@m.yaprak_epli
|
"Buldum hocam buldum. Öyle biri ki hayatıma en güzel Mucize'yi kattı..."
Donup kaldım! Yavaş yavaş kalbime bir ağırlık çöktü. Ben Umut'un karısıydım ama Güney beni tüm kalbiyle seviyordu. Ne buluyordu bende bilmiyorum ama bu böyle sürmemeliydi. Herkesin iyiliği için ya evli olduğumu itiraf edecek ya da...
Ya da'sı... Bilemiyorum!
Sonrasını da bilemiyorum. İşin kötüsü Güney beni hep böyle güzel sevmişti ve bundan dolayı çok kötü hissediyordum ama istediği imkansızdı. Biz... Artık olamazdık. Çok geçti!
Orada dikilmeye bir son verip amfiden çıktım ancak çok geçmemişti ki kolumda bir el hissedince dönüp arkama baktım. Güney'di.
"Ne oldu Mucize? Nereye gidiyorsun?" Yüzü endişeyle kaplanmıştı. Kolumu hızla elinden çekip istemsizce bağırdım.
"Sana ne! Sen git Ezgiciğinle ilgilen!"
Güney'in endişeli suratı neşelenmişti. Ah! Tabi ki onu kıskanmadım. Dediğim gibi o iğrenç sahneye katlanamadım sadece.
"Neden bu kadar sinirlendin anlayamadım? Halbuki ben hiçbir şey yapmadım."diye sırıtıp ensesini kaşıdı. Hâlâ onu kıskandığımı düşünüyordu.
"Daha ne yapacaksın be! Haddini bildirmen gereken yerde kadına gülüp daha da şımartıyorsun!"
"Abartma Mucize. Eğlenmek için yaptığımı biliyorsun."
"Ne olursa olsun Güney. Sen bekar bir erkeksin. O da bekar bir kadın. Yanlış anlama. Seni kıskandığımdan söylemiyorum ama bu çok ayıp bir sahneydi. Özellikle Allah katında!"
Ona cevap verme fırsatı tanımadan yürüyüp fakültenin mescidine gittim. Sakinleşmemin ve kalbimdeki şu ağırlığı kaldırmanın tek yolu namazdı. Onunla bu kadar konuşmam bile caiz değildi ama insan duygularına yenilince şeytanın kendi tuzağına düşürmesi çok daha kolay oluyordu. Ah Allah'ım sen affet!
İki rekatlık bir namaz kılarken kalbimde oluşan ağırlık gözyaşlarımla dökülüverdi ve namazın sonunda çok daha iyi ve huzurlu hissettim. Allah'ım Sen nasıl bu kadar güzelsin ki bu güzel ibadetle acılarımız hemen yok oluveriyordu? Güzelliği yaratan kim bilir kendi nasıl güzeldir, diye düşünmeden edemiyorum sürekli. Allah'ı sevmek ve O'na güvenmek çok güzeldi. Huzurlu hissettiriyordu.
Dersin bitimine daha 15 dakika vardı. O kadının beni yok yazması umurumda bile değildi. O kendini Yüce Hakk'ın katında yok yazmış, beni yok yazsa ne çıkar? Ne diyeyim? Allah ıslah etsin. Amin.
Mescidden çıkıp kantine gittim. Sürekli kantine gitmemin bir nedeni vardı. Balıklar... Evet balıklar. Kantinin bir duvarında kocaman bir akvaryum yer alıyordu ve ben de fırsat buldukça oradaki masalardan birini kapmaya çalışıyor, çayımı aldığım gibi masaya kurulup akvaryumdaki canlıları izliyordum. Bu da ayrı bir huzurdu. Güzelliği yaratanın eserini izlemek...
Kantinde birkaç kişi dışında kimse yoktu. Okulun ortak bir ders saati olduğundandı bu sakinlik. Yoksa millet soluğu direkt kantinde alıyordu. Çayımı alıp akvaryumun oradaki masalardan birine oturup kulaklığımı taktım ve bir ilahi açtım. İlahiyle kulaklarım bayram ederken sakince çayımı içip akvaryumdaki canlıları izlemeye başladım. Allah'ım ne de güzeller böyle. Ay vallahi yerim. Hello. Ben Mucize ablanız. Nasılsınız kız balıklar?
Birden kulaklığımın çıkarılmasıyla kafamı kaldırdım. Sümeyye'ydi ama ödüm kopmuştu. Yine Güney sanmıştım!
"Benimle bile bu kadar aşk yaşamıyorsun Mucize!"deyip akvaryumu işaret etti. Sonra da karşıma oturdu.
"Ee her aşk kendine özeldir." Vay iyi laf etmiştim ha. Bir ara bunu not edeyim defterime. "Hem senin dersin yok mu? Ne işin var burada?"diye devam edip bir yandan da elimde topladığım kulaklığımı çantama koydum.
"Aynı şeyi benimde sana sormam gerekiyor aslında?"
"Önce sen?"
"Hayır sen!"
"Süme ya önce ben söyledim."
"Af pekiii. Derstte Can'ı düşünürken hocaya yakalandım ve sorusuna yanlış cevap verince beni azarlayıp sınıftan attı."deyip yüzünü astı. "Seni kantine girerken gördüm ve yanına geleyim dedim."
"Sami hoca mıydı?"
"Evet! Yaşlı bunak!"
"Ya çok ayıp! Ağzına yakışıyor mu böyle laflar? Ahirette bu adam hakkını helal etmezse ver sevaplarını, al günahları. Çok mu istiyorsun bunu Süme!
