Yeni Üyelik
11.
Bölüm

~11.Bölüm~

@m.yaprak_epli

"Ciddi olamazsın İclal!"

Kulağımda çığıran Tuğba'ya karşı telefonu biraz kendimden uzak tuttum.

"Yahu yeminle nasip işte. Bak hakkına girmek istemiyorum ama bu özel numaradan arayan kişi her kimse tam konuşmak üzereydi ki telefon: 'Telefonunuzun kapanmasına 30 saniye...' dedi. Ee ben içeri koşup akıllı şarj alana kadar döndüğümde telefon çoktan kapanmıştı. Nasip işte."

"Ya sinirlerim aşırı derecede bozuldu benim. Ne güzel öğrenecektik işte anonim mi arıyor yoksa başka biri mi?"

"Sen fazla takmadın mı bu anonimcilik işini Tuğba?"

"Benimki de merak işte. Hayatım o kadar sakin geçiyor ki kendime resmen aksiyon arıyorum."deyince güldüm.

"Sakin hayat en güzeli sen de, nankör!"

"İclal bırak onu bunu da ben bir şey düşündüm."

"Eyvah! Sen bir şeyler düşündüysen kesin bu aksiyonlu bir şeydir."deyince bu sefer gülen o oldu.

"Sen de beni çok iyi tanıyorsun he."

"Ee ne düşündün, merak ettim?"

"Ben diyorum ki fake hesaptan Hazar'a mı yazsam?"

"Al işte, ben biliyordum! Amaç?"

"Ya işte bir sevdiği var mı yok mu? İslam'la arası nasıl? Bunları öğrenmek zorundayım. Ona göre ya ondan vazgeçeceğim ya da senin hep yaptığın gibi evlenme teklifi edeceğim."

"Ooo. Bak buna sevindim işte. Nihayet cesaretini toplamışsın Tuğba'cığım. Tebrik ederim."

"Teşekkürler canım."dedi övünerek. "Ee ne diyorsun?"

"Yani amacın gerçekten onunla Allah rızası için evlenmek ise kimliğini bilmek hakkındır. Ama rica ediyorum kalbine dikkat et. Eğer farklı bir tarafa doğru kaydı mı işte o zaman günah riski artar. Sadece niyetini belli et ve kimliğini öğrenmeye çalış olur mu? Başka bir şeye izin verme. Şeytan seni kışkırtmasın. Bu arada kim olduğunu söyleyeceksin değil mi?"

"Yoo."

"Ne demek yoo! Tuğba düşünmeye bile korktuğum o şeyi yapmayacaksın değil mi?"

"Anonim eniştem sağ olsun bana çok güzel ilham verdi. Ben de Hazar'a Instagram'dan anonim olarak yazacağım. İstediğim şeyleri öğrendikten sonra bitireceğim. Eğer beni hayal kırıklığına uğratmaz ise ona kim olduğumu söyleyeceğim. Onun dışında gizli kalacağım işte."

"Yaptığında kötü bir şey yok aslında. Hayat arkadaşı olmak istediğin insanı tanımak istiyorsun ama kendini tanıtmamak ne kadar doğru bilemedim. Ben bu anonimcilik işini hiç sevmedim ya. Epey bir sıkıldım."

"Ben de Hazar'ın beni fark etmemesinden sıkıldım. O yüzden böyle saçma yollara başvuruyorum ya."

"Bak? Sen de kabul ettin sonunda bunun saçma olduğunu."

"Ya öyle mi? Hiç farkında değilim. Hımm... Lafın gelişi ile konuştum herhalde."

"Ah Tuğba. Bir kere de söylediğinin arkasında ol be kızım."

"Sen beni boşver de neler yaptın?"

"Konuyu ne kadar da çabuk değiştiriyorsun ama. Senin gibi U dönüşü yapan biri yok."deyip güldüm. "Ben neler yaptım? Ev için bir hafta boyunca alışveriş yaptım ufak tefek. Oturma odasına halı aldım. Kütüphane yaptığım salona çok hoşuma giden bir kanepe ile orta sehpa aldım. Birkaç kitaplık aldım. Kitaplarım epey birikmişti çünkü. Onun dışında eve lazım olan küçük eşyalar sipariş etmiştim. Sırayla onlar geliyor. Süpürge makinesi, ütü masası, çamaşır teli gibi vesaire eşyalar işte. Sana fotoğraf atarım merak etme."

