@m.yaprak_epli
|
"Öyle sesler vardır ki onları dinlediğin zaman tamam diyorsun, işte huzurun parçaları, Allah hatırlatıcıları... Mevlan Kurtishi, Maher Zain, Sami Yusuf, Vefa44, Ehsan Yasin, Ender Tekin, Abdurrahman Önül ve adını sayamadığım ama seslerine hayran olduğum birçok isim mevcut. Onları dinlemek o kadar iyi geliyor ki şu ahir zaman yorgunu ruhuma, şükretmeden edemiyorum Tuğba. Hele Nasser El Gatami yok mu? O nasıl Kur'an okumak be kardeşim? Onun sayesinde lisedeyken birçok sure ezberlemiştim biliyor musun? Onun Kur'an tilavetini dinleye dinleye kıraatim onunkine benzedi adeta. Allah onlardan razı olsun. Allah seslerine can versin. Amin ecmain."
"Ah ah... Yüreğimizden ağızlarımıza sözler eriyor çıkarken. Çok güzel söyledin İclal. Ama bu kız yeni müslüman oldu. Önce okuması gereken başlı başına kitaplar yok mu?" "Olmaz mı? Ama ana konuya geçmeden seni tebrik etmek istiyorum. Bir insanın iman etmesine vesile olmuşsun. Ne mutlu sana ve biz bütün müslümanlara." "Ya aslında ben hiçbir şey yapmadım İclal. Hastaneye işe başladığımdan beri bu kız da görev arkadaşım ya? Ben fark etmeden sürekli beni inceliyor ve takip ediyormuş. Giyimimi, konuşmamı, yememi, içmemi özellikle de ibadetimi hep izlemiş ve çok etkilenmiş. Bir gün geldi bana. Derdini açtı. Kafasındaki soruları sordu. Allah'tan var ya senin imanla ilgili notlarını fotokopi çekip almışım da kıza onları okuttum. O kadar etkilendi ki İclal, hemen müslüman olmak istediğini söyledi. Ben de yardımcı oldum işte." "Ne kadar şükretsek az. Elhamdülillah. Gerçekten iyi ki o notların fotokopisini çekip yanına almışsın Tuğba. Yoksa Şeytan, o an kızın aklına vesveseler sokup vazgeçirebilirdi. Şimdi, soruna gelecek olursak, kız madem İslam'ı bütünüyle öğrenmek istiyor? O halde Kur'an'ı Kerim'i okumayı öğrenmekle başlasın. Kur'an okumayı söktükten sonra meal ve tefsir okusun. Feyzü'l furkan, Risale-i Nur ve bunların çeşitli tefsirler iyi birer seçenek olabilir. Bundan sonra her ay bir hatim indirip tefsiriyle okusa Allah'ın izniyle Kur'an ilminin derinlerine iner. Tefsir ile ilgili videolar da var epey. İhsan Şenocak hocanın tefsir videoları var mesela YouTube'da. Nouman Ali Khan'ın da keza öyle. Onlardan da yararlanabilir. Tabi bundan sonrasında fıkıh gerekir. Bunun için ilmihal okuması şart. Ömer Nasuhi Bilmen, Ali Fikri Yavuz yahut Diyanet işleri başkanlığının hazırlamış olduğu ilmihali okuyabilir. İlmihal okurken Nureddin Yıldız hocamızın fıkıh okumaları adlı video setini izleyip notlar alırsa muhteşem olur. Ben öyle yapmıştım mesela. Bunları hallettikten sonra hadis ilmi gerekir. Kütüb-i Sitte veya Riyazü's-Salihin okuyabilir. Nureddin Yıldız hocamızın yine Riyazü's-Salihin dersleri var YouTube'da. Onları izlemesi güzel olur. Ve en sonuncusu. İmam Gazali'nin biricik eseri 'İhyâ'u Ulmû'id-Din'. Her gün birer konu okuması yeterlidir. Fazlası kafasını yakar, aman diyeyim. Muhammed Emin Yıldırım hocanın çok güzel siyer - sahabe kitapları ve ders videoları