Yeni Üyelik
35.
Bölüm

~35.Bölüm~

@m.yaprak_epli

Gerginliğimi gösteren ruh halim ile arkadaşlarımın karşısında oturuyor, sürekli ellerimle oynuyor, bir türlü yüzlerine bakamıyordum. Nereden başlamam gerektiğini düşünüyor, bulamadıkça daha da gerginleşiyordum. Beden dilim bunu arkadaşlarıma apaçık gösteriyordu.

Ayşegül'ün günü bittikten sonra benim evime gelmiştik dördümüz. Ayşegül'ün evindeki hanımlar beni bir türlü bırakamamışlardı. Helal ve tayyip gıda hakkında yaptığım konuşmadan çok etkilendiklerini söyleyip durmuşlardı. Apartmana yeni taşınan hanımlar dahi gelip çok etkilendiklerini söylemişlerdi. Buna çok sevinsem de oradan ayrılmak kolay olmamıştı. Sonuç olarak şimdi burada, Uraz konusunu konuşmak için toplanmıştık. Üçü de ağzımdan çıkacak herhangi bir kelime için sadece susuyor ve öylece bekliyorlardı. Sanırım artık konuşmam gerekiyordu. Derin bir nefes alıp içimden çektiğim besmele ile başladım evvela.

"Kızlar ben daha önce Uraz'ı tanıyordum. Yani bizim Uraz'la tanışıklığımız maziye dayanıyor."

"Hastaneye ilk geldiğinde tanımadın onu ama?"diyen kişi Zeynep'ti. Başımı kaldırıp yüzüne baktım.

"Çünkü değişmişti. Eğer o kendini sonradan tanıtmasaydı ben de onu hiçbir zaman tanıyamayacaktım."

"İclal hiçbir şey anlamıyorum. Baştan anlatsana şunu. Meraktan çatlayacağım."dedi Hilal.

Başımı salladım.

"Kızlar kardeşimin kanser hastası olduğunu ve sonradan vefat ettiğini daha önce, ayrı ayrı söylemiştim her birinize. Ben o yıl son sınıftım lisede. Memlekette, devlet hastanesinde stajımı yapıyordum aynı zamanda. Ekin o yıl hastaneye yatırıldı. Kaçıncı yatırılışı, artık sayamaz hale gelmiştik. Ekin'in oda arkadaşı kimdi biliyor musunuz? Mide kanseri bir çocuk. O çocuğun adı ise bugün hepimizin tanıdığı Uraz'dan başkası değildir."dediğim an üçü de aynı anda "Ne!!!"diye çığırmışlardı adeta.

"Uraz mide kanseri miydi geçmişte?"diye ortak soruyu dile getirdi Ebru.

Tekrar başımı salladım.

