Yeni Üyelik
33.
Bölüm

~33.Bölüm~

@m.yaprak_epli

"Nasıl yani? Ne demek herkes, her şeyin farkındaymış Uraz?"

"Anlatacağım..."diye susup önüne baktı. Ben de sustum. Merakla konuşmasını bekliyordum.

"Oraya ilk gittiğimde senin gibi tanıyamadılar tabi beni. Sadece Fatma anne beni tanıdı."

"Gerçekten mi, annem seni nasıl tanıdı hemen?"

"Kokumdan. Ekin vefat ettikten sonra küçük oğlu diye benim kokumu ezberlemiş beynine. Yani o öyle söyledi."

Af, duygulanmıştım yine.

"Sonra ne oldu peki? Yani bizimkiler seni görünce ne tepki verdiler?"

"Fatma anne uzun bir süre bırakmadı tabi. Öptü, kokladı, ağlayıp durdu. 'Annem ağlama, kurban olurum gözyaşlarına' diyemedim İclal. O zaman benim de boğazım düğüm düğüm olmuştu çünkü."

Başımı çevirdim hızla. Gözlerim doluyordu yine. Ağabeyim o sahneyi göstermişti bana görüntülü konuşurken.

"Fatma anneyle beni zor ayırdılar. Sonra Cihan baba sarıldı bana. Gerçek babamın yerini alan babam. O bana sarıldığı an tüm Dünya güvenli bir yer haline geldi sanki. Öyle özlemişim ki onları..."

İkimiz de sustuk bir an. Sonra Uraz devam etti.

"O duygu dolu anlardan sonra Fatma anneyle Nida abla bana yemek hazırlamak için mutfağa geçtiler. 'Oğlum aç otururken ben nasıl rahat olabilirim?' dedi Fatma anne. Canım annem. Gerçek annem hiçbir zaman bana böyle ilgili davranmadı ki. Yemekler hazırlandıktan sonra birlikte oturup yemek yedik. Teoman ağabey aniden 'Oğlum bir sevdiğin var mı, evlendirelim seni artık?' deyince boğazıma içtiğim su kaçtı tabi. Fatma anne kızdı ağabeyine. 'Çocuğu rahat bırak da yemeğini yesin eşek sıpası!' Bir ara yalnız kalınca kulağıma fısıldadı. 'Yoksa hâlâ bizim İclal'i mi seviyorsun?' deyince bu sefer ağzımdaki lokma boğazıma kaçtı. Neye uğradığımı şaşırdım. Teoman ağabey gülme krizine girdi desem inanır mısın İclal?"deyince kendime engel olamamış ve gülmüştüm. Uraz gülüşüme uzun uzun bakınca kendimi toparlamak zorunda kalmıştım.

"Yakında gülüşünü benden saklamana gerek kalmayacak."dediği an gözlerimi kaçırmıştım. Gerçi gözlerine baktığım da yoktu zaten. Bir omuzuna, bir alnına bakıyordum. Gözlerine baksam dayanamazdım. Çok güzel bakıyordu bu adam. Ee tabi bir de caiz olmayınca bakmak gibi bir lüksüm her halükarda yoktu.

"Ağabeyinden sonra Fatma anne yalnız yakaladı beni bir gün. Mutfakta telefonla konuşurken geldi. Ben konuşmayı bitirince ondan bundan konu açtı. Sonra seni sordu bana. Cevaplayamadım tabi. Yanlış anlamasından korktum. 'Ne zaman İclal'i istemeye geliyorsun oğlum? Yetmedi mi bu kadar beklediğim?' demesin mi, ağzım açık kalakaldım. 'Fatma anne sen nasıl-' demeye fırsat tanımadan 'Ben senin gözlerindeki kıvılcımı ta ilk günden fark etmiştim oğlum. Sen beni İclal gibi aklı havada mı sandın he?' dedi."

"Anne ya, inanamıyorum sana!"diye söylendim sesli bir şekilde. Uraz ise gülüyordu. Gülme zalımın oğlu, gülme gözüm takılıyor vicdansız!

"İclal, annen çok tatlıydı yalnız."diye gülmeye devam etti. Ona gözlerimi kısarak bakınca durdu tabi.

