@m.yaprak_epli
|
"Aşağıdayım. Konuşalım diyorum artık. Lütfen..." Mesajı görür görmez cama koştum ve anında onu gördüm. Perdeyi fark etmeden çektiğim için onunla göz göze gelmiştim maalesef. Allah'tan başıma örtü almayı akıl etmiştim. Arabasına yaslanmış, yukarıya bakıyordu. Ne zamandan beri Uraz'ı görür görmez kalbim ritmini şaşmaya başlamıştı böyle? Ben... Ben ondan hoşlanıyor muydum yoksa? Geçen de onun yanında bir kız gördüğüm için nedensizce öfkelendiğimi hatırlıyordum. Neler oluyordu böyle? Yutkunup perdeyi çektim ve camın önünden çekildim. Bunlara hazır değildim. Yeni Uraz'a, bu hislere, değişen şeylere... Hiçbirine hazır hissetmiyordum. Mesajına cevap vermediğim gibi hemen yatmıştım lakin uyumak ne mümkün! Sağa dönüyordum yok, sola dönüyordum yok. Uyku bir türlü uğramıyordu yanıma. Uykum geldiği halde onu düşündükçe uykuya dalamıyordum. Aslında düşünmek istemiyordum ama istemsizce kendimi onu düşünürken buluyordum. Acaba hâlâ dışarıda mıydı? Korkudan telefona dahi bakamıyordum. En sonunda dayanamayıp yatağımdan kalktım ve bu sefer perdeyi açmadan camdan dışarı baktım. İçerisi zaten karanlıktı. Ve evet, hâlâ oradaydı ama bu sefer arabanın içindeydi. Dışarıda lapa lapa kar yağıyordu. Neden gitmiyordu? Donmak mı istiyordu?! Telefonu akıl edip elime aldım. Bir sürü cevapsız arama ve mesajlarla dolu olduğunu gördüm. Sanırım uyuduğumu zannedip en sonunda vazgeçmişti ama hâlâ bekliyordu. Vicdanım sızlıyordu. O soğukta beklemesini istemiyordum. Hasta olacaktı Allah korusun. WhatsApp'a girip ona mesaj yazdım. Bu işe bir son vermeliydim! "Lütfen git buradan." Bir iki dakika sonra görüldü olmuştu. Ardından tekrar "Uraz arıyor..." yazısı ekranda belirmişti. Açıp açmamakta tereddüt etsem de açmıştım sonra. "Seni de uyku tutmadı değil mi?" Sesinden eğlendiği belli oluyordu. Onu düşündüğüm için uyuyamadığımı biliyordu maalesef ki. "Uraz git buradan. Görmüyor musun kar yağıyor!" "Görüyorum. Çok güzel yağıyor. Sen çok seversin kar ile yağmuru." Hâlâ anlamazdan geliyordu ya çıldıracağım! Tövbe estağfurullah. "Uraz git diyorum. Hasta olacaksın. Neden anlamıyorsun?!" "Seninle konuşana kadar gitmeyeceğim. Sen de bunu anla." "Konuşacak bir şey yok. Git işte buradan." "Madem konuşacak bir şey yok, neden gidip uyumuyorsun? Benden sana ne ki! İster hasta olurum, ister donarım. Bu beni ilgilendirir. Sen niye vicdan azabı çekiyorsun?!" "Ama-" "Aması yok İclal. Değer vermiyorsan öyle davran." "Değer vermediğimi kim söyledi?!" Sinirlenmiştim yine. "O zaman konuşacak bir şey yok diyemezsin!" "Uraz!" "İclal benimle yüzleşmek zorundasın. Yüzleşmediğin sürece hep kaçacaksın biliyorum. Yüzleş, ondan sonra ne karar verirsen saygı duyacağım ama yüzleşmeden kaçmana izin vermeyeceğim. Çünkü senin için ben demek geçmiş demek, Ekin demek, acıların, hüzünlerin demek. Bu yüzden kaçmanı anlayabiliyorum ama böyle yaşayamazsın. Bu en başta sana zarar veriyor, görebiliyorum." Sesli bir şekilde iç çektim. Gözlerim doluyordu yine. Haklıydı Uraz ama kendimi hazır hissetmiyordum. "Uraz zamana ihtiyacım var..." "Biliyorum güzelim..." Güzelim demesine neden bu kadar erimiş hissediyordum!? "Biliyorum ama yüzleşmediğin sürece acı çekmeye devam edeceksin. Buna dayanamıyorum. Sen de beni anla."diye tamamlaması ile daha fazla eridiğimi hissetmiştim. "Hava soğuk. Git buradan lütfen..."deyip kapatmıştım aniden. Daha fazla dayanamamıştım. Ona da dediğim gibi zamana ihtiyacım vardı. Kızgındım, kırgındım, en önemlisi de yüzleşmeye hazır değildim. Ne zaman kendimi serbest bırakabilirdim bu zindandan bilmiyordum. Tek bildiğim şey, bunun zamanla geçeceğiydi. Yani inşaAllah... *** "1. Hz. İsa dedi; “Eğer beni seviyorsanız, emirlerimi tutun. Ben de Rab’den dileyeceğim ve O size başka bir Faraklit verecektir; ta ki, daima sizinle beraber olsun.” (Yuhanna, Bâb 14, Âyet: 15-16)
Faraklit, teselliyici anlamı taşır bu arada.