"Uraz bugün gördüğünüz halinden çok ama çok farklıydı. Kemikleri görünecek derecede zayıf, cılız ve çelimsizdi. Kemoterapiden dolayı vücudundaki tüm tüyler dökülmüştü. Yüzündeki tüm kan çekilmiş birini düşünün. Üfleseniz yere düşecek kadar zayıf biriydi Uraz. Mide kanserini bilirsiniz. Ölümcül bir hastalıktır. O yüzden Uraz bu kadar etkilenmişti. Elhamdülillah ki iyileşti tabi. Uraz kanser olduğu için tüm aile, eş, dost onu terk etmişti. Uraz o soğuk hastane odasında yapayalnız kalmıştı. Bundan sebep de hayata ve tüm insanlara karşı öfkeyle dolmuş, huysuz, agresif ve asabi biri olmuştu. Ekin'i odasına aldıklarında ortalığı birbirine kattı başta. Ekin tatlı diliyle onun güvenini kazanınca iyi birer dost oldular zamanla. Ekin'imizin en yakın arkadaşı olup ona moral veren biri ailemiz için de önemli biri olacaktı elbette. Ailem Ekin'e nasıl davrandılarsa Uraz'a da aynı şekilde davrandılar hep. Hepimiz Uraz'ın ailesi ile olan problemleri biliyorduk çünkü. Bu yüzden annemi anne, babamı baba, ailemi kendi ailesi bildi. Şu an bile hala anneme anne, babama da baba der. Benim ailemi kendi ailesinden daha çok sevdi. Ekin ve ailem onu yeniden hayata bağladı diyebiliriz yani. Ben her gün sabah erkenden Ekin ve Uraz'a annemin yaptığı sıcak hamur işlerini götürürdüm. Annem ikisini de çok iyi doyururdu. Üç öğün yemek yapardı onlar için. Sırf güç kazansınlar diye. Ekin daha sonra Uraz'a İslam'a anlattı. Uraz İslam'ı çok sevdi ve yaşamaya başladı. Ben o zamanlar Uraz'ı Ekin'den ayırmadan, ikinci bir kardeşimmiş gibi severdim ama Ekin Uraz'ın aklına beni sokmuş bir şekilde. Uraz'ın duyguları değişmiş bana karşı. Öncesinde çok sinir olurdu bana. Özellikle Ekin'e olan yakınlığım onu delirtirdi. Sürekli benimle ters konuşup azarlardı. Daha sonra bu tavırları değişti. Bana yumuşaya başladı. Çünkü Ekin çöpçatanlık yapıyordu. Benim tabi bu olanlardan haberim yok. Uraz sonradan söyledi. Bir gün stajdayken sınıftan bir çocuk gelmişti. Biraz şakacı bir çocuktu. Herkesle uğraşırdı. Bana da şaka yapmış ve gülmeye başlamıştı o gün. Uraz bizi o halde görünce yanlış anlamış tabi. Bir hafta konuşmadı benimle. Hep tavır yaptı, trip attı. Neden öyle davrandığın şimdi daha iyi anlıyorum. Beni o çocuktan kıskanmıştı. Böyle çok anılarımız oldu da onlara girmeyeceğim, sadede geleceğim. Kardeşim..."

Gözümden bir damla yaş düştü. Ah Ekin'im... Her hatırladığımda ciğerim yanıyor.

"Kardeşim fenalaştı ve vefat etti. Ben, ailem ve Uraz... Tek kelimeyle mahvolduk. Aramızda tek olgun davranan kişi ağabeyim oldu. Allah verdi, Allah aldı derdi. Ailem bu acıyı uzun bir süre kaldıramadı. Uraz deseniz o kadar üzüldü ki hastalığı ağırlaştı. İlk tanıştığımız Uraz'a büründü. Tek farkı çok sessizdi. Bu hali bizi daha çok mahvediyordu."

Gözyaşlarımı silip devam ettim derin bir nefes eşliğinde. Onlarsa beni bozmadan dinliyordu. Her sözüme başka bir şaşırıyorlardı, o ayrı...

"Ben tabi hâlâ Uraz'ı kardeşim gibi görüyordum o zamanlar ve cenaze günü bunu yine dile getirince Uraz tüm bu yaşadıklarına dayanamadı. Ekin'in ölümü, hastalığı ve tabi en son ki darbe ben... Katlanamadı. Hiçbirimize haber vermeden ortadan kayboldu. Bu bizi daha fazla üzdü. Yıllarca, onu aramadığımız yer kalmadı. Meğerse yurtdışına çıkmış, orada tedavi görüp iyileştikten sonra geri dönmüş. Bunları bana daha sonra anlattı tabi. Aynı üniversitede olduğumuzu bile çok sonra öğrendim. Uraz da zaten beni üniversitede gördükten peşimi bırakmamış bir daha. Eğer benim karşıma kendini tanıtarak çıksaydı ben onu hâlâ kardeşim olarak görmeye devam ederim diye korkmuş ve yeni görüntüsü, yeni hali, yeni hayatıyla çıkmış karşıma. Onu o haliyle tanıyamadım tabi ama bakışları hep çok tanıdık geldi. Ondan hep uzak durmaya çalıştım, olmadı. Uraz bir şekilde hep karşıma çıkıyordu. Ya biri ondan bahsediyordu ya da varlığı etrafımda dolaşıyordu. Böyle oldukça fark etmeden dikkatimi çekti, tabi yeni haliyle. Muhafazakar bir yanı olduğunu gördüğümde ise ona karşı olan bütün radarlarımı indirdim fark etmeden. Uraz beni sürekli gizli numaradan arıyordu başlarda. Engelleyince mesaj atmaya başladı. Amacı onca zaman sonra sesimi duymakmış. Uzun bir süre onu tanıyamamamı hazmedemediği için istifa etmiş."

