@m.yaprak_epli
|
"Umut?" "Hımm?" "Umuuut? Hadi kalk. Bak, sabah ezanı okundu. Namaz kılalım."deyip doğrulmaya çalıştı Mucize ama genç adam onu tekrar kendine çekip elini beline doladı. "5 dakika daha..." "Umut hadi tembellik yapma. Biliyorsun sevgili helalim, namaz uykudan hayırlıdır."diye tekrar doğrulmaya çalıştı ama Umut ondan önce davranıp genç kızın üzerine çıktı ve yüzüne yüzüne yaklaştırdı. Mucize bir an boş bulunduğu için öylesine utanmıştı ki hemen gözlerini başka tarafa çevirdi. Kalbi göğsünü delecek gibiydi. Umut böyle her yaklaştığında heyecandan ölüyordu. "Ben çok şanslı bir adamım galiba..."diye fısıldadı karısının yüzüne doğru. "Nedenmiş o?"diye gözlerini kaldırıp küçük bir kız edasıyla sorarken kocasının kendisine bu kadar yakın olduğunu tekrar fark ettiğinde daha da gömüldü yastığa. "Hiç kimsenin karısı böyle namaza kaldırmıyor da ondan. Aşkını aşka çağıran kaç kadın var şu dünyada?"dediğinde sözlerinin etkisiyle mest olmuştu. Gerçekten karı koca olduklarından beri bu adam kendisini öylesine güzel sevmişti ki tek bir an üzmeye cesaret edememişti. Bunun için Rabb'ine ne kadar şükretse azdır. Rabb'inin emanetine tam bir mücahid gibi sahip çıkıyordu. Umut çenesinden kavrayıp yüzüne doğru kaldırdığında yapacağı şey için gözleri büyümüştü genç kız. "Umut lütfen kalk üstümden."diye yardım ister gibi feryad edince güldü genç adam. "Namazdan sonra öpücüğümü alırım o zaman. Yoksa olacaklardan sorumlu olmam..."diye imayla tehdit ettiğinde daha da gözleri büyüdü. Kendisine engel olamayıp belinden çimdikleyince inleyerek güldü yine Umut. Kalkmaya çalıştığında ise karısının bir elini tutup yatağa sabitledi. "Bıraksana beni be adam!" "Şşttt! Çok ayıp. Kocaya böyle atarlanılır mı? Aklınızı alırım Mucize hanım..."diye burnundan öptüğünde kalbi iyice çileden çıkacak gibi çarpmaya başladı. Bu adama aşık olduğundan beri hâlâ ilk günkü gibiydi. Sürekli ondan utanıyor ve heyecanlanıyordu. "Hem ileride çocuğumuz olursa annesinin bu kadar atarlandığını bilse kesinlikle babasını tutardı." "Hadi oradan adam! Annesinin kızı o olacak tamam mı? Kadın dayanışması yapar." "Bak yine atarlanıyor."diye tek kaşını kaldırdı. Hakikaten! Canına mı susadı kocası bu kadar yakınındayken? "Benim sabrımı sınama istersen?"dedi Umut genç kızın utançla dişlediğinin farkında olmadığı dudaklarına bakarken. "Terbiyesiz!" Sevdiği adamla gerçekten karı koca olduğundan beri değişik duygu ve tavırlara bürünmüştü. Eskiden asla Umut'a karşı gelmeye cesaret edemezken şimdi o ne derse atarlanıyordu dediği gibi. Üstelik her lafından biri imayla karışık tehditlerdi. Bu genç kızı çok utandırdığından daha çok atarlanıyordu. Umut da bunu bildiği için bilerek üzerine geliyor, kendince bundan çok eğleniyordu. "Daha da terbiyesizleşebilirim küçük hanım..."dediğinde eş zamanlı olarak hem kalbi hızlanmış hem de gözleri yerinden çıkar vaziyette büyümüştü. Diğer elini esaretinden kurtarıp daha sert çimdikledi kocasının belini. Bunun üzerine inleyerek bırakmak zorunda kaldı Umut kendisini. Yüzü kızardığından dolayı bir yandan da gülüyordu gıcık olup bir o kadar sevdiği adam. Bir koşu odanın içinde olan banyoya dalıp Umut yüzünden ateşe gömülen bedenini abdest alarak serinletmeye çalıştı. Şükür ki hemen sakinleşmişti abdestle birlikte. Havluyla yüzünü kurulayarak dışarı çıktığında Umut'u banyonun hemen yanındaki duvara elleri göğsünde bağlı bir şekilde yaslanmış buldu. Öyle bir bakıyordu ki kalbi yine dört nala çarpmaya başladı. Yanakları tekrar yanmaya başladı. Bunu gören Umut yine güldü. Hiçbir şey demeden hemen yanından uzaklaşıp elbise dolabına yöneldi. O da karısını daha fazla zor durumda bırakmayıp banyoya girdi abdest almak için. Umut gelene kadar namazlıklarını giymiş, seccadeleri sermiş; bir elinde havlu, bir elinde takke banyodan çıkmasını bekliyordu. Umut artık bu haline alıştığından dolayı sadece gülümsüyordu şimdiki gibi. O da hazırlanır hazırlanmaz saf tuttular birlikte. Kocasıyla kıldığı namazlar eskiden tek başına kıldığı namazlardan daha tatlı geliyordu nedense. Bunu Rabb'inin bir rahmeti sayıp evliliğin bereketinden görüyordu. İnsanın İslami bir evliliği olunca bugüne kadar niye evlenmedim sitemlerine giriyordu. Namazı bitirip selam verdiklerinde Umut dönüp karısına baktı hafifçe gülümseyerek. Yüzünde tarifi edilmez bir huzur vardı. Seccadenin üzerine uzanıp başını karısının dizlerine koydu, sonra da genç kızın elini tutup baş parmağıyla sırt kısmını okşadı. "3 yıl oldu değil mi?" "Evet."diye onaylayıp eskilere daldı genç kız. Evliliklerinin üçüncü yıllarındaydılar artık. Okul bitmiş, kendisi dahil tüm arkadaşları işe girmişti. Ama Mucize kocasına daha fazla vakit ayırabilmek için yarı zamanlı çalışıyordu. O da mesleğine alışmak içindi. İlkokul öğrencilerine rehberlik ve danışmanlık yapıyordu öğretmen olarak. Genellikle öğleden sonra giderdi zaten. Umut da babasının şirketinin başına geçmiş, işleri daha da büyütmüştü. Kendisi gibi Sümeyye ve Hatice de kendi mesleklerinin başına geçmişti. Onlar da bir yandan ilişkilerini yürütüyor, bir yandan mesleklerine alışmaya çalışıyorlardı. Gerçi nişanlı oldukları beyler yani Can ve Muhammed biraz kıskançlık yapıyordu ama bu iki genç kızın da hoşuna gidiyordu. Ağabeyinin son senesini bitirdiği seneyi hatırlıyordu da okulu bitirir bitirmez annesi durmayıp