@m.yaprak_epli
|
Günlerce gözümün önünden gitmeyen mazi, varlığını acıyla yâd ediyordu. Sanki hep yakandayım der gibi. Düşüncelerim istila altındaydı. Öyle bir abluka altına alınmıştım ki etkisinden çıkmam biraz zor olmuştu. Zira her yalnız kaldığımda öyle bir aklıma geliyordu ki canımın yanmasına engel olamıyordum. Allah'tan yanımda Tuğba vardı da düşüncelerimi dağıtabiliyordum. Evet, Tuğba ile Kayseri'de, benim evimdeydik. İstanbul maceramız bitmişti. Zaten gezmekle ve kitap fuarlarını dolaşmakla geçirmiştik.
Dün uçakla Kayseri'ye döndükten sonra ikimiz de yorgun argın yatmıştık. Bu sabah kahvaltıdan sonra Tuğba duşa girmiş, kendini iyi hissetmediğini ve biraz uzanacağını söylemişti. Bense o duşa girdiğinden beri mutfakta sarmalar, dolmalar, börekler ve neyi becerirsem onları yapmaya girişmiştim. Normalde tek kişilik, basit yemekler yapıp yerdim ama bugün Tuğba geldiği için ayrı bir hazırlık içine girmiştim. Aslında çok canım çektiğinde kendime de hamur işleri yapmıyor değildim tabi. O da bir dipnot olarak kaladursun sabahtan bu yana önce zeytinyağlı yaprak sarma, sonra lahana dolması, tepsi böreği, pizza, sandviç, poğaça ve bunlara benzer atıştırmalıklar yapmıştım. Sonradan sürekli uğraşıp durmak istemiyordum. Bugün hepsini yapıp bitirmek istiyordum. Hem bu sayede benim de kafam dağılıyordu. Aklım hâlâ mazideki anılardaydı maalesef. Tuğba'ya o kiloları geri aldıracaktım. Arkadaşıma kilolu olmak yakışıyordu, tabi dozunda. Son hız yemek yapmaya devam ederken aklıma İstanbul'dan dönmeden önce yaşadığımız, komik bir anı gelmişti. Bunun üzerine gülümsemeden edemedim. Tuğba'yla yine bir kitap fuarından dönüp durağa giderken adamın birinin kaldırımda karısına şiddet uyguladığını görmüştük. Tuğba o kadar sinirlenmişti ki öne atıldığını görünce kolunu tutup durdurdum onu. "Bana bırak Tuğba. O adam bu yaptıklarına pişman olacak." Tuğba'nın şeytanca gülümsemesi üzerine ben de haince gülümsedim. "Bana ne yapacağımı söyle İclal." "Bana uy yeter."diye göz kırptım ve birlikte o adama doğru gittik. Adam bizi fark edince durdu ve bize baktı. "Ne istiyorsunuz!" Ellerimi göğsümde kavuşturup bir elimi çeneme dayadım. "Amca bey, biz size bir şey söyleyecektik." "Neymiş!"diye bir ayı edasıyla bağırdı. Zaten tam bir oduna benziyordu. "Ee şey sırtında bir tarantula var da biz böcek bilimi öğrencileri olarak biliyoruz ki bu tarantula zehirli. Seni uyarmak istedik amca bey."dediğimde Tuğba da uyarıcı sesleriyle bana ayak uyduruyordu. Adamın gözleri öyle bir büyüdü ki "Neyyy!!!"diye bağırıp elleriyle sırtını yoklamaya başladı. Bununla sırtında olmayan tarantulayı kovmaya çalışıyordu ya da o, öyle sanıyordu. "Gitti mi? Gitti mi ulan söyleyin!" "Yok amca bey. Elin yetişmez senin dur, ben eldivenimi giyeyim de alayım."deyip çantamdan eldivenlerimi çıkardım. Tuğba'ya göz kırpıp 'Hadi' dercesine işaret ettim. Tuğba büyük bir memnuniyetle başını salladı. "Aa boynuna doğru geliyor. Dur, bir tane vurayım da duvara yapışsın."deyip adama öyle bir tokat attım ki yere serildi. "Ulan yavaş! Böcek yerine beni öldürdün." "Ama kıl payı kaçtı elimden amca bey. Tuğba daha iyi isabet ettiriyor. Hadi Tuğba."deyince Tuğba sessizliğini bozup "Seve seve!"dedi dişlerinin arasından. Diğer eldivenimi alıp giydi ve adama daha sert vurdu. Adam bir daha yere serildi. Karısı ise önce şaşırmışsa da sonra bizim gibi eğlenmeye başlamıştı. Bu daha az bile! Adamı kandırıp iyice benzetmiş ve dersini verdikten sonra çantamdan oyuncak tarantulamı çıkarıp elime almıştım gizlice. Bu oyuncak tarantula her zaman çantamda bulunurdu. Başta bununla şaka yapsam da sonradan hadsizlere haddini bildirmek için kullanıyordum. Adama elimdeki tarantulayı gösterip "Bak, amca bey? Sonunda aldım böceği."dedim. Oyuncak da olsa böcek o kadar korkunç görünüyordu ki adamın korkudan gözleri daha bir büyümüş ve "Onu benden uzak tutun."diye bağırmaya başlamıştı. "Sen lanetlenmişsin amca bey." "O ne demek şimdi? Nasıl lanetlenmişim ki ben?" "Eski Türklerde karısını döven bir adama Sultan bir lanet okumuş. 