"Sen ne dedin peki ona?"

"Kızın ikna olursa ben dünden razıyım Fatma anne, dedim açık açık."

"Uraz!"

"Ne? Annen her şeyin farkındaymış zaten. Beni bilirsin, rahat bir adamım ben. Öyle kasılıp durmam, çekinmem de. Söyledim duygularımı."

"Allah'ım Sen aklıma mukayyet ol!"diye söylendim yine.

"Bunun dahası da var İclal. Baban..."

"Ne? Babam da mı farkındaymış her şeyin?"

"Sayılır diyelim. Bir gün karşılıklı sohbet ediyorduk. Ki biliyorsun bir hafta kaldım orada. Bana birdenbire 'Ee damat, düğünü ne zaman yapıyoruz kısmetse?' demesin mi, dondum kaldım. 'Anlamadım Cihan baba, ne düğünü?' diye anlamazdan geldim. Annene rahat olsam da babanın üzerimde bir ağırlığı vardı her zaman. O kadar rahat olamazdım yani. Sonra baban 'Oğlum senden iyi damat mı bulacağım? Zaten öz oğlumuz gibisin yıllardır. Ee aramızda akrabalık bağı da olmasın mı? Git Kayseri'ye, bizim kızı ikna et de gel.' O anki şaşkınlığımı görmen gerekiyordu İclal ama çok da sevinmiştim o ayrı. Seninle aramdaki tüm engellerin teker teker kalktığına şahit oluyordum çünkü."

Uraz anlatırken ben şoktan şoka giriyordum adeta. Utancımdan yerin dibine girsem azdı yine de.

"Oradan ayrılacağım son gün Nida abla bana yolluk hazırlamıştı. Yiyecek, içecek vesaire. Gelip verirken 'Uraz, ablacığım lütfen hâlâ İclal'i sevdiğini söyle. Araya yıllar girdi ama başka bir kız girmedi değil mi?' deyince artık şaşırmamam gerektiğini anladım. Tüm aile her şeyin farkındaymış zaten. 'Girmek isteyen çok oldu ama ben sokmadım hayatıma ablacığım.' dedim. Endişesi dağıldı. Senin evlenip İslami bir aile kurmayı ne kadar çok istediğinden bahsetti. Çocuğun olmuyor diye de hep red yemişsin. Doğru mu bu İclal, sen başkalarına evlenme teklifi mi ettin?"

Bakışları değişmişti. Kızgınlık vardı ifadesinde ama kırgınlık daha çok hakimdi sanki.

"Uraz ben..."

"Ben senin için herkesi reddederken sen çocuğun olsaydı hemen ilk teklife evet mi diyecektin yani?" Sesinin tonu da değişmişti. Ne zaman üzülse böyle oluyordu.

"Uraz sen ortaya çıkana kadar benim sana olan bakışımı biliyorsun. Ben seni hiçbir zaman Ekin'den ayırt etmedim ki. Yeni halinle karşıma çıkınca ben-"

"Ne?"

"Boşver. Yok bir şey."

"İclal söyler misin lütfen şunu? Tamamla cümleni."

"Yeni halinle karşıma çıkınca ben dengemi kaybettim. Aklım karıştı."

"Ne yönden peki?"

Bir süre sustum. Bilerek üstüme geliyordu, biliyordum.

"Uraz bana hep güzel birilerini hatırlattın. Hayal ettiğim bir insan modelini de andırıyordun aynı zamanda."

"Hayal ettiğin koca modeli mi yani?"diye sırıttı gizliden gizliye.

"Uraaaz!"

"İtiraf etsen Dünya yıkılacak sanki hanımefendi! Açık açık ilk zamanlardan beri senden hoşlanıyorum demek bu kadar mı zor?"deyince şaşkınlıktan ağzım açık kalmış bir vaziyette yüzüne baktım. Şu an yüzümün kızardığına yemin edebilirdim ama kanıtlayamazdım.

"Ee şey... Ablam... Ablam diyordun, ne dedi sonra?"

