Yeni Üyelik
44.
Bölüm

~44.Bölüm~

@m.yaprak_epli

Arkadan gelip son anda yetişen polis memurunun sayesinde Ece'nin ateş ettiği silahtan çıkan mermi Umut'un omzuna isabet etmişti. Eğer o polis memuru Ece'nin kolunu ittirmeseydi o kurşun şu an Umut'un kalbine yakın bir yere isabet etmiş olabilirdi Allah muhafaza. Allah o polis memurundan razı olsun.

Ece, babası ve beraberindekiler hızla tutuklanmaya başlarken Umut yerde kanlar içinde, ben de başında gözyaşlarıyla duruyordum. Her şey çok hızlı olup bitmişti. Kimse ne olduğunu anlayamamıştı.

"Ağlama güzelim. Ufak bir yara sadece."

"Ufak mı? Omzun kanlar içinde kalmış Umut, sus!"

"Tamam tamam. Bundan sonra hatunum ne derse o."

Hatunum lafı hoşuma gitmişti. Gülümsediğimi görmesin diye başımı çevirmek zorunda kalmıştım. Bu durumda bile gözyaşlarıyla birlikte gülümsetmek de bir onun marifetiydi herhalde.

"Sen az önce gülümsedin mi yoksa bana mı öyle geldi?"

"Kes sesini Umut. Şu halinle bile haylazlık peşindesin."

"Tövbe haşa sultanım. Size karşı haylazlık hiç yakışık almaz."dedi şaka yaparak. "Şaka bir yana canım acımasına rağmen çok mutluyum Mucize'm."

"Bana Mucize'm deme ve nedenmiş o?"

"Sözde felaket gibi görünen bu olay sayesinde bana geldin. Eski halinle geldin. Eskisi gibi geldin. Ve ayrıca Mucize'msin. Sen benimsin."deyince ters ters ona baktım.

"İnsanlık vazifemi yerine getirmeye çalıştım sadece."deyince yüzüme "yaw he he" dercesine baktı. "Senin falan da değilim. Ece gelmeden önce fırsattan istifade bana yaklaşmaya çalıştığını unutmadım. Onun da hesabını ayrıca soracağım."

"Ulan on dakika geç gelseydi ne olurdu? Doya doya öperdim bal dudaklarını."deyince gözlerim büyüdü. Hırsla omzuna vurunca inledi. Tabi bu yaptığımdan hemen pişman olmuştum. "Ama biliyor musun Mucize'm? Seni ne kadar öpersem öpeyim doyamam."dediği an kızgınlıkla bir şey söyleyecektim ki sağlık görevlileri geldi. Sonunda!

Şu herifin ağzına bir bant vurun da sussun yoksa ben susturmasını bilirim diye içimden geçirirken Umut sedyeye taşınıp buradan çıkartılmıştı. Ambulansa binene kadar ne o bana bakmayı bırakmıştı ne de ben onun yanından ayrılmıştım. Dışarıda, ambulansa binmeden önce Güney yanıma gelmişti.

"Mucize iyi misiniz siz?"

"Evet elhamdülillah ama Umut vuruldu. Aslında benim önüme atladı. Ece beni vurmak istedi."

"Ne! Bir şeyin var mı peki, herhangi bir yaran?"

"Yok yok ama hastanede konuşalım olur mu? Ambulans bekliyor."

"Tamam. Bu arada ben herkese haber verdim. Hastaneye gelecekler."

"Sağ ol Güney. İyi ki varsın."dedikten sonra gülümseyerek gitti. Ben de hemen ambulansa bindim.

Oturunca Umut'un asık yüzüyle karşılaştım. Ona bakınca ağzındaki baklayı çıkardı hemen.

"Oyo ko vorson Gonoy!"

Hemen bir iç çekip göz devirdim. Bu çocuk iflah olmazdı!

***

Ece, babası ve beraberindekiler tutuklanmıştı. Allah onlara Güney'in vesilesiyle fırsat vermemişti elhamdülillah. Güney'e de ne kadar teşekkür edersem edeyim yetmezdi gibi geliyordu. Zira o olmasaydı oradan Umut ve ben sağ çıkamazdık.

Ece'yi de iki konuda şaşırtmıştım. Birincisi, oraya gitmeye karar vermem ve tek başıma gitmeye cesaret etmemdi onun da dediği gibi. İkincisi ise, tek başıma geldiğimi zannetmesiydi. Aslında Allah karşıma Güney'i çıkarmasaydı planım bu yöndeydi ama Allah beni ve Umut'u onlardan korumayı murad etti ve yine Allah'ın planı nakış nakış işledi. İşte bu yüzden müslümanlar olarak, Allah'ın planı, tüm planların üstünüdür deriz.

