@m.yaprak_epli
|
Hayır! Gitmesine izin veremezdim. Onu yeni bulmuşken tekrar benden gitmesine izin veremezdim. Meğerse bunca zaman yanı başımdaymış da haberim yokmuş! Neden! Neden hiçbir şey söylememişti? Neden kendini saklanmıştı benden? Neyse, bunları onu bulduktan sonra sorardım illa ki ama şimdi ona yetişmeliydim. Hem de bir an önce! Çantamı ve Uraz'ın verdiği paketi sitemizin güvenliği Ahmet amcaya bırakıp peşine düştüm. Site dışına çıktığımda nefes nefese kalmıştım. Bunu çok önemsemeyip hemen etrafıma bakındım. Çok uzaklaşmış olamazdı. Derken ileride bir arabaya bindiğini gördüm ve koşmaya başladım. Uraz durmalısın... Araba hareket etmeye başlamıştı ama bir an bile hızımı kesmeden koşmaya devam ettim. Nefesim kesiliyordu, bacaklarıma kramp giriyordu ama şimdi Uraz'ın gitmesini engellemezsem bir daha onu bulamazdım, biliyordum. Araba hızını arttırınca endişelenip daha hızlı koşayım derken ayaklarım birbirine takıldı ve sertçe yere düştüm. Bunun üzerine dayanamayıp ağlamaya başladım. Uraz gidemezsin... Lütfen geri dön... Başımı kaldırıp uzaklaşan arabaya baktım ve dizlerimin üzerinde çöktüm. Ellerim öyle sert çarpmıştı ki yere, çoğu yerinde yara oluşmuş hatta kanamaya başlamıştı. Acısını hissetmiyordum yaşadığım şu acının yanında. Ayağa kalkıp üstümü başımı silkeledim ve çaresizce kaldırım kenarına çöktüm. Gözyaşlarım durmuyordu. Canım çok acıyordu. Geçmişi hatırladıkça kendimi engelleyemiyor, hıçkırdıkça hıçkırıyordum. Kollarımı dizlerime dolayıp başımı da dayayınca bir çocuk gibi hüngür hüngür ağlamaya başladım. Allah'ım Sen bana mukayyet ol, kendimi kaybetmek istemiyorum... "Eskiden de salaktın. Hâlâ da öylesin. Şu ellerinin haline bak! İclal sen benim başımın belası mısın acaba!?" Başımı kaldırıp sesin sahibine baktım. "Uraz..." "Uraz ya! Tanımadığın, kalbini kırdığın hatta üzerinde takla attığın Uraz!" Ayağa kalkıp haram olduğunu bile bile şeytan aldatmacası ile bunu göz ardı edip bir tokat attım suratına. Bundan çok pişman olacaktım sonra, biliyordum lakin şu an hem çok öfkeli hem de çok üzgündüm. Yakalarına yapışıp sarstıkça sarstım onu. "Nerdeydin bunca zaman pislik herif! Senin için ne kadar endişelendiğimi biliyor musun! Öyle çekip gitmek kolay mı he! Sen bana rahmetli kardeşimin emanetiydin. Nasıl haber vermeden, hiçbir iz bırakmadan çekip gidersin! Önce kardeşim, sonra da sen gittin. Ben ne hale geldim biliyor musun! Aklımı kaçırmamak için zor durdum ayakta! Şimdi de aylardır yanımdaydın ve hiçbir şey söylemeden kendini sakladın. Neden Uraz neden! Neden böyle bir şey yaptın!" "Ekin öldükten sonra buralar bana dar gelmeye başladı İclal. Ne yapabilirdim, boğulmak üzereydim." "Haber vermek çok mu zordu ulan! Seni aramadığım yer kalmadı!"diye bağırdım. "İclal bir sakin olursan her şeyi anlatacağım sana. Gidip bir yerlere oturalım ve sakince konuşalım. Söz veriyorum, her şeyi baştan anlatacağım." "Anlatacaksın tabi ki! Bunu bana borçlusun Uraz bey! Neden gittiğini, haber vermediğini, nereye gidip bunca yıl ne