2. Hz. İsa dedi; “Benim adımla Rabbin göndereceği Faraklit size her şeyi öğretecek ve size söylediğim her şeyi hatırınıza getirecektir.” (Yuhanna, Bâb 14, Âyet: 26)
3. Hz. İsa dedi; “Faraklit geldiği zaman iman edesiniz diye, gelmeden önce size şimdi söyledim.”(Yuhanna, Bâb 14, Âyet: 29)
4. Hz. İsa dedi; “Rab’den size göndereceğim Faraklit geldiği zaman, O benim hakkımda tanıklık edecektir...”(Yuhanna, Bâb 15, Âyet: 26)
5. Hz. İsa dedi; “Ama size gerçeği söylüyorum, benim gitmem sizin için yararlıdır. Çünkü gitmezsem, Faraklit gelmez... Ama gidersem onu size gönderirim.” (Yuhanna, Bâb 16, Âyet: 7)
6. Hz. İsa dedi; “...Ama Faraklit gelince sizi tüm gerçeğe yöneltecektir. Çünkü kendiliğinden konuşmayacaktır. Ne işitirse onu söyleyecek ve gelecek şeyleri size bildirecektir.” (Yuhanna, Bâb 16, Âyet: 13)
Bak, ne diyor? Kendiliğinden konuşmayacak, ne işitirse onu söyleyecek. Buraya dikkatini çekerim Yalın. Burada vahiyden bahsediliyor. Peygamberlere inilen vahiy. Devam edelim.
7. Hz. İsa dedi; “...O Faraklit beni yüceltecek, çünkü benimkinden alacak ve size bildirecek.” (Yuhanna, Bâb 16, Âyet: 14)
8. Hz. İsa dedi; “Size gerçeği söylüyorum; benim gidişim size faydalıdır. Zira ben gitmezsem, tesellici size gelmez.”(Yuhanna Bab 16, ayet 7)
Hz. İsa'dan sonra gelen peygamber kim?"
"Hz. Muhammed."diye yanıtladı Yalın.
"Bak, Hz. İsa kendisi diyor. Ben gitmezsem teselliyici gelmeyecek. Her halükarda Hz. Muhammed (SAV)'den bahsediyor. Neyse devam edelim İncil'i okumaya.
9. Hz. İsa dedi; “Artık sizinle konuşmayacağım: Çünkü bu dünyanın reisi geliyor ve bende onun hiçbir şeyi yoktur.”(Yuhanna, Bâb 14, Âyet: 30)
Dünya'nın reisi diyor. Hz. Muhammed (SAV) bir lakabının da âlemin reisi olduğunu biliyor muydun? Fahr-i alem derler, yani âlemin reisi.
10. Hz. İsa dedi; “... ve O geldiği zaman günah, salâh ve hüküm için dünyayı ilzâm edecektir.”(Yuhanna, Bâb 16, Âyet: 8)
Hz. İsa'dan sonra gelip Dünya'yı değiştiren, ilzam eden tek komutan, tek teselliyici kimdir? Tabi ki âlemin reisi Hz. Muhammed (SAV)'dir. Bak, İncil'de bile açık açık kanıtlanmış duruyor karşında Yalın."
"Peki Yuhanna'nın sapkın olduğu, İncil'i değiştirdiği iddialarına karşın bu söylediklerini de uydurmuş olamaz mı Yuhanna?"
"Nereden biliyordu peki bu hakikatleri?"
Yalın susup benim cevaplamamı bekledi.
