Yeni Üyelik
34.
Bölüm

~34.Bölüm~

@m.yaprak_epli

"Ne? Eski sevgilim mi dedin? Hani bizden sonra hayatına hiç kimse girmemişti?"

Sinirlendiğimi hissetmiştim.

"Girmedi zaten."

"Sen benimle dalga mı geçiyorsun Uraz? Bu eski sevgili muhabbeti ne o zaman?"

"Karışık göründüğünün farkındayım. Hepsini açıklayacağım sana İclal. Helin, benim hasta olmadan önce çıktığım kız. Yani daha o zaman sizinle tanışmıyorduk bile. Hani sana anlatmıştım ya, kanser oldum diye kız arkadaşımdan yakın dediğim dostlarıma kadar herkes benden uzaklaştı diye? Helin, o dönemden kalma biri işte. İclal kanser olmadan önce benim çok güzel bir hayatım vardı. Tabi o zamanlar öyle zannediyordum. Sen ve ailen hayatıma girdikten sonra hayatım bir anlam buldu. O hastalığı yaşadıktan sonra herkesin gerçek yüzünü gördüm, o ayrı. Zengin ve popülerdim, çalışkandım, herkesin gözdesiydim, ailemle aramda hiçbir sorun yoktu. Sürüyle arkadaşım ve aşık olduğumu zannettiğim bir sevgilim vardı o zamanlar. Yani bir insanın isteyebileceği her şeye, her imkana sahiptim neredeyse. Bu şaşalı hayat gözümü fena boyamıştı. Bir gün okulda bayılmışım aniden. Hastaneye kaldırıldım. Doktorlar vücudumda morluklar fark etti. Fark etmeden bir yere vurduğum için morardığını sanmıştım başta. Öyle değilmiş. O gün sabaha kadar bir sürü test yaptılar. Mide kanseri dediler. Ölümcül bir hastalıkmış. Acilen yatırdılar beni. İlaç tedavisine, kemoterapiya başladılar. O süreç içerisinde ailemin, arkadaşlarımın ve Helin'in benden fersah fersah uzaklaştığını gördüm. Uzaklaşan kimseye bir hesap sormadım. Bu muydu insanlığınız! Demedim hiçbir zaman. Çünkü ben insandan bir kere soğurum. Etrafımdaki herkes öleceğimi düşünüp kaçtı benden. Ölenin bir önemi yoktu artık nasıl olsa..."

Camdan dışarıya bakıyordu bunları anlatırken. Onu bu kadar üzgün görünce elini tutup teselli etmek istedim, ben yanındayım demek istedim fakat helalim değildi, sınırı aşamazdım.

"İyileşip de İstanbul'a döndüğümde demiştim ya benden uzaklaşanlar, tekrar yakınlaşmaya çalıştılar diye? Ailem de dahil herkes başarım ve görünüşüm için bana yakın olmak istediler. Helin de öyle. Aynı üniversiteye gittiğimizi ben de çok sonra öğrendim. Ailem küçüklüğümüzden beri benim Helin ile evlenmemi isterlerdi. Ben döndükten sonra bunu tekrar fiile dökmeye çalıştılar. Helin de dünden razı zaten ama çizgilerimi aşamalarına izin vermedim hiç kimsenin. Nefret ediyordum onlardan çünkü, bana yaşattıklarından dolayı. Helin çıktığım tek kız İclal. Başka sevgiliye gerek olmadığını, Helin'in benim için yegane doğru insan olduğunu düşünürdüm. Üniversiteden sonra evlenme planlarımız bile vardı. Hepsi ben kanser olduğumu öğrenene kadardı. Herkesin gerçek yüzünü o zaman gördüm ve bir daha onları hayatıma sokmadım. Üniversitede aynı bölümdeymişiz meğerse. Bunu da sonra öğrendim. Sınıfta sürekli beni göz hapsine almalar, her fırsatta konuşmaya çalışmalar, yanıma oturmalar, daha neler neler yaptı. Hayatımın en zor döneminde beni yalnız bırakmış ve bahane olarak ne sunuyor bana biliyor musun? 'Ben o zaman bunalımdaydım. Seninle bir alakası yoktu.' gibi saçmalıklar sıraladı. 'O yüzden mi bir sonraki ay, en yakın arkadaşım dediğim çocukla sevgili oldun hemen?'diye sordum bir gün dayanamayıp. Cevap veremedi tabi. Güvenilir bir omuz arıyormuş hanımefendi. Hah, yesinler! Neyse, bütün bu saçmalıklar geride kaldı tabi ama Helin vazgeçmiyordu. Takmıştı kafayı bana. Bir gün zorla beni öpmeye çalıştı biliyor musun hem de koridorun ortasında!"