yaptığını, sonra da aylardır yanı başımda olup kendini neden sakladığını, her şeyi anlatacaksın! Anlatmadan hiçbir yere gidemezsin! Bana çektirdiğin tüm acıların sebebini açıklayacaksın alçak adam açıklayacaksın!"diye tekrar bağırdım öfkeyle. Öylece yüzüme bakıyordu. Bense sadece ağlıyordum. Hem sinirden hem onu yıllar sonra bulduğumdan hem de çok kırgın olduğumdan. Birçok duyguyu bu gece Uraz yüzünden bir arada yaşıyordum. Ve umarım iyi bir sebebi vardı. Yoksa elimden çekeceği vardı... *** "Ekin'i hastaneye yatırdık İclal." "Hangi hastaneye ağabey?" "Senin staj gördüğün hastanede." "Öyle mi?" "Aynı odada kanser hastası bir çocuk daha var. Mide kanseri imiş çocuk. Görsen bir huysuz ki sorma. Ekin'i odasına aldılar diye bağırıp çağırdı. Ortalığı ayağa kaldırdı. Hemşirelerin dediğine göre çocuk bir yıldır hastanede imiş. Öyle zayıf ki görmelisin İclal, adeta kemikleri görünüyor. Vücudunda tek bir tüy yok. Saçları, kaşları... Her şeyi kemoterapi ile dökülmüş. Cildi çok soluk. Gözleri öylesine çökmüş ki göz bebekleri bile belli olmuyor. Kolları mosmor. Herhalde sürekli iğne yemekten olmuş. Ailesinden kimse onu ziyarete gelmiyormuş ya da o istemiyormuş, bilmiyorum. Yapayalnız, çökmüş, gencecik bir çocuk. Onun o halini görünce hem ibret aldım hem de çok üzüldüm. Ne hayatlar var be! Her an yatıp kalkıp şükretmemiz gerekiyor. Çocuk hayata küsmüş adeta. İçim parçalandı gerçekten." "Ağabey? Ekin de o çocuk gibi olmaz değil mi? Kurtulacak değil mi artık minik bıdığımız?" "İnşaAllah güzelim. Allah'tan ümit kesilmez. Bu arada çocuğun adı Uraz imiş. Ekin söyledi bana. Çocuğu çok sevmiş. Bizim Ekin'i bilirsin. Ne kadar ağır bir hayatı olsa da yüzü hep güler. Öyle ki Uraz denen çocuk da ona hemen ısınmış ki demin odaya geri döndüğümde artık sohbet ediyorlardı..." "Ekin olmasaydı o hastanede delirirdim herhalde. Evet, ilk başta onu istemedim. Ailemle aramdaki problemleri biliyorsun İclal. Beni hastane köşelerinde terk edip gittiler. Güya çok zenginiz ya? Adları kötüye çıkmasın diye beni yurtdışına gitmiş gibi göstermişlerdi. Zengin ve tanınmış bir ailenin çocukları kanser olamazdı onlara göre. Zaten kanser teşhisi konduktan sonra çevremdekilerin hepsinin tavrı değişti. Kız arkadaşım terk etmişti beni, tüm arkadaşlarım beni dışlamaya başlamıştı. Kimsenin hasta bir çocuğu çekmeye tahammülü yokmuş! Ama en çok ailemin yaptığı koydu bana. Nasıl bir anda o kadar değiştiler bilmiyorum. Hasta olan çocuklarını biraz para verip ölüme terk ettiler adeta. O hastanede tam bir yıl kaldım Ekin gelene kadar. Ölmeyi bekliyordum ama bir türlü ölmüyordum! Yaşadıklarımdan sebep öylesine asabi ve huysuz bir çocuk olmuştum ki herkes benden korkar ve çekinir olmuştu. Doktorlarla, hemşirelerle hep kavga ederdim. Hatta temizlik görevlileri ile bile! Tek istediğim sessizlik içerisinde ölmekti. En ufak bir gürültüye bile tahammülüm yoktu. Tüm hastaneyi bir yıl içerisinde hayattan bıktırmıştım desem yalan olmaz. Sonra Ekin girdi hayatıma. Küçüklüğünden beri kan kanseri olmasına