var mesela. Onları da okuyup izleyebilir. Bak, en önemli konulardan birini unutuyordum az daha. Sünneti elinden geldiğince hayatına yansıtmalı. Eğer bu konuda kaynak istiyorsa Mehmet Paksu'nun 'Sünnete Göre Günlük hayat' kitap serisi var. Bu eseri okursa bilgi edinir Allah'ın izniyle. Bu dediklerimi yaparsa sonra istediği kitabı okuyabilir. Zira bundan sonra alt yapısı sağlamlaşmıştır. Hangi kitabı okursa okusun isterse İslam'ın aleyhine olsun, etkilenmez kolay kolay ama eğer altyapısı sağlam olmadan önüne gelen her kitabı okursa İslam'ı yanlış anlayacağı gibi soğuyabilir de Allah muhafaza." "Ya sen anlattığın bu programı nasıl uygulayabiliyorsun İclal? Çok zor geldi şahsen benim gözüme."diye güldü. "Bana bile bu kadar zor geldiyse bu kız yeni müslüman oldu, ona daha ağır gelmez mi?" "Ben kendimi bildim bileli ilim meraklısı olduğum için gözüme ağır gelmiyor. Ki ben bu programı her yıl tekrar ederek bilgilerimi güncel tutmaya çalışıyorum. Zaman hep aynı zaman olarak kalmıyor. Zaman kendini güncelliyorsa bizim de kendimizi güncellememiz gerekiyor. Ve evet, dediğin gibi bu kız yeni müslüman oldu. Bu program ona ağır gelebilir. Lakin anlattıklarından anladığım kadarıyla bu kızın kalbi İslam'a ısındığı için sen hiç konuşmadan bile tavırlarınla onu etkilemişsin. Böyle insanların imanı çok daha güçlü oluyor. Hatta bizimkinden bile. Allah böyle kalplere aracısız hidayet veriyor bazen. O yüzden bu programın ona ağır geleceğini pek zannetmiyorum. Bence daha fazlasını da isteyecektir. Oldu da ağır gelirse de gücünün yettiğince yapsın. Sonuçta kimse gücünün üstünde istese de bir şeyler yapamaz." "Tamam. Ben onunla konuşurum inşaAllah. Bu dediklerinin hepsini not aldım zaten. Senin notlarını okuduğunda o kadar etkilendi ki İclal, seninle tanışmak istediğini söyledi. Bir gün yolun bizim buralara düşerse mutlaka tanıştıracağım sizi inşaAllah." "Amin, inşaAllah. Ben o notları daha çok Risale-i Nur'dan etkilenerek yazdım. İçinde Allah'ın varlığını, birliğini, peygamberlerin, Kur'an'ın, kısacası İslam'ın hak olduğunu kanıtlayan yazılar var. Çevrende görürsen böyle insanları, yani İslam ile ilgili şüpheleri olanlar varsa önce kafasını karıştıran sorularını öğren ve öyle notları okut. Olur mu Tuğba?" "Büyük bir memnuniyetle. Doğrusu ilk defa bir insanın imanına vesile oldum. Ve bu öyle başka, öyle güzel bir his ki anlatamam İclal. İnsanın içine şevk veriyor. Daha çok insan iman etsin aşkı doluyor kalbe." "Allah kalplere hidayet vermediği sürece biz ne kadar uğraşırsak uğraşalım fayda etmez. Bak mesela, Efendimiz (SAV)'in amcasına? Efendimiz (SAV) ne kadar uğraştıysa da kendi inancından dönüp İslam'ı kabul etmedi. Biz elimizden geleni yapalım da o kalbin hidayet ermesi için Allah'a dua edelim." "Tabi sana göre hava hoş. Birçok insanın imanına vesile oldun." "Nereden çıkarıyorsun bunları Tuğba?"diye ensemi kaşıdım gayri ihtiyari. "Ne kadar gizli yapmaya çalışsan da benden kaçmaz aslanım. Çoğuna şahit oldum ama en