"Hayır tabi ki." "İşte buradan bile İncil'in tahrif edildiğini anlayabilirsin. Aklına takılan başka bir şey var mı?" Yalın biraz düşünüp cevap verdi. "Sanırım yok." "Bu, müslüman olacağım demek mi oluyor yani?"diye sordum heyecanla. Yalın cevap vermiyordu. Sadece bastıramadığı bir tebessüm hakimdi yüzüne. Bir iki dakika böyle bekledi. Tam ağzını açmış, bir şey söylüyordu ki yanı başımızda bir beden ve kızgın bir ses belirdi. "Biliyordum! Bu herif yüzünden kaçıyordun benden değil mi!" "Uraz? Senin ne işin var burada?" "Ne o, sizi bastım diye rahatsız mı oldunuz?" "Sen ne demeye çalışıyorsun ya!" "Sen ne biçim konuşuyorsun oğlum! Ağzını topla, yoksa ben toplamasını bilirim!"diye ayağa kalkan Yalın'la ben de kalkmak zorunda kalmıştım. Kavga çıkmasa bari. "Toplamazsam ne olur lan! Ne yaparsın!"diye Yalın'ın üstüne atılmaya çalışan Uraz'ı son anda tutup itmiştim. "Beyler kendinize gelin lütfen. Herkes bize bakıyor."diye üzerimizdeki bakışları inceledim gayri ihtiyari. Bütün kafe gerçekten de bize dönmüştü maalesef. "Ve sen Uraz! Böyle düşünüp böyle konuşarak beni tekrar hayal kırıklığına uğrattın. Sen beni hiç mi tanımadın? Ben senin için bu kadar basit miyim?" Yalın aramızda geçen bu konuşmaya anlamazca bakıyor, muhtemelen bizim birbirimizi daha önce nereden tanıdığımızı kendi içinde sorguluyor olmalıydı. "Söyle o zaman, ne işin var sürekli bu herifle!"diye tısladı adeta Uraz. Hâlâ çok öfkeliydi. "Yalın'ın bir hristiyan olduğunu, uzun zamandır bir arayış içinde olduğunu biliyorsun. Ben ona sadece bu konuda yardımcı olmaya çalışıyorum. Hepsi bu tamam mı?"
"Başka kimseyi bulamamış mı Yalın bey! Neden sen!"
"Ulan gerizekalı! Etrafımızda bu kız kadar bilgili biri var da ben mi bilmiyorum he!"diye savunmaya geçti Yalın. "İclal'in anlattığı kadar kimsenin sözleri mantıklı gelmedi bana bugüne kadar. Kız İslam'a karşı olan tüm tezlerimi teker teker çürüttü lan. Sen neden bahsediyorsun! Ha için rahatlasın diye söylüyorum, ben Tuğba'dan hoşlanıyorum. Kendisi İclal'in en yakın arkadaşı olur."dedi ve çok da sert olmayacak bir şekilde Uraz'ın göğsüne avuç içiyle vurup terk etti kafeyi.
O gittikten sonra yüzüme baktı Uraz.
"İclal..."
Çantamı aldığım gibi çıktım ben de kafeden. Eğer Uraz her şeyi mahvetmemiş olsaydı Yalın bugün müslüman olabilirdi. Sözleştiğimiz gibi kafede buluşmuştuk Yalın'la bugün. Bir saate yakın aklında ne kadar şüphe, soru varsa hepsini konuşmuştuk. En son soruları bitmişti ve belki müslüman olmak istediğini söyleyecekti. Uraz bey gelip ortalığı birbirine katmasaydı tabi!
"İclal bekle..."deyip kolumu çekmesiyle ona dönmüş bulundum.
"Dokunma bana!"deyip çektim kolumu. Çekti elini.
"İclal benden kaçıp sürekli Yalın'ın yanında bulunman ağrıma gitti. Beni anlayamaz mısın? Ben sürekli seninle konuşmak için gece gündüz çaba harcıyorum ama seni o adamın yanında buluyorum. Zoruma gidiyor anlamıyor musun!"
"Sana söyledim, Yalın'la muhatap olmamın tek nedeni müslüman olmasını sağlamak. Eğer etrafımda onu tatmin edecek bir kişi bile tanısaydım, onu oraya yönlendirirdim ama yok. Sana gelince, zamana ihtiyacım olduğunu söylemiştim. Senden süre istememin sebebini de gayet iyi bilmene rağmen bugün gelip çıkardığın rezaletin yanında bana olan güvensizliğini, şüpheci yaklaşımını da görmüş oldum, teşekkürler."diye sonlandırıp yürümeye devam ettim. Otobüs durağı karşıda idi.
"İclal bu doğru değil..."diye ardımdan seslendi.
Ondan ayrılmaya çalıştığımda bırakmak yerine daha çok kendine çekti. Bu hem beni endişelendirmiş hem de kalbimi hızlandırmıştı. Bu yüzden yüzümü kaldırıp gözlerine bakmıştım istemsizce. Başım ancak çene hizasına geliyordu. O kadar uzundu. Mavi gözleri desen öyle yoğun bakıyordu ki nefesimin kesildiğini hissettim bir an. "Etrafında erkek görmeye tahammülüm yok. Çünkü seni deli gibi kıskanıyorum..." *** "Ne ne ne!!!"diye kulağımda çığıran Tuğba ile telefonu kulağımdan uzaklaştırmak mecburiyetinde kaldım. Bu kadar bağırmak zorunda mıydı bu kız? "İclal sonra olacakları merak etmesem sana şu dakika küserdim ya neyse. "Tuğba dedim ya fırsat olmadı. Yoksa ben senden ne zaman bir şeyimi sakladım?" "Uraz'ın gerçekte kim olduğunu öğrenmişsin çoktandır ama bana daha yeni söylüyorsun. Bravo yani sana!" "Tuğba kafam çok karışıktı. Yıkıldım ben o gün. Büyük bir şoka girdim. Kendimi iki gün eve kapattım. Lütfen anlamaya çalış." "Tamam tamam. Ee sonra ne oldu? O sana 'seni kıskanıyorum' dedikten sonra sen ne tepki verdin?" "Veremedim ki. Bugünlerde o kadar büyük şoklar yaşıyorum ki yine kaçtım. Kollarından çıkıp karşıya geçtim. Allah'tan otobüs de tam o sıra geldi de binip gittim."