"Aaa! O yüzden mi Erdal o gün sana kötü kötü bakıp 'Uraz umduğunu bulamadığı için gitti' dedi?"diye heyecanla konuştu Ebru. Demek o da fark etmişti o gün bunu.

"Sanırım öyle. Ama benim bunların hiçbirinden haberim yoktu. Erdal'ın kazasından sonra geldi zaten biliyorsunuz. Aramızda birkaç tartışma oldu. Dayanamadı, kim olduğunu söyledi. Sonra bende kayışlar koptu tabi. Yıllardır aradığım, kardeşimin emaneti meğerse hep yanı başımızda imiş. Başta ona çok kızdım. Hatta ondan kaçmaya çalıştım lakin Uraz buna izin vermedi. Her seferinde karşıma çıkıp her anlamda kalbimi deldi. Ona hislerimin olduğunu iddia edene kadar bunun farkında değildim. Düşündüm, gerçekten hislerim var mı diye?"

"Var mı peki?"diye sordu Zeynep. Bir süre sessizce yüzüne baktım. Üçü de çok şaşkındı anlattıklarıma.

"Eğer Erdal kaza geçirmeseydi, Uraz hiç dönmeyecek, ben de ona dair içimde ne varsa bitirecektim. Ancak dönüşü ve kim olduğunu söylemesi tüm savunma mekanizmalarımı yerle bir etti. Uraz çok akıllı bir çocuk olmuştur her zaman. Her şeyi anında kavrayan bir zekası var. Ondan bir şey saklamanız zordur. Ben ne kadar hislerimi saklamaya çalışsam da Uraz buna müsaade etmedi. Bana olan ve hiç eksilmeden artan sevgisini her seferinde dile getirdi. Kardeşimin emaneti diye ona herkesten çok yumuşak davranıyorum. Uraz benim en hassas noktam kızlar, Ekin'den dolayı. Bu yüzden ona karşı koymadım, daha doğrusu koyamadım. Onu tekrar kaybetmekten korktum. Ölesiye korktum hem de. Onda Ekin'i görüyorum ben çünkü. Sadece ben değil, tüm aile onda Ekin'i gördü hep. O mutluysa Ekin'im mutlu, o üzgünse Ekin üzgün diye vehmettim hep. Eğer ona hayır deseydim, onu reddetseydim tekrar giderdi biliyorum. Onu çok iyi tanıyorum çünkü. Üzülürse uzaklaşıyor. Benim buna izin vermem mümkün değildi. Onu daha yeni bulmuşken gitmesine izin veremezdim. O ortadan kaybolduktan sonra çok ama çok zor toparlandım ben. Uraz benim ailemin, geçmişin bir parçası anlayacağınız."diye bitirdiğimde şaşkınlıklarını korudular kızlar.

"Peki bunları neden daha önce anlatmadın İclal?"diye Zeynep sordu yine.

"Uraz'dan kaçmamın bir sebebi de sendin Zeynep. Senin ona olan hislerini bildiğim için kaçtım yoksa ona karşı koyma gücüm sıfır. Her an gider korkusu beni sardığı için. Uraz bu yönümü çok iyi bilir. Bu yüzden üstüme gelip cüretkar davrandı işte."

"Demek o yüzden damar yolunu açtığım o gün senin gözünün içine baka baka o sözleri söyledi."

"Bunu fark etmiş miydin?"diye şaşkınlıkla sordum.

"Evet. O yüzden dışarıya çıkıp ağladım zaten. Kızlar da Uraz'ın sana olan ilgisinin farkındaydı. Sen daha önce dile getirmiş diye Hilal'e kızmışsın. Bu yüzden onlar da bunu sana söyleyemediler. Tekrar kızarsın diye. Uraz her yerde belli ediyordu aslında bunu ama görmek istemedim ben. Yanlış gördüm dedim, denk gelmiştir diye avuttum kendimi ama olmadı. Her şey apaçık ortadaydı. Bir sen farkında değildin herhalde İclal."