"İyi olur. O Vedat denen çocuk hâlâ senden korkup kaçıyor mu?"deyince güldüm yine.

"Hem de nasıl. Ya kendini o kadar inandırmış ki benim katil olabileceğime, gördüğü her yerde vücudu kaskatı kesiliyor ama o Yalın denen hemşire olayı çaktı."

"Şu eteğine laf eden hemşire mi?"

"Hı hı."

"Vay isme bak? Yalın. Çok havalı. Ee anlatsana İclal, nasıl çaktı olayı?"

"Beni araştırmış."

"Oha!"

"Vallahi ya. Bildiğin epey bir araştırma yapmış hakkımda. Ben geçen hafta cumartesi hastanedeydim, iş günü olduğu için. Öğle arası sakin bir yere geçip annemle konuşuyordum telefonla. Konuşmayı bitirip de arkama döndüğümde onu görünce refleks olarak korktum tabi. Sonra birden alkışlamaya başladı. Hiçbir şey anlamadım."

"Ee?"

"Ee'si şöyle oldu..."

"Vay be! İclal Ilgın. Gerçekten beni çok şaşırttın."

"Sizi neden şaşırttığımı öğrenebilir miyim hemşir bey."

Güldü ve birkaç adım üzerime geldi.

"Beni ve arkadaşlarımı da o salak Vedat gibi katil olduğuna inandırmandan bahsediyorum. Büyük oyuncusun. Seni tebrik etmek gerek."dedi ve tekrar alkışladı.

"Olmadığıma ne inandırdı sizi?"

"Günlerce seni araştırdık."

Güldüm.

"Sizleri fena korkutmuşum anlaşılan."deyince buna sinirlendi.

"Bu sana komik mi geldi! Bize oyun oynamanın bedelini ödeyeceksin ama!"

"Bir şey soracağım. Ya ben araştırdığınız gibi değilsem? Ya gerçekten bir katilsem?"

"Eğer gerçekten bir katil olsaydın sabıka kaydın görünürdü."

"Ya usta bir katilsem ve işimi çok temiz hallediyorsam?"

"Yeter! Kes şunu!"

"Ne oldu? Korktun mu?"

İfadesiz bir suratla yüzüme baktı.

"Sana korku nedir gösterirdim ama dua et senin gibi yalancı değilim. Müslümanların genel karakteri böyle zaten!"

Yine güldüm.

"Sendeki kötü bir özellik dininden mi geliyor?"

"Hayır tabiki de. Dinime laf ettirmem."

"Diyelim ki ben yalancıyım. Bunu İslam'a atfetmen saçma değil mi? Müslümanlar bir hata işlerse bu kendi nefislerinden dolayıdır, İslam'dan değil. İslam kusursuzdur. Müslümanların kusurunu İslam'a atfetmen fazla kolaya kaçmadı mı? Kaçacak bir yer bulamayan biri gibi hemen buna sığındın hemşir bey."

Bu sefer daha fena sinirlenmişti.

"Kes artık o sesini!"

"Ne olur? Beni döver misin?"deyip delice baktım. Ürkmüş görünüyordu. Bu sefer ben ona birkaç adımda yaklaştım. Aramıza uygun mesafe bırakıp tüm cümlemi fısıltı ile söyledim.

"Sicil kaydımın temiz olması gerçekten katil veya deli olmadığımı göstermez. Ne biliyorsun? Belki de ben yurtdışından gelen bir deli veya katilim. Olamaz mı?"

Sesi içine kaçmıştı.

"Sen nasıl bir manyaksın? Madem katil olduğunun bu kadar arkasındasın. O halde seni ihbar edeyim de gör."

"Ne gibi bir delil sunacaksın hemşir bey?"deyince susup etrafına baktı. "Bak hemşir bey, seninle uğraşmamı istemiyorsan yoluma çıkmayacaksın. Yoksa..."

"Yoksa ne? Beni tehdit mi ediyorsun?"

"İstediğin gibi algılayabilirsin. Yoksasına gelince gerisini sen düşün ve üret bakalım neler yapabilirim? Benim deli tarafımı ortaya çıkarma yoksa gerçekten ömrün boyunca hep benden korkarak yaşarsın! Sağına bakarsın çıkar mıyım, soluna bakarsın çıkar mıyım, tepene, aşağıya. Her yere hep ben çıkacakmışım gibi korkarak bakarsın."