"Ya bu çocuğu öğrenmeden önce bana anlatmıyor muydun kızların gözdesi, herkes ondan övgüyle bahsediyor, herkes hayranı diye?"
"Evet?"
"Tuğba anlamıyorsun. Ben onu hep Ekin gibi görüp değer verdim. Şimdi bana bütün bunlar fazla büyük beden gibi geliyor." "Ya bu çocuk kalbine girmek için saklamadı mı kendini?" "Evet?" "Ee sen eski Uraz'ı kardeşin olarak görüyordun. Şimdi ki Uraz tamamen farklı bir Uraz. Sana, seni etkilemek, kalbine girebilmek için değişik bir halde karşına çıkmak istedim demiş ve anladığım kadarıyla başarmış da. Yanılıyor muyum?" Cevap veremedim. "Ben aldım cevabımı." "Ya ne aldın cevabını! Ben bir şey demedim ki." "Sessizliğin her şeyi belli ediyor zaten gülüm. Senin bir şey demene gerek yok ki." "Allah Allah. Çok bilmiş seni! Yalın bugün senin hakkında bir şey dedi ama söylemeyeceğim işte çatla!" "Ya İclal ne dedi, hemen söyle lütfen lütfen lütfen." "Sessizliğimden anla. Nasıl olsa o dili çözmüşsün!" "Ya İclal gıcıklık yapmasana işte. Söyle hadi ya, çok merak ettim." "Tamam tamam."diye güldüm. Tuğba ile uğraşmak acayip eğlenceli oluyordu. "Uraz bizi yanlış anladı ya? O yanlış anlamayı kökten çözmek için şey dedi." "Ne dedi? Ay çatlatırsın insanı yeminle!" "Ben Tuğba'dan hoşlanıyorum, dedi." Yine ses gelmedi bir süreliğine. Bunun üzerine daha çok gülmüştüm. "Tuğba? Orada mısın?" "Buradayım buradayım." "Ne oldu ya? Bir heyecan yaptın gibi sanki?" "Acık kalbim hızlanmış olabilir."deyince tekrar güldüm. Ne tatlıydı ya bu kız. "Aa bir şey söyleyeceğim. Instagram'dan mesaj attı demiştin en son. Ne yaptın, kabul ettin mi, cevap yazdın mı?" "Evet. Yani isteğini kabul edip karşılıklı merhaba dedim ben de." "Ee?" "Ee'si kendini tanıtmaya başladı işte. Seni tanıdığını, aynı hastanede çalıştığınızı falan söyledi. Ben de çocuğa 'her şeyi biliyorum zaten' diyemedim. Şaşırmış gibi yapmak zorunda kaldım."dedi gülerek. "Sonra benden ne istediğini sordum ona. Beni tanımak istediğini söyledi. Nerede yaşadığımı, ne işle meşgul olduğumu falan bayağı soru sordu." "Sen de hepsine yanıt verdin yani öyle mi?"diye şaşırdım. "Hayır tabi ki İclal. Niyetinin ne olduğunu sordum o sorulardan önce. O da biraz itiraflarda bulundu. Benim fotoğrafımı senin telefonunda gördüğünü ve adeta çarpıldığını söyledi. O günden beri aklından hiç çıkmıyormuşum." Ses tonu öyle bir değişiyordu ki hem utandığını hem de bütün bu olanların ruhunu okşadığını anlayabiliyordum. "O yüzden niyetinin ciddi olduğunu söyledi. Ben de ona hristiyan olduğu için aramızda bir şey olamayacağını söyledim. Üzüldü biraz sanki. Bir beş dakika cevap gelmedi. 'Müslüman olursam bile mi?' diye sordu. Ben de o zaman işler değişir dedim. Havalara uçtu adeta. 'Bekle beni o zaman' diye yazdı en son. O zamandan beri yazmadı." Tuğba anlatırken hikâyenin güzelliğine erirken telefonumda bir arama daha belirdi. Aman Allah'ım! Yalın idi bu. "Tuğba bir dakika, Yalın arıyor. Hemen döneceğim sana." "Ne!!! Tamam bekliyorum."deyip kapattı. Nasıl da hemen heyecan yapıyor. Buna gülerken Yalın'ın aramasını cevaplandırdım. "Efendim Yalın?" "Selamün aleyküm ve rahmetullahi ve bereketuhu İclal." Bunu duyduktan sonra ekrana tekrar bir baktım. Evet, Yalın idi arayan ama selam vermişti. Bildiğin müslüman selamı. Ben rüya mı görüyordum acaba? "Şaşırdın değil mi?"dedi sonra. "Yalın sen..." "Evet. Müslüman oldum sonunda."dediği an hem şok olmuş, hem de gözlerim dolmuştu. "Gerçekten mi?"diye sordum iyice duygu yoğunluğuna girerek. Öyle ki sesim çatallı çıkmıştı. "Ama nasıl, ne ara?" "Aslında Uraz gelmeden