"Zeynep haklı. Bir kere İclal ile dışarıda oturuyorduk. Hastanede, öğle arasındaydık. Ben kalkıp kantinden çay almaya gidecektim ki birden acil servis penceresinden Uraz'ın bizim masaya baktığını fark ettim. Gülümseyerek İclal'e bakıyordu. İclal ise merakla kitabını okuyordu. O gün anlamıştım Uraz'ın İclal'e ilgisini."diyen Hilal ile daha da şaşırmıştım. Bütün bunları bilmiyordum.

"Evet evet. Ne zaman aynı ortamda bulunsak Uraz'ın gözleri sürekli İclal'e kayıyordu. Ben yanılıyorum herhalde diye başta çok önemsemedim ama sürekli şahit olunca emin oldum ben de Uraz'ın İclal'e olan ilgisinden. Hatta kampa giderken İclal hastalanmıştı. Uraz bunu fark edince sürekli tetikte bekliyordu İclal'e bir şey olacak diye. Salih ağabeyin babası öldüğünde taziyeye gitmiştik ya? Orada da gözü sürekli İclal'deydi. Gülümseyerek bakıyordu hep sana. Sen onun tarafına dönünce de hemen bakışlarını çekiyordu. Buna da çok şahit oldum. Senin kızdığını bildiğimiz için de pek bahsetmedik işte sana."diye tamamladı Ebru. Şaşkınlığım giderek artıyordu.

"Demek Uraz eskiden beri senden hoşlanıyordu? O yüzden Kayseri'ye, hastaneye geldi, senin için ekstradan paramedik okudu he? Bütün uğraşları seninle yakın olmakmış demek ki. Bunları en başta bilseydim ondan uzak dururdum. En azından böyle kapılmazdım ona."dedi Zeynep üzgünce.

"Zeynep inan bana, bunları en başından bilseydim, çoktan anlatmıştım ama maalesef ben de çok geç öğrendim. Sindirmeye çalışırken de anca bugün size söyleyebildim."

"Anlıyorum İclal. Müsaadenle ben kalkayım. Biraz daha burada kalırsam kalbim sıkışacak çünkü. Yalnız kalmaya ihtiyacım var."diye ayağa kalkan Zeynep'le biz üçümüz de kalkmıştık.

"Zeynep inan bana, böyle olsun istemezdim. Senin üzülmeni hiç istemezdim. Olaylar benim kontrolüm dışı oluştu. Beni anlıyorsun değil mi?"diye ellerini tuttum.

"Senin bir suçun yok İclal. Ben kendi kendime gelin güvey oldum fazla. Arada sen olmasaydın da Uraz yine bana bakmazdı zaten, biliyorum. Bana hep arkadaşı gibi davrandı. Üstelik kızlar gibi ben de Uraz'ın sana olan ilgisini görüyordum hep. Buna rağmen ondan vazgeçmeyen yine benim. Kantinde, acilde, birlikte bulunduğumuz her an sana bakıyordu. Buradan bile anlamalıydım senden hoşlandığını ama kabullenmek istemedim. Uraz'ın değerini bil İclal. Gerçekten çok güzel seviyor. Senin yerinde olmak için neler vermezdim."dedi ve kapıya yürüdü.

Kızlar onunla gitmek istediyse de yalnız kalmak istediğini söyleyerek onları da reddetti.

O gider gitmez Hilal ve Ebru çığlık atarak üzerime atlamışlardı.

"Kızım çok romantik değil mi ya? Bir erkek böylesine sevecek ve tüm bu gizli işleri yapacak he? Uraz'ı tanımasaydım buna asla inanmazdım. Bir de sevgilim diyor bizim kıza ya."diye bağırdı Hilal sevinçle. Zeynep'in üzüleceğini bilerek bu sevinç nidalarını içinde saklamışlardı belli ki. O gittikten sonra da salmışlardı zaten.

