@m.yaprak_epli
|
"Sen de kimsin? Sen nesin böyle? Ne oldu sana öyle?" Çalılıkları iyice açıp elime aldım yaralanmış kuşu. "Ama ben seni yerim. Kanadın mı yaralandı?"deyip korku içinde benden kaçmaya çalışan muhabbet kuşunu aldım elime. Sonra da tüylerini okşamaya başladım. Hâlâ çok korkuyordu ama bir süre sonra alıştı ve kendini bana bıraktı. Yaralı olduğu için gözleri kapanıp duruyordu. Bu kuşu acilen tedavi ettirmek gerekiyordu. Aksi takdirde kanadını kaybedebilirdi. Anlaşılan önce ağaca çarpmış, çalıların içine düşünce de debenlenmiş ama kanadına daha çok zarar vermişti. Kuşu Elmas'ın bahsettiği yaşlı çifte götürebilirdim. Belki onlar bir şey yapabilirlerdi. İlk yardım eğitimim vardı ama hayvanlar konusunda pek bilgili değildim. Ona yanlışlıkla zarar vermekten korkuyordum. Bu yüzden kuşu alıp o eve gittim. Bahçeden içeri girdikten sonra kapı zilini çaldım. "Geldim geldim."diye içeriden yaşlı bir kadının sesi geldi. Kapıyı açtı ve önce bana baktı, sonra da yaralı kuşa. "Selamün aleyküm efendim." "Ve aleyküm selam kızım." "Efendim bu yaralı kuşu evinizin hemen yanındaki çalılıkların arasında buldum. Kanadını yaralamış." Kuşu eline alıp okşadı. Kuş sanki onu tanıyormuş gibi hiç korkmadı. Aksine gevşemiş görünüyordu. "Kuş sizin mi teyzeciğim?" "Yok kızım. Bizim oğlanın kuşu bu." "Oğlunuzun demek. Kuşunu mu kaybetmişti?" "Yok, yanlış anladın sen beni kızım. Neyse hakkını helal et, seni kapıda beklettim. Buyur, içeri gel de öyle konuşalım."deyip beni içeri buyur etti. O önden kuşu alıp içeri girdi, ben de peşinden. Uzun bir koridorun içinde ilerledikten sonra en sonki kapıda durdu ve "Buyur kızım. Böyle geç."dedi. Gösterdiği yere girdiğimde buranın sade ama şık bir salon olduğunu gördüm. Ben gidip bir köşede otururken teyze, kuş ile birlikte başka bir odaya gitti. "Bey! Bir bak hele. Bizim oğlanın kuşunu hanım bir kız buluvermiş. Kanadı yaralanmış. Tedavi edebilecen mi?" Başka bir odanın kapısı açıldı ve yaşlı bir adamın sesi geldi. "Geldim hanım geldim. Bir bakayım. Ver şöyle elime." Teyze amcaya kuşu verdikten sonra elinde iki çay ile birlikte salona geldi. Bunu görünce mahcup bir şekilde ayağa kalktım. "Efendim ne gerek vardı? Zahmet etmişsiniz." "Otur kızım otur. Misafirimizsin sen. Edeben ev sahibi ikramda bulunacak tabi."dedi tebessüm ederek. "Allah razı olsun efendim." "Efendim ne bakayım?!"diye sahte bir kızgınlıkla ellerini beline koydu. "Patronun muyum ben senin? Benim adım Aytül. Teyze dersin, nine dersin ama efendim demeyesin emi kızım? Bizim tek Efendimiz Muhammed Mustafa (SAV)'dır." "Olur Aytül teyzem. Haklısın."dedim gülümseyerek. Teyzeye hem hayran kalmış hem de çok sevmiştim. Bir süre sonra çaylarımızı içip sohbet etmeye başladık. "Bu arada kızım, bizim oğlan derken öz oğlumuzdan bahsetmiyordum. Bizim çocuğumuz yok. Rabb'im nasip buyurmadı." "Çok üzüldüm teyzeciğim. Allah yardımcınız olsun." "Amin kızım amin. Sağ olasın. Kuşun sahibi olan bizim oğlan, yıllar önce vefat eden arkadaşlarımızın torunu. Sık sık bize gelir, gider. Gencecik oğlan bu yaşında neler yaşadı bir bilsen?" "Allah imtihanını kolaylaştırsın. Gençlerin imtihanı daha bir ağır gelir