komiğime giden ne biliyor musun? Bizim sınıftan bazı kızlar yanımıza gelip sohbet etmek istese burunlarından getiriyordun hahaha." "Kimse benim yanımda dedikodu edemez. Bırak yanımda, çevremde dahi dedikodu edilmesine müsaade etmem. Müslümanlar olarak şunu anlayamıyoruz! Gıybet, kul hakkına, iftiraya daha ötesi cehenneme kadar götürebilen bir günah. Bunu engellemezsek bu, meşru haline gelecek ve mahşer günü bizlere hesap sorulacak. Ben bunun altından kalkamam." "Evet, haklısın. İlk kavgamız seninle bu yüzden olmuştu zaten hatırlıyor musun? Ben sınıftan bir kızla dedikodu ederken -Allah'ım Sen affet- sen gelip bizi uyardın, uyarmakla kalmayıp dedikodunun getireceği felaketleri açıkladın ama tabi bizim nefsimize hoş gelmediği için seninle tartıştık. O günü hatırladıkça şükrediyorum. Eğer o gün seninle tartışmasaydık belki de bu kadar samimi olmayacaktık." "Hayır ve hikmet diye buna derler herhalde. Ben de seninle tanışmasaydım İstanbul'da bir başıma nasıl yaşardım hiç bilmiyorum. Rabbim bizi birbirimize yardımcı olarak gönderdi işte." "Af İclal. Konuşma böyle. Zaten seni çok özledim. Burnumda tütüyorsun. Ağlatma insanı." "Oy kıyamam Tubira'ma."diye güldüm. "Ee ben evimi tuttum artık. Müsait olduğun bir zaman izin alıp gel." "Sahi, ev eşyalarını falan halledebildin mi bari?" "Babamlar bir minibüse yüklemişler bana ait eşyaları. Muhtemelen yarın gelir. Ben de yarın yerleşmeye başlarım inşaAllah. Şu an evde hiç eşya olmadığı için kalamıyorum maalesef ama İbrahim amca anahtarı, evi tuttuğum gün teslim etti bana." "Neler gönderecekler peki sizinkiler?" "Evde bana ait ne varsa gönderin dedim işte. Çalışma masası, kitaplık, elbise dolabı, çok amaçlı dolap, nevresim takımı gibi basit eşyalar işte. Ben maaşımı aldıkça diğer ev eşyalarını da alacağım Allah'ın izniyle. Zaten okulda çalıştığımız için ondan da kalan epey bir param var. Bunlarla şimdilik idare ederim." "Ya İclal, nasıl tek başına yaşayacaksın, korkmuyor musun?" "Yoo. Niye korkayım ki?"diye güldüm. "Ben öyle her şeyden korkabilen bir insan değilim ki?" "Bana laf atıyorsun yani?"deyince yine güldüm. "Ya ne alakası var? Demek istediğim şu, Allah'tan başka gerçekten ama gerçekten hiçbir şeyden korkum yok elhamdülillah." "Anladık anladık neyse. Ben hastaneye geldim. Çıkışta haber ver, tekrar konuşalım. İyi geliyor." "Ne tevafuk? Ben de hastaneye geldim ama iyi akıl ettin Tuğba, böyle işe gitmeden önce ve çıktıktan sonra aramaları. Çıkar çıkmaz ilk işim seni aramak olacak inşaAllah. Hadi Allah'a emanet ol Tubira'm." "Sen de kralım sen de."deyip konuşmayı sonlandırdık. Günlerden Çarşamba yani haftanın ilk iş günüydü. Malum, bölümümüz gereği haftada en fazla iki gün iş başı yapıyorduk. O günler de Çarşamba ve cumartesi idi. Tuğba sabah arayınca otelden hastaneye gelene kadar sohbet etmiştik. Ki dediği gibi iyi geliyordu. Oyalanmadan ameliyathane bölümüne çıkıp Nuran ablayı aradım. Bizim bölüme ayrılan odada bulunca selam verdim. Birlikte sohbetler eşliğinde