Umut'la birlikte hastaneye geldiğimizde ise yarası hemen tedavi edilmişti. Çabuk getirildiği için yarası çok fazla mikrop kapmamıştı ama doktor sık sık pansuman yapılması gerektiği konusunda uyarmıştı. Bu arada Sadık amca olsun, bizim çocuklar olsun, Umut'un arkadaşları olsun herkes gelmişti o süre içerisinde.

Umut'u tedavi eden hemşire Can'a ilgi gösterince bizim Sümeyye tabi biraz bozulmuştu. "Artık vazgeçiyorum ondan"demişti yine ama bunu hep söylüyordu, yumuşayınca da Can'ı sevmeye devam ediyordu. Arkadaşımı tanıyordum ben. Ve bence Can da Sümeyye'nin bozulduğunu az çok fark etmişti ki hemşireye yüz vermediği gibi sürekli Sümeyye'den tarafa bakıp durmuştu.

Sıra taburcu işlemlerine geldiğinde ise Umut benim de onunla gelmemi istemişti ancak yine inatçılığım tutmuş ve geçmiş olsun dileklerinde bulunup kızlarla kendi evimize geçmiştik. Vakit çoktan geceyi bulmuştu bile.

Ne maceraydı ama! Bir an her şeyin bittiğini sanmıştım. Ama neyin bittiğini sandığımı da bilmiyordum. Umut için fazlasıyla korkmuştum. Bu korku Umut'un onu affettiğimi düşünmesine sebep olmuştu, o ayrı ancak şu an bunu düşünmek istemiyordum. Yatıp uyumak istiyordum sadece. Allah'tan yatsı namazını kızlarla birlikte hastanede kılmıştık. Zira gözlerimden uyku akıyordu.

Yatmadan önceki sünnetleri yaptıktan sonra taralı saçlarımla pijamalarımı giyip yatağıma uzanmıştım. Işığı kapar kapamaz telefonumdan mesaj bildirim sesi geldi. Elime alıp baktığımda Umut'tan olduğunu gördüm. Dudağım kıvrılmak üzereyken son anda kendimi durdurdum. Saçmalama Mucize!

"Özledim."

"Şu an bu yatakta seninle uyumak vardı be güzelim. Sımsıkı sarılır, başımı göğsüne koyardım."

"Sen de saçlarımı okşardın. Hemen dalardım uykuya."

"Annem hep böyle uyuturdu beni."

"Ha bir de arada ilahi de söylerdi."

"Biz ne zaman kavuşacağız Mucize'm? Ne zaman affedeceksin beni?"

"Ece'nin elinden sağ kurtulduğuma bile sevinemiyorum şu an."

"Hadi artık gör be kızım şu mesajları!"

Uygulamaya girdiğimde hâlâ çevirim içi olduğunu gördüm.

"Umut gece gece benden mi göründüler sana?"

"Deli gibi uykum var. Tek kelime konuşmaya mecalim yok."

"O yüzden sana Allah rahatlık versin. Ve de Allah'a emanet."

Mesajlarımı hemen görmüştü ve yazmaya başlamıştı.

"İyi. Şimdilik uyu bakalım ama yarın okulda mutlaka konuşacağız."

"Sabredecek gücüm kalmadı."

"Karımı, sevdiğim kadını geri istiyorum bir an önce."

Göz devirip ben de yazmaya başladım.

"Saçma sapan konuşmayı kesip uyu. Yarın okula falan da gelme, evde yat dinlen."

"Ayrıca daha kaç kere söyleyeceğim! Bana karşı aitlik eki kullanma."

Aradan çok kısa bir süre geçtikten sonra cevap gelmişti.

"Geleceğim ve konuşacağız."

"Aitlik eklerim bir sana özel güzelim. Çünkü sen benimsin."

"Neyse yavrumu daha fazla uykusuz bırakmayayım. Huzurlu uykular. Seni seviyorum."

Ağzım açık bir şekilde mesajları okuduktan sonra "Gıcık!" yazıp bırakmıştım. O da hemen mesajımın üstüne öpücük emojisi koymuştu. Edepsiz şey! İyi alıştın öpücüklere! Senin o dudaklarını maşalamazsam...

***

Uzun zaman sonra ilk defa kendimi iyi hissederek uyanmıştım ertesi güne. Her nimet gibi bu da vazgeçilmez bir nimetti şüphesiz. Güne huzurlu uyanmak bambaşka bir his olsa gerek.

Sabahki rutinlerden sonra kızlarla okula gitmiştik. Bugün yoğun ders günlerinden biriydi. Hem öğleden önce hem de öğleden sonra derslerimiz vardı.

Amfiden içeri girerken artık dayanamayıp kızlara dönmüştüm.

"Yahu siz niye bana bugün imalı imalı bakıp duruyorsunuz? Ağzınızda bir bakla saklı anlaşılan. Hadi dökülün, dinliyorum."

Hatice Sümeyye'ye tereddütle baktıktan sonra bana dönmüştü tekrar.