omuzlarına." "Amin. Doğrudur kızım. Kendi anlattıydı bize; lisedeyken sevdiği kız onu terk etmiş, çok seviyormuş çocuk. Anne-baba desen zaten işkolik ve ilgisiz. Yıllar önce de ninesi, dedesi vefat edince o gün bugündür bize gelir, gider. Üniversiteye başlarken çok yakın olduğu arkadaşını trafik kazasında kaybetti garibim. Artıkın kimseye güvenmez oldu yavrum." Bahsettiği kişiyi ne kadar tanımasam da yaşadıklarına üzülmüştüm. Allah yar ve yardımcısı olsun. "Bir insanın, bu ister genç ister yaşlı olsun Allah ile yakınlığı imtihanının derecesini belirler teyzeciğim. O zaman hayat ya zor gelir ona ya da kolay. Bunu ancak Allah'a olan yakınlık belirler. İnsan ne kadar Rabb'ine yakın ise o kadar insandır. Günümüz gençleri keza yaşlıları da öyle çok fazla bunun bilincinde değiller ne yazık ki."deyip çayımdan bir yudum aldım. "Ne güzel dedin kızım. Ne mutlu bunları bilip buna göre amel etmen. Allah'ın nasipli gençlerindensin ki Rabb'im lütfu ile şereflendirmiş." "Estağfurullah teyzeciğim. Allah sizden razı olsun." "Amin kızım, cümlemizden."dedikten hemen sonra elinde kuş ile amca girdi içeri. Onu görünce hemen ayağa kalktım saygı amaçlı. "Otur kızım otur."dedi hemen eliyle. Aytül teyze bu hareketime oldukça şaşırmış, sonra da hayran hayran bakmaya başlamıştı. "Görüyorsun değil mi bey? Bu genç kız gibisi kaldı mı acaba bu devirde? Rabb'im böyle gençlerin sayısını artırsın."deyince amca çok içten bir şekilde tebessüm etti. Ben ise yine estağfurullah çektim. "Amin hanım amin. Adın nedir güzel kızım senin?" "Adım İclal, amcacığım." "Memnun oldum, ben de Osman amcan. Kuşu zamanında getirmeseydin muhtemelen kanadını kaybedebilirdi. Çok kötü yaralanmış. Bizim Emre çok üzülürdü. Çok düşkündü bu kuşa değil mi hanım?" "Doğrudur bey. Hayattaki sayılı dostlarımdan biri, derdi. Allah razı olsun senden kızım." "Estağfurullah. Hiç önemli değil. Ecmain olsun. Bu arada bu kuş ile karşılaşmasaydım yine sizi rahatsız etmek için kapınızı çalacaktım efendim." Fark etmeden yine "efendim" demiştim. İnşaAllah kızmazlardı. "Kapımız her canlıya açıktır güzel kızım ama senin sıkıntın başka gibi. De hele amcana?" "Sayın amcacığım, ben bir hafta önce buraya geldim. Aslen Şanlıurfa'lıyım ve orada ailemle yaşıyordum. İşimden dolayı buraya atandım. Ama kalacak bir yer daha bulamadım. İstiyorum ki müslümanların çoğunlukta olduğu bir muhitte ya da sitede yaşayım. Bugün Elmas diye bir kız ile tanıştım. Bana sizlerin yardımcı olabileceğini söyledi. Ben de tam size geliyordum ki bu kuş çıktı karşıma. Olaylar bundan ibaret yani."deyince yine içtenlikle gülümsediler. "Tabi ki yardımcı oluruz kızım. Bu dine mensup olarak biz kardeşlik sözleşmesi imzaladık İclal kızım. Birbirimize yardımcı olmak bizim boynumuzun borcu."deyince Aytül teyze de başını salladı. "Allah razı olsun amcacığım."dedim mahcup bir şekilde. "Şimdi sana adres ve numara vereceğim güzel kızım. Benim bir arkadaşım var. Hem emlakçı hem de site sahibi. Çok zengin ama bir o kadar da dinini yaşayan tertemiz bir müslüman. Adı İbrahim'dir. Hanımının adı da Mehtap'tır. Bizim gibi yaşlı çiftler. Çocukları evlendikten sonra yalnız kaldılar ama canla başla