğimiz seni buradan çıkartmak. Sonrasına bakarız. Yarım saat olmuştur herhalde artık. Güney polisleri getirtmiş midir aca-" sözümü bitiremeden Umut ellerini yanaklarıma yerleştirip alnını alnıma dayadı. Böyle bir şey beklemediğim için şaşkınlıkla ona bakakaldım.

"Beni affet ne olur. Buradan beni affetmiş olarak çıkalım istiyorum."

Ondan uzaklaşmaya çalıştım ama bırakmadığı gibi gözleri çok tehlikeli bir yere kayıp duruyordu. Geçen buna teşebbüs ettiğinde bir tokat yemişti, hiç ders almıyordu bu çocuk!

"Seni seviyorum Mucize'm. Aşkım, bir tanem, çok özledim lan seni..."deyip bir anda çenemden ve dudağımın kenarından öptü. Sarhoş mu oldu bu çocuk durup dururken? Kalbim de deli gibi hızlanmaya başlamıştı zaten. Şu ortamda ne yaşıyorduk biz böyle?

"U-umut ne-ne yapıyorsun? Bıraksana beni. Delirdin mi?"dedim yarım yamalak.

"Aşkından delirmiş olabilirim. Şu birkaç ayım sadece seni düşünmekle geçti. Hele burada bulunduğum süre içerisinde hiç çıkmadın aklımdan. Buradan bir an önce kurtulsam da Mucize'me sarılıp öpsem diye hayal ettim hep."deyip ellerini yanaklarımdan çekip belime yerleştirdi. Alnı hâlâ alnıma dayalı idi. Dokunuşlarından titremeye başlamıştım. Ne kadar kurtulmaya çalışsam da bıraktığı yoktu.

Bir süre gözlerime derince baktıktan sonra alnını alnımdan ayırdı ve o çok tehlikeli bulduğum yere doğru yaklaşmaya başladı. Tam öpüyordu ki dışarıdan kopan bir gürültü ile durmak zorunda kaldı. Ben de o kadar dalmıştım ki o gürültü sağ olsun, ödümü koparmıştı! Korkudan yerimden sıçramıştım adeta.

"Aç şu kapıyı Tufan! Silahını da ver. O Mucize'ye beni kandırmak neymiş göstereceğim!" Bu Ece'nin sesiydi!

Dışarıdan gelen siren sesleriyle polisin geldiğini anlamıştık. Ece bu yüzden çok öfkelenmiş olmalıydı. Polisleri de Güney çağırmıştı herhalde.

Umut beni bıraktı ve birlikte ayağa kalktık. Kapı sertçe açılırken beni arkasına aldı hemen Umut.

Ece delirmiş gibiydi. Kapı açılır açılmaz bize silah çekmişti.

"Demek sen beni kandırdın ha! Madem hapse gireceğim. Bari seni öldürüp gideyim. Hiç olmazsa kavuşmuş olmazsınız. Ben de içim rahat giderim."

"Ece saçmalama, indir şu silahı! Elinden bir kaza çıkacak!"diye bağırdı Umut.

"Kızım dur, kurtaracağım seni ama katil olursan hiç şansımız kalmaz."diye bir anda babası girdi içeri.

Umut'un arkasından zar zor çıkıp Ece'nin karşısına dikildim.

"Yolun sonuna geldin artık, kabul et. Artık aklını başına al ve hatalarından ders çıkar!"

"Bak bir de bana nutuk çekiyor baba. Öldürürüm kızım seni!"dedi ve ne olduğunu anlamadan bir anda tetiğe basınca Umut önüme atladı.

Patlayan silahtan sonra acı bir sessizlik sanki tüm dünyayı sağır etmişti.

"Umuuuuut!!!"

-Bölüm sonu-

Loading...
0%