"Sen ve Umut'un akıbetini merak ediyoruz be Mucize'm. Kızma. O kadar şey oldu. Artık boşanmazsın değil mi? Bence çocuk yeterince bedel ödedi ve seni gerçekten sevdiğini ispatladı."

"Benim hak etmediğim bedellerin yanında o hangi bedeli ödemiş acaba? Ayrıca sırf bana ateş edilecekken önüme atlamış olması beni tam olarak sevdiğini göstermez kızlar. Refleksle atlamıştır. Ve sonuncu olarak benim hâlâ içim soğumadı ona karşı."

"Biraz daha süründüreceğim diyorsun yani?"diye alttan alttan sırıttı Hatice.

Tam cevap verecektim ki aniden Sümeyye atladı lafa.

"Aman bırakın sürünsünler. Zaten bu erkek milletine hiç güven olmaz. En iyisini yapıyorsun Mucitim, boşver."

Hatice ile şaşkın şaşkın birbirimize baktık.

"Süme?"

"Ne?"diye ellerini göğsünde kavuşturan arkadaşımıza baktık.

"Sen dün Can'a bozulduğun için mi böyle davranıyorsun kuzum?"

"Ne alakası var Hatice! Hem o artık benim umurumda değil!"

"Anlaşılan fena fena bozulmuş."diye kulağıma fısıldadı Hatice. Bunun üzerine ben de başımı sallayıp tekrar Sümeyye'ye döndüm. Oldukça öfkeli ve düşünceli görünüyordu.

"Ee hani Can'cağızındı Süme?"diye sordum.

"Değil artık değil! Kapandı o defter benim için. Siz de bunu anlayıp bana bir daha ondan bahsetmezseniz sevinirim."deyip önüne döndü.

Hatice tekrar kulağıma fısıldadı.

"Kız bu senden de beter olmuş."

"Süme'yi ilk defa böyle görüyorum Hatice."

"Ben de öyle. Allah'tan benim bu konularda kafam rahat. İkinizin yerinde olmak hiç istemezdim doğrusu."

"Dedi ağabeyime aşık olan kız."

Hatice anında kızarıp bozardı. Gülmemek için kendimi zor tuttum. Hoca gelince de kızların arasına oturup tekrar Hatice'nin kulağına fısıldadım.

"Annem kafasına koymuş. Okul aradan çıkar çıkmaz senle ağabeyimi baş göz edecek Hatice. Hadi yine iyisin."

Ve Hatice donmuştu...

***

Uzun soluklu bir ders silsilesinden sonra nihayet öğle arası gelmişti. Kızlarla yemekhanede yemek yedikten sonra direkt namaz kılmaya gitmiştik. Derse daha yarım saat kaldığını görünce de kantine uğrayıp birer çay içmeye karar vermiştik. Yemekten sonra iyi geliyordu bazen. Üstüne bir de ağır dersimiz vardı. Anca keserdi bizi.

Güney ve Savaş olmadığı için de rahattım bir yandan. Ezgi hoca yine Güney ile yakın olmak için görevler vermiş, Savaş da Güney'i yalnız bırakmamak için onunla beraber gitmişti. Allah Güney'in yardımcısı olsun. Zira imtihanı epey çetindi.

Çayımı içerken bir yandan da etrafı kolaçan ediyordum. Yahu bu çocuk yarın konuşalım falan demişti ama öğle arası bitti, hâlâ ortalıkta yoktu. Bir şey mi olmuştu acaba?

"Ne oldu, kocanı mı özledin Mucize'ciğim?"diyen Hatice ile düşüncelerim kesilmişti.

"Nereden çıkardın şimdi onu?"diye gözlerimi kıstım ona karşı.

"Sabahtan beri bakmadığın yer kalmadı da."diye elini ağzına örtüp gülmeye başladı.

"Seni istemeye geldiğimiz gün ben de böyle güleceğim Hatice'ciğim."dediğimde Hatice renk değiştirirken bu sefer gülen ben olmuştum. Sonra da bir açıklama yapma gereği hissettim.

"Ayrıca öylesine bakınıyordum etrafa."

"Yeme bizi Mucize. Belli ki Umut'u merak ediyorsun işte. Her halinden belli."diyen bu sefer Sümeyye olmuştu. Ruh hali hâlâ aynıydı.

"Afff. Dün gece mesaj atmıştı. Konuşalım falan demişti. Ondan bakınıyordum işte."diye itiraf etmek zorunda kalmıştım en sonunda. "Göremeyince de merak ettim işte. Biliyorsunuz kolu yaralı. Bir şey mi oldu diye düşünüyordum sabahtan beri."

"Eh be kızım, madem bu çocuğu hâlâ bu kadar seviyorsun, neden boşanmakta diretiyorsun?"