Yumruklarımı sıktım.

"Son anda fark edip geri çekildim. Eğer karşımdaki bir hanım olmasaydı ben ona yapacağımı bilirdim de neyse! İşte bu kadar ileriye gitti Helin. Bir gün Ata'yla birlikte bizim eski fotoğraflara bakıyorduk. Aniden senin fotoğrafın çıktı ekrana. Ata 'Yenge bunu bilse senin derini yüzer'diye sesli sesli güldü. Meğerse o sırada arkamızda Helin de varmış. Fotoğrafını o da gördü tabi. Sen bu kıza mı aşık oldun da, buna izin vermem de bilmem ne. Ona öyle bir posta koydum ki eski rahatlığı kayboldu."

"Benim fotoğrafımın ne işi vardı sende Uraz? Bu bir. İkincisi yenge nedir ya? Ne münasebet. Üçüncüsü posta koydum derken ne demek istedin?"

"Hastanedeki bir hemşireden rica etmiştim. Telefonumu ona verip gizlice fotoğrafını çekmesini istedim. Ben çeksem şüphe çekerim korkusuyla ona verdim zaten. O zamanlar duygularımı yeni yeni kabul etmiştim ve kimseye söylememiştim. Bende bir fotoğrafının bulunmasını istedim, hepsi bu. Hemşire senin kahkaha attığın bir fotoğrafını çekmişti. O kadar şanslı hissetmiştim ki kendimi bunun için. Artık ne zaman özlesem bakacaktım fotoğrafına."dediğinde ağzım açık kalmıştı.

"O resmi görmek istiyorum!"

"Atarım WhatsApptan. Yenge olayı da Ata'dan işte. Benlik bir şey yok. Posta koydum derken de ona yakında seninle evleneceğimizi söyleyip benden umudunu kesmesini istedim. Sen ve Tuğba'nın okula geldiği gün seni görüp tanımış anlaşılan. Ondan sonra da ben okulu dondurup buraya geldim işte."

"Demek o yüzden gelip bilerek çarptı bana?"

"Aynen öyle İclal."

"Uraz bu fotoğraf meselesine aklım takıldı. Lütfen onu bana gönder ve telefonundan sil."

"Olmaz!"

"Uraz lütfen. Bak, içim rahat etmiyor böyle."

"Senelerdir o fotoğrafa bir şey olmasın diye türlü taklalar attım ve sen benden silmemi mi istiyorsun? Bendeki tek fotoğrafın o. Asla olmaz İclal, ısrar etme."

Koca bir af çektim. İnatçı şey!

"Helin'i gerçekten de çok mu sevdin Uraz?"diye birden gelen bir cesaretle sordum. Zira bu Helin denilen kız aklıma takılmıştı. Uraz'ın tek eski eski çok eskiiiii sevgilisi idi nasıl olsa.

"Sevdiğimi zannediyordum. Helin'in bana en zor zamanlarımda arkasını dönmesinden sebep herkese kalbimi kapatmıştım zaten ister istemez. O kapıyı açan tek kişi sen oldun sevgilim..."diye başını yana eğip gülümsemişti. Her sevgilim deyişinde niye bu kadar erimiş hissediyordum ki sanki!?

Hemen konuyu değiştirmen gerekiyor İclal. Yoksa bu hitapların devamı gelecek ve ben daha da eriyecektim.

"Annen ile baban peki?"

"Ne olmuş onlara?"

"Beni gelinleri olarak isteyeceklerini pek zannetmiyorum. Sonuçta onlar oldukça değişik yaşam tarzlarına sahipler."

Uraz sinirle bir kahkaha attı. Ne oldu şimdi yahu?

"İclal sen benimle dalga mı geçiyorsun?!"

"Ne dedim ki ya?"

"Hayatımın en zor zamanımda yanımda olmayan insanları en mutlu günümde yanımda tutacağımı mı zannettin gerçekten!"