güzel ama kısa bir kahvaltı yaptıktan sonra hemen ameliyata girmiştik. Ki ben bir yere gitmeden önce aksatmadan her gün kahvaltı yapan biriydim ama o ısrar edince tekrar etmiş olduk. Dediğine göre bugün iki ameliyat olacakmış. Biri öğleden önce, diğeri de öğleden sonra imiş. Ameliyathane kuralları gereği içerisi fazlasıyla soğuk idi. Ben ise ne fazla sıcağa ne de fazla soğuğa dayanabilen bir insan değildim. Fazla soğukta dudaklarım hemen morarabiliyordu mesela. Nuran abla bunu görünce hem ara vereyim hem de bir dosyayı acil serviste imzalatayım diye dışarı çıkmamı söyledi. Dosyayı alıp acile indim ve acil sorumlusunu aradım. Odasında bulamayınca oradaki hemşirelerden birine sordum. "Afedersiniz? Gamze hanım nerede acaba? Bir dosyayı imzalaması gerekiyordu da." Hemşir bey beni baştan aşağıya iyice bir süzdükten sonra "Sağlıkçı mısın?"diye sordu. "Evet?" "Bu kılıkta dolaşmana kim müsaade etti?"diye eteğimi işaret etti. "Kim tarafından sorgulanıyorum acaba? Öğrenebilir miyim?" "Ben... Hemşireyim ama-" "Bu hastane kamuya ait ve hastane yöneticisi veya yönetiminden de değilsiniz? Peki hangi sıfatla benim kılığımı sorguluyorsunuz?" "Sakin ol. Ben sadece kuralları hatırlatıyorum tamam mı?" "Hastane yönetiminden iznim var, sizin deyiminizle bu kılıkta dolaşmaya. Merak etmeyin beyefendi!" "Nasıl ya! Nasıl izin verebiliyorlar ya etekle görev yapmana?" "Eteğim size neden bu kadar battı?" "Müslümansın değil mi sen?" "Bu konuşma hoş olmayan bir yere gidecek belli ki. Bana Gamze hanımın nerede olduğunu söyler misiniz?" "Sarı alana bak. Orada bulursun." "Teşekkür ediyorum." "Müslümanların teşekkürüne ihtiyacım yok!"dedi arkamdan ama önemsemeden sarı alana doğru ilerledim. Bu adamla sonra ilgilenmeyi kafama koyup şu kadını bulmaya çalıştım. Zira Nuran abla bu imzanın acil olduğunu söylemişti. Kadını bulup imzasını alsam da aklım o hemşirede kalmıştı. Müslümanlara olan bu kininin sebebi neydi acaba? Ah, kadın olsaydı hiç peşini bırakmazdım ama erkek olması tebliğimi o kadar kolay kılmayacaktı. Yine de çaba bizden, Tevfik Allah'tan... **** Öğle arası girince Nuran ablayla bize ayrılan odaya geçip güzelce bir çay demlemiş ve bir şeyler atıştırmıştık. Ben zaten yiyeceğimi, içeceğimi kendim hazırlayıp getiriyordum. Asla dışarıya güvenmezdim ve helal sertifikası olmayan hiçbir yiyeceği ağzıma sürmezdim. Bu sistem, İslam'ın sistemiyle yönetilmiyordu. Haliyle yiyecekler için de bu durum geçerliydi. Haram veya harama yakın şüpheli lokma giren vücudun ihlâsı ve maneviyatı kayboluyordu. Ben bunu göze alıp huşumu tehlikeye atamazdım. Allah Gimdes'ten ve Gimdes gibi diğer kurumlardan razı olsun ki bu sorumluluğu üstlenip Helal ve Tayyip gıdayı denetliyor. Yiyeceğimizden tutun oda boyasına kadar her şeyin İslam'a uygun olması biz müslümanların vazgeçilmezi olmalıdır. Aksi takdirde ibadet ederken asla lezzet duyup İslam'ın aşkını hissedemeyeceğiz. Bu gerçekten büyük bir tehdit. Dolayısıyla gıdamızı gayri müslimlerin eline