@m.yaprak_epli
|
"Bir dakika? Azra kimdi kız?" "Azra işte. Aynı kulüpte olduğumuz bir kız." "Ee?" "Ee'si Hazar ondan hoşlanıyormuş işte. Kulüpte ona en yakın ben olduğum için onun hakkında sorular sordu." "Hadi be! Çok kötü olmuş ya." Tuğba ve Hazar, üniversiteye gittiğimiz sene tevafuk eseri aynı kulübe gidiyorlardı. Okulun hayvanları koruma kulübü... Tuğba bu Azra denen kızdan bahsetmişti lakin aradan uzun bir süre geçtiği için şimdi söyleyince hatırlayamamıştım. Tuğba ve Azra kulüpte yakındılar. Ve galiba Hazar sırf Azra için Tuğba'ya yakınlaşınca Tuğba az çok ümitlenip hoşlanmaya başlamıştı o zamanlar. Tuğba acı acı güldü. "Boşuna ümitlendim İclal. Kötü olan tek şey bu. Ama bundan sonra bitecek bu." "Nasıl yani?" "Hazar'ın başkasını sevdiğini bile bile onu sevmeye devam edemem. Unutmaya çalışacağım. Allah'tan birbirimize uzağız da çabucak unutuvereceğim. Yani inşaAllah..." "Ama Tuğba-" "Gidelim mi artık? Vapuru kaçırmayalım." "Tamam, gidelim hadi." *** "Nasıl yani? Hazar siz gider gitmez Azra'yı mı sordu?" Sonunda Üsküdar'daki fuara gelebilmiştik. Etraf gerçekten çok kalabalık idi. Tuğba'yla zar zor geçiyorduk. Tuğba bir standın önünde durdu ve cevap verdi. "Ya kısa bir hal hatırdan sonra direkt 'Azra ile iletişiminiz devam ediyor mu?' diye sordu." "Ee? Sen ne dedin?" "Ne diyeceğim? Şaşırdım tabii ki. Durup dururken Azra ne alaka dedim. Sonra Hazar'a 'Evet de neden?' diye sordum. 'Tuğba ben uzun zamandır Azra'dan hoşlanıyorum ama bir türlü açılmaya cesaret edemedim. Ben nedense sana daha rahat konuşabiliyorum. Bana bu konuda yardımcı olabilirsin diye düşündüm. Ve bugün seni burada gördüğüme bu yüzden gerçekten çok ama çok sevindim.' "Yuh! Seni hayal ediyorum da kesin donup kalmışsındır."deyip elime gelen bir kitabı incelemeye başladım. Dervişin teselli koleksiyonu idi adı. Beğenmiştim. "Öyle oldum tam olarak İclal. Birkaç dakika konuşamadığıma ve bir şeyleri belli etmemek için yutkunmamaya bile çalıştığıma yemin edebilirim. Ama işin acı tarafı ne biliyor musun?" "Neymiş?" Tuğba yine acı acı güldü. "Azra da Hazar'dan hoşlanıyordu." "Ne!!!"diye yanlışlıkla bağırdım. Allah'tan kalabalıktı da sadece birkaç kişi bakmıştı. "Ne dedin sen?" "Yaaa. Ben de kendimi istemeden suçlu hissederdim ve duygularımı bastırmaya çalışırdım. Mezun olduktan sonra anca kabul ettim Hazar'ı sevdiğimi, biliyorsun." "Peki sonra ne oldu? Hazar'a ne söyledin?" "Doğruları söyledim." "Yani?" "Yani Azra'nın da zaten ondan hoşlandığını söyledim." "Ne! İnanmıyorum! O ne dedi peki?" "Çok sevindi. Azra'nın numarası vardı zaten onda. Hemen onunla konuşacağını söyledi ve teşekkür edip gitti. Muhtemelen iki, üç güne sevgili olurlar." "Ben Azra'yı muhafazakar biri zannediyordum ama?" "Değil ama çok iyi bir kız." "Anladım. Hayırlısı olsun."deyince standın başında duran kız söze karıştı. "Afedersiniz, istemeden kulak misafiri oldum da hayırlısı olsun mu dediniz?" "Evet. Neden, ne oldu ki?" "Siz evliya mısınız?" "Ha-hayır." Şaşkınlıktan kekelemiştim. Bu sözün sonu nereye varacaktı, çok merak ediyorum. "O zaman ne diye evliya duası ediyorsunuz?" "Anlamadım. Ne demek istiyorsunuz?" "Bakın, 'Hayırlısı olsun' duası bir evliya duasıdır. Dolayısıyla evliyalar her türlü kaza, belaya dayanabilir. Hayırlısı olsun derken ne dediğinizi göz önünde bulundurmalısınız. Eğer insan, dünyadan elini eteğini çektiyse, uhrevi âlemlere yol aldıysa tamam, diyecek söz yok. O vakit her duasında Allah'ım bana her şeyin hayırlısını ver diye dua edebilir. Ama dünyadan el etek çekilmemiş ise o zaman insan dayanabilir mi bu evliya duasının sonuçlarına? Ya yaşamı bu duaya uygun değilse? İnsanlar dua etmenin adabını bilmeden kulaktan