"Kaç bakalım İclal hanım kaç. Bakalım nereye kadar kaçacaksın? Ablana gelince büyük bir performans sergileyip herkese evlenme teklifi yapmışsın ya(!)? O kadar red yedikten sonra daha fazla üzülmene gönlü dayanamamış, dolaylı olarak seninle evlenmemi rica etti benden."

Yine ağzım açık kalmıştı şaşkınlıktan.

"İnanamıyorum ya. Memlekete bir gideyim, herkese soracağım bunun hesabını! Ayrıca herkese evlenme teklifi falan etmedim ben. Hepi topu iki üç kişi."diye bakışlarımı kaçırdım.

Uraz sinirle elini saçından geçirdi.

"Bir de iki üç kişi diyor ya delireceğim!"dedi başka bir yere bakıp söylenerek.

"Uraz geçti artık bütün bunlar. Boşuna sinirleniyorsun. Çocuğum olmuyor diye kimse evlenmek istemiyor benimle. Sen niye istiyorsun ki?"

"Afedersin de sen cinsel bir araç veya üremeyi sağlayan bir motor musun da ben çocuğun olmuyor diye seni istemeyeceğim?"dedi az önceki halinden daha fazla köpürerek. "İclal sen benim Felah'ımsın. Beni sen hayata bağladın hep. En zor zamanlarımda sen ve ailen vardı yanımda. Sen benim sevdiğim kadın, ailen de gerçek ailem olarak kaldı. Kalmaya da devam edecek. Kimin ne düşündüğü umurumda değil! Çocuk meselesine gelince-"

"Bir dakika? Sen Felah'ım mı dedin az önce bana?"

"Evet?"

"Kurtuluşun olduğumu mu düşünüyorsun yani?"

"Elbette. Sen benim en susuz zamanlarımda inancından içirdin ve hayatımı kurtardın İclal. Telefon rehberimde hep Felah'ım olarak kaldın. Hâlâ da öyle kayıtlı."

Ne diyeceğimi bilemiyordum. Duygulanmıştım.

"Çocuk meselesine gelince Allah isterse bir çocuğumuz olur İclal."

"Nasıl?" Çok utanmıştım bunu sorarken ama merak etmiştim gerçekten.

"Evlat ediniriz sen de istersen. Benim için fark etmez. Ben seninle olmak için bu yola baş koydum. Sırf çocuğum olsun isteseydim gider başkasıyla evlenirdim ama ben seninle olmak, seninle yaşamak, yaşlanmak istiyorum. Bilmem anlatabildim mi?"

Başımı salladım.

"Peki ya Zeynep?"

"Ne olmuş Zeynep'e?"

"Uraz sana olan duygularını anlamadığını söylemeyeceksin değil mi? Zeynep seni çok seviyor."

Bir süre sustuktan sonra cevap verdi.

"Zeynep çok iyi bir kız. Başlarda ona takılmak hoşuma giderdi, kız kardeşimmiş gibi onu sinir etmeyi severdim ama dediğin gibi duygularını fark edince aramıza mesafe koymaya çalıştım fakat pek işe yaramamış galiba. Zeynep yüzünden beni reddetmeyeceksin herhalde?"

"Uraz Zeynep benim arkadaşım. Onun sana olan duygularını bile bile nasıl seninle olabilirim? Kendimi ona ihanet etmiş gibi hissederim sonra."

"O zaman anlat ona her şeyi."

"Anlamadım, neyi?"

"Geçmişimizi. Beni nereden tanıdığını, buraya neden geldiğimi... Her şeyi anlat. Eğer gerçekten arkadaşsanız seni anlayacaktır. Yok, posta koyarsa da yapacak bir şey yok. Biz her türlü kavuşacağız güzelim. Kaçışın yok."diye gülümseyince panik içerisinde yutkundum.

"Deneyeceğim."diye zar zor bir cevap verebilmiştim sonunda. Bakışlarımı ona döndürmeye cesaret edemiyordum. O kadar anlam yüklü bakıyordu ki dengem sarsılıyordu sanki.