önce söyleyecektim ve müslüman olmama yardımcı olur musun diye rica edecektim senden ama nasip olmadı. Ben de yolumu bir camiye çevirip imamın yanına gittim. Müslüman olmak istediğimi söyledim. Adam sanki öz oğlunu bulmuş gibi sevindi buna. Müslüman olduktan sonra ilk namazımı orada, imamla kıldım biliyor musun? Çok tuhaf ama güzel bir histi." Artık gözyaşlarıma hakim olamıyordum. "İclal ağlıyor musun sen?" "Yalın çok mutlu oldum. Mutluluktan ağlıyorum. Rabb'im muvaffak eylesin. Bu arada ve aleyküm selam ve rahmetullahi ve bereketuhu."diye sessizce selamını almayı da unutmamıştım. Güldü Yalın. "Çok tuhaf. Müslüman olduğumu öğrenen müslümanlar hazine bulmuş gibi çok seviniyor." "Bir kardeşimizin daha hidayet bulması bizim için eşsiz bir mutluluk da ondan." "Öyledir muhakkak. Artık Tuğba ile önümüzde bir engel de kalmadı." "Sen Tuğba ile gerçekten ciddi mi düşünüyorsun Yalın?" "Evet. İclal inanamayacaksın belki ama ben kendimi aşık olmuş gibi hissediyorum. Nasıl oldu bilmiyorum. Zaten bir anda gördüm, bir anda aklıma girdi ve bir daha da çıkmadı. Eskiden hep din arayışında iken Tuğba'nın fotoğrafını gördüğümden beri başka bir yaşıyorum, kalbim başka bir atıyor, sürekli onu düşünüyorum. Mesaj attım ona zaten hemen. Sürekli onunla konuşmak istiyorum. En kısa zamanda onu canlı canlı görmeye de gideceğim. Anlayacağın ben onunla evlenmek istiyorum. Onunla bir hayatımız olsun istiyorum. Onu düşünürken bile kalbim hızlanıyor..." Güldü. "Bu çok tuhaf. Bunları ilk defa yaşıyorum. Etrafımda bir sürü güzel kız olmuştur ama bana bunları ilk defa hissettiren Tuğba oldu. Tek bir fotoğrafı ile hem de!" "Madem müslüman oldun. Bu işe ben de bir el atacağım inşaAllah, merak etme." "Gerçekten mi İclal? Beni Dünya'nın en mutlu adamı yaparsın bu iyiliğinle. Teşekkür ederim. İyi ki tanımışım seni. Seni tanımasaydım Tuğba'yı da tanımayacaktım. Ne kadar güzel bir ismi var ya, Tuğba..." "Yalın sen bayağı Mecnun'a dönmüşsün yahu. Şaşırtıyorsun beni."dedim sessizce gülerek. "İnan ben de şaşırıyorum bütün bunlara. Bir anda müslüman oldum. Sonra da aşık oldum. Yani sanırım. Kısacası İclal, beni tanırsın. Ben duygularımı saklamayı sevmem, açık açık söylerim. Tuğba da bilsin ki onu kimselere kaptırmayayım. Sahi bir sevdiği yok değil mi?" Sesi endişeli gelmişti. Şimdi bu durumda ne denirdi ki? Zira aklıma Hazar gelmişti. "Bence bunu ona sor Yalın." "Haklısın. Peki, ben seni çok tutmayayım o zaman. Görüşmek üzere." "Allah'a emanet." Yalın güldü. "Sen de Allah'a... Emanet ol." Yalın kapatır kapatmaz tekrar Tuğba'yı aramıştım. "Ne oldu? Ne oldu? Ne oldu?" "Az bağır be kızım." "Ya hadi İclal. Sabahtan beri odayı bin kere tavaf ettim seni bekleyeceğim diye. Ölüyorum meraktan." Sesli gülmeye başladım. "Tam tam. Müjdemi isterim Tuğba. Yalın müslüman olmuş kardeşim. Onun için aramış beni." "Neee!!! Allah'ım Sana şükürler olsun. Ay hiç bu kadar sevindiğimi hatırlamıyorum." "Neden acaba? Ondan hoşlanmaya başladığın için olabilir mi?"diye kıkırdadım. "İclaaaal! Neyse. Ee daha başka ne konuştunuz?" "Bu çocuk bayağı bayağı sana gönlünü kaptırmış Tuğba, ben sana söyleyeyim." "Nasıl yani?" Sesinin neşeli ve heyecanlı çıkmasına engel olamıyor gibi bir hali vardı. Deli kız ya. "Sanırım sana aşık olmuş. Seninle ciddi düşünüyor. Evlenmek istediğini söyledi. Hatta ve hatta seni canlı canlı görmek için yanına bile gelmeyi düşünüyor. Sürekli seni düşündüğünü ve sürekli seninle konuşmak istediğinden bahsetti." "Ay tüm bunlara inanamıyorum. Sen Uraz'ı, ben Yalın'ı buldum bir