İslam için savaşıyorlar. Sen yarın erkenden benim verdiğim adrese git. Ben de akşam arayıp konuşacağım senin için. Böylece hemen seni karşılar ve yardımcı olur." "Ne diyeceğimi bilemiyorum amcacığım. Çok teşekkür ederim. Allah siz gibi müslümanları başımızdan eksik etmesin. Allah razı olsun sizlerden." "Amin kızım, cümlemizden. Sen de artık bizim bir yavrumuz sayılırsın. Evini tuttuktan sonra sık sık uğra buraya. Hem bahsettiğim site bizim hemen yukarı sokağımızda. Hatta aramızda cami durur. Stratejik olarak çok uygun bir yerde site. Helal market desen çok yakınında, cami de aynı şekilde. Otobüs, minibüs durakları da öyle. Arka tarafı ise ormanlık bir alan." "Daha ne isterim amcacığım, elhamdülillah. Tekrar teşekkür ederim. Allah bu aciz gencin duasını kabul eder de bundan gayrı benim sizlerden ayrı düşmememi nasip eyler." "Ah kızım ah... Rabb'imden hep senin gibi bir evlatlar diledik de nasip olmadı. Demek ki seninle tanışmak içinmiş. Sen de artık bizim evladımız sayılırsın. Yolun düşerse gel, bu yaşlı kadın ile birer bardak çay iç." "İnşaAllah teyzeciğim. Bundan sonra sıkça misafiriniz olacağım. Müsaadenizle ben artık kalkayım. Daha otele gideceğim." "Demek otelde kalıyorsun? Burada bizimle kalsana kızım, kalacak bir yer bulana kadar." "Çok isterdim ama otel sahibi babamın arkadaşı olur Aytül teyzem. Babam beni ona emanet etti ev buluna kadar. Bu yüzden hayatta bırakmaz beni."diye güldüm. "Kız haklı hanım. Emanete sahip çıkmaya çalışıyor adamcağız. Hem yarından tezi yok, İbrahim mutlaka verir ona bir daire. Sen merak etme." "O zaman bir daha ki sefere görüşmek üzere Allah'a emanet olun efendim. Dualarınızı eksik etmeyin. Büyüklerimizin duaları birer elmas, birer yakuttur gençler için."dedim birlikte kapıya doğru giderken. "Bu iki oldu efendim dedin, fark etmedim sanma kızım."diye şakayla karışık güldü Aytül teyze. Ben de mahcup bir şekilde yere baktım aynı zamanda gülümseyerek. "Ağız alışkanlığı, affet Aytül teyzem. Kuş size emanettir."deyip kapı önüne çıktım. O sırada Osman amca içeriden elinde iki tane kart ile geldi. "Al bakalım güzel kızım. Biri benim kartım, diğeri de İbrahim'in. Üstünde adres de var." "Çok sağ olun Osman amca. Tekrardan Allah'a emanet olun." "Sen de kızım. Tekrar uğra."deyip el salladılar ben giderken. Bahçeden çıkmadan önce ben de el salladım onlara. Yola çıktığımda kulaklıklarımı takıp Mevlan Kurtishi'nin "Atirilahumma" adlı ilahisini açtım. Bu benim en sevdiğim ilahilerden biriydi. O kadar huzurlu hissettiriyordu ki bana kendimi, böyle bir ses yarattığı için Rabb'ime şükrediyordum. Hadi bakalım İclal Ilgın. Ev meselesini de hallettik sayılır. Şimdi istikamet otel... *** Sabah namazı sonrası işrak vaktine kadar yaptığım ilmi çalışmalar sonrası dışarı çıkıp yürüyüş yapmak vazgeçilmezimdir. Bu bana çok huzur verirdi. Sabahın nuru o temiz havayı içime çekmek bana tükenmek bilmez bir enerji veriyordu. Bugün büyük bir gündü. Bugün inşaAllah evimi tutacağımı hissediyordum. Bana yardımcı olan herkese çok dua edecektim. Allah onları bana lütuf olarak göndermişti ve her lütuf, büyük bir şükür gerektiriyordu. Yarım saatlik bir yürüyüşten sonra