"Biliyor musun? Buraya ilk geldiğim gün otobüse binmek zorunda kalmıştım. Çünkü arabamı daha ayarlayamamıştım. Tabi öncesinde akbil falan ayarlamak epey zamanımı almıştı. Otobüse binip de akbili bastıktan sonra arkamı döndüğüm gibi arkalarda seni gördüm. O kadar mutlu oldum ki hemen gelip yanına oturdum. Bir süre seni inceledim. Kitap okuyordun ve ben yanına oturunca anında rahatsız oldun. Üstüne hiç yüzüme dahi bakmadın. Kalkmak istedin, o sırada kol düğmen demire takıldı. Ben de eğilip çözdüm ve otobüsten indim. Tavırlarına çok üzülmüştüm çünkü. Bir yandan yabancı erkeklere böyle davranman beni mutlu ediyordu ama aynı tavrı bana da sergileyince gerçekten sinirlerim bozuluyordu, senin benim yeni halimden haberin olmadığını bilmememe rağmen. İşte ben seni bu kadar çok sevdim İclal..."deyince gözlerimi ellerime indirdim hemen. Sonra aklım hemen birkaç ay öncesine gitti.

"Kanka çok yakışıklı bir çocuk otobüse bindi az önce. Biraz sonra Hande'yi arayacağım, hoparlörü açacağım. Sen ona diyeceksin ki 'Biricik'in ınstagram hesabı *** idi diye tamam mı?"

"Ulan Biricik! Ağzının tadını biliyorsun ha. Uzun zamandır böyle yakışıklısını görmedim valla."

"Sarı saçları çok iyi değil mi?"

"Ya gözleri? Öf be."

"Yakında benim olacak ama. Hiçbir erkek bugüne kadar hayır demedi bana biliyorsun. Bu çocuk da diyemeyecek."

Ağzım açık, ellerim havada kalmış, öylece şaşkın şaşkın konuşan o iki kıza bakıyordum. Allah'ım bu kulaklarım neler duydu böyle? Öyle ki yine gayri ihtiyari işaret ettikleri çocuğa kaydı gözlerim. Akbil bastırmıştı. Bazı insanların görünüşü güzel diye böyle konuşmak ne derece doğru idi?! Zavallı çocuk kendisi hakkında böyle konuştuğunu bilse ne üzülürdü? Ya da hoşuna da gidebilirdi bilmiyorum ama ben hüsnü zan etmeyi tercih ediyordum.

Yine ilahi seçip kitabıma döndüm. İneceğim durağa daha vardı. Tam sayfayı çeviriyordum ki yanıma biri oturdu. İşin kötüsü ise bu o çocuktu. Önümdeki kızların gözleriyle yiyip bitiremedikleri çocuktu bu. Neden yanıma oturmuştu ki? İslam'ın kızı olduğumu göremiyor muydu? Kalkacağı da yok gibiydi. En iyisi benim kalkmamdı. Hâlâ inanamıyorum! Nasıl gelir, onca yer arasında yanıma otururdu!? Kitabımla birlikte elimdeki tüm eşyalarımı çantama koyduktan sonra tam kalkıyordum ki feracemin düğmesi camın altında bulunan demir kısma takılıverdi. Hayır hayır! Şimdi değil, şimdi bunu bana yapamazsın sevgili feracem!

Çekiştirmeyi bırakıp düğmeyi demirden kurtarmaya çalıştım ama bir türlü başarılı olamıyordum. Çıkaramadıkça panik oluyordum ve düğme benimle daha çok inatlaşıyordu sanki.

Birden sağ elimin yanında bir el daha görünce gözlerim mümkünmüş gibi daha çok büyüdü. Bu benim elim değildi. Diğer elim solumdaydı. O halde bu el... Allah'ım burnuma gelen bu parfüm kokusu ne olur yanımdaki çocuğa ait olmasın ne olur! Hemen yanıbaşımda hissettiğim nefes ile bir çırpıda çıkardı düğmeyi. Sonra zaten dondum kaldım, sağıma dönemedim. Dönmeme de gerek kalmadı zaten. Allah'a şükürler olsun ki düğmeyi çıkardığı gibi inmişti otobüsten. Üstümden koca bir yük kalkmıştı resmen. Onun rehavetiyle yine önümdeki kızların konuşmasına şahit olmuştum.

"Ne oldu Biricik? Çocuk yüzüne bile bakmadan indi hahaha."