rağmen yüzünden hiç tebessüm eksik olmayan Ekin! İmanı ve teslimiyeti ile beni kendine hayran bırakan, hayata yeniden dönmemi sağlayan Ekin! O gelmeseydi ben ondan önce ölmüştüm zaten çoktan. Hastaneye yatırıldıktan sonra tek bir günümü boş geçirmedik onun sayesinde. Bana o soğuk hastane duvarları arasında Kur'an okumayı öğretti. Gerçek İslam nasıldır, ne değildir, hepsini o öğretti bana. O benim canlı medresemdi İclal." Uraz'ın da gözünden bir damla yaş aktığını görünce sakinleştim derken tekrar ağlamaya başladım. Sitenin içinde çardaklardan birinde birbirimizden uzak bir şekilde oturmuş, öyle konuşmaya başlamıştık. Öncesinde akşam namazını kılmadığım için namaz kılıp dönmüştüm tabi. Yoksa sakinleşemezdim başka türlü. "Ben abdesti, namazı ondan öğrendim, onun sayesinde Allah'a aşık oldum. Motivasyonum yükselmeye başladı. Değişik bir insan oldum. Sonra sen girdin hayatıma. İlk başlarda çok sinir olurdum sana. Ekin'i senden ve ailenden kıskanırdım, biliyorsun. Sen de orada staj görüyordun. Sana da az çektirmedim doğrusu." "Evet, hatırlıyorum. Ateşini ölçmeye çalıştığımda izin vermezdin. Tansiyonunu ölçmeye geldiğimde aleti yere atar, beni de kovardın. Hatta ve hatta bütün yarım dönem boyunca benim yüzümden sinir krizleri geçirirdin, Ekin de seni sakinleştirirdi. Oysa tek amacım, sana yardımcı olmaktı. Hem bedenen hem de mental olarak iyi olmanı istiyor ve bunun için uğraşıyordum. Çünkü sen kardeşimin en iyi arkadaşı olmuştun. Onun iyi hissetmesini sağlıyordun. Ben de borçlu hissediyordum sana karşı." "Biliyorum İclal. Hepsini biliyorum. Sen sadece orada işini yapıyordun. Ayriyeten bana yardımcı olabilmek için kendini yırtardın ama ben zaten ablalık tavırlarına sinir olurdum. Tamam, Ekin'in ablasıydın ama benim değil. Bana sürekli ablalık taslaman çok fazla kızdırıyordu beni, inan bana. Sonra sana da alıştım. Ağabeyine, annene, ablana, babana. Hepinize... Ailemin göstermediği ilgiyi sizler gösteriyordunuz bana. Annenin her gelişinde ben ve Ekin'i ayırmadan yiyecekler getirmesi, eliyle sıcak böreklerden ağzımıza tıkıştırması, gece olunca ağlamama sebep olurdu. Annemi hatırlatırdı bana çünkü. Beni unutan annemi... Babanın gelip başımı okşaması beni daha güçlü hissettirirdi. Babaların görevi de bu herhalde? Güçlü hissettirmek. Ağabeyin bana bir ağabey, ablan bana bir abla oldu." Ekin ve benim muhafazakar bir kişiliğe sahip olmamız ağabeyim sayesinde olmuştu. Bize her şeyi o öğretmişti. Ağabeyimin hayatı medresede geçmişti küçüklüğünden beri. Onun dışında annem, babam ve ablam hep aynı olmuştu. Kötü insanlar değil, aksine çok iyilerdi Uraz'ın dediği gibi. Tek sorun İslam'a göre yaşadıklarını zannetseler de gerçekte öyle değildi ve onlar bunu hiçbir zaman kabul etmemişti. "Ve sen İclal... Anlatmadım bunları sana ama Ekin bizi çok yakıştırırdı. Hasta haliyle bile çöpçatanlık yapardı."diye güldü Uraz. Ne kadar acıdan gülse de. Ben ise şaşırmıştım. Ekin'in ben ve Uraz'ı yakıştırdığını yeni öğreniyordum. "Bana hep 'Sen artık tam tamına