otele dönüp duha namazını kıldım ve hazırlanıp çıktım. Mahmut amcaya da haber vermeyi unutmadım tabi. O da çok sevinmişti ev haberine. Benimle gelmek için ısrar etse de onu işlerinden etmemek için gerek yok dedim. "Evi tuttuktan sonra ilk ziyaretçin ben olacağım"deyince büyük bir memnuniyetle kabul etmiştim. Dışarıda çok güzel bir hava vardı. Sokağa çıktığımda insanların neden bu kadar kalabalıklaştığını anlamış oldum. Otobüse binip dün Osman amcanın bana verdiği adrese gittim. İbrahim amcanın sitesine girip güvenliğe kendisini sordum. O da beni ofisine götürdü. İbrahim amca beni çok güzel karşılamıştı. Osman amcayla tipleri birbirine benziyordu biraz. "Demek bizim Osman'ın dün öve öve bitiremediği güzel kızımız sensin?" "Estağfurullah efendim. Sağ olun." "Söyle bakalım İclal kızım. Aklında nasıl bir ev var? Nasıl bir ortamı olsun istiyorsun? Nasıl komşuların olsun istersin?" "Ashab-ı Kiram gibi istiyorum desem çok mu abartmış olurum?" "Gerekli olan da bu desem sence ben mi abartmış olurum kızım?"deyince gülüştük. "Benim ailem de, çevrem de müslüman olmasına rağmen İslam'dan uzak yaşadılar efendim. Ben de hep İslam'ı gerçekten yaşayan müslümanların arasında yaşamak istemişimdir. Beni anlıyorsunuz değil mi?" "Çok iyi anlıyorum kızım. Orasını bana bırak sen. Nasıl bir daire istiyorsun peki? Eşyalı olsun mu yoksa sen mi döşemek istersin?" "Efendim ben kendim döşemek isterim. 2+1, balkonu mutfağa açılan ve güneş alan bir ev istiyorum eğer elinizde mevcut ise?" "O zaman sana A bloktaki 20 numaralı daireyi veriyorum. Hemen gidip bakmak ister misin?" "Çok memnun olurum."dedim ışıldayan gözlerle. Çok heyecanlanmıştım. "Hadi o zaman?"diye gülümseyen İbrahim amcayla kalkıp çıktık. Sitenin bahçesine indiğimizde birlikte bahsettiği dairenin olduğu bloğa gittik. Apartmana girip 5. Kata çıktık. 20 numaralı dairenin önüne geldiğimizde kalbim hızlı hızlı çarpmaya başladı. Allah'ım Sen gönlümdekini hakkımda hayırlı, hakkımda hayırlı olanı da gönlümü razı kıl. "Hadi güzel kızım. Bismillah de ve geç içeri."diyen İbrahim amcayla derin bir nefes aldım ve besmele çekerek içeri girdim. Sonra da birlikte evi gezmeye başladık. İbrahim amca da bir yandan evin özelliklerini anlatıyordu. Giriş kapısının hemen sağındaki odaya girdik. "Burası mutfak İclal kızım. İstediğin gibi balkonu var. Rahat bir şekilde sığabileceğin bir alanı var balkonun. Ve tabi harika bir manzarası da bulunuyor." Manzara gerçekten muhteşemdi. Dağlık ve ormanlık bir alan vardı uzakta. Aşağıda ise yollar ve arabalar vardı sadece. "Mutfak da güzel bir genişlikte ve yolda söylediğin gibi siyah-beyaz şıklığı hakim." Mutfak gerçekten tam istediğim gibiydi. Dolaplar, fayanslar, duvar rengi... Hepsi de sade ve şıktı. "Ama İbrahim amca? Beyaz eşyalar var?" "Onlar ev sahibine hediyemiz İclal kızım."diye gülümsedi. "Ama bütçeye dahil, değil mi?" "Hayır." "Ama nasıl olur İbrahim amca?" "Dedim ya İclal kızım, onlar bizim ev sahibine hediyemiz. Hem dediğine göre yeni atanmışsın. Bu da bizden hediye olsun ne olacak? Bütün ev sahiplerine bu şekilde davranıyoruz üstelik. Sana özel bir şey değil." "İbrahim amca ben ne diyeceğimi