"Ayyy! Sen böyle deyince bir ürktüm. Adamdan bir helallik alayım bari. Dilimin haddi hesabı yok ki!"deyip hafifçe ağzına vurdu. "Ee sen anlat. Ne oldu?"
"Ezgi hoca var ya-"
"Beni nasıl da iyi tanıyorsun." Vallahi alkış tutmak gerek.
"Haksızda sayılmazsın. Herkes kadının Güney'e nasıl yürüdüğünü biliyor ve-"
"Sümeyye!"diye sesimi ciddi anlamda yükselttim. "Ya daha az önce ne konuştuk?"
"Özür dilerim. Benimki de kulak değil ki! Burdan giren hemen diğerinden çıkıyor."
"Bence bol bol dua et sen onlara da, kendine de. En azından ahirette 'Bak, sana o kadar dua ettim. Sen de bana hakkını helal et' dersin artık. Ya da git bu iş ahirete kalmadan helallik iste. Biliyorsun kul ile kul arasında olan meseleye Rabb'im müdahele etmiyor."
"Bundan sonra daha dikkatli olacağım inşaAllah. Teşekkür ederim, beni uyardığın için. Allah razı olsun Mucize'm."deyip mahçupça gülümsedi.
"Ecmain olsun."
Sümeyye'ye söylesem de ben mi çok masumdum sanki ama insandık. Elbette hata yapacak, günah işleyecektik. Fakat şu var ki asıl kulluk günaha tövbe etmektir. O zaman hiç işlememiş gibi oluyorsun o günahı. Bu kadar da merhametli bir Rabb'imiz vardı ama bizde değer bilmek nerede?
Ben düşüncelerimde kaybolurken Sümeyye derin derin içini çekti. Yine ne oldu ya?
"Ah Mucize ya... Ben çok mu çirkinim, söylesene?"
"Yoo. Nereden çıktı şimdi bu?"
"Ee bu Can'cağızım neden bakmıyor bana o zaman?" Burada bir nutuk çekerdim sana ama neyse kısa yoldan deneyelim deyip ağzımı açtım. Ayrıca Can'cağızım nedir ya!
"Seni tanımadığı için olabilir mi acaba?"
"Ben de tanımıyorum ama ona bakıyorum."
"Süme? Sen ciddi misin bu çocuk hakkında?"
"Gel, evlen dese. O derece!"
"O derece ha? O zaman sizin önce tanışmanız gerekiyor."
"Nasıl olacakmış o?"
"Ne bileyim? Benim kafam basmaz ki bunlara."
"Belli Mucize. Çok güzel moral veriyorsun. Sağ ol!"
Kantine Umut ve Can'ın girdiğini görünce Umut'u es geçip Sümeyye'yi dürttüm.
"Buraya geliyorlar ama hemen bak-" ma dememe fırsat vermeden "Kim geliyor?"deyip kafasını onlara çevirdi. Sonra şaşkınlıkla bana döndü.
"Anam Can'cağızım gelmiş kız!"deyip başını masaya gömdü. "Ne yapmam gerekiyor?"deyip tekrar onlara baktı. Can'ın çay almaya gittiğini görünce aniden başını kaldırıp sırıtmaya başladı. Deli bu kız ya! Aklım çıktı.
"Buldum Mucize buldum. Bir kere bizim sınıftaki kızlar konuşurken duymuştum. Hoşlandığı çocukla tanışabilmek için üzerine yanlışlıkla çay dökmüş gibi yapıyorlardı. Evet... Ben de yapabilirim."
"Yoo-yoo Süme. Hayır-"dememe kalmadan koşar adımlarla Can'ın peşinden gitti.
Allah'ım... Aklını mı kaçırdı bu kız! Yüzümü sıvazlayıp deli arkadaşıma baktım.
Sümeyye dediğini yapıp çay almaya gitti ama bir anda heyecanlanınca çayı Can'ın üzerine değil, kendi eteğine dökmüştü. Bunun üzerine Umut'la aynı anda güldük.
Umut'la aynı anda güldük derken?
Kafamı çevirip baktığımda o da aynı şaşkınlıkla bana bakıyordu. Can'ın gelişiyle önüne döndü. Tabi Sümeyye'nin geri gelişiyle ben de...
"Bir şey soracağım Süme? O kızlar bu sözde çay dökme planını yaparken başarmışlar mı bari? Yani tanışabilmişler mi hoşlandıklarıyla?"
"Hayır. Çay çok mu sıcakmış ne? Daha taşıyamadan kendi üstlerine döküp yanmışlar!"diye ağlamaklı konuştu. Tabi ben buna daha şiddetli gülmeye başladım. Allah'tan kimse bizi duymuyordu.
"Gülmesene Mucize! Sayende rezil oldum! Alacağın olsun!"deyince gülmemi zor durdurdum.
"Ben ne yaptım yahu?"deyip gözümdeki bir yaşı sildim.
"Sizin tanışmanız gerekiyor diyen kimdi?"deyip benim sesimi taklit etti.
"İyi de ben sana git, çocuğun üzerine çay mı dök dedim?"deyince yine tutamadım kendimi ve gülmeye devam ettim.
Sümeyye'nin çantasını alıp gittiğini görünce ciddi olduğunu anladım. Sanırım kalbini kırmıştım. "Süme?"
"Bekle. Özür dilerim."diye peşinden çıktım. Tabi arkamdaki gülüşme seslerine çok takılmamaya çalışarak çıkmaya çalıştım.
Çünkü gülenler Umut ve Can ikilisiydi...
-Bölüm sonu- |
0% |