"Ama onlar senin annenle baban."

"Ben hastanede can çekişirken neredeydi annelikleri, babalıkları! Bana masal anlatma İclal."

"Peki ne olacak? Böyle nasıl olacak?"

"Seninle evleneceğim ve ne nişanımda, ne de düğünümde onlar olmayacak! İşte o kadar! Benim ailem sizsiniz, bunu anla artık! Seni istemeye de amcam, Ata, Hazar ve Erdal ile geleceğim. Ailemde sadece amcamla iyi anlaşıyoruz. Sadece onun gözümde değeri var."dediği an yine heyecan basmıştı. Biz gerçekten Uraz'la evlenecek miydik şimdi? Allah'ım kalbime mukayyet ol...

"Peki, sen nasıl istersen. De Uraz benim aklım fotoğrafta kaldı ya."diye dudağımı büktüm gayri ihtiyari.

Uraz derin bir nefes alıp öyle cevap verdi.

"Bak İclal, senin kadar muhafazakar biri olmadığımın farkındayım. Yani sizin gibi karşı cinsle olan münasebetimi azaltmayı pek başaramadım. Bunu kabul ediyorum. Karşı cinse karşı küçüklükten beri rahat bir tavırla büyüdüğüm için pek alışamadım muhatap olmamayı. Ama inan bana Ekin'in bana öğrettiği bütün dini öğretileri ilk gün öğrendiğimden beri uyguluyorum. Namazlarımı kılıyorum, oruçlarımı tutuyorum. Biliyorum, İslam bunlardan ibaret değil. Ama açık yüreklilikle söyleyebilirim ki senin karşına çıkana kadar tüm kaza namaz ve oruçlarımı dahi bitirdim. Kur'an-ı defalarca hatmedip sen ve Ekin'in bana söylediği ilimleri dahi öğrendim. Tefsir, fıkıh, hadis, siyer, sahabe hayatları gibi bir sürü ilmi bitirdim yine. Zengin olduğumu bildiğim için de elimden ne kadar gelirse infak etmeye çalıştım. Yurtdışında iken tanıştığım herkese İslam'ı anlattım. Ne kadar güzel bir din olduğunu, senin bana hediye ettiğin o defterden yola çıkarak insanlara tebliğ etmeye çalıştım." Nefes nefese kalmıştı. Soluklandıktan sonra devam etti. "Tek eksiğim dediğim gibi karşı cins ile olan rahatlığımı bozmamak oldu. Ama inan bana, ben senden başka sana baktığım gibi bakmadım kimseye. Gözlerimi, kalbimi, ellerimi sana sakladım İclal. Fotoğrafını silmemi neden istediğini biliyorum ancak bunu benden isteme. O fotoğraf benim için birçok anlamı taşıyor. Tahmin edemeyeceğin kadar hem de..."

Uraz'ın ilk haftalarda hastaneye geldiği günleri hatırladım. Birkaç kere ameliyat uzun sürdüğü için namaza 10-15 dakika geç kalınca her seferinde erkek mescidinin önünde Uraz'la karşılaşır olmuştuk. O zamanlar Uraz'ın namaz kılıyor olmasına çok şaşırmıştım ve şaşırıyordum da. Öyle bir tipi vardı ki badboy gibi, insanın inanası gelmiyordu maalesef. Fakat dış görünüşe aldanmamak gerekiyordu işte. Bunun yanında Uraz istifa edip de hastaneden ayrıldıktan sonra onun hakkında duyduklarımı hatırlıyorum da daha bir şaşırmıştım bunun için. Çünkü herkes Uraz'dan melek diye bahsediyordu. Kiminin borçlarını ödemiş, kimine temizlikte yardım etmiş, kimin yükünü taşımasına yardımcı olmuş, servisleri gezip hastaları ziyaret etmiş ve moral vermiş. Bunun gibi daha çok örnek vardı. Tüm bunları hatırlayınca refleks olarak gözlerimi kaldırarak ona bakmaya başladım. Yüzümdeki tebessüm de cabası idi. Uraz gerçekten çok güzel bir insandı.

Ben ona böyle bakınca şaşırmıştı tabi. Şaşkın şaşkın yüzüme bakıyordu. Çok tatlı görünüyordu.