bilemiyorum. Bu hakkınız nasıl ödenir?" "Aslında bir şey yapabilirsin." "Elimden ne gelirse yaparım tabi İbrahim amca. Buyur lütfen?" "Dua etsen yeterli."diye göz kırpınca gözlerim doldu. Çok mahcup olmuştum. "İbrahim amca. Bir gerçek babam, iki Mahmut amca, üç Osman amca, dört sen. Hepiniz bir parça babam oldunuz. Allah razı olsun. Tabi ki dua edeceğim." "Ecmain güzel kızım, ecmain. Biz müslümanız İclal kızım. Aramızda böyle şeylerin lafı olması bile ayıp. Beni anlıyorsun değil mi?"diye kızmış gibi yaptı. "Sanki Asr-ı Felaketten Asr-ı Saadet'e düşmüş gibi hissediyorum. Allah sizlerin başımızdan eksik olmamasını nasip eylesin." "Amin. Hadi devam edelim."deyip mutfağın karşısındaki odaya geçtik. "Burası normal bir oda. İster oturma, ister çalışma, istersen yatak odası olarak kullanabilirsin kızım." "Çok şirin bir oda." Küçüktü biraz ama ferahtı. Odadan çıkıp hemen yanındaki odaya geçtik. "Burası da banyo. Duş kabini, klozet, çamaşır makinesi, banyo dolabı, hepsi mevcut." Yine beyaz eşya konusunu açacaktım çamaşır makinesini görünce ama İbrahim amca izin vermedi. Sonra banyonun hemen çaprazında ki odaya geçtik. "2 odalı bir ev demiştin. Bu da ikinci oda. Bu odayı da istediğin biçimde kullanabilirsin."dedikten sonra odayı inceledim. Önceki odaya göre biraz daha uzundu. En son ise salona geçmiştik. "Burası da salon. Gayet geniş ve ferah." "Simetrisine bayıldım İbrahim amca." "Mimarlarımız bu konuda çok hassastır."diye konuya açıklık getirdi. Salondaki pencere diğer odaların penceresine nazaran çok daha genişti. Mutfak ve salonun penceresi manzaraya bakarken diğerleri sitenin bahçesine bakıyordu. Bu hoşuma gitmişti. "İşte bu kadar İclal kızım. Ne diyorsun? Beğendin mi evi?"dedi İbrahim amca konuşmasını sonlandırırken. "Gerçekten tam istediğim gibi bir ev İbrahim amca. Sizi ve Osman amcayı karşıma Allah çıkardı. Çok teşekkür ediyorum." "Rica ederiz yavrum. Ne demek? Sen de bizim bir kızımızsın. Ümmetin kadınları bizim için birer altındır. Biz kainatın Efendisi (SAV)'in emrini yerine getirmeye çalışıyoruz sadece." "Ah İbrahim amcam. Bugüne kadar neredeydiniz? Ben hep sizin gibi müslümanları bekledim. Ne kadar malı, şöhreti, ünü olursa olsun her zaman Allah'ın rızasını gözeten müslümanları bekledim. Şükürler olsun bugünleri gösterene." "Hakkıyla isteyene ve hakkıyla çabalayana Cenab-ı Allah her zaman verir güzel kızım, ne kadar geç olursa olsun. Bunu unutmayasın. Sen O'nu memnun ederek yaşarsan O da seni memnun ederek yaşatır." Ve bir insan hiç bu kadar haklı olamazdı herhalde... *** Kulağımda Murat Belet'in "Aşkın fermanı" adlı parçası çalarken bir yandan yolda yürüyüp bir yandan da sürekli dolup dolup taşan gözlerimi durdurmaya çalışıyordum. Zira bir rüyanın içinde gibiydim. Şaşkındım, mutluydum. Bu lütuftu sürekli gözlerimi yaşartan. Bu sitenin kapısı Asr-ı Saadet'e açılan bir kapı idi adeta. İbrahim amca ile anlaşmış ve evi tutmuştum. Kirası da bana çok uygundu. Ki İbrahim amcanın kiradan kestiğini çok iyi biliyordum. O da malından böyle infak ediyordu işte. İhtiyaç sahiplerine en iyi barınma şartlarını sağlamaya çalışıyordu. Allah ondan razı olsun. Düşünmeye öylesine