Hatice'nin sorusuyla istemsizce yutkunmuştum. Cevabını vermeyi bırak, düşünmek dahi istemediğim bir soruydu bu çünkü.

"Boşanmayacak zaten. Mucize de istemiyor bunu. Sadece birazcık olsun Umut'un burnu sürtünsün istiyor. Özellikle son olanlardan sonra bence kesinlikle farklı düşünmeye başladı Mucize."

"Düşüncelerime tercüman olduğun için teşekkür ederim filozof Sümeyye!"diye göz devirdim.

"Mandıra filozofu o."diye gülmeye başladı Hatice. "Ama Sümeyye'ye katılıyorum Mucize'ciğim. Bir yandan hak veriyorum sana. Evet, Umut'a iyi bir ders ver ama çok da uzatma be kuzum. Ona da yazık sana da."

"Bilmiyorum kızlar. Kafam çok karışık. Düşüneceğim."der demez telefonumdan mesaj sesi geldi.

"Çıkışta bir yere gitme. Seni ben bırakmak istiyorum. Öncesinde biraz konuşuruz tabi. Hem unuttun mu? Kolum yaralı, araba süremiyorum. Sen sürersin ;) Buraya gelene kadar öldüm ağrıdan. Hiç kocanı düşünmüyorsun. Bir arayıp sormadın bile be zalımın kızı :( "

Hatice ve Sümeyye anında telefonuma eğilmişti. Mesajı okur okumaz Hatice 32 diş sırıtırken Sümeyye'nin dudağı yana doğru kıvrılmıştı.

"Ne? Ne bakıyorsunuz öyle?"

"Şimdi bu seni daha önce öpmüştü ya Mucize?"diye imalı imalı baktı Hatice.

"Eee?"

"Senden araba sürmeni istiyor ya? Diyorum ki aniden öperse aman diyeyim dikkatli ol, kaza yapma."deyince hafifçe koluna vurdum. O ise kıkır kıkır gülüyordu.

"Kim demiş gideceğimi?"

"Hadi hadi yeme bizi. Deli gibi merak ediyorsun çocuk ne diyecek diye. Ayrıca yaralı diye kıyamazsın da sen."diyen Sümeyye ile de nefesimi verdim dışarıya. Benim arkadaşlarım beni bu kadar iyi tanımak zorunda mıydı?

"Günü geldiğinde ikiniz de elime düşersiniz kızlar. O zaman ben size yapacağımı biliyorum."deyince Hatice her zamanki gibi susup kızarırken Sümeyye konuştu.

"Ben evlenmekten vazgeçtim. Benim açımdan bir sıkıntı yok."

"Süme Can da sana karşı boş değil, görmüyor musun şunu be kızım? İki kıskandın diye hemen kestin ümidini."

"Onun da hoşuna gitti o kız içine düşünce. Benim böyle biriyle işim yok artık."

"Can'ın mı hoşuna gitti? Kızım sen deli misin? Sen yanlış anlayacaksın diye çocuk kıvrandı resmen. Gözü sürekli sendeydi."diye hayretle söylendi Hatice. Ki haklıydı da.

"Hı hı tabi tabi. Kesin öyledir. Seven gelip söylerdi. Hani? Ne gelen var ne giden."

Sümeyye'nin arkasında beliren kişiyle gözlerimiz büyüdü.

"Ne oldu, niye bu kadar şaşırdınız? Yanlış bir şey mi söyledim?"dedi Sümeyye bu halimizi görünce.

"Yoo, doğru söylüyorsun. Biraz geç kaldım tabi, haklısın."

Bu sefer Sümeyye'nin gözleri büyüdü. Ama bir türlü arkasına dönmedi.

"Kızlar lütfen şu an arkamdaki kişinin Can olmadığını söyleyin lütfen."dedi yalvararak.

Can elini masaya koyup hafifçe eğildi ama hâlâ Sümeyye'nin arkasındaydı. Sümeyye tir tir titriyordu.

"Üzgünüm ama benim. Ve her şeyi de duydum. Ama bir yandan seviniyorum. İyi ki duymuşum. Çünkü duygularımız karşılık imiş. Sen de bana karşı boş değilmişsin."dedi ve sırıttı Can.

Sümeyye hâlâ önüne bakıyordu panikten ve dediği tek şey şu oldu.

"Beni buraya gömün..."

***

Okul çıkışı kızlar beni zorla otoparka sürüklemişlerdi arkamdan iterek. Onlar gittikten sonra beş dakika boyunca durduğum yerden Umut'un arabasına bakıp durmuştum. Bir yanım ona gitmek istiyor, bir yanım eve gitmek istiyordu. On adım ötemde duran arabaya ne yaklaşabiliyor ne de uzaklaşabiliyordum. Ne yapmalıydım?