"İclal sana kaç kere bana öyle bakmaman gerektiğini söyleyeceğim!"diye en sonunda gerginlik içinde konuşunca ne yaptığımın farkına varıp hemen gözlerimi indirdim. Ah! Nasıl da oyununa geldim nefsimin!

"İslam ne mübarek bir din. Eğer karşı cinslerin bakışması caiz olsaydı olacakları düşünemiyorum."

"Neden öyle dedin şimdi?"

"Her bakışınla beni mahvediyorsun da ondan. Bir anda nefesim hızlanıyor, kalp atışlarım kontrolünü kaybediyor. Neye uğradığımı şaşırıyorum. Allah'tan caiz değil de hep bakmıyorsun."dediği an yerin dibine girsem de rahat rahat utanıp geleyim diye içimden söylenmedim değil.

"Hatırlıyor musun bilmiyorum ama Ekin'in benim namaz kılmaya başladığımı sana sevinçle söylemesi ve senin bana olan bakışların tıpkı şimdiki gibi heyecanlandırmıştı beni. Elimi ayağımı nereye koyacağımı şaşırmıştım."diye güldü kendi kendine.

Sonra bir anda ezanın okunmasıyla dikkat kesildik.

"Namaz?"

"Evet. Artık kalksak iyi olacak."dedim.

Uraz ücreti ödedikten sonra kafeye yakın olan bir camiye gitmiştik. Uraz hemen cemaate karışırken ben de kadınlar bölümüne gidip saf tuttum. Uraz'ın İslam'la içli dışlı olması beni o kadar mutlu ediyordu ki namazım bittikten sonra Rabb'imin Uraz'ı İslam'a daha fazla ısındırması için niyazlarda bulundum. Cemaat çıktıktan sonra biz hanımlar da çıkmıştık. Uraz beni avluda bekliyordu. Sarı civciv gibi nasıl da parlıyordu güneşin altında ama. Bu haline gülesim gelmişti lakin tutmuştum kendimi.

"Hadi gel, seni eve ben bırakayım."dedi yanıma gelerek.

"Gerek yokt-"

"Hadi güzelim hadi..."diye elleri ceplerinde önden yürümesi ve lafımı dinlememesi ona kısık gözlerle bakmama sebep olmuştu. Hiç söz dinlemiyordu şu çocuk!

Arabaya ulaşınca ben arkaya, o öne binmişti. Ben arkaya bindiğim gibi dikiz aynasından bana bakmıştı.

"Ama ben senin müstakbel kocan sayılırım."dedi dudak büzerek.

"Helalim değilsin ama. Hadi sür şoför."diye dalga geçince Uraz ön koltuktan eline aldığı bir şeyi aniden yüzüme attı. Bez miydi, neydi ki bu? Bir dakika? Elime aldığımda fark ettim yazma olduğunu. Hem de benim yazmam!!!

"Bu benim yazmam değil mi? Sen de ne işi var bunun Uraz?"

"Çaldım."diye sırıttı.

"Ne oldu abla, ne arıyorsun öyle?"

"Ya çantama bir yazma koymuştum evden çıkarken. Şimdi arıyorum arıyorum bulamıyorum. Hayır, hiç çıkarmadım da kaybolsun. En sevdiğim yazmamdı o. Şimdi eve gideceğim. Buradaysa öylece bırakmak istemiyorum, af."

"Buralarda bir yerdedir abla. Nereye gidecek hem?"

"Bilmiyorum Ekin. Hastanede bir yerde kaybettim galiba. Uraz sen gördün mü gri renk bir yazma?"

"Ne bileyim ben senin örtülerini! Sahip çıksaydın sen de doğru düzgün!"

"Huysuz şey seni..."

"İnanamıyorum, onca zaman sende miydi yani bu? O kadar da sormuştum gördün mü diye? Üstüne azar yedim senden be!"

"Bana öyle sapıkmışım gibi bakma İclal. Şeytana uyup aldım işte ne yapayım? Sadece fazla aşıktım. Gerçi hâlâ da öyleyim. O zamanlar daha acemiydim sadece, o kadar."

"Savunmaya bak ya!"

Yüzüme attığı yazmamı elimden aldı aniden.