ağabeyine kız aramaya başlamış, Muhammed'i o kadar sıkıştırmış ki bu konuda, çocuk en sonunda patlayıp "Ben başkasını seviyorum anne!"demişti. Mucize başta korksa da, o sevdiği kızın aslında Hatice olduğunu öğrenince rahatlamıştı. Ağabeyinin bunu itiraf etmesinde Hatice'yi araya koymuştu genç kız. Ağabeyine itiraf ettirmek için yalandan "Biliyor musun ağabey? Hatice bu yaz nişanlanıyor."deyince Muhammed küplere binmiş, hiçbir şeyden haberi olmayan zavallı Hatice'den hesap sormaya gitmiş, o arada da istemese de itiraf etmiş bulunmuştu. Şu an aralarında resmi veya dini bir bağ olmasa da oğlunun Hatice'yi sevdiği öğrenen annesi her an kız istemeye hazır, kapıda bekliyordu derken en sonunda nişanı yapmıştı. Sümeyye ile Can'a gelince; Can herkesten hızlı çıkıp son senesinde sürekli Sümeyye'nin peşinden koşmuş, daha önce gözü korkan Sümeyye ise ondan kaçmıştı hep. Okulun bitmesine yakın, artık nereden bulduysa Can gizlice Sümeyye'nin ailesiyle tanışmaya gitmiş, niyetinin ciddi olduğunu sevdiği kızın ailesine söylemişti. Sümeyye bunu öğrendiğinde haliyle çok kızmıştı. Üstelik ailesi de Can'ı çok sevmiş, kızlarının okulu bittikten sonra istemeye gelebileceğini söylemişlerdi. Tabi o malûm nişan olana kadar Sümeyye ona olan öfkesinden genç adamı epey bir süründürmüştü ama bu sayede Can İslam'a ısınmaya başlamıştı şükür ki. Güney ise yurtdışına çıkmıştı okul bittikten sonra. Savaş da onun yanına, çalışmaya gidiyordu. Onlardan da haber almayalı uzun zaman olmuştu. Sonra bir zamanlar hapishaneye girmesine sebep olan Ece hayatlarına bir daha girmemek üzere çıktığı için çok mutluydu. Hapishane deyince aklına Feride geldi. Umut'la barıştıktan sonra ilerleyen zamanlarda çok geçmeden onunla da iletişim kurmuş ve buluşmuşlardı aileleriyle birlikte. Meğerse Feride'nin eşi Mehmet bey, Umut'ların şirketinin iş arkadaşıymış. Bunu Umut'la birlikte Feride'nin evine akşam yemeğine gittiklerinde öğrenmişlerdi. O zaman hem hırkasını teslim etmiş hem de bebeklerini sevmişti. Feride'yle arkadaşlıkları kardeşten öteye geçmiş hatta beşli bir grup oluşturmuşlardı kısa sürede. Feride kendisini, o çok bahsettiği doktor arkadaşı ile tanıştırmıştı. Çok tatlı bir kızdı. İsmi Elif'ti. Elif gibi bir karakteri vardı gerçekten. Elif'i kendi arkadaşlarıyla tanıştırmayı da ihmal etmemişti. Hatice ve Sümeyye ile birlikte sıkı, beşli bir grup olmuşlardı. "Okul bitti. İşlerimizin başına geçeli de çok oldu. Sence artık bir oğlumuz mu olsa?" "Ya Umut senin yüzünden ben de gaza geliyor, sanki bizim keyfimize göre cinsiyeti şekillenecekmiş gibi triplere giriyorum. Bize hayırlısı olsun demek düşer. Allah bize bir çocuk verecekse doğumundan ölümüne kadar hayırlı, sağlıklı bir evlat nasip etsin. Ben başka bir şey istemem." "O zaman ikiz yapalım. Biri kız, biri erkek olsun. Böylece böyle tartışmalara girmeyiz. Ne dersin?"diye ciddi ciddi söylendiğinde utancından dili damağına kaçmış, hiçbir şey diyememişti genç kız. Kendisi bu kadar utanırken Umut nasıl bu kadar rahat konuşabiliyordu? Cidden anlamakta güçlük çekiyordu. Karısının bir şey demediğini fark edince başını kaldırıp yüzüne baktı ve yine güldü genç adam. "Ne yapacağız senin bu utanmalarını Mucize? Gerçi çok seviyorum ama bazen de aşırı olunca sinir oluyorum. Ben senin kocanım, sen de benim karımsın. Artık daha mı rahat olsan diyorum?" "Üzgünüm, elimde değil." "Bana hiç yardımcı olmuyorsun ama? Kaçma artık benden. Bak, çalışıp bir sürü küçük çocukla uğraşıyorsun diye seni çok fazla sıkmamaya çalışıyorum ama sabrımın sınırını zorlama. Yoksa dediğim gibi olacaklardan ben sorumlu olmam."diye yine imayla karışık tehdit ettiğinde dehşetle gözlerine baktı Mucize. Dudaklarını birbirine bastırmış, gülmemeye çalışıyordu kocası. "Sen iyi alıştın he benimle uğraşmaya!" "Ben sadece beni çok zorlama yoksa çocuk yaptıktan sonra hemen arkasından bebeğimize bir kardeş gelebilir diyorum o kadar."dediğinde şaşkınlıkla ağzı açık kaldı genç kızın. Tekli kanepenin üzerindeki yastığı aldığı gibi ağzına patlatmayı düşünürken bunu anlayıp kaçtı Umut gülerek. Dün geceden kalan yorgunluğu ile onu kovalama gücünün olmadığını anlayınca bozulan moraliyle yastığı sertçe yerine bırakıp ayağa kalktı. Kapıyı açıp tam çıkıyordu ki Umut bileğinden yakaladı karısının. "Nereye?" "Sana ne! Sen anca benimle uğraş!" "Mucize sadece takılıyordum güzelim. Seni kızdırmak hoşuma gidiyor, o yüzden." "Bırak kolumu!" "Mucize uykum geliyor. Beni uykusuz bırakmayacaksın değil mi?" "Git uyu. Sana engel olan mı var!" "Sensiz uyuyamıyorum..."dediğinde biraz yumuşar gibi olsa da geri adım atmadı genç kız. "Alış o zaman!" "Eeh, sen de amma naz yaptın kadın. Senin nazını almasını bilirdim ama dua et uykum var."diye bileğinden çekiştirip karısını zorla yatağa soktu ve yorganı üzerlerine örtüp hemen gözlerini kapadı Umut. "Umut gitmem gerekiyor. Lütfen bırak beni."deyip doğrulmaya çalıştı ama kollarıyla öyle bir sarmıştı kendisini, hareket edemiyordu Mucize. Burnu tamamen kocasının boynunun üzerine gömülüydü. "Misafirler gelecek. Hazırlık yapmam gerekiyor." "Kimmiş onlar?" "Feride, Elif ve kızlar gelecek." "Bana ne." "Umut-" "Eğer biraz daha konuşursan öperim!"dediğinde zaten konuşması girdiği şoktan dolayı kesilmişti. Allah'ım kendisini neyle tehdit ediyordu böyle! Şu an kocasının zafer gülümsemesi yaptığından