anda. Üstelik hiç umudumuz da yoktu. Sen o kadar evlenmek isterken, ben hep sevilmek istedim. Baksana İclal, Rabb'im nasıl da gönlümüze göre veriyor ama." Tuğba böyle söyleyince keyfim kaçmıştı. "Evet, hep evlenmek istedim ve sırf çocuğum olmuyor diye erkekler hep beni reddetti. Şimdi beni sevdiğini söyleyen biri var ama o da eskiden kardeşim gibi sevdiğim bir insan. Bu bana kendimi tuhaf hissettiriyor Tuğba. Evet, iki Uraz birbirinden farklı. Ama eski Uraz'ı düşündükçe bu Uraz'dan kaçıyorum istemeden. Bugün mesela o yakınlaşmadan sonra öyle bir kötü oldum ki." "Nasıl kötü?" "Ya Allah razı olsun, hayatımı kurtardı ama dip dibe geldik bugün resmen onunla. Yüzlerimiz arasında bir karış bile yoktu adeta Tuğba." Bunu söylerken yanaklarım yanmaya başlamıştı. "İşte öyle bir yakınlığın verdiği gerginlikle boğazımın kuruduğunu hissettim ben o an. Kalbim çıldırmış gibiydi zaten, onu söylemiyorum bile. İşin en tuhaf kısmı ne biliyor musun? O yakınlaşma... Hoşuma gitti. Nefsimin hoşuna gitti işte. Tuğba öyle bir bakışı vardı ki altın bile erirdi o bakışa. Etkisinde kalmamak için ondan ayrılmak istedim ama sanırım Uraz da benim gibi etkilendiği için nefsine yenildi ve bırakmadı kollarımı. Daha çok çekti kendine. Sokak ortasında öyle bir yakınlaşma ile insanların içinde adeta bakıştık bir süre. Düşündükçe başımı kuma sokasım geliyor. Ben kendime gelip ondan ayrılmasaydım Uraz'ın bırakacağı yoktu zaten. O yüzden kaçtım ya. Bu yakınlaşma beni çok kötü etkiledi. Hiç öyle fena olmamıştım. Kaçmasam kalp krizi geçirebilirdim. Ya o sözleri? Seni kıskanıyorum demesi. Allah'ım neden her dediği, her hareketi beni böylesine etkiliyor, aklımı böylesine meşgul ediyor ki..."deyip bir süre sustuktan sonra Tuğba "Ooo..."diye gülmeye başlamıştı. "Ne güzel devam ediyordun, niye durdun kız?" "Afff dalmışım sus." "Uraz bey İclal kızımızı bu kadar etkilemiş demek ki. Güzel güzel..." "Tuğba ben yapamıyorum. Yeni Uraz bende yeni hisler başlattı ama onun aynı zamanda eski Uraz da olduğu aklıma geldikçe sanki günah işlemişim gibi kötü hissediyorum. İnsan kardeşine aşık olamaz ama o benim kardeşim değil. Maalesef ki ben onu hep Ekin gibi gördüm. Bu yüzden dengesizce hareketler sergiliyorum, elimde değil." "Bence kendine zaman ver İclal. İnan bana, zamanla alışacaksın, düşüncelerin de değişecek." "Peki ya Uraz? Onu bu hareketlerimle üzüyorum. Onu üzdükçe ben daha çok üzülüyorum. Ne yapacağımı hiç bilmiyorum..."dedikten sonra salonda volta atmaya başladım. Refleks ile gözüm pencereye takıldı ve bir şey dikkatimi çekti. "Al işte, yine gelmiş." "Kiiim?" "Uraz. Yine arabasına yaslanmış, apartmanın önünde duruyor." Kafasını da yere eğmişti. Ne düşünüyordu acaba? "Ay kıyamam müstakbel enişteme ya. Acıdım vallahi haline. Bir duygulandım." "Bir git Tuğba ya. Yalın sana yazacaktı. Gelmedi mi bildirim falan?" "Ay bu şimdi mi söylenir İclal!? Kapat kapat, Instagram'a girmem lazım. Hadi Allah'a emanet ol." Gülerek "Sen de Allah'a emanet ol."dedim ben de ve kapattık telefonları karşılıklı. Sonra gözüm yine camdan dışarıya takıldı. Af Allah'ım, Sen yardım et. Uraz'ı böyle görmeye dayanamıyorum ama elimde değil, onun hislerini bildikçe istemsizce kaçasım geliyor. Çünkü ben onu hep kardeşim olarak gördüm. Bunun yanında yeni halinin üzerimdeki etkisinin de farkındayım. Arafta kalmış gibiyim Rabb'im. Sen yardımcım ol... *** Bugün yine iş başı idi. Hastaneye gitmek için hazırlanıp dışarı çıkmıştım. Uraz yine gece beklemişti ve ben yine ona kayıtsız kalmıştım. Sabahları ise