dinini öğrendin. Ablam da hep böyle bir erkekle evlenmek ister. Senden daha iyisini mi bulacak?' der, öyle böyle aklımı seninle doldururdu. Biliyorum İclal, bunları yeni öğreniyorsun ama lütfen ben anlatacaklarımı bitirmeden bir şey söyleme. Bırak, ben her şeyi açıklayayım, sonra ne diyeceksen dinlerim. Neyse... Ekin her çöpçatanlık yaptığında ben de 'Ablan beni kardeşi olarak görüyor ama onu ne yapacaksın?' diye sorduğumda 'Hz. Hatice ile Efendimiz (SAV) arasında 15 yaş olmasına rağmen birbirlerini sevip evlendiler. Sizin aranızda bir-bir buçuk yaş olması engel bile değil.' derdi. Sen çok güzeldin İclal, tamam olağanüstü bir güzelliğim yok diyeceksin biliyorum, hep söylüyorsun bunu ama ben zaten senin kalbinin güzelliğinden etkilendim. Dediğim gibi sen bu kadar güzelken ve ben o kadar çirkinken sana kalkıp da içimde yeni yeni filizlenen bir tohumu gösteremezdim. Üstelik sen beni kardeşin olarak görüyordun. Ben ise, bunu beni çirkin bulduğun için yaptığını düşünürdüm. Aşağılık kompleksi işte." "Uraz-" "Lütfen! Bırak bitireyim. Seni o kadar iyi tanıyorum ki nerede, ne zaman, ne söyleyeceğini de çok iyi biliyorum. Günler, aylar ilerledikçe Ekin'e, sana ve ailene daha çok alışıyordum. Sabah erkenden uyanır, senin gelmeni beklerdim mesela. Sen her gün elinde poğaça, börek ve çayla gelirdin çünkü. Haftanın sadece dört günü stajın olsa da her gün erkenden gelmeye özen gösterirdin. Bunu kardeşin için yaptığını bilsem de sabah olmasını büyük bir gözle beklerdim. Ekin de bunun farkındaydı tabi. Hep dalga geçerdi benimle. 'Oğlum bu kadar çabuk aşık olacağını beklemiyordum he. Ablam mezun olsun, evlendirelim sizi' derdi. Ben ise her seferinde ona engel olurdum. Sen eğer sana olan masum hislerimi bilirsen benden soğursun diye korktum. Sonra bana belli aralıklarla hediye vermeye başladın İclal. Önce Allah'ın varlığını, İslam'ı kanıtlayan yazılarının olduğu defterini hediye ettin. O gün Yalın ile yaptığımız münakaşada senin defterini ezberlemem etkiliydi. Hayatını değiştirdiğini söylediğin kitabı verdin, en sevdiğin ilahilerin içinde bulunduğu Mp3'ü verdin. Ekin ölmeden bir ay önce ikimize dost yüzüğü aldın. Ben tabi sonra o yüzüğün içine senin ve benim baş harflerimizi yazdırdım o ayrı." Demek o yüzük, bu yüzüktü. Aman Allah'ım! "Sen bana bu kadar hediye vermişken ben de sana bir bileklik aldım. İşin güzel tarafı o bilekliği bir kere bileğine takıp hiç çıkarmadın. Bunun beni nasıl mutlu ettiğini bilemezsin. O gün Salih ağabeyin evinden çıktığımızda bilekliğini düşürüp, bu kadar endişelenmen ve özel birinden hediye demen beni daha çok mutlu etmişti. Beni unutmadığını gördüm o zaman. Biliyorum, kardeşimin emaneti olduğun için yaptım diyeceksin. Neyse... Ben, Ekin ve senin sayende hızla iyileşmeye başlarken Ekin'in durumu kötüye gidiyordu. Bana sevinirken kardeşin için perişan oluyordun, biliyorum. Seni kaç kere ağlarken gördüm, kaç kere gelip gözyaşlarını silmek istedim bilemezsin. Hatta sarılmak dahi istedim ama yapamadım. Çünkü senin sınırların