"Evlenmeden önce sevgilim demesi hoş değil ama kızlar."

"Bu da istemem yan cebime koy! Bal gibi de hoşuna gidiyor sevgilim demesi, hadi itiraf et İclal?"diye elini omzuma attı Ebru.

"Evet ama doğru değil yine de. Uyarıyorum, dinlemiyor ama neyse."

"Ayyy düğün ne zaman İclal?"diye heyecanla sordu Hilal.

"Acil bir işi çıktığı için apar topar İstanbul'a döndü. Geri döndüğünde sanırım memleket yolcusuyuz."

"Haaa! İstemeye gelecek yani?"

Elimi boynuma götürdüm utanarak.

"Sanırım."

"İclal sen zaten hep evlenmek istiyordun. Çocuğun olmuyor diye üzülüyordun. Bak, sonunda muradına erdin kız."

"Ebru kaç kez söyleyeceğim be güzelim. Ben İslami bir aile kurmak istediğim için evlenmeyi çok istiyorum. Ama ne yalan söyleyeyim, nasibimdeki kişinin Uraz olacağı aklımın ucundan bile geçmedi."

"Ee kader diye buna derler işte. Ebru? Acilen kendimize nişan elbisesi bakmamız gerekiyor. Uraz'ı biraz olsun tanıyorsam fazla beklemez."dedi Hilal. Bunun üzerine hem utanmış, hem de gülmüştüm. Hoşuma da gitmişti. Kızlara da söylediğim gibi Uraz benim zayıf noktamdı. Bana olan hislerini öğrendiğimden beridir ne kadar zırhım varsa inmiş gibiydi sanki. Uraz bana nasıl bir büyü yapmıştı böyle? Onunla evlenme fikri eskisi gibi tuhaf gelmiyordu. Allah'ın izniyle çok güzel İslami bir yuva kuracağız onunla diye inanıyordum.

"Ayyy doğru Hilal. Yarın nöbetimiz yok. Çıkıp alışveriş yapalım."

"İclal sen de gel. Senin için de elbise bakalım."diyen Hilal'e tam cevap veriyordum ki ağabeyim WhatsApp'dan görüntülü sohbet başlatmıştı.

"Oha! Bu yakışıklı da kim? Taş gibi."dedi Hilal. Ekranda beliren ağabeyimin fotoğrafını görmüş olmalıydı. Ebru ile birlikte ona şaşkınlıkla baktık ama şu an aramayı yanıtlamalıydım. Hilal'e biraz sonra tekrar dönecektim.

Kızların yanından kalkmayı da unutmadım tabi. Ağabeyim bu konuda oldukça hassastı çünkü. Hiçbir hanımın ondan dolayı rahatsız olmasını istemezdi.

"Selamün aleyküm ağabeyciğim."

"Ve aleyküm selam ve rahmetullahi ve bereketuhu fıstığım. Neler yapıyorsun bakalım?"

"Ay sesi de çok karizmatik."

"Hilal sus, duyacak çocuk."diye uyardı Ebru. Gülmeden edemedim.

" O sesler ne? Misafirlerin mi var İclal?"

"Evet ağabey. Hastaneden arkadaşlarım Hilal ve Ebru."

Adını ağabeyime zikredince Hilal nasıl da sırıtmıştı ama...

"Tamam bir tanem. Ben sizi rahatsız etmeyeyim o zaman. Daha sonra konuşuruz. Allah'a emanet olun."

"Tamam ağabeyciğim. Siz de Allah'a emanet olun."

Aramayı sonlandırdıktan sonra tekrar kızların yanına oturmuştum.

"İclal böyle yakışıklı bir ağabeyinin, şey yani bir ağabeyinin olduğunu bilmiyordum."

"Bahsetmek nasip olmadı herhalde. De..."

"Ne?"diye masumca baktı ikimize.

"Sen ağabeyimi oldukça beğendin sanki?"dedim tek yanak gülümseyerek.

"Sankiii?"diye tekrarladı beni Ebru gülerek.

"Yok canım. Siz yanlış anladınız. Tamam, fazla yakışıklı ama ben yakışıklı her erkeğe yakışıklı derim zaten. Ne var bunda?"