Birden telefonum çalınca korkudan olduğum yerden sıçradım. Kendimi o kadar sıkmışım ki daldığımdan ötürü telefonun sesi dahi ödümü kopartmaya yetmişti. Ve tabi ki arayan kişi Umut'tan başkası değildi. Ne diyecektim şimdi ben bu çocuğa?

Telefon uzun süre elimde çaldı durdu. Sonra aniden Umut kulağında telefonu ile arabadan indi oflayarak. Etrafına bakındı kısa bir an ve elimde çalan telefonla beni gördü. Ağzından bir nefes verip telefonunu kapadı, sonra da cebine koydu ve bana yaklaşmaya başladı. O yaklaştıkça kalbimin sesi daha bir yüksek çıkıyordu sanki. Aman Umut duymasın da o sesi, rezil olurdum yoksa.

Sonunda yaklaşan Umut, hiçbir şey demediği gibi elimi tutup peşinden arabaya götürdü ve beni nazikçe sürücü koltuğuna yerleştirdikten sonra kendi de ön koltuğa oturmuştu.

"Kemerini bağla ve bizi yalnız kalacağımız ıssız bir yere götür bakalım."

Issız mı? Şimdi konuşursam sohbet başlardı. Ben buna da hazır değildim. Sadece dediğini yapmakla yetindim ve arabayı bildiğim bir bahçeye sürdüm. Ormana yakın, insanlardan uzak bir bahçeye.

Oraya vardığımızda Umut şaşkınlıkla etrafına baktı.

"Burası da neresi böyle?"

"Lise son sınıfta iken okul bizi buraya pikniğe getirmişti. Oradan biliyorum."

"Anladım." Sesi bir donuk gibiydi. Sonra zaten sessizliğini bozdu dayanamayarak. "Mucize bu daha ne kadar devam edecek?"

"Kolun nasıl?"deyip bakışlarımı kaçırdım. O ise sorusuna tezat bir soru sorduğum için tuhaf tuhaf yüzüme bakıyordu.

"İyi. Şimdi benim soruma gelebilir miyiz?"

"Bir şey mi sormuştun?"

Delirt kızım çocuğu delirt aferin.

"Mucize sen benimle dalga mı geçiyorsun? Neden kaçıyorsun benden böyle?"

"Onu da nereden çıkardın?"

"Sorumu görmezden gelmenden çıkardım. Ne zaman aklın karışsa böyle yapıyorsun. Beni affedip affetmemek arasında bocalıyorsun. Bunu görebiliyorum."

"Bak Umut, seninle açık konuşacağım. Evet, aklım çok karışık. Madem bunun farkındasın. O halde düşünmek için zamana ihtiyacım olduğunun da farkındasındır. Şu an sana hiçbir şey için kesin, net bir cevap veremem. Beni anlıyor musun?"

"Anlıyorum. İçin daha soğumamış, onu da görüyorum. Keşke Ece beni kalbimden vursaydı, belki o zaman bana karşı için bir nebze olsun soğurdu."dedi önüne dönerek. Morali epey bozulmuş görünüyordu.

"Allah korusun, deme öyle."

"Korumasın!"

"Umut!"

"Ölsün Umut! Yerinde sinirden kuduracağına ölsün!"

"Hey Allah'ım ya!"diye söylendim kendi kendime. "Çocuk gibi davranmayı keser misin? Şu an gerçekten saçmalıyorsun."

"Olabilir ama haklı bir saçmalama. Her gün beni affedeceksin diye uyanıyorum güne. Hoş, sen gittikten sonra pek uyuduğum da söylenemez. Sabah namazından sonra ancak belki bir saat. O da-"

"Bir dakika ne?"

"Ne ne?"

"Sabah namazı mı dedin sen?"

"Evet. Niye şaşırdın?"

"Sen namaz kılmaya mı başladın yani?"

"Evet, babamla beraber kılıyoruz. Bazen Can da katılıyor bize." Ensesini okşadı. "İyi geliyor bana açıkçası."

Ben hâlâ şok içerisinde ona bakıyordum. Bizim Umut? Namaz? Abooo!

"Mucize far görmüş tavşan gibi bakmayı keser misin? Kâfir miyim ben? Niye bu kadar şaşırıyorsun namaz kılmama. Çocukluğumda da kılardım. Sen gittikten sonra sanırım kaybettiklerimin değerini daha iyi anladım ve tekrar onları geri kazanmaya çalışıyorum. Rabb'imle aramı düzeltmeye çalışıyorum ama ne yaparsam yapayım seninle aram düzelmiyor."

Şaşırmayı bırakıp şimdi yine bakışlarımı kaçırıyordum.

"Biliyor musun sen o evden gittikten sonra bir daha giremedim oraya? O günden sonra hep babamda kaldım."

"Gerçekten mi?" Tekrar bir şaşırma seansı.