"Ee o ne yaptı?"dedi Tuğba kahkahaların arasında.

"O sırada oradan bir hemşire geçti. Yalın denen o hemşire 'Uğur beni bekle, birlikte gidelim' deyip uçarcasına gitti."

"Ahahahaha. Öleceğim gülmekten. Ya İclal, sen nasıl bir vicdansızsın? Neden insanları böyle korkutuyorsun?"

"Böylelerinin hakkından ancak korkutarak gelebilirsin Tuğba. Bunu hâlâ öğrenemedin mi? Aksi takdirde hep seninle uğraşırlar. Baksana adama önce eteğime sataştı, sonra da müslümanların kusurlarını İslam'a yüklemeye çalıştı. Üstelik bundan da kendi dinini muaf tutuyor."

"Hristiyan mı bu adam?"

"Evet. Ama öylesine dindar ki müslümanlardan neden nefret ediyor bilmiyorum."

"Bu arada sen adını nereden öğrendin?"

"Nuran abla beni sürekli acile gönderip dosya filan imzalatırıyor. Orada bayan bir hemşire ile tanıştım. Ara sıra sohbet ettiğimizde bu Yalın ve arkadaşlarının benden neden bu kadar korktuklarını sordu. Ben de o sırada adını öğrendim. Hristiyan olduğunu da o sıra öğrendim. Bana birazcık anlayışla yaklaşsa ona tebliğ yapacağım ama yok! Hep nefret, hep laf sokma. Ben böyle diktatör insanların şımarıklığını çekemem Tuğba. Dinsize imansız misali. Kimse uğraşmasın benimle yoksa gerçekten tepem atıyor ve istemediğim şeyler yapmak zorunda kalıyorum. Ben ister miyim ki herkesi böyle korkutayım ama hak ediyorlar! Gerçekten böyle insanların hakkından böyle gelinir. İstesem gider dövüş kurslarına yazılır, her gün bir insan döverdim ama yapmıyorum. Neden? Çünkü aklımı kullanıyorum."

"Harbi psikopatsın he."deyip güldü.

"İşinize gelirse efendim. Ben böyle bir insanım. Anlayışlı ve merhametli insanlara karşı boynum kıldan ince hangi dilden, dinden, ırktan olursa olsun. Ama ben ömrüm boyunca şımarık ve merhamet anlayışı olmayan insanlardan çok çektim. Artık onlar benden çeksin. Ne düşündükleri hiç umurumda değil. İster korksunlar benden, ister kaçsınlar. Ama kimse kimseye hükmedip haklarını elinden alamaz. Herkes haddini bilecek arkadaş!"

"İclal reisi kızdırmayın!"deyince güldüm.

"Korkutma yöntemlerim de değişiktir, tebliğ yöntemlerim de. Ben aklını çok farklı kullanan insanlardanım, bunun farkındayım ama kimseye zorla da bir şey yaptırmıyorum. Korkuyorsa kendisini alakadar eder inansa da. O yüzden kimse bana bir sorumluluk yükleyemez. Bazı insanlar çok fazla ileriye gidiyor. Çok fazla haddini aşıyorlar. Kendi dininden, dilinden, ırkından olmayanı, fakir olanı, güçsüz olanı öylesine acımasız bir şekilde ezip hor görüyorlar ki benim bu yaptıklarım az bile. İşte böyle insanlar korksun benden. Ben hep böyle insanlarla uğraşacağım. Ta ki akıllanana kadar!"

"Helal be! Yürü, kim tutar seni."

"Az ciddi ol be Tuğba."deyip kıkırdadım.

"Ben ciddiyim zaten yahu. Söylediklerine sonuna kadar katılıyorum. Gerçekten dinsize imansız gerek. Sen bir yandan müslümanlık görevini yaparken bir yandan da zor da kalmış insanların yanında olup yardım ediyorsun. Bir yandan ise zalimlerin hakkından kendi aklını kullanarak geliyorsun. Vallahi bravo sana."

"Sen ancak beni öv zaten!"

"En iyi yaptığım şey."deyince ikimiz birden gülüştük.

"Aa aklıma şey geldi. Bu özel numaradan arayan kişi bir daha aramadı mı?"

"Cık."

"Ee ararsa ne yapacaksın?"

"Eğer yine konuşmazsa engelleyeceğim. Geçen sefer kullanmadığı son şansı o zaman vereceğim anlayacağın. Telefondan hattımın mobil uygulamasını indirince özel numaralardan gelen aramaların engellenebileceği seçeneği gördüm."