vardı. O sınırları geçersem benden uzaklaşacağından korktum. O bir ay sonrası Ekin'in durumu aniden kötüleşti. Yoğun bakıma aldılar, hatırlıyorsun." Dayanamayıp yine hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Ağlamaktan Uraz'ın itirafları karşısında doğru düzgün şaşıramıyordum bile. Zira içim, geçmişten gelen ve hiç sönmeyen ateşlerle doluydu. "Ekin o yoğun bakımdan sağ çıkamadı İclal. Ben... Mahvoldum. Hayatımda hiç o kadar kötü olmadım. Durumu kötüleşmeden önce çok halsizdi. Bana abdest almak istediğini söylemişti. Abdest almasına yardım ettikten sonra namaz kılmaya çalıştı ama başaramadı ve tam o an durumu kötüleşti zaten. Sanki son anları olduğunu hissetmişti. Ekin gerçek bir şehit oldu ama ardında acıdan dağılmış bir aile ve dost bıraktı. Ekin'in cenazesinden sonra günlerce kendime gelemedim. Yemekten, içmekten kesildim. Yine eski halime döndüm. Eski, huysuz ve ölümü bekleyen Uraz'a döndüm. Hastalığım tekrardan kendini göstermeye başladı. Siz de çok kötüydünüz. Bu yüzden bu halim gözünüze çok çarpmadı. Bunun için hiçbirinizi suçlayamam. Çünkü hepiniz tek tek yıkılmıştınız. Ekin'in cenazesinde baygınlık geçirmek üzereyken fark etmeden başını benim omzuma koyup 'Bir kardeşimi toprağa verdim bugün ama şükür, öbür kardeşim yanımda. Sen onun ömrünü uzun olmasını nasip eyle ya Rab'bi' dedin ya? Artık iyiden iyiye o şehir üstüme üstüme gelmeye başladı. Önce Ekin'in ölümü, sonra tekrar kendini gösteren hastalığım, en sonunda da senin bana hâlâ kardeşin gözüyle bakman nefessiz kalmama sebep olmuştu. Dayanamayıp kimseye bir şey söylemeden kaçarcasına yurtdışına gittim. Nasıl olsa beni önemsemeyen ailem para ihtiyacımı karşılıyordu. Yurtdışına gittikten sonra oradaki bir onkoloji hastanesine yattım. Moralim yerlerde olmasına rağmen iyi bir tedavi ile bir yıl içinde iyileşmeye başladım. Hastanedeyken açıktan liseyi bitirdim. Türkiye'ye döndükten sonra üniversite sınavına girdim ve işletme kazandım. İyileştikten sonra vücudumda inanılmaz değişimler oldu. Kilo almaya başladım, saçlarım, kaşlarım çıktı. Beslenmeme dikkat etmenin ve spor yapmanın çok yararı oldu tabi ki. O zamanlar saçlarım olmadığı için sarışın olduğumu bilmediğinin farkındayım." Başımı salladım. Her bir söylediğine ayrı şaşırıyordum ya orası ayrı. "Sonra ne yaptın?" "Sonrası çok ilginçti İclal. Beni istemeyen ailem, dış görünüşümün ve başarımın etkisiyle bir anda ilgili aile rolüne büründüler ama tabi zor zamanlarımda kimin yanımda olup, kimin olmadığını bildiğim için bu sefer ben onları istemedim ama yine de evde, yanlarında yaşadım. Kötü olduklarını yüzlerine vurmak için kaldım yanlarında. Ne kadarı etkili oldu bilmiyorum ama sonra kendi evime çıktım zaten. En yakın arkadaşımla yurtdışında tanışmıştık. Onun benim için ne fedakarlıklar yaptığını bilsen, dilini yutardın İclal. Aynı üniversiteyi ve bölümü kazandık İstanbul'da. Allah'ın işine bak ki seni de o üniversitede buldum. İlk başta tanıyamadım seni biliyor musun? Gözlük takmaya başlamıştın. Seni bir