"Evet. Ama uyuyamadığım zamanlar devamlı hayal kuruyorum seninle ilgili. Birlikte namaz kıldığımız hayaller, çocuklarımızın olduğu hayaller, evimizde yaramazlıklar yaptığımız hayaller... Ama babam geceleri kalkıp kaza namazlarımı kılmam gerektiğini söyler. Bir de tabi her vakti olabildiğince camide, cemaatle kılmam gerektiğini de belirtiyor. Her namazdan sonra dua ediyorum seni geri kazanmak için."

Şaşkınlığım giderek artıyordu.

"Bir insan birkaç ayda nasıl bu kadar değişebilir?"dedim kendi kendime fısıltıyla. Ve tabi Umut bunu duymuştu.

"Dedim ya, sen benden gidince kaybettiklerimi daha iyi anladım sanırım ve onları geri kazanmaya çalışıyorum."

"Desene şer gibi görünen aslında senin için hayır imiş?"

"Öyle oldu ama bu demek değil ki biz ayrılacağız. Bence Allah seni benden kısa bir süreliğine aldı ki gözüm açılsın. Ki zaten fazlasıyla da pişmanım ama zamanı geri döndüremiyorum. Geleceği inşa etmek ise benim elimde. Ve gördüğün gibi evliliğimi kurtarmaya çalışıyorum. Duruşmaya iki haftanın kalmış olduğu evliliğim..."diye üzgün üzgün suratıma baktı.

Mahkemeyi tamamen unutmuştum. Demek iki hafta kalmıştı?

"Sana verebileceğim tek cevabı söyledim zaten Umut. Başka da söyleyebileceğim bir şey yok."dedim net bir şekilde.

Umut üzgünce derin bir nefes aldı.

"Anladım. Seni eve bırakalım o halde."

Başımı sallayıp arabayı çalıştırdım. Yola çıkarken Umut başını cama yaslayıp dışarıyı seyretti durdu. Çok üzgündü biliyorum ama benim de kafam bu kadar karışık iken ona evet diyemezdim. Düşünmeye ihtiyacım vardı.

Ne zaman kesin bir cevap verirdim bilmiyorum ama umarım çok uzun sürmezdi...

***

Baharla birlikte değişen hayatlardan birisi de sanırım benim hayatımdı. Artık yaz geliyordu ama benim içimdeki fırtınalar bitmiyordu. İlk duruşmaya gitmiştik mesela. Hakim de kafamın karışık olduğunu gördüğü için barışırız ümidiyle ikinci duruşmaya kadar ara verdi mahkemeye. Bir nevi, oturup bir düşünün, karar verin de öyle gelin karşıma demişti hâkim amca. O mahkemenin üstünden bir ay geçti ama ben hâlâ Umut'tan kaçıyordum. Final sınavlarımız dahi geçmişti. İkinci duruşmaya az kalmıştı. Bir an önce karar vermek gerektiğinin farkındaydım ama nasıl bir adım atmam gerektiğini de bilemiyordum.

Umut da kararıma saygı duymuş ve bu süreçte beni hiç rahatsız etmemişti. Daima uzaktan izlemişti üzgün bir şekilde.

Benim gibi Sümeyye de Can'dan kaçıyor, Can ise bulduğu her fırsatta ona ilgisini belli ediyordu. Bu sanırım Sümeyye'nin gözünü korkutmuştu. İşler ciddiye binince geri adım atmıştı. Zira o, Can'ın bir gün kendisini seveceğine ihtimal vermemişti hiç ancak Can'ın onun gibi geri adım atmaya hiç niyeti yok gibiydi. Basbayağı hoşlanıyordu bizim kızdan. Niyetinin ciddi olmasını umuyordum tabi.

Güney de bu süreçte kararımı bekleyip durmuştu. Umut'a dönmemi istemeyen tek kişi oydu sanırım. Nitekim bu konuda üstü kapalı bir konuşma da yapmıştı benimle.

"Seni gerçekten seven insanları seç, defalarca yara aldığını insanları değil."diyerekten açıkça ne söylemek istediğini anlayabiliyordum. Bunun üzerine oturup daha fazla düşünmeye başladım. Güney Umut'tan ayrılınca onu sevebileceğimi düşünüyor ve bunu ümit ediyordu. Bu yüzden karşısına geçip esaslı bir konuşma yapmaya karar vermiştim. Umut'tan ayrılsam da onunla hiçbir şey olamayacağımızı, artık benden ümidini kesip yoluna bakmasını söyleyerek uzun bir konuşma yapmıştım. Güney de üzülmüştü tabi. Neden diye sorup durmuştu. Vaatler vererek beni mutlu edebileceğine dair planlarını anlatmıştı o gün sürekli. Ona "Daha kalbimden tam olarak Umut'u atamamışken sana ümit vermek en çok sana ihanet olur Güney. O yüzden lütfen bizi çıkar artık aklından."dedikten sonra ikna olduğunu düşünmüştüm. Nitekim hiçbir şey söylemeyip sadece başını sallayarak yanımdan ayrılmıştı. İnşaAllah gerçekten ciddiyetimi anlamıştır diye umut ediyordum.