dolma sözlerle dua ediyorlar. Sonra başıma neden bunlar geliyor diye isyana kalkışıyorlar. Her şeyin hayırlısı evliya olma duasıdır. Başınıza belalar, musibetler gelir ve siz özellikle bela ilk geldiği an olmak üzere tüm o sıkıntılı süreç içerisinde hiç isyan etmez ve kulluktan bir an bile geri kalmaz, dayanıp sabrederseniz makamınız yükselir, evliyalığa ulaşırsınız. Başınıza gelecek hayır, hiç de öyle düşündüğünüz gibi olmayabilir ve siz dayanamayıp isyan edebilirsiniz. İsyan ederseniz çift taraflı zararda olursunuz." Tuğba'yla şaşkınlıkla birbirimize baktık. İkimizin de göz bebekleri kocaman olmuştu. "Bi-biz bunu bilmiyorduk."dedi Tuğba. "Buna şaşırmadım ve sizleri suçlamıyorum da. Zira müslümanlar olarak bile dua etmenin adabını bilmiyoruz." "Nasıl öğrenebiliriz peki? Dua etmenin adabını?" Stantdaki kız gülümsedi. "Aslında bu konunun detaylıca anlatıldığı bir kitap önerebilirim sizlere."dedi ve önündeki stanttan bir kitap alıp gösterdi. "İlk defa duyuyorum bu yazarı."diye hayretini dile getirdi Tuğba. "Ben de öyle." Kitabı biraz inceledikten sonra aynı yazara ait üç kitaba daha gözüm kaydı. "Bu kitaplar nasıl peki? Aynı yazarın diğer kitaplarını da tavsiye eder misiniz?" "Şimdi söyleyecektim. Sözü ağzımdan aldınız. Bu yazarın kitapları görüp görebileceğiniz en iyi ve en ilginç kitaplardandır. Bu kadar iddialı konuşuyorum." "Ben dördünü de alıyorum." "Aynen. Ben de."diye atladı Tuğba. Kız bize kitaplarımızı paketledikten sonra ücretleri ödeyip teşekkür ederek yanından ayrıldık. "İclal?" "Hımm?" "Bu stantdaki kız, sırf bize kitapları satmak için mi öyle davrandı dersin?" "Zannetmiyorum. Kız kitapları okumuş, belli. Yoksa nereden bilecekti hayırlısı olsun duasının aslında evliya duası olduğunu?" "Haklısın galiba ama ben kitapları aldığım için pişman değilim. En yakın zamanda okuyacağım inşaAllah." "Ben de asla pişman değilim ve bu akşam başlıyorum. Kızın tavsiye ettiği gibi önce sana bir sır vereceğim, sonra rüya avcısı, ardından su kanunu, en son da Hızır dokunsun dualarına okuyacağım inşaAllah. Eğer ilk kitabın hızını alamazsam bir iki haftaya bu dört kitabı bitiririm meraktan." "Ben senin kadar hızlı okuyamıyorum ya."deyince güldüm sadece. Tuğba ile birkaç stant daha gezdikten sonra artık dönmeye karar vermiştik. Bir sürü kitap almıştık. Benim seçtiğim kitapların daha ilgi çekici olduğunu düşünüyordum. Şimdilik bu kadar almıştım dönerken ağırlık olmaması adına lakin yarın Pendik'teki fuara gidecek ve oradan da bir sürü kitap alacaktım inşaAllah. Tuğba ise daha çok İslami roman almıştı. Cüneyt Algan-Beyaz Minare, Halit Ertuğrul, Ahmet Günbay Yıldız gibi yazarların kitaplarını almıştı. Ben toplamda 10 kitap almıştım, Tuğba ise 7. Sonuçta mutlu mesut ayrılmıştık fuardan. İlerleyen günlerde fuara kitaplarını imzalamak için gelecek olan yazarların bazıları söyleyişi de yapacaktı. Biz de bunu Instagram'dan yakinen takip ediyorduk zaten. O yüzden özellikle sevdiğimiz yazarların söyleyişi ve imza günlerini bekliyorduk. Dönmek için daha önümüzde bir sürü koca gün vardı. Bu bir haftalık tatilde İstanbul'un tadını çıkara çıkara dönmek istiyorduk. Ve inşaAllah öyle de olacaktı. "Ee İclal? Son bir durağımız kaldı he?" "Aynen Tuğbacığım. Sahaflara uğradıktan sonra otele dönebiliriz artık."der demez önümden bir çocuk geçti. İşin tuhafı çok tanıdık birine benziyordu. Bu, ruh halime de yansımış olmalı ki Tuğba sordu. "İyi mısın İclal? Cildin soldu sanki? Bir şey mi oldu?" "Yok. Yok bir şey. Hadi gidelim. Akşama üç saat falan kaldı sanırsam. Vaktinde otelde olalım." "Tamam." Kendine gel İclal! Aynı kişi değil. Boşuna endişeleniyorsun. O değildi, olamaz da... -Bölüm sonu- |
0% |