dalmıştım ki çalan telefonum uyandırdı beni. Annemdi. Dün akşam görüntülü konuştuğumuzda ev bulduğumu ve inşaAllah tutacağımı haber vermiştim. Onlar da ev tutar tutmaz aramamı tembih etmişlerdi. Onun için arıyor olmalılardı. Telefonu açıp konuşmaya başladık. Annem meraklı olduğu için tüm ayrıntıları ile anlatmak zorunda kalmıştım. En son ise "Anne sizinle birlikte belirlediğimiz ve bana ait olan tüm eşyaları bugün göndermeye çalışın inşaAllah. Böylece yarın yerleşmeye başlarım."demiş ve ondan da onay alınca birbirimize veda edip konuşmayı sonlandırmıştık. Telefonu cebime koyunca karşı kaldırımda bir kahvehane çekti dikkatimi. Her kahvehane gibi bunun da devamı kaldırıma taşınmıştı ve çoğu amca kaldırımdaki masalarda oturup çay içiyorlardı. Gülümsemeden edemedim. Otobüs durağına yaslanıp bir süre onları izledim. Hadi İclal Ilgın. Emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker yapma zamanı! İyi ki İmam Nevevi'ye ait "Riyazü's Salihin" adlı kitabımı getirmiştim. Kitabı çantamdan çıkarıp elime aldım. Gözlüğümü de ne kadar görmekte zorlansam da çıkarmak zorunda kaldım ve kutusuna koydum. Karşı kaldırıma geçip önüme ilk gelen amcaya seslendim. "Selamün aleyküm amcacığım?" "Ve aleyküm selam kızım?" "Sizden bir şey rica edebilir miyim acaba?" "Tabi, buyur kızcağızım?" Riyazü's Salihin'den 192. Hadisi şerifi açtım ve ona uzattım. "Ben gözlüğümü evde unuttum da hocamız bu Hadis-i şerifi ezberlememiz için ödev verdi. Eve gidene kadar yolda ezberlemek istiyorum da siz birkaç kere sesli okur musunuz? Ben hemen ezberlerim zaten."diye yalan söylemek zorunda kaldım. Ama Rabb'im biliyor ki niyetim başkaydı. O yüzden rahattı içim. Amcalar şaşırsa da kabul etmişlerdi. "Tabi kızım. Ver bakalım kitabı. Senin gözlerin görmüyor mu?" "Gözlük olmadan net göremiyorum amcacığım. O yüzden sizlerden rica ettim. Okursanız çok mutlu olurum." "Ne demek? Okuruz tabi. Lafı mı olur?"dedi ve gösterdiğim yeri okumaya başladı. "Ebu Said el-Hudri (r.a.)'den rivayet edildiğine göre, Nebi (SAV): Hadisi okuyan amca bitirdiğinde herkes suspus olmuş, öylece birbirlerine bakıyordu. Şaşırmışlardı, hatta başlarının üzerinden kaynar su dökülmüş gibi duruyorlardı. Ben ise daha çok üstlerine gittim. "Amcacığım bir daha okur musun? Malûm, ezberleyeceğim ya? Eksik olmasın istiyorum." Amca başını salladı ve yanlış görmediysem yutkundu. Hepsine ağır geldiği belliydi bu hadisin. Amca bir daha okuyunca "Hımm... Bu Hadis-i şerifte tam olarak neyden bahsediyor sizce amcalarım?"diye sordum. "Vallahi benim anladığım tek şey, tam olarak bizim bu durumdan bahsediyor kızım. Tesadüf müdür, rastlantı mıdır nedir şaştım kaldım. Bu hadisi de daha önce hiç duymadım."dedi bir amca. "Tesadüf diye bir şey yoktur amcacığım. Ya nasip deriz ya da tevafuk. İlahi bir rastlantı da diyebiliriz ama tesadüf demek, amaçsızca bir karşılaşma demektir. Oysa kâinatta hiçbir şey amaçsız ve hikmetsiz değildir. İkincisi, lütfen beni yanlış anlamayın ama hayatınızda kaç hadis okudunuz? Çünkü bu hadis, sahih bir hadistir. Eğer hadis okuma sıklığınız yoksa duymamanız çok doğal." "Haklısın kızım. Müslüman diyoruz hepimiz kendimize ama baksana