Birkaç güne yaz tatili sezonu başlayacaktı. Final sınavlarımızın yeni bitmiş olmasıyla soluklanmak adına bugün kızlarla evde vakit geçirmeye karar vermiştik ancak üçümüz de oldukça düşünceli görünüyorduk. Öyle ki herkes bir yere dalmış, salonda çıt çıkmıyordu.

"Sen Can'ı, sen ağabeyimi, ben de Umut'u düşünmekten kafayı yiyeceğiz artık."dedim sessizliği bozarak.

"Ya sen bizi boşver de senin evliliğin bitme tehlikesinde, sen hâlâ burada rahat rahat oturuyorsun. Ne zaman konuşacaksın şu çocukla artık Mucize?"

"Düşünüyorum Hatice."

"Kuzum daha neyini düşünüyorsun? Bir hafta kaldı ikinci duruşmanıza. Zavallı çocuğu süründürdüğün yetmedi mi? Burnu sürtünsün derken evliliğin bitecek bak, bu iş çocuk oyuncağı değil Mucize."

Derin bir nefes aldım sıkıntıyla.

"İnanın ne yapacağımı bilmiyorum."

"Yapacağın şey şu -" Hatice'nin sözünü kesen kapı zili olmuştu.

"Ben bakarım."deyip üstünü düzeltti ve gitti Sümeyye.

Birkaç saniye ses gelmeyince seslendik fakat cevap gelmedi. Bunun üzerine Hatice ile birlikte salondan çıktık. Dış kapıda dikilen Can'ı ve ona şaşkınlıkla bakan Sümeyye'yi gördük.

"Ee şey müsaitseniz içeri girebilir miyim? Önemli bir mesele var da."

"Ne oldu Can? Konu nedir?"

"Konu Umut yenge."

"Ne oldu Umut'a?"dedim endişeyle.

"İçeride konuşsak?"diye beklentiyle Sümeyye'ye baktı.

"Ee peki madem. Geç bakalım."

Ayakkabılarını çıkarıp salona geçerken Sümeyye'ye döndü ve "Çok tatlı görünüyorsun. İnsanın yiyesi geliyor."diye fısıldayınca üçümüz de şok olduk. Sümeyye'nin yanakları al al olmuştu. Hatta salona dahi gelmek istemedi ama haram bir ortam oluşmaması adına onu zorla peşimizden sürükledik. Niyetimiz Can'ı bir an önce evden göndermekti.

Can tekli koltuğa otururken biz kızlar da üçlü koltuğa geçmiştik. Bir şeyler ikram etmek istesek de kabul etmemişti. Gözü sürekli Sümeyye'deydi. Gerçekten kıza yiyecek gibi bakıyordu. Sümeyye devamlı utanırken bu onun hoşuna gidiyor ve sürekli sırıtıyordu. Can belli ki Umut bahanesiyle buraya Sümeyye'yi kesmeye gelmişti ama daha fazla günaha girmesine izin vermedim ve konuya daldım.

"Umut diyordun Can?"

Can boğazını temizledikten sonra bana döndü.

"Evet yenge. Umut hiç iyi değil. Bir aydır iyice çöktü. Sizin duruşmaya az kaldığı için de iyiden iyiye ümidi kesildi. Senin onu hiçbir zaman affetmeyeceğini düşünüyor yani. Ben de onun en yakın arkadaşı olarak sana ricada bulunmaya geldim. Umut'u yeniden ayağa kaldırabilecek tek insan sensin yenge. Bu boykotun daha ne kadar sürecek? Bence Umut yeterince dersini aldı."

Biraz üzülmüştüm. Bakışlarım yerle buluşunca gözümün önüne direkt Umut gelmişti.

"Nerede o?"

"Bugün sizin birlikte yaşadığınız o eve gideceğini söylemişti bana."

"Neden, ne yapacak orada?"

"Sanırım seninle olan anılarını yad edecek yenge. Duruşmaya az kaldı ya. Kendince acısını hafifletmeye çalışıyor belli ki."

Aniden ayağa kalktım.

"Can beni oraya götürebilir misin?"

"Gerçekten mi yenge?"

"Hı hı."

"Tabi ki seve seve. Da?"diye ensesini kaşıdı.

"Da ne?"

"Sen tek başına mı geleceksin?"diye Sümeyye'ye bakınca ne demek istediğini anlamıştım.

"Ne o, beğenemedin mi?"

"Estağfurullah yengem. Hazırsan gidelim tabi hemen."