"Ver onu bana. Benim o. Kokusu zamanla kaybolsa da yıllarca bana arkadaşlık etti. Sakın geri isteme. Bunu da veremem, üzgünüm."deyip özenle katladı ve iç cebine koydu.

"Uraz..."diye kötü bir şekilde bakışlarımı diktim ona.

"Eve gidelim mi diyecektin? Evet, hemen gidelim yoksa beni parçalayacaksın biliyorum."diye gaza yüklenince yine lafım ağzımda kalmıştı.

Ben sana sorarım tüm bunların hesabını Uraz bey!

***

Bugün hanımlarla toplanma günümüzdü. Benim sohbet anlatacağım gündü. Tüm apartman hanımları Ayşegül'ün evinde toplanmıştık. Sitede her apartman hanımları kendi arasında toplanıp sohbet yapardı zaten. Böyle bir güzellik bulunmaz bir elmas gibiydi ve Allah'a şükürler olsun ki ben de bu etkinliğin bir parçası olmuştum.

Uraz bir gün önce beni eve bıraktıktan sonra vedalaşmış, ardından gidip diğer herkesle vedalaştıktan sonra eşyalarını toplayıp akşam uçağıyla İstanbul'a gitmişti. Yani bana mesajda böyle demişti ve o günden beri bu mesaj dışında arayıp sormamıştı. Ben de işi vardır, rahatsız etmeyeyim diye özellikle aramadım tabi. Merak ediyordum onu ve dualarımla Rabb'ime emanet ediyordum.

Uraz dışında da bir hayatım vardı elbette. Onun da verdiği sorumluluklar vardı. Tıpkı bugün helal ve tayyip gıda sohbetinde konuşmacı olacağım gibi. Bunun için hastanedeki arkadaşlarımı da çağırmıştım. Nöbeti olmayan herkes gelmişti. Aralarında Hilal, Ebru ve Zeynep de vardı. Bu sohbetin içinde onlar da olsun istemiştim. Sohbetten sonra onlara Uraz'la olan durumumu açıklamak istiyordum. Daha doğrusu bunun için içten içe niyetlendirdim kendimi fakat inşaAllah ki cesaret bulup konuşurdum.

Hanımların bahsettiği yeni taşınan ailenin hanımları da buradalardı ve ruh hallerini bakılırsa böyle bir ortama pek alışık değilmiş gibi görünüyorlardı. Hatta ilk defa bir İslami sohbete katıldıklarını dahi rahatlıkla söyleyebilirdim yüzlerindeki ifadeye bakınca. Onların çekingenlikleri elbette fark edilmişti diğer hanımlar tarafından. Bu yüzden onlara daha bir yakın ve sevecen davranılıyordu.

Öğlen namazını kıldıktan sonra Ayşegül'ün evinde toplanmış, yardımlaşarak çay ve ikramlıkları dağıttıktan sonra gözler bana çevrilmişti konuşmacı olmamdan sebep.

"Selamün aleyküm ve rahmetullahi ve bereketuhu sevgili hanımlar. Biliyorsunuz, her hafta toplanarak komşu olduğumuzu, en önemlisi kardeş olduğumuzu hatırlıyoruz. Her hafta yaptığımız sohbetler bir insanı incitmekten uzak yapılma amacına sahiptir unutmayalım ki. Dedikodudan, acımasızca eleştireden, rencide etmekten uzaktır sohbetlerimiz elhamdülillah ki. Bunun ışığında bugünkü konuşmanın benim yapılmam istendi arkadaşlarım tarafından. Ben deniz de bugün size helal ve tayyip gıdayı anlatacağım. Muhtemelen bu konuya uzak olan birçok kişi vardır aramızdan. Bu konuyu aydınlatmak amacıyla konuşacağım inşaAllah. İsterseniz yavaştan başlayalım. Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi Rabb'el âlemin. Essalatu vesselamu aleyk ya Rasûlullah.