"Ya annem de ağabeyime uzun zamandır kız arıyor biliyor musunuz? Ağabeyimin içine sinen biri çıkmadı."

"İclal istersen bizim çevreye haber salalım."diye gizlice göz kırptı bana Ebru.

"Aa çok iyi fikir. Annem buna çok sevinecek."

"Bence annene çocuğu çok sıkmamasını söyle. Sonuçta gönül bu, zorla aşık olamaz ya."dedi Hilal.

"Diyorsun?"dedik Ebru'yla aynı anda.

"Ya iyi ki birine yakışıklı dedik. Hemen çöpçatanlık olaylarına girin zaten. Allah Allah."deyince gülmeye başladık.

"İclal?"

"Efendim Ebru'cuğum?"

"Ağabeyinin ismi ne?"

"Teoman."

"Vay. Çok güzel bir isim. Öyle değil mi Hilal?"

"Benim merak ettiğimi sandığın için sordun değil mi hain?"

"Etmiyor muydun yani?"

"Şu an konumuz bu değil."deyince Hilal'in bu tatlı hallerine gülmekten karnımız ağrımıştı.

Hilal basbayağı ağabeyimden hoşlanmıştı. Hilal'i annemin aklına soksam iyi olacaktı.

***

Kızlar gittikten sonra yatsı namazımı kılmış, uyuyacaktım ki annem aramıştı. Hayırdır inşaAllah bu saatte?

"Selamün aleyküm anneciğim. Bir şey mi oldu?"

"Ve aleyküm selam kızım. Seni aramam için bir şey mi olmalı aaa?"

"Yok da sabah konuştuk ya. Şimdi bu saatte aramana şaşırdım."

"Evet. Ne zaman buraya geliyorsun diye sormak için aradım kızım."

"Neden ki?"

"Uraz sen evde olmadan mı istemeye gelecek kızım aaa delirtme insanı."

"Anne sen nereden öğren-"

"Oğlumla her gün konuşuyorum sonuçta. Artık damadım demeliyim gerçi."diye güldü keyifle.

"Anne inanamıyorum size ya! Siz Uraz'la bunları mı konuşuyorsunuz hep!"

"Senin adım atacağın yok kızım. Ee ben de çocuklarımın mürüvvetini görmek istiyorum ama değil mi? Teoman bile hala evlenmedi. Ne yapayım ben şimdi? Seninle Uraz'a yöneleceğim tabi ki."

"Afff anne ya. Neyse oraya gelince daha rahat hesap sorarım da sana başka bir şey diyeceğim."

"Nedir güzel kızım? De hele anana."

"Seni bir arkadaşımla tanıştıracağım. Ben onu Teoman ağabeyime düşünüyorum ama sen ne dersin, bilemedim?"

"Olur olur. Seninle Uraz'ın nişanını yapacağımız zaman çağır buraya. Kendi gözümle göreyim."

Annem dünden razıymış. Buna acayip gülesim vardı. Yandın Hilal'im. Ağabeyimi o kadar beğenmeyecektin. Benim bir suçum yok.

"Tamam anne, getirmeye çalışacağım."

"Sen de haftaya pazartesi burada ol. Uraz İstanbul'dan direkt buraya gelecek zaten. Akşamında söz keselim. Salı günü de nişanı yaparız."

"MaşaAllah anneciğim. Hayır demek ne mümkün. Siz her şeyi düşünmüş, ayarlamışsınız hemen de."

"İclal, kızım sen bana laf yetiştireceğine yarın gidip hastanenden izin al. Daha yapacak bir sürü işimiz var ablanla. Hadi kızım, oylama bizi. Dediklerimi yap yeter annem, tamam mı?"

"Afff tamam. Çok abartmayın bari. Ben yarın sana haber veririm. Hadi Allah'a emanet olun."

"Sen de güzel kızım sen de."deyip kapatmıştı.

Şimdi ben ciddi ciddi Uraz'la evlenecektim öyle mi? Bunu birkaç yıl önce söyleselerdi, herhalde delirdiniz mi derdim. Hayat nelere gebe değildi ki...