'Bundan sonra karısını kim döverse ona tarantulalar musallat olsun' demiş." "Ciddi mi söylüyorsun!?" "Tabi amca bey. İstersen araştır." Adam öyle bir korkmuştu ki diz çöküp karısından özür dilemişti. "Bir daha sana elim kalkarsa namert olayım." Öylesin zaten de neyse! Karı koca yanımızdan ayrıldıktan sonra Tuğba ile beşlik çakmıştık. "Adamın inanacağına pek ihtimal vermemiştim ama iyi yuttu."diye güldü. "Bir daha karısına el kaldırsın da göreyim!" "Kadınla konuşmamıza rağmen boşanmayacağım demesine inanamıyorum ya." "İnşaAllah pişman olmaz." Fırın alarm verince düşüncelerimden ayrıldım. Börekler olmuştu galiba. Oh, mis gibi de kokmuştu. Tuğba bayılırdı böreğe. Kızımın midesi bayram edecekti. Mutfaktaki tüm işlerimi bitirip her yeri toparladıktan sonra saate baktım. Öğlen olmak üzereydi. 15 dakikalık bir duşa girsem ezan okunmadan yetişebilirdim herhalde. Hızlıca oturma odasına gidip Tuğba'ya göz attım. İyi, mışıl mışıl uyuyordu. Ben de hemen duşa girdim. Duş çok iyi gelmişti. Abdest alıp saçlarımı kuruttuktan sonra ezan okunmuştu. Tuğba'yı uyandırayım da beraber kılalım. Oturma odasına gidip Tuğba'ya baktım. Hâlâ uyuyordu. Bugün bu ne uyku sevdasıydı böyle!? "Tuğba, hadi kalk ezan okundu. Namaz kılalım güzelim hadi." Uyanmadığını görünce yorganı kaldırdım. Ter içinde kalmıştı. Hemen alnına dokundum. Yanıyordu kız! Aman Allah'ım! Yoksa duş aldığında soğuk kaptı da o yüzden mi yattı? Ateşi de bu yüzden çıkmış olmalı. "Tuğba kalk!" "İclal çok üşüyorum." "Tuğba kalk seni banyoya götürelim. Havale geçireceksin kalk." Onu zar zor banyoya götürüp soğuk duşun altına soktum. Tuğba banyoyu çığlık içerisinde bıraksa da asla çıkmasına müsaade etmemiştim. Sonunda iyi olduğuna karar verdiğimde havluya sarıp çıkardım onu. O elbiselerini giyerken hemen oturma odasındaki şömine şeklindeki duvarla yapışık olan elektrik sobasını açmıştım. Sonra mutfağa koşup nane limon kaynattım. Tuğba üstünü giyince onu elektrik sobasının yanındaki tekli koltuğa oturttum. Sehpanın üstüne de nane limonunu koydum. Ağır ağır içti. Başından hiç ayrılmadım. Üstüne de bir battaniye vermiştim. Allah'tan ateşi düşmüştü. Beni çok endişelendirmişti. Nane limonunu içerken ağladını farkettim. "Yemin ederim o çocuğu öldürürüm!" "Onun bir suçu yok İclal. Kendine engel olamayan benim." "Nefret ediyorum ondan!" "İclal lütfen..."dedi ve sustu. Sinirlendiğimde çok huysuz birine dönüştüğümü söylemiş miydim? Derken Tuğba'nın telefonu çaldı. Allah'ım bir de yüzsüz yüzsüz arıyor muydu bu çocuk!? Tuğba'dan önce telefonu kapıp aramayı cevaplandırdım. Tuğba telefonu almaya çalışsa da ona engel oldum. "Sen hangi yüzle arıyorsun!" "İclal yapma."diye fısıldadı Tuğba. Hâlâ telefonu almaya çalışıyordu. "Efendim, anlayamadım? Tuğba nerede İclal?" "Arkadaşımın adını ağzına alma!" "İclal neden böyle davranıyorsun? Şaka mı bunlar?" "Ne şakası be! Ben de seni adam sanmıştım. Senin yüzünden benim kardeşim az kalsın havale geçiriyordu!" "Hiçbir şey anlamıyorum. Ne demek istiyorsun? Ne havalesi? Ne demek benim yüzümden!" "İclal lütfen başımı yakma. Ver şu telefonu. Allah rızası için." Tuğba öyle yalvarınca dayanamadım. "Sana açıklama yapmak zorunda değilim. Zaten ileride bir gün suçlu olduğunu anlayacaksın. Şimdilik kör takliti yapmaya devam et."deyip suratına kapattım. "Oh be! Rahatladım vallahi. Tuğba? Gözün neden seyiriyor senin güzelim? O kadar kızmış olamazsın yahu? O kadar mı kızdın? Peki ben kaçayım o vakit." "İclaaaaaaaaalllllll!!!" Sorarlarsa iyi kızdı dersiniz... -Bölüm Sonu- |
0% |