Hanımlar biliyorsunuz ki bugünün gıda sektörü Batı'nın elinde olan bir sektördür. Oldukça güçlü bir sektördür. Fransız ihtilali ile ilan edilen milliyetçilik akımından sonra Avrupa ve Amerika fenni ilimlerde büyük ilerleme göstermiştir. Teknoloji ve medyayı elinde tutarak dünyanın söz sahibi gücü haline gelmişlerdir. Hepiniz de biliyorsunuz ki bugün gıdayı elinde tutan Dünya'nın söz sahibidir demektir. Maalesef ki bugün gıda başta söylemiş olduğumuz gibi gayrimüslimlerin elindedir. Gayrimüslimler müslüman olmadığı için de müslümanlara uygun gıdayı elbette ki de üretmeyeceklerdir. Bunu ilk fark eden kim olmuştur biliyor musunuz? Zamanında Almanya'da yaşayan bir müslüman adam. Bu adam markete giderken ürünleri alıp içindekiler bölümünü incelermiş. Bir sürü yabancı kelime ve kavram var içindekiler bölümünde. Peygamber Efendimiz Sallallahu aleyhi ve sellem, 'Sana şüphe veren şeyi bırak, şüphe etmediğini yap.' buyurmuştur. Mümin ağabeyimiz de içindekiler bölümündeki kavramları bilmediği için bu hadis üzere yiyecekleri almaz. Çünkü içinde ne olduğunu bilmiyor. Belki de müslümana helal olmayan katkı maddeleri var diye düşünüp almaz. Tavuk almak ister ama İslam'a göre kesileni olmadığı için kendisi canlı tavuk alır, eve götürüp İslam'a göre keser eşi. Böyle böyle ailesine haram lokma yedirmemek için her şeyi evden veya kendi imkanlarıyla halletmeye çalışır. Günün birinde bu mümin ağabeyimiz ailesiyle birlikte Türkiye'ye geri döner. Ağabeyimizin çocuğu 'Babacığım bana para ver de markete gideyim. Nasıl olsa artık Türkiye'deyiz. Müslüman bir ülkede ürünler de helaldir' der ve babasından para aldıktan sonra heyecanla markete gider. Eve geri döndüğünde ise suratı asıktır. Bu halini gören babası 'Oğlum ne oldu? Marketten hiçbir şey almadın mı?'diye sorar. Bunun üzerine çocuk da 'Babacığım Almanya'da bulunan bütün market ürünlerinin aynısı burada da var. Bu yüzden hiçbir şey alamadım.'deyince ailecek çok üzülürler. En önemlisi de hayal kırıklığına uğrarlar. Müslüman ülke diye bildikleri ülkelerinin küresel güçlerin ülkesinden pek bir farkı yokmuş. Artık isteseler de rahatça inançlarını yaşayamayacaklardı. Mümin ağabeyimizin kafasını bu durum çok meşgul eder. Günlerce düşünür. Bu hale bir çözüm üretmek gerekti. Müslüman bir ülkeyi bu durumdan nasıl kurtarmalılardı, onu düşünüyordu sürekli. Sonunda bir gün aklına bir fikir gelir.

Bu mümin ağabeyimiz kim biliyor musunuz? GİMDES'in kurucusu Hüseyin Kami Büyüközer'dir. GİMDES bugün Dünya helal vakfının sözcü derneğidir biliyor musunuz? Müslümanların geri kaldığı ahir zamanda helal gıdaya çözüm üretmek için müslüman ülkeler böyle dernekler kurmuşlardır. Kimi dernek devletin elinde, kimi bağımsızdır. Bizimki bağımsız maalesef. Malezya'daki derneği devlet kurmuştur mesela. Bilinçli müslümanlar gayrimüslimlerin yiyeceklerini almadığı için kimi devletler helal sertifikalama olayını çıkarmıştır. Yoksa zarar edeceklerdi ekonomik olarak. Zira ülkelerinin çoğu müslüman toplum. Bugün Türkiye'de bazı firmalar çakallık yapıp ürünleri helal olmadığı halde paketlerin üzerinde helal damgası koyarlar. GİMDES bunun önüne de geçer. Türkiye'nin tek gerçek ve İslam'a tamamıyla uygun helal sertifikalama sistemini GİMDES yapar ve kendisine özel logosu vardır. Kendisine ait sitesi vardır. Şubesi İstanbul'dadır. Hanımlar ve erkekler diye ayrılan komisyonu vardır. Her ilde hanım ve erkek ayrı olmak üzere temsilcileri vardır. Halkı helal ve tayyip gıda üzerine bilinçlendirmek üzerine faaliyetleri yaparlar temsilci ve gönüllüler. Sosyal medya da aktiftirler. Bugün Türkiye'nin birçok yerinde helal dünya marketleri vardır. Müslümanlar rahatlıkta oradan alışveriş yapmaktadır. Hatta yurtdışında da GİMDES'in temsilcileri var halkı bilinçlendirmek için. Onlar da Türkiye'deki helal dünya marketlerinden yiyecek alıp yaşadıkları yerlere giderler. Belki tatları gayrimüslimlerin yiyeceği kadar lezzetli değil ama en azından helal ya, Allah'ın rızasına uygun ya, biz daha başka ne isteriz değil mi? Bizim dinimiz yiyeceğe az yemek gerekir felsefesiyle baktığı için bizim ihtiyacımız sadece bizi ayakta tutacak kadar yemek yemek. Lezzetli olmasa ne olur ki öyle değil mi? Yeter ki helal olsun.