hiç şüphesi yoktu. "Ha şöyle... Şu utanmaların bazen işe yarıyor..." *** "Baba gelmek istemiyorum neden anlamak istemiyorsun!" "..." "Ya Allah kahretsin! Bir kere de milleti değil de kendi oğlunuzun mutluluğunu düşünün! Yeter, bıktım artık bu sahtelikten!" "..." Derin bir nefes aldı genç adam sinirle. Sakinleşmek istese de babası buna izin vermiyordu. İçinden küfürler etti her şeye, herkese... Babasının uzun ve gereksiz konuşmasını dinledikten sonra kapattı telefonu öfkeyle. Zira ne kadar itiraz ederse etsin, ailesi yine kendi bildiğini okuyordu. Kafasını direksiyona yasladı. "Allah'ım ben mutlu olamayacak mıyım?"diye fısıldadı. "Ailemle sahte, samimiyetsiz bir ilişkim var, sevdiğim kız evli ve şu an çok mutlu! Allah kahretsin! Ben kime dayanacağım? Dayanacak biri mi kaldı? Kimi sevsem elimde kalıyor! Ben ne zaman mutlu olacağım? Mutlu olmak benim de hakkım değil mi? Ben kötü biri değilim. O halde neden bu kadar acı çekiyorum..." Aklına sevdiği kız geldi. "Mucize'yle olsaydım bir nebze dayanırdım aileme ama yok, Mucize aslında hiç yoktu ve olmadı. En azından o böyle düşünüyor. Ben onu ne kadar sevdiysem o kadar gitti benden. Bundan sonra kimseyi o kadar çok sevmeyeceğim. Sütten ağzı yanan, yoğurdu üfleyerek yermiş, çok doğru gerçekten..." "Hatta ben niye yaşıyorum ki? Yaşamama değer bir şey mi kaldı şu hayatta? Ölsem kimin umurunda ki?"diye donuk bir şekilde uzun uzun karşıya baktı. Sonra da arabayı çalıştırdı. Araba hareket eder etmez son hıza aldı. Hızlı bir şekilde yol alırken önündeki arabaya çarpmak istese de hatırına gelen bir söz onu durdurdu. "Güney? Sen çok özel bir insansın. Eğer kendine zarar verirsen hem sevdiklerini üzersin hem de senin gibi özel bir insanı daha yitirmiş oluruz. Ne yaşarsan yaşa, kim olursan ol buna izin verme. Allah sevdiği kullarını nankörlerle sınar ama onlara yar etmez. Bunu hiç unutma..." Tam o anda arkadan bir aracın arabasına çarpması ile kafasına ani bir darbe alan genç adam bilincini yitirdi. "Beyefendi?" Arabanın kapısı açıldı. "Beyefendi iyi misiniz?"diyen genç kız bunu birkaç kere tekrarladı. "Aman Allah'ım! Bilinci yok. Eh be arkadaşım ne diye önce gazlayıp sonra aniden fren yaparsın ki? Sana bir şey olursa benim yüzümden, kendimi asla affetmem. Seni hemen hastaneye götürmeliyim."deyip genç adamın kemerini çözdü ve başını kaldırıp girişteki insanlara seslendi. "Hemen bir sedye getirin arkadaşlar çabuk. Hastanın durumu ağır olabilir." "Hemen hocam."diye yanıtlar geldikten kısa bir süre sonra sedye geldiğinde genç adam sedyenin üzerine alındı ve hemen acile götürüldü. "Elif bu nasıl oldu?" "Bilmiyorum Selim hocam. Nöbetten çıkmış eve dönecekken hastanenin otoparkında bu adam gazlayıp ani fren yapınca arabalarımız çarpıştı. Durumu nasıl?"dedi doktor arkadaşına. "Ağır bir şey yok, endişelenme. Sadece kafasından darbe almış birazcık. Muayene ettikten serum verir, dinlenmesi için normal odaya alırız." "Oh çok şükür, çok sevindim." "Hastayı tanımıyorsan gidebilirsin. Yorgunsundur, dinlen istersen." "Yok, gidemem. Polis tutanak tutacak. Ayrıca hasta uyanmadan içim rahatlamaz. En nihayetinde ona ben çarptım." "Bilerek yapmadın ya Elif. Boşuna bu endişen." "Olsun. En azından içim rahat olsun." "Pekala, birkaç dakikaya normal odaya alırız."dedikten hemen sonra genç adamın inlemeleri duyuldu. "Sonsuza kadar uyusam ve hiç uyanmasam ne güzel olur. En azından acılarımı hissetmem..." *** "Beyefendi?" Uyanmak istemiyordu ama bir ses inadına bırakmıyordu. "Beyefendi beni duyuyor musunuz?" Duymamak mümkün mü? Kadın böylesine sessiz bir ortamda niye bu kadar bağırıyordu, anlamıyordu. "Beyefendi?" "Ne ne ne! Ne beyefendi? Bir uyutmadın ya! Git başımdan da biraz uyuyayım. Bari uykuda rahat verin."deyip sırtını döndü Güney. Genç kız şaşırmıştı. Hiçbir hastası uyanırken böyle tepkiler vermemişti. Genelde "Neredeyim ben?"diye sorular gelirdi. "Pekâlâ, tamam. Sadece şunu soracaktım. Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" "Sen hâlâ burada mısın? Sana ne benden? Hem kimsin ki beni bu kadar önemsiyorsun?" "Size çarpan ve hastanelik olmanıza sebep olan bir doktorum."dedi üzgünce. Güney hızla döndü. "Ne?" Sesinden şaşkınlık akıyordu. "Ben şimdi hastanede miyim yani?" Güney buraya bir arkadaşını ziyarete geldiğini hatırlamıştı bu sayede. "Evet. Doktor bir arkadaşım sizi muayene ettikten sonra dinlenmeniz için sizi normal bir odaya aldık." "Ve bana sen çarptın öyle mi?" "İsteyerek olmadı, gerçekten. Siz önce gazlayıp sonra aniden fren yapınca-" "Ha suçlu benim yani öyle mi?" "Ben öyle bir şey demedim. Beni yanlış anladınız." "Bırak doktor ya! Ne yanlış anlaşılması? Hatta gel sen de vur, hayat yeterince vuruyor, bir darbe de sen vur. Alıştım ben. Kimseye güvenim kalmadı..." Son sözlerini içinden söylese de genç kız duymuş ve üzülmüştü. "Böyle düşünmeyin. Herkes hayatında zorluklar yaşayabilir-" "Önemli olan güçlü olmak gibi zırvalıkları çok duydum ben doktor. Bana bunlarla gelme." "Hayır, öyle demeyecektim. İnsanoğlu öyle ilginç bir varlıktır ki bir dakika içerisinde gülüp ardından ağlayabilir." "Yani?" "Yani şu an olan hiçbir şey garanti veremez bir dakika sonra güleceğinizin?" Acıyla güldü Güney. "Ben hiçbir zaman gülmedim ki doktor. Gülerken bile içim kan ağladı. Sen insanları yanlış tespit etmişsin. Serumum bittiyse şunu çıkar da