Can geldiği için zaten tesettürümü üzerime geçirdiğim için hazırdımzaten. Çantamı alıp çıkmıştık. Kızlar bu hareketime hem çok şaşırmış hem de çok sevinmişlerdi. "Barışmadan gelme"diye uyarmayı da ihmal etmemişlerdi tabi. Netice itibariyle Sümeyye gelmediği için yüzü asık Can ile yola çıkabilmiştik sonunda.

Yarım saatlik bir yolcunun ardından Can beni evin önüne bırakıp gitmişti hemen. O gittikten sonra uzun uzun eve baktım. Aylar olmuştu bu evi görmeyeli. Görünce de tüm anılar teker teker canlanmıştı kafamda. Hemen ardından gelen yoğun bir özlem duygusu...

Daha fazla düşüncelere kapılmadan ilerlemem gerektiğine karar verip saksının altındaki gizli bölmeden yedek anahtarı çıkardım. Bunu Sadık amca söylemişti tabi. Her şeye karşı önlem amaçlı yedek anahtarı vardı evin.

Kapıyı açıp sessizce içeri geçtim. Tüm eşyaların üzerine beyaz örtü geçirilmişti. İçim cız etmişti tekrar anılar canlanınca. Gözlerimi dolduran yaşları geri gönderip etrafa bakındım. Neredeydi acaba?

Arka bahçeye açılan kapının açık olduğunu görünce oraya doğru ilerledim. Tahmin ettiğim gibi oradaydı. Sırtı bana dönüktü. Verandaya oturmuş, elinde eski bir fotoğrafla sohbet ediyor, bir yandan da... Aman Allah'ım! Ağlıyordu...

"Kaybettim onu anne kaybettim. Aslında 'düşünmem gerekiyor' derken anlamalıydım hiçbir zaman bana dönmeyeceğini. Niye dönsün ki? Benim gibi değersiz bir insanı kim, niye sevsin? O da bunu anladı ve yoluna bakmaya karar verdi haklı olarak. En acısı da ne biliyor musun anne? Ona kızamıyorum, aksine hak veriyorum. Ben de olsam benim gibi birine katlanmak istemezdim. Dünya'da beni seven bir babam kaldı sadece annem. Sen gittin, Mucize gitti. Artık sadece öksüz değilim, artık kaybolmuş biriyim ben. Bundan sonra ne yapacağım bilmiyorum. Mucize beni bıraktı ve -"

"O kadar emin olma." Dayanamayıp konuşmuştum artık. Dedikleri içimi yakmış, gözlerimden yaşlar boşanmasına sebep olmuştu çünkü.

Umut irkilerek bana dönmüştü. Bakışları tamamen şaşkınlık doluydu. Gözyaşlarını silip "Mucize?"diyebilmişti sadece.

"Üzgünüm, biraz geç kaldım..."dedim boynumu büküp.

"Nasıl yani, sen bana, ben, beni yani biz bir arada, yani ayrılmaya-"

"Evet, biz ayrılmayacağız. Evet, sana geri döndüm. Evet, ben de seni seviyorum..."deyince Umut gözyaşları içinde gülmeye başladı ve bana doğru koşup sımsıkı sarıldı. Belimden tutup havaya kaldırdı ve etrafında döndürmeye başladı. Onu hiç bu kadar mutlu görmemiştim. Kolu da iyileşmiş olmalıydı ki beni kolaylıkla kaldırabiliyordu.

"Umut dur başım döndü."dedim bağırarak. Sesimi duymasıyla yere indirdiği gibi yüzümün her bir yanını öpmeye başladı. Böyle bir şey beklemediğim için kaskatı kesilmiştim. Ancak birileri bizi görebilir endişesiyle onu durdurmuştum.

"Komşular görecek, ne yapıyorsun?"

"Umurumda mı sanıyorsun? Bugün benim en mutlu günüm. Uzun zamandır sana uzaktan bakıyorum sadece ben. Özlemimden kuduruyorum anladın mı kuduruyorum."

Utanıp başımı eğmiştim. O ise hemen çenemden tutup yukarı kaldırmıştı.

"Hayır hayır. Sakın gözlerini çekme gözlerimden. O kadar uzun zaman oldu ki gözlerine özgürce bakmayalı."deyip yanaklarımı okşadı.

"Hâlâ inanamıyorum. Bana geldin bana! Ayrılmayacağız diyorsun. Acaba ben rüya falan mı görüyorum? Eğer öyleyse hiç uyanmayayım ne olur."

Bu sözüne gülünce o da güldü ve alnını alnıma yaslayıp iki elini de sıkı sıkıya belime yerleştirdi.

"Benimsin. Bu sefer tamamıyla benimsin. Mucize'm geldi ya, artık umudum kesilmez hiçbir şey için. Seni seviyorum, çok seviyorum, çok çok çok."

Utanarak "Ben de."demiştim.

"Sen de ne?"

Gülümseyerek gözlerine baktım.

"Ben de seni seviyorum..."

-Bölüm sonu-

Loading...
0%