Hanımlar vücuda giren haram lokma duaların kabul olmasını engeller, maneviyatı yok eder, arzu ve dürtüleri alevlendirir. Bugün şehvetin bu kadar azgın olmasının sebebi budur. Hiperaktif dediğimiz çocuklar zeki değil, helal olmayan abur cuburları yedikleri için çıldırıyorlar. Çünkü DNA'ları bunları kaldıramaz. O çocuklar ergenliğe girdiğinde bu yüzden çok asi oluyor. Bu küresel güçlerin bir oyunudur. İslam'ı böyle yok etmeye çalışıyorlar ve biz de ekmeklerine adeta yağ sürüyoruz.

Bugün reklamlarda normal sofraları bırakın, Ramazan sofralarından bile eksik olmayan kolanın içinde alkol olduğunu biliyor muydunuz? %0.3-0.5'lik değişen ama eksilmeyen bir oranda bir alkole, 'Aman ya ne olacak bu kadarından.' derseniz size Peygamber Efendimiz (SAV)'in şüpheden uzak durmamızı emrettiğini hatırlatmak isterim. Ki bu şüphe olmaktan çıkmış olup alenen görünmektedir. Kolanın içinde bulunan alkol oranı bile belli iken buna artık şüphe denmez, haram denir. Zira bizim dinimizde alkol tüketmek haramdır. Türk gıda kodeksi ve TSE bu alkol oranına ne yazık ki izin verir. Bunu nedeni ülkede sıkı bir gıda denetiminin olmaması. Türkiye'de sayısız domuz çiftliği niye var sanıyorsunuz? İşte bu yüzden. Kolanın yanında gazlı içeceklerde de bulunur bu alkol oranı. İçindekiler kısmında 'aroma verici' ibaresi görüyorsanız bilin ki içinde alkol vardır. Şimdi 'İçinde alkol ya da domuz katkısı gibi şeyler olsaydı üstünde yazmaz mıydı?'diye düşünebilirsiniz. Yazmaz hanımlar. Çünkü onlar müslümanın haram lokmaya el uzatmadığını çok iyi bilir. Eğer paketin üzerinde alkol var, şu var, bu var diye yazarlarsa ürünlerini satamazlar, zarar ederler. Çünkü onlar paraya ve güce taparlar. Asırlardır İslam önlerine taş koyduğu için özellikle üstüne yazmazlar elbette. Onlar gibi düşünün. Siz üstüne yazar mıydınız? Dürüst bir dünya görüşünüz varsa ne âlâ ama materyalist biri bunu yapmaz. Çünkü din ve Tanrıyı kabul etmeyen yaşam tarzları vardır. Biz bunlara çoğunlukla ateist deriz. Velhasıl kelam, eğer paketin üstüne dürüstçe ne olduğunu yazarlarsa planları bozulur. Biz de yazmıyor diye helal zannediyoruz. Hani müslümanın sorgulaması? Hani araştırması? Bile bile kabul mü edeceğiz yani yazmıyor diye? Hayır, elbette. Araştıracağız, sorgulayacağız. Bu ürünün içinde neler var diye farkımızı ortaya koyacağız.