teyzeye zarar vereceğini düşünerek fark ettim. Ne kadar da çökmüştün. Yüzün hep hüzünlüydü. O günden sonra seni hep göz hapsine aldım. Sen beni hiçbir zaman tanımadın. Haklıydın da, çok ama çok değişmiştim ama beni tanıyamadığın gerçeği çok zoruma gidiyordu. Ben de kendimce bir şeyler yapmak istedim. Senin karşına yeni halimle çıkacak ve beni sevmeni sağlayacaktım. Ki bence başarılı da oldum."deyince gözlerimi kaçırdım. O ise devam etti. "Senin sağlık bölümlerinden birinde okuduğunu öğrenince tekrar sınava girdim ve aynı üniversitenin paramedik bölümünü kazandım. Erdal ile orada tanıştık zaten. İşletme okumaya devam ediyordum ama senin atandığını duyunca ben de önceden seninle birlikte sınava girip senin gibi Kayseri'ye verdim tercihimi. İşletme bölümünü dondurdum zaten o ayrı. Sana kendimi fark ettirebilmem için Kayseri'ye gelmem şarttı. Erdal ile birlikte bağlantılarımızı kullanıp senden sonra gelmeyi başardık. Kayseri'ye atandığını da Hazar'dan öğrendim. Hazar benim kankalarımdan ikincisi." Aniden ayağa kalktım. "O zaman o mesajları yazıp sürekli özel numaradan arayan da sendin! Yanlış mı anladım?"dedim sinirle. "İclal sesini duymaya ihtiyacım vardı. Sen beni engellemeseydin hiç mesaj atmayacaktım zaten. Amacım sadece biraz sesini duymaktı. Seni uzaktan görmeye artık dayanamıyordum çünkü. Sana, eğer beni tanırsan kim olduğumu söyleyeceğim demiştim ama sen beni tanımadığın gibi o gün tüm gün üzgün ve sinirli dolaşmama sebep olmuştun." Onu ilk gördüğüm günden bahsediyordu. Kızların bana "Uraz sırtına bakıyor "dediği gündü. "Bütün bunları yapmak yerine gelip neden tüm gerçekleri söylemedin Uraz neden!" O da ayağa kalktı aniden. Öfkelenmişti. "Sana sırılsıklam aşıktım çünkü salak! Sen benim eski halimi kardeşin olarak görürken tekrar aynı şeyleri yaşamak istemedim. Yeni halimle hayatına, en önemlisi kalbine girmek istedim. Bu yüzdendi yaptığım her şey ama senin değiştiğini düşündüm. Eski İclal gibi değildin sanki." "Kardeşimin vefatından sonra nasıl eskisi olabilirdim Uraz! Tüm hislerim çekildi benim. Üstüne sen de gittin. Senden uzun bir süre haber alamayınca iyice hissizleştim ama yaşamaya devam ettim ama sen şu yaptıklarınla beni tekrar kaybettin." "Bu da ne demek şimdi?"diye korkuyla baktı. "Önce habersizce çekip gittin. Sonra hiçbir şey olmamış gibi geri döndün ve başka biri gibi davrandın. Evet, bakışların bana hep tanıdık geldi ve isim benzerliğinden hiçbir zaman aklımdan aynı Uraz olacağın hiç geçmedi. Çünkü iki Uraz arasında uçurumlar kadar fark vardı. En önemlisi benim bildiğim Uraz bana yalan söylemek şöyle dursun, yüreğindekileri her zaman açık bir şekilde söylerdi. Dış görünüşün güzelleşmiş olması sana böyle bir özgüven vermiş olmalı. Eski Uraz'ın masum bakışları gitmiş, onun yerine gözlerimin içine baka baka yalan söyleyen yeni bir Uraz gelmiş. Sen beni kandırdın. Benim acılar içinde kıvrandığımı bile bile beni bir başıma bıraktın. O yüzden işte şimdi kaybettim seni, işte şimdi kaybettin beni..." -Bölüm Sonu- |
0% |