gideyim." "Yüreğinizi Allah'a açmamışsınız demek ki." "Bunun ne yararı olacak?" "Hayata bakış açınız değişirdi o zaman. Her şeye üzülmek, ümitsizliğe düşmek yerine vardır bunda da bir hayır demektir Allah'a güvenmek. Yüce Allah, secde suresinde buyuruyor ki, kimse kendisi için gizlenen müjde ve mutluluğu bilemez. Ölüden umut kesilir peki ama ya diriden? Diriden neden umut kesilir anlamıyorum. Şunu hiç unutmayın. Yaşadıkça her şey için umut vardır. Yaşamın üstüne iman ekleyince her şeyin imkanı vardır. Tek hücreli bir canlının rızkını veren, gözeten Allah sizi unuttu mu sanıyorsunuz? Haşa. Allah var, gam yok. Şimdi izninizle gidip hemşireyi çağıracağım."deyip odadan çıktı genç kız. Güney ardından şaşkın şaşkın bakıyordu. Söyledikleri içinde bir yerde karanlıktan doğan bir ışık belirtmişti. Bu kız aklına Mucize'yi getirmişti nedense. Mucize gibi tesettürü vardı ve Mucize gibi muhafazakar da olmalıydı. "Mucize'yi unutmalısın artık Güney... O başkasını seviyor ve en önemlisi mutlu..."dedi kendi kendine. Ne kadar canı yansa da Mucize'nin mutlu olması onu her şeyden çok daha mutlu ederdi. Umut gibi bir herif asla hak etmiyordu o güzel yürekli kızı ama yapacak bir şeyi yoktu. Savaş kendisine Mucize'nin Umut'la barıştığını söylediğinden beri onu unutmaya çalışıyordu. Bunu ne zaman, nasıl başaracağını ise zaman gösterecekti. Tek bildiği bir şey vardı. Öyle yaralı idi ki bu yaralarını nasıl kapatacağını, nasıl iyileştireceğini bilemiyordu. "Ben iyileştiririm." Şaşkınlıkla başını kaldırdı genç adam. Kim söylemişti bunu? "Onu ben iyileştiririm, merak etmeyin Selim hocam. Kendimi zaten çok kötü hissediyorum. Bir yararım olsun bari." Az önce ki doktor kızla bir erkek doktor ve hemşire gelmişti. "Elif'ciğim sen kadın doğum uzmanısın ama?"diye güldü doktor Selim. Güney bu adamdan gıcık kapmıştı nedense. Ne kadar itici bir tavrı vardı! "Olsun Selim hocam olsun. En nihayetinde ben öncelikle bir doktorum. Onu tedavi edebilecek potansiyelim var elhamdülillah." "Ben burada yokmuşum gibi konuşmazsanız sevinirim!" İki doktor da Güney'e döndü. "Estağfurullah. Hiç öyle şey olur mu? Siz bizi yanlış anladınız." "Neyse ne? Şu serumu çıkartın da gideyim artık şuradan."dedi. Keyfi kaçmıştı. Zaten keyfi mi vardı ki şimdi kaçmış olsun? "Kendinizi nasıl hissediyorsunuz peki? İzninizle son bir kez muayene edelim."diyen genç kız eldivenlerini taktı eline. "Gerek yok. İyiyim ben."deyip hemşireye kolunu uzattı serumu çıkarması için. Hemşire öylesine Güney'e dalmıştı ki bir süre kendine gelemedi. Ne kadar sempatik bir görünüşü vardı böyle. Ee kabul etmeliydi ki epey de bir yakışıklıydı. Hatta bu yakışıklılık fazlaydı. Bu çocuğu yer bitirirlerdi. "Hemşire kız, sana diyorum. Çıkar şunu. Sinirlerim zıplıyor artık." "Oh ta-tabi, hemen." Elif muayene etmek için Güney'e yaklaşmaya çalıştığında "Sana iyiyim diyorum doktor."demesi Elif'i durduramamıştı. "Ona doktor olarak ben karar veririm."deyip genç adamın başına dokundu ve herhangi bir anormallik var mı diye kontrol ederken Güney'in kendinden geçtiğinin farkında değildi. Ne oluyordu böyle? Neden doktor ona dokunduğunda böyle tuhaflaşmıştı, anlamıyordu genç adam... "Tamam yeter. İyiyim dedim, neden anlamak istemiyorsun doktor!"deyip kafasını kızın ellerinden kurtardı. Az önceki hisleri yaşamak istemiyordu aslında. Elif ise başta itiraz etse de sonradan bu adamın yaralı ve hayata öfkeli olduğunu gördüğünden sesini etmedi. Keşke şeytanın lafıdır ama herkesin sadece bedenini değil ruhunu da tedavi edip iyileştirebilmeyi çok isterdi. Oysa namaz kılan bir ülkede psikologlar işsiz kalmalıydı. Zira namaz her derde deva değil miydi? Allah Resulü (SAV)'i düşündü. Amcasını ve çok sevdiği karısını aynı yıl içerisinde kaybetmişti. Çok ama çok üzgündü Resul-ü Ekrem (SAV). O yıl miraca çıktı ve namaz ümmetine 5 vakit olarak farz kılındı. Geri döndüğünde o üzüntüden, kederden arınmış olarak dönmüştü. Namaz aslında miraç ise dertler, üzüntüler namazla sona ermeliydi. Bunun en iyi örneği yine Efendimiz (SAV)'dir şüphesiz. "Eğer kendinizi iyi hissediyorsanız taburcu işlemlerinizi gerçekleştirelim Güney bey?" Doktor Selim'in sesiyle düşüncelerinden sıyrıldı Elif. Güney namazın önemi ve faydalarını bilse belki de ruhundaki yaraları kapatabilirdi. Peki bunu ona nasıl fark ettirebilirdi? Aklına gelen çok güzel bir fikirle "Bir dakika Güney bey. Lütfen bir yere ayrılmayın. Hemen döneceğim."dedi heyecanla. "İyi. Bir dakikan var."dedi Güney umursamazca. Aslında merak etmişti neden böyle heyecanlandığını ama söz vermişti kendisine. Bir daha kimseye güvenip bağlanmak yok! Elif geri döndüğünde elinde iki tane kitap vardı. "Bunları size hediye etmek istiyorum müsaadenizle." Güney kitaplara bakıp yüzünü buruşturdu. "Dini kitaplarla pek aram yok. Sende kalsa daha iyi olur." "Sadece bir kere okuyun. Ne kaybedersiniz ki? Aksine ben bir şeyler kazanacağınıza inandığımdan veriyorum. Lütfen?" Kızı kırmak istemiyordu ama alıp ne yapacaktı ki? Ofladı. "Pekala. Teşekkür ederim." "Çok sevindirdiniz beni. Allah da sizi sevindirsin." "Amin doktor. Zira buna ihtiyacım var..." *** "Elif nerede kaldın?" Elif kapıyı açar açmaz sitem eden arkadaşına sarıldı. "Sorma Mucize. Sabah bir kaza oldu da." "Ne? Sen iyisin değil mi?" "Ben iyiyim elhamdülillah. Zaten kaza bir anda oldu, kimse anlamadı. Önümde