Sürekli tükettiğimiz cips, pasta, çiğ köfte, dondurma ve daha nice paketli yiyeceklerin içinde neler olduğunu bilseniz mideniz bulanır. Et kaynaklı yiyeceklerin fabrikada sığır, tavuk ve ineklerin domuzla beraber kesilip muamele edildiğini biliyor muydunuz? Ya da farelerin önüne atsanız kaçtığı yiyecekleri bizim yediğimizi söylesem? Küresel güçler bunu o kadar iyi planlanmış ki aklınız ermez. Eskimiş, bayatlamış yiyeceklere birkaç katkı maddesi katıp renklendirip o şekilde sattığını bilseydiniz kusardınız, emin olun. Dondurma içindeki jelatin mesela... Hayvansal kaynaklı mı yoksa bitkisel kaynaklı mı? Bitkiselse sorun yok ama hayvansal kaynaklı ise hangi hayvan? Sığır ise İslam'a göre mi kesilmiş soruları aklımıza gelmeli. Ee bu yiyeceği gayrimüslim üretiyorsa herhalde İslam'a göre kesmez hayvanı. Sığır olmasını bırakın, bu hayvan çoğunlukla domuz olarak tercih edilir. Çünkü piyasada çok ucuzdur domuz. Çabuk ürediği için, derisi vesaire kolay işlem görüp masraf yapmadığı için. İğrenç değil mi? İşte biz yıllarca bu yiyeceklerle uyutulduk, farkına varsak da harekete geçemedik.

Paketli yiyeceklerin içindekiler bölümünde emülgatör diye bir kavram çoğu zaman görmüşsünüzdür. Tabi içindekiler bölümünü inceliyorsanız. Emülgatör de jelatin gibi hayvansal ya da bitkisel kaynaklı olur. Yine dediğimiz gibi bitkisel ise sorun yok da hayvansal ise sıkıntı var demektir.

Hanımlar helal ve tayyip gıda hakkında daha fazla bilgiye sahip olmak istiyorsanız Hüseyin Kami Büyüközer hocamızın kitaplarını alın, okuyun. Orada anlattığımdan çok daha fazla ve detaylı bilgiye sahip olabilirsiniz. Sosyal medyadan takip edin GİMDES'i. Helal gıda diye uygulaması dahi var. Oradan hangi yiyeceğin helal olduğunu kolaylıkla görebilirsiniz. Helal dünya marketlerinden alışveriş yapın ki onlar kazanmasın. Çünkü onlar bizden kazandığı parayla mazlum toprakları bombalıyorlar. İşin bir de bu tarafı var tabi. Allah Hüseyin hocamızdan razı olsun. Onun sayesinde GİMDES bugün tüm dünyaya yayıldı. Müslümanlar rahatça alışveriş yapabiliyor. Hocamızı hatırlayınca aklıma Malcolm X'in sözü geliyor. Bütün uyuyanları uyandırmaya bir tek uyanık yeter..."

Diye bitirdiğimde hanımlar bir anda alkışa tutmuştu beni. Burada yeni olan herkesi bir düşünce bulutu sarmıştı, bunu görebiliyordum. Elhamdülillah ki bugün bilinçlenmelerine vesile olmuştuk. Kızlara baktığımda üçünün de telefona gömüldüklerini gördüm. Üçünün de şaşkınlıktan gözleri yerinden çıkacakmış gibi bir halleri vardı. Allah Allah, ne olmuştu acaba? Merak edip yanlarına gittim. Yaklaşınca ellerindeki telefonun benim telefonum olduğunu fark ettim. Sohbet vereceğim diye onlara emanet etmiştim. Zira fazlasıyla ağırlık yapıyordu bazen bende.

Ben onların yanına oturunca Hilal sözü aldı ilk başta.

"İclal özür dilerim. İzinsiz telefonuna baktık. Sen konuşmayı bitirdikten sonra bir mesaj geldi. Uraz'dan geldiğini görünce şaşırdık ve fark etmeden okuduk. Lütfen kusura bakma bunun için. Yaptığımız yanlıştı. Ama Uraz sana neden içinde sevgilim kelimesi olan bir mesaj gönderdi?"

Zeynep üzgün ve hayalkırıklığı içinde bana bakarken Hilal ve Ebru sadece şaşkındı. Peki şimdi ben ne tür bir açıklama yapacaktım? Aslında onlara zaten bugün her şeyi anlatmayı planlıyordum fakat böyle öğrenmelerini istemezdim.

"Kızlar her şeyi açıklayacağım..."

-Bölüm Sonu-

Loading...
0%