gidiyordu. Düşüncelerimi uzaklaştırıp otobüse bindim ve hastanenin yolunu tuttum. Hastaneye vardığımda kimseye görünmeden kendi birimime, ameliyathaneye çıktım. Öğlene kadar da kimseyle görüşmedim. Nuran abla ile sadece bir ameliyata girmiştik. Onun dışında sohbet etmiş, kitap okumuştuk ayrı ayrı. Öğle vakti girince mescide gitmiş, namaz kılmış, ardından da feth suresi okuyup geri dönmüştüm. Zemin katta asansör beklerken Hilal ile karşılaşmıştım bir anda. "İclal hanım bu ne acele, nereye böyle?" "Ameliyathaneye çıkacaktım Hilal." "Öğlen arasının bitmesine daha yarım saat var. Hadi gel, bizim kızların yanına gidelim." "Neredeler ki?" "Acilde. Uraz da orada."deyince kalbim yine ritmini şaşmıştı irademden bağımsız. "Uraz şifayı kapmış. Zeynep de ona damar yolunu ben açacağım kimse açmadan, deyip koşa koşa gitti yemekten sonra. Uraz gündüzleri Erdal'ın yanına geliyor zaten biliyorsun." "Sahi Erdal ile Belgin'in durumu nasıl?"dedim her şeyi es geçip. Uraz'ın benim yüzümden hasta oluşuna üzülürken aynı zamanda bozulmuş da hissediyordum. İyi ama neden? "İyiler elhamdülillah. Ama daha taburcu olmalarına var. Malûm, zor bir kaza atlattılar. Hadi gel, biz de çocukların yanına gidelim. Uraz'ın girişini yapıyorlardır muhtemelen acil doktorundan." İtiraz etmeme fırsat tanımayan Hilal, koluma girdiği gibi beni acile sürüklemeye başlamıştı. Oysa ben oraya gitmek istemiyordum ki. Acil'e gittiğimizde herkesi orada bulduk. Uraz boş bir yatağa oturmuş, Zeynep de ona mavi intraketle damar yolu açıyordu. Diğerleri de etraflarındaydı ve sohbet ediyorlardı. Öğle arası olduğu için fazla hasta da yoktu. Biz de Hilal ile birlikte danışmanlığın oraya, Ebru'nun yanına gitmiştik ama benim gözüm Uraz ile Zeynep'in üzerindeydi. Uraz ne kadar da yorgun görünüyordu öyle. Bir elini yatağa dayamış, diğer kolunu da damar yolu için açmıştı. Hiç hali yoktu sanki. Vicdanım sızlamıştı yine. Kaç gece o soğukta bekledi, şifayı kaptı tabi. Zeynep ise Uraz'ın yanında ve ona damar yolu açan tek kişi olduğu için oldukça mutlu görünüyordu(!) Buna niye bozuluyordum ki? Bana ne idi! "Oğlum zorlamasak bir serum almaya bile gelmeyecektin he! Baksana şu haline, seni ilk defa böyle bitkin görüyorum. Kendine de çok dikkat edersin hâlbuki."dedi bir erkek hemşire Uraz'a hitaben. "Bu Uraz'da bir tuhaflık var ama neyse. Adam hasta ama halinden hiç şikayetçi görünmüyor. Bunun altında başka bir şey mi aramalıyız acaba?"diye gülüştüler. Uraz da gülmek için kafasını kaldırmıştı ki o anda göz göze geldik aniden. Kalbim yine ritmini şaşmıştı tabi. Panik halinde hemen başka bir yere baktım ve kızlarla sohbet ediyormuş gibi yaptım. Af, çok utanmıştım yakalandığım için. "Bizim çocuklar haklı mı Uraz? Oğlum aşık mı oldun sen, ne bu halin?"diye gülen başka bir çocukla kalbim daha fazla hızlanmıştı. Elimi, ayağımı nereye koyacağımı şaşırmıştım. "Benim kalbim hasta olmuş, bedenim hasta olsa ne fark eder. Kalbimin vebaya tutulmuş gibi titremesinin, kendini kaybetmesinin yanında bedenimin halden düşmesi hiçbir şey aslında."der demez herkes "Ooo..."diye tezahüratlara başlamıştı. Yutkunup gözümün oraya kaymasına engel olamadım. Hâlâ buraya bakıyordu Uraz, tam gözlerimin içine. Öyle bir bakıyordu ki eriyordum adeta. Gerginleşmiştim yine, heyecanlanmıştım, panik geçiriyordum bir yandan da. Birileri bir şey anlayacak diye ödüm kopuyordu. Sonra gözüm Zeynep'i aradı. Yoktu. Damar yolu açılmış, serumu Uraz'ın arkadaşlarından biri takıyordu ama Zeynep ortalıkta yoktu. Muhtemelen Uraz'ın o sözlerinden dolayı üzülmüş