"Sus be!"

Allah'ım ne dertler var şu dünyada!?

"Demek o kızların çok yakışıklı diye bahsettiği çocuk sendin?"diye kendi kendime konuşurken Uraz hem güldü hem şaşırdı. Şu an pot kırmıştım değil mi? Sanırım evet. Çok yakışıklı olduğunu resmen itiraf etmiştim bir anlamda. Af!

"Hangi kızlar? Dediklerinden bir şey anlamadım İclal."

"Ya senin anlattığın olayı diyorum, otobüse bindiğinde önümdeki iki kız senin hakkında konuşuyorlardı. Onu hatırladım bir anda. Yok çok yakışıklı! Yok saçları şöyle, yok gözleri böyle! O gün senin için üzülmüştüm desem yalan olmaz."dediğimde Uraz kahkaha atmıştı.

Pislik herif! Çok güzel gülüyorsun. Benim gibi başkaları da bakacak diye ödüm kopuyor. Sanki benden çalacaklarmış gibi.

Diyen iç sesime hayretler etmiştim. O nasıl sözlerdi öyle? Allah'tan içimden söylüyordum. Ama bunların Uraz'ın bilmesine gerek yoktu değil mi? Evet, bence de.

"Neden?"

"Ee seni gözleriyle yiyip bitirdikleri yetmiyormuş gibi bir de hakkında konuştular. Bazı insanlar böyle şeylerden hoşlanmaz."

"Yaaa?"

"Ya, öyle." Bir imada mı bulunmuştu bu çocuk? Gerginlikle gözlüklerimi düzelttim. Bazen gözlük taktığımı unutuyordum. Öylesine alışmıştım işte. Gerçek gözlerim olmuşlardı sanki.

"Sen de beni yakışıklı bulduğunu söyledin ama?"diye dudakları kıvrıldı tek bir yana doğru.

"Ben o kızlar bu şekilde bahsettiği için öyle dedim bir kere."diye bakışlarımı kaçırdım ve ellerimle oynamaya başladım. Gerginleşmiştim tekrardan.

"Öyle olsun bakalım."dedi arkasına yaslanarak. Sonra kollarını göğsünde kavuşturup bana bakmaya başladı. Gözleri kısılmış, dudakları hâlâ yana kıvrılı idi. Yüz ifadesi beni ele verse de direnmeye karar vermiş olmalıydım ki başka bir konuya girizgah yaptım.

"Uraz o mektubu da sen mi gönderdin peki? Hani şu -Yoruyor konuşmak, yazmak.
Bırak, sadece sesini dinleyeyim- diye yazılan?"

Başını salladı aynı ifadeyle.

"Ezberlemişsin bakıyorum?"

Allah'ım ben bugün neden her şeyi batırıyordum? Kendimi yumruklamak istiyordum.

"İlk defa mektup aldığım için olabilir mi sence? Ayrıca iki cümlelik bir mektubu ezberlemek o kadar da zor değil diye düşünüyorum. Fark etmeden aklıma kazınmış işte. Bu çok normal, insanlık hali. Herkese olabilir yani."diye toparlamaya çalıştım ve bence başarılı da olmuştum. Bunu Uraz'ın yüz ifadesinden anlamıştım.

"Peki sen niye bana sapık amca rolü yaptın İclal, söyler misin Allah aşkına?"diye dirseklerini masaya dayayıp bunları söyledikten sonra kendime engel olamadım ve belli olmayan bir kahkaha attım.

"Benim yöntemlerim biraz değişiktir bilirsin. Özellikle had bildirme konusunda."

"Bilmez miyim? Hatta en iyi ben bilirim. Baksana, günlerce yüzünü görmek, iki kelime konuşmak için peşinde sürünüyorum."diye laf sokunca yüzümdeki gülüş anında soldu.

"Estağfurullah. Öyle bir amacım yoktu tabi ki de. Sadece biraz boşluktaydım. O yüzdendi o tavırlarım."

"O boşluktan seni çıkarmak için buradayız ama biliyorsun değil mi?"

Başımı salladım minnet edercesine.