bir araba vardı. Aniden gazlayıp bir anda fren yapınca arabalarımız çarpışmış oldu. Gittim, baktım genç bir adam. Hemen alıp acile götürdüm. Allah'a şükür, bir şeyi yok şu an ama görsen bedenen olmasa da ruhen çok yaralı ve yorgun. Üzüldüm açıkçası. Allah yardımcısı olsun." "Amin." Mucize'nin aklına Güney gelmişti. Elif sanki Güney'i anlatmıştı. Rabb'im, dedi. Lütfen Güney iyi olsun. "Herkes geldi mi?" "Evet. Bir sen eksiktin ama tamamlandık elhamdülillah. Ha bir de bizim Hatice'nin ikizi var. O daha gelmedi. Gelince beylerin yanına göndereceğiz, için rahat olsun." "Sümeyye'ninki de mi gelmiş?"diye güldü. "Aynen sorma. Süme fena utanmış bir vaziyette duruyor." "Kıyamam ona. Hatice'nin düğünü ne zaman peki?" "Bir-iki hafta sonra. Hadi gel içeride konuşuruz. Feride ne zamandır seni soruyordu." Salona geçtiklerinde dışarıdan mangal kokuları geliyordu. İştahı kabarmıştı doğrusu. Ah şu nefs! Bir aç kalmaya görsün, hemen yola geliyordu pekâlâ ama pek yemek düşkünüydü de. Bahçede Umut, Mehmet, Can ve Muhammed'in sesi gelirken koyu bir sohbete daldıklarını anlamıştı. Salonda ise Feride, bebeği ve kızlar oturuyordu. Herkesle selamlaştı ve yerine oturdu. Kızlar "Nerede kaldın?"diye Mucize'yle aynı sitemleri dile getirirken Elif sabah başına gelen olayı açıkladı yine. Onlar da üzülmüşlerdi bu gencin durumuna. Daha sonra hanımlar arasında sohbetler koyulaşmış, Mucize kahveleri getirirken kapı çalmıştı. "Hemen geliyorum kızlar. Siz kahvenizi alın lütfen."diye gülümseyip kapıyı açmaya gittiğinde karşısındaki kişiyi görmeyi beklemiyordu. Zira şu an karşısında Savaş ve Güney vardı. Mucize o kadar şaşırmıştı ki istemsizce genç adamın adını mırıldandı. "Güney?" Onu yurtdışında zannediyordu. Ne ara gelmişti? "Merhaba Mucize?" Mucize yine istemsizce gülümsemişti. Bu Güney'i de gülümsetirken kendisine uyarılarda bulundu. Kaptırmamalıydı kendini. Zira karşısında ki kız, eskiden düşündüğünün aksine artık gerçekten evli barklı idi. "Mucize kusura bakma, sana haber veremedim ama Güney yurtdışından yeni gelince yalnız bırakmak istemedim." "Estağfurullah, hiç önemli değil. Beylerin yanına geçersiniz ne olacak?" "Güzelim kim gelmiş?"diye bir anda beliren Umut ile ortam gergin bir havaya bürünmüştü. Güney'i gören Umut, burnundan solumaya başlamıştı. "Ne işin var senin burada!"diye resmen kelimeleri dişlerinde eze eze söylemişti. "Umut lütfen-" "Mucize kızların yanına dön!" "Ama-" "Güzelim lütfen!" "Peki, tamam." Mucize üzgün ve gergin bir şekilde kızların yanına dönerken Savaş aynı açıklamayı yaptı. "Umut bak, Güney gelmek istemedi ama hem yeni yurtdışından döndü hem de sabah bir kaza yaptı. Buraya da davetliyken onu yalnız bırakmak istemedim." "Bırak Savaş ya! Ne açıklama yapıyorsun şuna! Arkadaşlarımı görmek için senden izin alacak değilim ya Umut efendi!" "Arkadaşlarını he arkadaşlarını!" Umut sinirle güldü. "Güldürme beni. İkimiz de buraya Mucize'yi görmek için fırsat kolladığını biliyoruz!" "Bak! Mucize'nin maalesef ki seni sevdiğini ve senin yanında mutlu olduğunu biliyorum. Evet, üç sene öncesine kadar evli olmasına rağmen kabullenmek istemedim ama bu düşüncemin sebebi sendin. Mucize'yi sevmediğini düşünüyordum. Onun benimle mutlu olacağını düşünürdüm." Güney derin bir nefes aldı. "Her neyse... Bunların hepsi geride kaldı. Ben ne kadar zor olsa da Mucize'yi geride bırakmaya çalışıyorum. Çünkü biliyorum ki o en iyi böyle mutlu olacak. Mucize benim için hâlâ çok değerli Umut efendi! O yüzden onun iyi olduğunu görmek için ne senin ne de bir başkasının iznine ihtiyacım yok ama bugün buraya bunun için gelmedim. Savaş çok ısrar ettiği için geldim. Arkadaşlarımı görmek bana iyi geliyor. Onları görüp gideceğim. Mucize konusunda da bir endişen olmasın. Muhtemelen bu onu göreceğim son an olacak." Umut Güney'i iyice bir dinledikten sonra doğru bir karar aldığına inanıp dudaklarını araladı. "Bahçeye alayım sizi."dedi hâlâ aynı sert yüz ifadesiyle. "Güzelim bize de birer kahve yapar mısın?"diye Mucize'ye seslenen Umut'la birlikte bahçeye geçmek için salona girdiler. O anda doktoru gören Güney, adeta şaşkına döndü. Elif kahvesinden bir yudum aldıktan sonra kafasını kaldırdı ve Güney'le göz göze geldiler. O da Güneyi burada görmekle çok şaşırmıştı. "Doktor?"diyen Güney'le herkes durup onlara baktı. "Senin ne işin var burada?" "Güney, siz Elif'le tanışıyor musunuz?"diye merakla sordu Hatice. Daha kimse merhabalaşmamıştı bile olayın şokundan. "Evet Haticeciğim. Bu sabah tanıştık hem de. Kendisi kaza yapmama sebep oldu." "Güney bey!" "Yalan mı doktor? Çarpmadın mı bana?" "İnsanlar suçlamayı ne kadar da çok seviyor. Oysa kimse olayın iç yüzüne bakmıyor. Ne kadar üzücü bir durum öyle değil mi? Ben asla bilerek bir insana zarar vermem." "He, daha önce başkalarına da zarar verdin yani?" "Güney bey, neden uzatıyorsunuz bu konuyu böyle?" Doktorla uğraşmak hoşuna gidiyordu da ondan. Ama bunu söylemedi tabi. "Bilmem. Düşün bakalım. Belki sebebini bulursun." Elif daha fazla konuşmadı. Zira Güney'in sözleri kendisini üzmüştü. Güney ise nedense bu kızla konuştuğunda iyi hissettiğini fark ediyordu. Elif'in kırıldığının farkındaydı. Gönlünü almayı not etti aklına ama daha uygun bir zamanda. Diğerleri ise bu ikilinin arasında geçen diyaloğa anlam vermeye çalışmakla meşgul idi. En sonunda Umut beyleri bahçeye