***

"Kızlar Yalın'ı gördünüz mü?"

"Hayır İclal. En son izin kullanmıştı. Döndü mü bilmiyoruz."

Tabi ya. Yalın geçen hafta pazartesi günü Tuğba'nın memleketine, onu görmeye gideceğini söylemişti. Demek Tuğba'nın sesi, soluğu bu yüzden hiç yoktu. Zira her akşam arardı beni. Kafam Uraz, ailem ve kızlarla o kadar meşgul olmuştu ki onları tamamen unutmuştum.

Bizim Tubira'ya da bakın hele. Yalın gelmiş diye beni hiç aramadı bile. Acaba neler oldu, çok merak ediyordum. Akşam Tuğba'yı aramayı kafamın bir yerine not ederek kızlara teşekkür edip Acil Servisten çıktım. Bugün buraya Yalın'a istediği fotokopiyi vermeye gelmiştim fakat daha dönmemişti demek ki. İslam'ın hak din olduğuna dair oluşan notlarımı çok istediği için ona önceden fotokopi çektirmiştim ama artık döndüğünde verirdim.

Bugün hastane yönetimine uğrayıp izin isteyecektim ben de. Bugün günlerden Perşembe idi. Pazartesi orada olmam gerekiyordu. Tabi Pazardan yola çıkmam gerekecekti. Bu süreçte Uraz hiç aramamıştı. Sadece çok meşgul olduğuna dair bir mesaj daha atmıştı, o kadar. Caiz olmadığı için onunla sürekli konuşmaktan kaçınıyordum lakin iyi mi diye merak etmeden de duramıyordum. Onu yeni bulduğum için fazla evhamlı hale gelmiştim. Her an ona bir şey olacak ya da gidecek diye ödüm kopuyordu. O yanımda iken Ekin yaşıyor gibi hissediyordum. Bu yüzden Uraz hiç benden, bizden gitmesin istiyordum. İnşaAllah bir an önce dönerdi. Acaba buraya hiç dönmeden direkt memlekete mi gelecekti? Onunla pazartesi mi buluşacaktık diye merak duygusu sardı etrafımı.

Kafamda takla atan düşüncelerle asansörün önüne gelip ameliyathaneye çıkmayı planlıyordum ki hastane danışmanlığının önündeki hareketlilik dikkatimi çekmişti. Sanki biri adımı zikretmişti. Emin olmak için kulak kesildim.

"Merhaba. İclal Ilgın ile görüşmek istiyorum. Mümkün mü acaba?"

"Ne sebeple görüşmek istiyordunuz?"

"İclal Ilgın benim, buyurun?"diye beni arayan genç adama yöneldim. "Mehmet ağabey, gerisini ben hallederim. Teşekkür ederim."deyip danışmanlığa da döndüm.

"Peki İclal kızım."dedikten sonra konuşması için tekrar genç adama döndüm. Gözlerine bakmayayım diye başka bir tarafa döneyim derken vücudunun sayısız yerinde fark ettiğim dövmeler beni adeta şaşkına uğratmıştı. Hayatımda ilk defa bu kadar çok dövmesi olan biriyle karşılaşmıştım.

"İclal hanım, merhaba. Ben Cenk. Yalın'ın arkadaşıyım. Benden size bahsetmiştir mutlaka. Onun için notlarınızın fotokopisini çekecekmişsiniz diye söz vermişsiniz galiba. Kendisi şehir dışında olduğu için benim almamı istedi."

"Aa tabi. Ben de acilden dönüyordum. Buyurun, notlar burada."deyip fotokopi destesini eline verdim. Bir süre inceledikten sonra tekrar söz aldı.

"Yalın notlarınızdan bir kısmını bana gönderdikten sonra sizinle tanışmayı çok istemiştim fakat Yalın bunu pek uygun görmedi. Oysa ben sadece o harika notların sahibi ile tanışmak istemiştim. İzin verirseniz size bir teklifim olacak İclal hanım."

"Ne gibi bir teklif Cenk bey?"

"Uluslararası bir din düellosuna ne dersiniz?"

-Bölüm Sonu-

Loading...
0%