"Bu arada... Aklıma gelmişken, sen ağabeyimi nasıl yanlış anladın da o gün arayıp trip atar gibi azarladın ya?"deyince Uraz yüzünü buruşturdu.

"İclal kızacaksın biliyorum ama ara sıra seni takip ediyordum. Ne yaptığını, kimlerle görüştüğünü ve en önemlisi evlenip evlenmediğini bilmeliydim. Ona göre karşına çıkacaktım çünkü. Öyle karar vermiştim. Yurtdışında tanışıp dost oldum diye bahsettiğim arkadaşım vardı, hatırlıyor musun? Ata. Onunla birlikte takip ediyorduk seni. Sen ve Tuğba İstanbul'dan döndükten sonra... İstanbul demişken, onunla ilgili de bir şey anlatmalıyım sana. Tabi bundan sonra. Siz İstanbul'dan döndükten sonra biz de Kayseri'ye geldik. Erdal çağırmıştı, devlet hastanesinde çalışmamız için bazı evrakları imzalamamız gerekiyormuş. Sonra tekrar İstanbul'a dönecektik. Dönmeden önce seni görüp öyle gideyim dedim."

"Nerede olduğumu nasıl öğrendin peki?"

"Baştan söyleyeyim, daha evinin adresini bilmiyordum. Tuğba Hazar'a söylemişti. Daha doğrusu Tuğba'nın ağzından laf alması için Hazar'ı ben ayarladım. O gün Tuğba memleketine dönecekmiş demişti Hazar. Sen de onu yolcu edecektin büyük ihtimalle. Otogarda olduğunu tahmin etmek pek zor olmadı yani."

"Hazar senin için Tuğba'ya yakın olmaya çalışıyordu değil mi? Arkadaş gibi görünmeye çalışmalar falan."

"Evet ama Azra için de Tuğba'yla arkadaşlık ediyordu. Hazar Azra'dan hoşlanıyordu. Biliyorsundur belki. Bu arada Hazar'a Tuğba'nın ondan hoşlandığını söylemedim hiçbir zaman. İçi rahat olsun."

"Sen nereden anladın peki Tuğba'nın duygularını?"

"Okulda çok belli ediyordu kendini ama bizim Hazar biraz gerizekalı olduğu için anlamadı tabi de benden kaçmaz. Senin benden hoşlandığını hemen anladığım gibi Tuğba'yı da hemen çözdüm. Yalın'la o münazaradan sonra ilgini çektiğimin o kadar iyi farkındaydım yani."deyip göz kırptı. Bugün kaçıncı kere bakışlarımı kaçırmıştım, artık sayamıyordum.

Benimle ilgili söylediklerini göz ardı ederek "Öncelikle Uraz bey! Hazar'dan benim ve kendin adına helallik al, çünkü arkasından konuştun. Beni de şahit ettin."diye kızdığımda dudaklarını birbirine bastırdı gülmemek için. Sanki ne yaptığımı anlamıştı. "Sonrasında Tuğba yakında Yalın'ın helali olacak Allah izin verirse. Zira Yalın müslüman oldu."

"Demek, Tuğba'dan hoşlanıyorum derken ciddiydi?"

Başımı salladım yine.

"Ee otogar diyordun, konu saptı?"diye başımı elime yasladım ve gözlerimi kıstım onu dinlediğimi gösterircesine.

"İclal bana öyle bakmayı keser misin lütfen?"dedi ve elini boynuna götürdü. Yok artık! Heyecanlanmış mıydı yani?

"Birine tüm dikkatimi verirken farkında olmadan mimiklerim bu hale geliyor Uraz. Özellikle yapmıyorum yani."

"Bana tüm dikkatini vermen gerdi zaten hanımefendi! Hani sol tarafta kan pompalayan bir organ var, onun da canı var hatırladın mı? Canına kast etmesen mi acaba durduk yere?"

"Tövbe estağfurullah..."deyip dudaklarımı birbirine kenetledim. Gülme İclal gülme... "Özür dileriz o hassas organdan bayım. Şimdi kaldığınız yerden devam edebilir misiniz anlatmaya?"diye dalga geçtim.