almış, sonra tekrar gelip Mucize'den kahveleri alıp bahçeye geçmişti. Hanımlar ise birkaç dakika önceki gibi eski sohbetlerine geri dönmüştü. "Baksanıza kızlar, buradaki herkesin başı bağlandı bağlanacak neredeyse. Sümeyye bile Can ile nişanlandı. Ben de çoktandır Muhammed ile nişanlanmıştım zaten. Bir Elif kaldı."diye ne zamandır istediği konuya girdi Hatice. "Onu da bizim Güney'e mi alsak ne? Baksanıza ne kadar iyi anlaşıyorlar? Biri doktor, biri hasta ama gönülden yana hasta."diye devam eden Hatice ile kahvesini yudumlayan Elif, bu sözlerden sonra öksürmeye başladı. Kahve az kalsın boğazında kalıyordu. "Helal helal Elif. Yukarıya bak bir tanem." Feride ile birlikte kızlar da endişelenmişti. Zira Elif'in öksürüğü zor durmuştu. Hatice o kadar kötü hissetmişti ki koşa koşa mutfağa gitti ve bir bardak su getirdi. "Ya özür dilerim. Bir anda bodoslama daldım ama sizi çok yakıştırdım birbirinize." "Tebrikler Hatice. Kız az kalsın gidiyordu elimizden. Hem bilmiyor musun Güney Mucize'ye aşık."diye kızdı Sümeyye. Elif bunları duyunca daha çok şaşırmıştı. Feride ile aynı anda "Gerçekten mi?"diye soruverdiler. Mucize kötü hissetmişti. "Bu geride kaldı kızlar." "Lütfen biri olayları baştan anlatabilir mi?"diye isyan etti Elif. Kızların üçü birlikte derin bir nefes alıp baştan sona tüm her şeyi Feride ve Elif'e anlattıklar. "Üzüldüm Güney'e ya."diye mırıldandı Feride. "Ve biliyor musunuz Elif de eskiden nişanlı idi ama sonra- Ay afedersin Elif, sen buradayken konuşmam hiç doğru olmadı. Anlatmak istersen sen anlat." "Önemli değil Feride. Anlatırım ne olacak? Benim için geride kalmış bir şey zaten." "Ay çok merak ettim Elif, anlatsana."diye heyecanla öne atıldı Sümeyye. "Görücü usulüyle biri ile tanıştım ve nişanlandık ama kendisi beni aldattı. Daha doğrusu başka bir sevdiği varmış. Benimle ailesinin zoruyla nişanlanmış." "İyi de Elif, sen namazında niyazında birisin ve seçsen seçsen kendin gibi birini eş olarak seçersin. Nişanlın öyle biri değil miydi?" "Değildi. O zamanlar ben de öyle değildim zaten. Kızlar tıp fakültesinin ilk yılında nişanlandım ben. Onunla yollarımız ayrıldıktan sonra her şeyde vardır ya bir hayır? Hayatımın anlamını, gidişatını sorgulamaya başladım. Ailem müslüman olsa da bana öyle çok büyük şeyler aşılamamışlardı. Sorgulaya sorgulaya ben kendim elhamdülillah ki esas ve doğru yolu buldum. Nişanlım yakışıklı ve popüler biri olduğu için onunla nişanlanmıştım. Yani işin özünde ben de onu sevmiyordum. Ayrılık birçok şeye gözümü açmamı sağladı. Böyle işte." "Yani ondan sonra hiç aşık olmadın mı?"diye sordu Hatice. "Beşer olarak henüz değil ama tek başıma, işimi severek, Rabb'imle ve kendimle barışık bir şekilde hayatıma devam ediyorum. Doğrusu bundan da çok memnunum. Az insan ve az varlıkla gayet mutlu ve huzurluyum elhamdülillah." "Ailen nerede peki?" Bu sefer ki soru Mucize'den gelmişti. "Onlar Muğla'da. Ben üniversite için İstanbul'a geldikten sonra geliş o geliş, bir daha geri dönmedim. Çekmeköy'de çok güzel bir sitede yaşıyorum. Arada özlediğimde atlıyorum uçağa, gidiyorum ailemin yanına." "Şimdi sen tekrar evlilik yoluna girmekten korkmuyorsun değil mi geçmişte yaşadıklarından dolayı?"diye sonraki soru Sümeyye'den geldi tekrar. "Yok canım, neden korkayım? Aranızda beni en iyi Feride tanır. Ona sorarsanız ben ne yaşarsam yaşayayım her zaman tek sözüm ve düşüncem 'vardır bunda da bir hayır' olur." Feride hemen başını sallamıştı. "Yani?" "Yani Süme'ciğim az önce senin de dediğin gibi kendim gibi birini bulursam Allah'ın izniyle, o zaman ben de evlenmeyi düşünebilirim. Ben kusurlu iken kalkıp kusursuz birini arayamam ama içime sinen biri olursa da çok güzel olur." "Ee işte bizim Güney bu. Sen resmen onu anlattın. O da senin yaşadığın şeylerin benzerini yaşadı ama senin aksine maalesef şu an hayata küsmüş durumda. Savaş anlatıyor bana arada, Mucize'yi unutmaya çalışıyor ve ailesiyle arası gittikçe daha kötü bir hal alıyor. Onu iyileştirse iyileşterse sen iyileştirirsin Elif. Ama doktor olduğun için demiyorum aksine hem onun sevdiği kıza benziyorsun hem de-" "Hatice'ciğim Güney'i düşünmen çok güzel ama kendim için demiyorum, bu hayatta Allah ne derse o. Yani birileri birilerini yakıştırıyor diye hayatlar bir anda birleşmez. Güney anlattığınıza göre hâlâ Mucize'ye aşıksa yapacak bir şey yok. İyileşmesi için zamana ihtiyacı var demiyorum ama o kendisi için bir adım atmadıkça hep hayata küsmüş bir durumda kalacak maalesef. Allah yardımcısı olsun." "Amin"diye mırıldandı Güney perdenin arkasından. Şarjı bitmişti ve telefonunu şarja takmak için salona geçecekti ki Hatice'nin "Bir Elif kaldı. Onu da bizim Güney'e mi alsak ne? Baksanıza ne kadar iyi anlaşıyorlar? Biri doktor, biri hasta ama gönülden yana hasta."diye konuşmasını duymuş, ondan sonra bir daha yerinden kıpırdayamamıştı zaten. Elif'in dediği gibi her şeyde bir hayır varmış gerçekten. Sabahki kaza olmasaydı bu kızla tanışamayacaktı, şarjı bitmeseydi Elif'in hikayesini dinleyip ona bu kadar hayran kalmayacaktı. İç çekip yine kendi kendine mırıldandı. "Mucize'm gibisin doktor ama o değilsin. Eğer bir gün onu gerçekten unutursam biliyorum ki seninle çok iyi anlaşacağım. Buna yürekten inanıyorum. Neden bilmiyorum ama inanıyorum işte..." *** Yukarıdan bir çığlık kopması üzerine herkes kulak kesildi. "Kızlar