sahih olan bir hadisi ilk defa duyuyor ve çok şaşırıyoruz. Burada oturuyoruz ama yolun hakkını gerçekten veriyor muyuz veya bu hadis tam olarak hangi şartlardan bahsediyor anlamadım?"dedi başka bir amca. "Ben anlatayım size amcacığım. Gözü haramdan korumak derken kastedilen şey yoldan geçen karşı cinse helaliniz değilse bakmamalı ve kendisini rahatsız etmemeliyiz. Gelip geçene eziyet etmemek derken buradan bir insan geçtiğinde rahat olmalı, buradan geçtiğinde kendini rahatsız hissedip yolunu değiştirmemeli. Verilen selama mukabelede bulunmak derken anlamışsınızdır Allah'ın selamı alınıp verilmeli. Son olarak da iyiliği emredip kötülükten sakındırmak. Mesela yola çöp atan birini gördünüz, hemen uyarmalı ve o çöpün oradan kalkmasını sağlamalı. Ya da kavga eden birileri oldu mu hemen ayırıp barıştırılmalı. Yolun hakkını vermek demek yolun zabıtası olmak gibi demek. O mahallenin bekçileri gibi demek, memuru gibi olmak, düzelteni gibi demek amcalarım. Bu Hadis-i şerif sadece sizler için değil, yola bakan herhangi bir mekan olabilir. Bu kurallar onlar için de geçerlidir." "Aferin kızım. Ne güzel anlattın. Seni buralarda ilk defa görüyorum. Yeni mi geldin kızım?" "Evet amcacığım. Buraya devlet hastanesine atandım."dedikten sonra bir amca dikkatimi çekti de ağlıyordu. "Vallahi bundan sonra bu Hadis-i şerif ne diyorsa onu yapacağım. Gerekmedikçe yol kenarında oturmayacağım. Oturmak zorunda olursam da yolun hakkını vereceğim. Ben nasıl bir müslümanım ki hem Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizi çok seviyor, hem de O'nun emirlerini yerine getirmiyorum?"deyip yaşlı gözlerini sildi. Bunun üzerine gülümsemeden edemedim. "Üzülme güzel dedem. Bakın bir hadis daha okuyalım da onu da olduğu gibi hayatınıza uygulamaya çalışalım. O da fazlasıyla ilgilendiriyor bizi." "Otur da öyle oku be güzel kızım. Vallahi cemaat olarak senin sözlerine hayran kaldık."deyince diğerleri de üsteledi. "Kusuruma bakmayın amcalarım ama böyle bir ortamda oturmam çok uygun olmaz. Emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker yani iyiliği emredip kötülükten men etmek, her müslümanın görevi olduğundan sizlere tebliğ yapmak istedim. Bu son Hadis-i şerifi de okuyup gideceğim. Biraz işlerim var da." "Tamam kızım tamam. Sen nasıl istersen. Bekliyoruz hadisi."diyen öbür amcadan sonra okumaya başladım. Zaten hepi topu 4-5 yaşlı amca vardı kaldırımdaki masalarda oturan. Onlar da hep ayrı ayrı konuşmuşlardı. "Huzeyfe (r.a.)'den rivayet edildiğine göre, Nebi (SAV) şöyle buyurdu: 'Canımı gücü ve kudretiyle elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, ya iyilikleri emreder ve kötülüklerden nehyedersiniz, ya da Allah kendi katından yakın bir zamanda üzerinize bir azap gönderir. Sonra Allah'a yalvarıp dua edersiniz ama duanız kabul edilmez' (195. Hadis-i şerif)" Amcalardan biri çenesini kaşıyıp "Bu ne demek ki? Bunu da bize açıklar mısın güzel kızım?"diye rica etti. "Tabi amcalarım. Bu hadis bize dört şeyden bahsediyor. Bir, bu hadisi şerif sahihtir ve o kadar önemli olmalı ki Efendimiz (SAV) Allah'a yemin ederek başlıyor. İki, İyiliği emir, kötülükten nehiy. Üç, azap! Ve dört, duaların