"Komik cadı!"diye gözlerini kıstı. "Neyse, otogarda seni bir erkekle sarılmış bir vaziyette bulunca neye uğradığımı şaşırdım. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü sanki. Ekin'in vefatından sonra ilk defa bu kadar kötü olduğumu fark ettim o gün. Evlenmiş olduğunu düşündüm ve daha fazla orada duramadım. Yoksa karşına çıkıp o çocuğu da öldürecektim. Kaçar gibi ilk uçağa binip İstanbul'a döndüm ve dayanamayıp seni aradım. Yoksa çıldıracaktım. O adamın kim olduğunu öğrenmeliydim. Sen telefonda ağabeyin olduğunu söyleyince üzerimden bir kamyon yük kalktı sanki. O kadar rahatlamıştım ki. Teoman ağabey de epey değişmişti bu arada, onu farkettim. Sakal bırakmış, kilo almış, boyu uzamış. Onca yıl sonra tanıyamadım tabi ki."

"Anladım. Peki şu İstanbul olayı nedir? Anlatacağım dedin ya?"

"Ha evet. Sen ve Tuğba İstanbul'a geldikten sonra bir ara üniversiteye gelmiştiniz ya? Hatta Hazar o gün Tuğba'ya Azra'dan hoşlandığını söylemiş onun söylediğine göre."

"Evet, ne olmuş?"

"Hatırlıyor musun o gün bir kız gelip durduk yere sana sataşmıştı?"

Aklım yine birkaç ay öncesine gitti.

Sıkıldığımı hissedince Tuğba'ya bakınayım dedim ama hiçbir yerde göremedim. Nereye gitti ki şimdi bunlar? Kalkıp etrafa bakınmaya başladım. O sırada önüme dikkat etmediğim için bir kızla çarpıştım. Daha doğrusu sanki gelip bilerek bana çarpmıştı.

"Dikkat etsene! Kör müsün!"

Durup şöyle bir tipini süzdüm. Resmen 'bela arıyorum' diye bas bas bağırıyordu ama benim şimdi buna vaktim yoktu, hiç uğraşamayacaktım bu kızla. O yüzden alttan almaya karar verdim. Zira daha Üsküdar'a gitmemiz gerekiyordu Tuğba'yla. Tabi onu bulabilirsem!

"Kusura bakmayın."deyip yanından geçiyordum ki önüme geçti tekrar. HasbinAllah! Ben tahmin etmiştim işte. Belasını arıyor kız resmen!

"Bakıyorum ne olacak!"deyince kaşlarım istemsizce havaya kalktı.

"Numarasını vereyim mi?"

Kız tuhaf tuhaf baktı.

"Ne?"

"Bakırköy Hastanesi'nin diyorum. Numarasını vereyim mi?"

"Sen bana akıl hastası mı diyorsun ha!!!"

"Yoo, ben demiyorum. Sen kendin öyle davranıyorsun."

"Ben şimdi seni-" Elini kaldırınca bileğinden tutup ona doğru ittirdim.

"Ciddiyim bak? Orada çalışan arkadaşlarım bile var. Sana iyi bakarlar. Çünkü gördüğüm kadarıyla ciddi bir tedaviye ihtiyacın var."

"Bunu yanına bırakmayacağım! Bunu böyle bil kızım! Bittin sen duydun mu bittin! Bu sözlerin için pişman edeceğim seni!"diye zırvalaya zırvalaya gitti manyak! Hata onda olduğu halde özür dilesem de belliydi, canı birileriyle uğraşmak istemişti ama hiç kusura bakmasın, öyle bir dünya yoktu! Haddini bilecekti herkes! Ben biliyor ve buna göre davranıyorsam hadsizlere de haddini bildirirdim. Şımarık insanlara hiç mi hiç tahammülüm yoktu!

Yine de Rabbim ıslah eylesin. Derken sonunda Tuğba hanım göründü!

"Nerdesin kızım sen? Seni ararken kızın biri belasını benden bulmak istedi resmen ya!"

"Evet hatırladım, ne olmuş o kıza?"

Bir süre suskun kaldı ve sonunda konuştu.

"O kız benim eski sevgilimdi..."

-Bölüm Sonu-

Loading...
0%