ne olur, o çığlığın Mucize'den gelmediğini söyleyin."diye bir anda salona dalan Umut'la birlikte diğer beyler de salona adımlamıştı. Bunun üzerine hepsi birden ayaklandı. "Mucize'ye bir şey olmuş olamaz değil mi?"dedi Sümeyye o anda ne dediğini düşünmeden. Umut hemen yukarıya çıkarken herkes peşinden gitmeye başlamıştı. En önce davranan Güney birkaç adımda Elif'in yanına vardı ve bileğinden tutup "Benimle gel doktor! Mucize'ye bir tek sen yardım edebilirsin."deyip endişeyle kızı peşinden sürükledi. Elif daha çığlığın şokundan çıkmamış iken Güney'in gelip ona dokunması kendisini ekstra bir şaşırtmıştı. Öyle ki tepki bile verememişti. Güney onu öyle hızlı çekiştiriyordu ki en sonunda herkesin içinde ayakları birbirlerine dolandı ve yere düştüler. Güney bunu önceden anladı ve Elif'in canı acımasın diye kızın belini tutup sıkıca kendisine çekti ve bedenini kendi bedeni üzerine aldı. Millet durup Güney ve Elif'in bu durumuna şaşkınlıkla bakarken yukarıdan Umut ve Mucize gelmişlerdi. "Merak etmeyin, bir şey yokmuş. Sadece örümcek görüp bağırmış benim deli karım."dedikten sonra Mucize'nin bir şey söylemesine fırsat kalmadan yerde sarmaş dolaş yatan Elif ve Güney'i gördüler ve onlar da şaşkına döndüler. Herkes gülmemek için zor tutuyordu kendini. Elif kendine geldiğinde öyle utanmıştı ki hızlıca kendisini geri çekip ayağa kalktı. Hemen ardından ise Güney kalkmıştı. "Güney bey neden öyle çekiştiriyorsunuz beni? Ben zaten geliyordum. Sizin yüzünden düştüğümüz şu hale bakın!"diye kızmadan edemedi. "Allah Allah! Sen de üzerime düşmek için fırsat arıyormuşsun demek ki doktor." "Güney!" Bunu söyleyen Mucize olmuştu. Güney pişmanlıkla susarken Elif "Kusura bakmayın lütfen, gitmem gerekiyor. Allah'a emanet olun."deyip çantasını kaptığı gibi çıkmıştı. Hem üzülmüş hem de sinirlenmişti. Daha fazla bu adama katlanamayacaktı. Güney hemen Elif'in peşinden çıkmıştı. Elif bahçeden çıkarken Güney arkasından sesleniyordu. "Doktor dur. Öyle demek istemedim. Özür dilerim. Lütfen beni dinle." Elif arabasına vardığında tam kapıyı açıyordu ki bir el bunu engelledi. "Güney bey daha fazla çirkinleşmeyelim. Belli ki size yanlışlıkla çarptım diye bana kin beslediniz ve bir şekilde hıncınızı çıkarmak için elinizden geleni yapıyorsunuz. Buna gerek kalmadan ben gidiyorum işte. Siz de rahatlarsınız." "Şu an bana trip attığının farkında mısın?" Elif bir süre durup düşündü. Gerçekten öyle miydi acaba? "Ne münasebet efendim? Ben olur olmaz çıkışlarınızı anlamlandıramıyorum sadece." Onlar didişirken diğerleri evden, camın arkasından öylece şaşkın şaşkın olanları izliyorlardı. Sümeyye ve Hatice, Feride ve Mucize'nin yanına yaklaşıp fısıldadılar. "Güney için bundan sonra üzülmemize gerek kalmayacak kızlar. Bir emanetçi bulduk artık. Yani... Sayılır."diyen Sümeyye'yi hemen ardından Hatice de onayladı. "Kesinlikle katılıyorum Süme. Bunlar oldu oldu. Hem de çok güzel oldu..." *** "Umuuut?" Kapıyı kapatıp kocasına seslendi tekrar genç kız. İkinci bir kez daha seslenmesine gerek kalmadan aniden arkadan belini saran ellerle korkudan yerinden sıçradı. Umut burnunu karısının boynuna gömüp derin bir nefes çektikten sonra "Kim gelmiş karıcığım?"dedi genç kızın içini gıdıklayan sesiyle. Kendisine böyle aniden her sarıldığında kalp krizi geçirecek gibi oluyordu ve aradan epey bir zaman geçmesine rağmen hala ilk günkü gibi heyecanlanıyordu. "Ödümü koparttın Umut!"diye kızmadan da edemedi. "Kitabımız gelmiş. Sonunda matbaadan çıkmış." "Hadi ya. Bakayım?"diye başını karısının omuzundan uzatıp kitaba baktı. "Değişik bir kitap olmamış mı biraz?" Mucize gülerek kitabı aldığı gibi salona geçti ve oturup kitabı sehpaya bıraktı. Umut da hemen yanına oturmuştu. "Değişik olacak tabi. Sonuçta bu normal kitaplar gibi bir kitap değil. Sadece ikimizin kitabı." Bu fikir her ne kadar Umut'un aklına gelse de Mucize durumdan memnundu. Zira Umut, nasıl bilmiyordu ama gizlice ona yazdığı bütün mektuplarını okumuş ve Mucize'ye bunları matbaaya gönderip kitaplaştıralım tavsiyesi vermişti. Mucize bu fikre bayılmış ancak bir şartla kabul etmişti. O da, annesinin mektuplarını da kitaba koyma şartıydı. Böylece ikisinden bir parça kitap olacaktı. Her ne kadar ona yazdığı bütün mektupları okuduğu için kızsa da utanmıştı ama bu fikir aklına yatmıştı. Umut da kabul edince bütün kağıtları dosyalayıp araya günlük defterinden anılar eklemesiyle hemen matbaaya göndermişlerdi. Üzerinden uzun zaman geçmişti göndereli ama sonunda bugün gelmesine çok sevinmişti genç kız. Kapağını bile birlikte seçmişlerdi. "Bak Umut, ben hat çizmeyi biliyorum. Kapağı yapabilirim ama bir sorun var. Sence adını ne koyalım?"diye yumruğunu çenesine dayayıp düşünmeye başladı Mucize. "Bence Adı MUCİZE Olsun." "Ne?"diye güldü genç kız. "Çok naziksin Umut ama bu ikimizin kitabı. O yüzden sadece benim adım kitabın ismi olamaz. Ortak bir şey olmalı." "Adın olduğu için değil gerçekten bir Mucize olduğun için Adı MUCİZE Olsun diyorum. Senden önceki hayatıma bir baksana? Bomboş ve amaçsız geçiyordu ama sen gelince bak, ben bile iyileştiğimin farkında olmadım. Sen hem benim geçmişime, hem geleceğime hem de her anıma iyi geldin. Bir insanı hayata bağladın sevginle, gülüşünle, ilginle, varlığınla... Bu Mucize değil de nedir sence?"dediğinde genç kız dayanamadı ve gözünden yaşlar