"O kadar eminim ki özel numaradan arayan kişinin bizim anonim olduğunu."

"Tabi hemen bizim anonim oldu değil mi! Daha anonim demeye alışmamışken üstelik."

"Ya af! Kim bu çocuk. Aşırı aşırı merak ediyorum."

"İnan, ben bu kadar merak etmiyorum."diye güldüm.

"Sen ne anlarsın gizemden be. Senin gibi aklını kullanan insanlar ancak gider bilimle felan uğraşır."

"Sizin gibiler de boş işlerle uğraşır yani öyle mi? Bunu mu demek istiyorsun?"

"Al işte bak? Bundan bahsediyordum. Laf sokarken bile aklını kullanan bir insandan gizem, aksiyon heyecanı bekleyemezsin."

"Ah be Tuğba. Ne yapacağım ben seninle?"

***

Kayseri'ye geleli tam bir ay olmuştu. Hatta ikinci ayın birinci haftasını bile bitiriyorduk.

Günlerden Çarşamba. Yine bir iş çıkışı eve gidiyordum. Ve yine çok yorgun ve açtım. Otobüsten indiğimde akşam ezanı okunuyordu. Bugün hastanedeki işler biraz uzamıştı. Normalde 16.00 olduğu gibi mesai biterdi ama acil bir ameliyat almıştık. Onun ameliyatı da yaklaşık iki saat sürünce yorgun argın çıkabilmiştim hastaneden. Nuran ablayla bugün epey bir çalışmıştık.

Siteye girince etrafa göz gezdirdim ve gülümsemeden edemedim. Sitedeki erkekler her zaman olduğu gibi topluca camiye, namaza gidiyorlardı. İç çekip onlar siteden çıkana kadar arkalarından izledim. Sitenin diğer tarafından çıkmışlardı toplu bir halde oldukları için ve kimse rahatsız olmasın diye tabi. Özellikle de hanımlar rahatsız olmasın diye bu yaptıkları çok ince bir davranıştı. Müslüman adamdan da bu beklenirdi zaten.

Onlar gözden kaybolunca ben de kaldığım apartmana doğru yürümeye başladım. Geçtiğim her yerden herkes selam veriyordu beni gördüklerinde. Hal böyle olunca bu yorgunluğuma rağmen yüzümde tatlı bir ifade oluşuyordu. Bunu sebebi şüphesiz ki bu güzel insanların tam bir Asr-ı Saadet örneği göstermelerinden gelmektedir.

Kulaklıklarımı çıkarıp apartmandan içeriye girdim. Asansöre binince kimsenin olmadığına sevinip 10. kata bastım. Dairemin önüne gelince posta kutusundakiler çekti dikkatimi. Sipariş ettiğim kitaplarım gelmiş olmalıydı. Heyecanla tüm kargolarımı alıp dairemden içeriye girdim. Anahtarı bulup çıkarana dek epey vakit kaybetmiştim kapının önünde. Kargolarımı çalışma odama götürüp kanepenin üzerine bıraktım ve koşarak akşam namazına durdum. Ne kadar yeni okunsa da ezan, vaktinde kılmak daha faziletli idi biliyordum. Akşam namazından sonra rutin işlerimi hızlıca bitirip çayımı aldığım gibi çalışma odama gittim. Çayımı sehpaya bırakıp kanepenin üzerinde bağdaş kurarak oturdum. Bakalım hangi kitaplarımız gelmişti? Ben ki bir kitapkurdu ve her ay haddinden fazla kitap sipariş eden birisi olarak hangisi geldi, tam olarak bilmiyordum. Bu yüzden sırayla açmaya başladım paketleri. İlk paketi açamadan aradan çıkıp yere düşen bir zarf ile karşılaştım. Bu da neydi şimdi?

Elime aldığımda aslında bir mektup olduğunu gördüm ama ne isim ne de adres yazıyordu. Ben de içini açıp ne olduğuna baktım. Bunu Tuğba'nın deyimiyle anonim denen çocuk mu göndermişti acaba? Ya da bu o özel numara olabilir miydi? O mu göndermişti acaba diye düşünürken zarftan çıkan ufak not kağıdı ile yanılmadığımı anladım.

"Yoruyor konuşmak, yazmak.
Bırak, sadece sesini dinleyeyim..."

-Bölüm sonu-

Loading...
0%