kabul olmaması. Şimdi bağdaştıralım tüm bunları. Allah'a yemin ederek başlayan Efendimiz (SAV) diyor ki, iyiliği emretmeyen ve kötülüğü engelleyemeyen toplum azaba uğrar. Buradaki azap şu şekillerde olabilir. Bir, önceki kavimlere yaptığı gibi Yüce Allah, gökten ateş yağdırabilir. İki, yerden çıkarabilir. Bu nasıl olur peki? Doğal afetler şeklinde. Sel, deprem, zelzele ve benzeri. Üç, Allah azap olarak karı ile kocayı birbirine ezdirir, aileler arasında anlaşmazlık çıkar ve onları birbirlerine ezdirir. Bunların hep nedeni ne biliyor musunuz? Neden müslüman olduğumuz halde, aynı kıbleye döndüğümüz halde anlaşamıyoruz biliyor musunuz? Çünkü birbirimize iyiliği emretmiyor ve kötülüklerden nehyetmiyoruz. Sonuçta ise Allah böyle azaplar verir. Sonuncu ise çok daha önemli! İyiliği emir ve kötülükten nehiy farzı kifayedir. Bunu yapmadığımız takdirde Allah dualarımızı kabul etmez. Herkes dönüp de kendine şu soruyu sormuştur: Benim neden dualarım kabul olmuyor diye? İşte bu yüzden. İkinci bir neden de helal lokmanın boğazımızdan geçmemesidir. İyiliği emir, kötülükten men etmek, namaz kılmak kadar önemli bir ibadettir. Namaz hem bireyi hem de toplumu ayakta tutar ama bu ibadet toplumun temeli gibidir. O temel yıkılırsa insanlar namaz kılarlar ama birbirlerine iyiliği tavsiye edip kötülükten men etmezse toplum yavaş yavaş bozulur ve helak kaçınılmaz olur. Toplumun büyükleri olarak size burada çok iş düşüyor amcalarım. Eğer siz bu görevi yapmazsanız gençlik sizden örnek alacağı için onlar da yapmaz. Sonuç olarak toplulumuz yok olur." Amcaların hepsi önüne bakıyordu mahcup bir şekilde. Hepsi de ağlamaklı duruyordu. Hiç kimseden çıt çıkmıyordu. "Eğer rahatsız etmiş isem hepiniz hakkınızı helal edin amcalarım. Allah'a emanetsiniz."deyip veda ettim. Hepsi de Allah razı olsun dileklerini iletti. Oradan durağa geçiyordum ki arkamdan bir amcanın sesini işittim. "Böyle bir kız olacaktı bizim çevrede, anında gelin olarak alırdım. Yok ki böyle gençler. Kurtulacaksa Anadolu, vallahi böyle gençler sayesinde kurtulur. Allah onların başımızdan eksik etmesin." Amin amcacığım amin. İş sadece gençlere değil, yaşlılara da düşüyordu. Toplum olarak hep birlikte hareket etmedikçe düşman işgalinden kurtuluş Allah'ın rahmetine kalır. Ki Allah, dinini yaşamayan, yaşatmayan, yan gelip yatan, tembellikte zirve yapan bir topluluğa yardım etmezdi. Eğer Çanakkale gibi zor bir savaştan zafer kazanılmış ise bu onların çabaları, inançları ve Allah'a güvenleri sayesinde olmuştur. Tarih boyunca hangi savaş olursa olsun çoğu müslüman orduları düşman ordusundan az olmuştur. Buna rağmen kazanan hep müslümanlar olmuştur. Bunun nedeni Allah'ın yardımıdır. Buradan anlıyoruz ki her ne olursa olsun Allah'a sırtını dayayıp güvenen kimse düşmez. Düşse de kalkar. Çünkü bilir ki Allah bizimle beraberdir... Böyle düşüne düşüne durağa geldim ve tekrar eski yerime geçtim otobüsü beklemek üzere. O anda titreyen telefonumla elimi cebime daldırdım. Kesin annem ya da babamdır. Çantama attığım gözlüklerimi çıkarıp taktım. Ama öyle değildi. Ekrana baktığımda şaşırmadan edemedim. "Özel numara arıyor..." -Bölüm sonu- |
0% |