dökülmeye başladı. Umut gülümseyerek karısının yanaklarına dokundu ve akan gözyaşlarını sildi şefkatle. "Senin sayende namaza bile başladım be güzelim, daha ne olsun?" Mucize'nin aklı bununla geçmişe gitti. Bir gün bir kitap okurken çok ilginç bir kıssa ile karşılaşmıştı. Hikâyeyi dün gibi hatırlıyordu. Bir zamanlar çok mülayim bir adamın okumuş, üniversite bitirmiş ve belli yerlere gelip mevki sahibi olmuş oğlu çıkageldi. Babasına o kadar güveniyordu ki evleneceği kızı onun seçmesini istedi. Oğlunun bu isteği üzerine babası araştırdı, soruşturdu. Sonunda oğluna uygun bir kız buldu. Oğlan hiç tereddüt etmeden bu kızla evlendi. Düğün günü kızın yüzünü görünce dehşete düştü. Kız çok çirkindi. Babası nasıl olur da böyle bir kızı kendisine yakıştırırdı? Diye düşünse de babasını kırmamak için ses etmedi ve kızla evlendi ancak hiçbir zaman ona gerçek bir koca gibi davranacağını zannetmiyordu. Evlendikleri günün gecesinde kız gecenin bir yarısında kalkıp kocasını uyandırdı ve şöyle dedi: "Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi selam efendimizin şöyle buyurduğunu işittim; Gece kalkıp namaz kılan, sonra da hanımını uyandıran, şayet kalkmak istemezse yüzüne su serpen erkeğe Allah rahmet etsin. Ve yine geceleyin kalkıp namaz kılan sonrasında da kocasını uyandıran, eğer kalkmak istemezse yüzüne su serpen kadına Allah rahmet etsin."dedi ve devam etti kız. "Ben de bu müjdeye nail olmak istiyorum. Bu yüzden evlenmeyi kabul ettim. Bana imamlık yapar mısın?"deyince oğlan şaşırdı ama bozuntuya vermeden kalktı ve abdest alıp karısıyla namaza durdu. Namaz bitip de yan tarafına döndüğünde karısını artık çirkin bulmadığını fark etti. Hatta bir anda ona ısındığını ve sevmeye başladığını hissetti. Hikaye bu ya, sana Allah ile gelen kim olursa olsun dünyanın en güzel insanıdır... Hikaye burada son buluyordu ama o zamanlar Mucize'de bıraktığı etki çok farklıydı. Kocasıyla beraber o da gece namazı kılmak istemişti ve bunun için bazı ufak planlar kurmuştu. Böylece gece olur olmaz planını devreye sokmuş, Umut ilk başta kalkmakta dirense de Mucize'nin ısrarlarına dayanamayıp abdest almaya gitmişti. Birlikte namaz kıldıktan sonra sabah namazına kadar yüksek atmosferli, manevi saatler geçirmişlerdi. Yanaklarındaki yaşları eliyle silip düşüncelerinden sıyrıldı ve kocasına döndü. "O zaman... O zaman başlığın altına da şunu yazalım." "Neyi?"diye merakla sordu Umut. "En özel umudum..." *** Aylardan temmuz, günlerden cumartesi ve çok güzel bir sabahdı. Balkondaki duvara yaslanıp gökyüzünü izledi genç kız. Aklından neler geçmedi ki. Sanki Umut'tan öncesi yok gibiydi. Umut'la evlendiğinden beri neler yaşadı neler yaşamadı ise hepsini tek tek muhasebe etmeye başladı. Umut'la evliliklerinin en kötü dönemi şüphesiz o hapis günleriydi. Evet, Mucize kısa sürede aklanmıştı ve bunun kahramanı Güney olmuştu. Ece'nin tüm plan ve tuzaklarını ortaya çıkaran oydu. Umut ise geçmişte ona yaşattığı her şey için kaçıncı kez kendisinden özür dilemişti artık hatırlamıyordu. Kendisine çektirdikleri yüzünden kendisini affedemiyordu Umut. Ancak Mucize için önemli olan hatasını anlaması ve doğru yola girmesiydi. Yoksa o çoktan affetmişti ki. Umut'un annesinden kalan İslami bilgilerden yararlanarak namaz kılmasının yanında ona İslami eğitimler de vermeye başlamıştı hem de. Kahvaltıyı hazırlamış, Umut'un duştan çıkmasını bekliyordu. O arada da biraz hava almak için balkona çıkmıştı ve bu kadar şey düşündüğü için de mecburen acıkmıştı. Ağzına atmak için bir zeytin alırken midesinin bulandığını hissedip yukarıya koştu. Şükürler olsun ki kapıyı çalmaya gerek kalmadan Umut banyodan çıkmıştı da hemen kendini içeriye atabilmişti. Yoksa oracıkta kusuverecekti. Son zamanlarda sürekli midesi bulanır, başı döner olmuştu. Soğuk algınlığı deyip Umut'u geçiştirse de bugün gördüğü sahneden sonra artık karısını dinlememeye karar verdi genç adam. Hemen ardından banyoya ağzını eliyle örtüp dalan karısını merak edip kapıyı çaldı. Mucize'nin utanıp şu kapıyı kapatmasından nefret ediyordu. Hâlâ tam alışamamıştı gerçek anlamda karı koca olmalarına. "Mucize iyi misin güzelim? Yine miden mi bulandı? Şu kapıyı aç da yanında olayım."diye devam edemeden çıktı Mucize yüzü sapsarı bir şekilde. "İyiyim. Sadece soğuk algınlığı-" "Kes sürekli soğuk algınlığı demeyi! Hastaneye gidiyoruz!" "Gerek yok-"diyemeden başı döndü. Umut belinden tutmasa yeri boylayacaktı. Allah'tan banyoda giyinmişti. Mucize'nin de üstünün müsait olduğuna karar verdiğinde karısını kucaklayıp arabaya bindirdi ve hastaneye sürdü. Mucize'nin öve öve bitiremediği doktor olan Elif diye bir arkadaşının olduğu hastaneye götürdü karısını. Elif'e önceden mesaj çektiği için Mucize'yi direkt sedyede karşıladılar. Yemek yemediği için bihal düşüp daha çok bundan dolayı başı dönen Mucize'ye serum verdiler. Doktor Elif de bu arada onu muayene etti, tahlillerini yaptırdı ve Mucize öğleden sonra ancak kendine geldiğinde yüzünde bir sevinçle genç çiftin karşısına dikildi. "Mucize'nin nesi var Elif?"diye sordu Umut. Mucize de merakla Elif'e bakıyordu. Hâlâ sebebinin soğuk algınlığı olduğunu düşünüyordu. "Tebrik ederim."dedi Elif heyecanını engelleyemeyerek. "Tebrik mi? Ne için?"diye sordu Mucize. Hiçbir şey anlamamıştı. "Anne baba oluyorsunuz çocuklar! Mucize hamile..." -SON- |
0% |