ve burada duramamıştı, gitmişti hemen. Üzülmüştüm Zeynep'e. Onun da Uraz'a hisleri vardı. Uraz'ın sözleri onu çok üzmüş olmalıydı. Kızlardan müsaade isteyip Zeynep'i aramaya gittim. Hem orada daha fazla duracak gücüm yoktu. Uraz'ın cüretkar bakışları altında ezildikçe eziliyordum zira. Biraz bakındıktan sonra Zeynep'i bahçenin ücra bir köşesinde ağlarken buldum. Bankta oturmuş, gizli gizli ağlıyordu. Hemen yanına gittim. Gittiğim gibi sarıldım ona. O da bana karşılık vermişti. "İclal engel olamıyorum. Onu sevmeye engel olamıyorum. Ama o... O çoktan başkasına gönlünü kaptırmış bile." Çok kötü hissediyordum yine, af! "Zeynepciğim yapma ama böyle lütfen. Bak, çok üzülüyorum." "Kim ki bu kız acaba İclal, sen bir şey biliyor musun?"dedi sonra gözyaşlarını silip. Yutkunup kalmıştım. Ne denirdi ki şimdi bu durumda? Doğruyu söyleyemezdim, yalan da söyleyemezdim ama. Ne yapmalıydım? "Kızlar burada mısınız?"diye yanımızda biten Ebru ile üstümden bir kamyon dolusu yük kalktı sanki. Allah'ım beni bu durumdan kurtardığın için çok teşekkür ederim. "Hilal ile her yerde sizi arıyoruz. Hadi gidelim."diye devam eden Ebru ile ayağa kalktık. Hastaneye girerken Zeynep'in yüzünü fark eden Ebru "Zeynep yine mi ağladın güzelim ya? Hadi gel, bir elini yüzünü yıkayalım. İclal sen yeşil alana git, Hilal orada. Biz de birazdan geliyoruz."demişti. Başımı sallayıp onlardan ters yöne, yani acile yönlendirmiştim adımlarımı. Yeşil alana girdiğimde ne Hilal'i ne de diğerlerini görebilmiştim. Uraz burada yalnızdı. Hastalar bile yoktu. Gözlerini kapatmış, yarı uzanır bir şekilde yatıyordu. Beni fark etmemesi için hemen geri dönüyordum ki arkamdaki sesle durmak zorunda kaldım. "İclal..." Yavaşça ona döndüm. "Efendim?" "Serumum bitti de çıkarabilir misin?" "Ha tabi."dedim ve eldiven giyip yanına gittim. Önce serumunu çıkarıp damar yolunu kapattım. Sonra da doktor order'ına baktım. "Var mıydı başka serumun?" "Yok." "Damar yolunu çıkarıyorum o zaman." Yorgunca başını salladı. Gidip damar yolunu da çıkardım ama üzerimdeki bakışları beni çok geriyor, bu yüzden de normal yaptığım işleri doğru yapamıyordum. "Sakin ol, yemeyeceğim seni..."dedi yine yorgunca gülerek. İstemsizce yutkunmuştum yine. Allah'ım ne güzel gülüyordu öyle. Gözüm takılmıştı. "Ha ha ha! Çok komik."deyip pamuk getirmiş ve çıkardığım damar yoluna bastırmıştım. "Ah!" "Ne oldu, acıdı mı?"dedim daha yumuşak bastırarak. "Evet. Canımı acıtmaya bu kadar mı meraklısın zalımın kızı?"dedi dalga geçerek. Ben ise kendimi kötü hissetmiştim yine. "Özür dilerim. İstemeden oldu."dedim. Ses gelmeyince pamuğun üzerine bant yapıştırıp başımı kaldırdım ve yine çarpıldığımı hissettim. Zira yine dip dibe gelmiştik. Hemen geri adım atıp ondan uzaklaşmak isterken bileğimi yakaladı. Allah'ım ne olur, şu olanlar bir son bulsun. Uraz ile bir arada oldukça kalpten gidecektim yoksa. Her hareketi kalbimi ezip geçiyordu. Ateş ile barut gibiydik mübarek! Her an yanma ihtimalimiz vardı ama ben bunu istemiyordum. "Benden etkilendiğini görmüyor muyum sanıyorsun? Kızaran yanaklarından, kaçırdığın bakışlarından anlamıyor muyum? Benimle her yakınlaştığında hızlanan nefes alışverişlerini fark etmiyor muyum zannediyorsun?"diye diye ayağa kalkmış ve bileğimi bırakmadığı gibi yaklaşıp tam karşımda durmuştu en sonki cümlede. Kalbim duracak gibiydi. "Sana kötü bir haberim var İclal Ilgın. Benim sana hissettiklerimi sen de bana hissediyorsun. Benim sana kör kütük aşık olduğum gibi sen de bana aşıksın. Geçmiş olsun..." -Bölüm Sonu- |
0% |