bırakamazdık. Ameliyatın başlamasına daha olduğu için kitabımı alıp bahçeye çıktım. Ne zaman hastaneye gitsem mutlaka şifa ayetlerini mutlaka okumaya ve dua etmeye çalışırdım. Zira hastalık büyük bir imtihandı. Rabbim hastalara şifa, dertlere deva, borçlulara eda nasip etsin. Boş bir banka geçtim ve Bluetooth kulaklığımı takıp hoş bir ilahi açtım. Tam kitap okuyordum ki karşı bankta eteğime takan o hemşireyi gördüm. Arkadaşlarına gizlice beni gösterip bir şey söyledi. Bir-iki kız ve erkekten oluşuyorlardı. Sanırım dalga geçmişlerdi. Yarım ağız gülümsedim. Benim onları fark etmediğimi düşünüyorlardı. Şimdi bunlara güzel bir oyun oynamak vardı ya Rabb'im Sen hidayet et. Onları takmayıp kitabıma odaklandım. Bir 15 dakika okuduktan sonra artık gitmem gerektiğine karar verdim. Hastaneden içeriye giriyordum ki tanıdık bir yüz dikkatimi çekti. Yanına ulaşınca istemsizce ismini söyledim. "Vedat?" Vedat sesimi duyunca bana döndü ve korkulu gözlerle yüzüme baktı. "Sen?"diye işaret parmağını kaldırdı. "Sen burada mı çalışıyorsun?"diye şaşkınca sordum. "Babam yaramazlıklarıma dayanamayıp beni buraya güvenliğe verdi abla. Elmas beni şikayet etmiş."dedi hâlâ korkuyla. Gülmemi bastırıp "Aferin ona. Çok iyi yapmış. Değil mi ama?"diye takıldım. "Öyle öyle. De... Abla ne olur burada çalıştığını söyleme." "Üzgünüm Vedat. Ne yazık ki her gün karşılaşacağız. Çünkü ben de bu hastanede çalışıyorum."deyince üzgünce yüzünü buruşturdu. "Uslu durursun bundan sonra artık?" "Senin gibi bir katil buradayken başka şansım mı var!"diye içinden konuştu. "Ne dedin sen!" "Yok abla, bir şey demedim. Senin gibi saygıdeğer bir adam katlediciyle aynı yerde çalışmak benim için mutluluk sebebi adeta." "Ya, demek öyle düşünüyorsun? O zaman bundan sonra benim çantamı sen taşıyacaksın. Hani şu suç aletleriyle dolu çantam var ya? O işte. Oğlum sen erkeksin. Benden güçlüsün. Onca yol o çantayı taşımaktan belim kopuyor." Vedat öyle korkuyla dolmuştu ki kendimi tutmasam kahkahalar ile güleceğim. "Taşıyacaksın değil mi len?"diye kızmış gibi yaptım. "Başım üstüne abla." "Aferin. Çıkışta bekle beni ha." "Emrin olur abla."deyince daha fazla uğraşmadım ve içeriye geçtim. O sırada Vedat'ın telefonuna sarıldığını gördüm. Birini arıyordu. "Baba? Baba Allah'ını seversen bana başka bir iş bul. Ben burada çalışamam. Hayatım tehlikede... Yapma baba, gözünü seveyim. Başka bir yerde çalışayım yalvarırım... Alo? Alo baba?" Daha fazla dayanamadım ve tenha bir yere geçip katıla katıla güldüm. Dur bakalım Vedat efendi! Bu daha ne ki? Seni öyle bir korkutacağım ki bir daha hiçbir kadına bulaşamayacak ve rahatsız edemeyeceksin. Ameliyathaneye gittiğimde Nuran ablayı bulamadım yine. Bu kadın her seferinde nasıl bu kadar çok kaybolabiliyordu böyle? Geri döndüğünde endişeli görünüyordu. "İclalciğim hemen gidip Mehmet hocayı çağır." "Tamam abla."deyip koştura koştura asansöre gittim. Poliklinik katına inip Mehmet hocanın odasına girdim. Acil bir durum olduğunu ve kendisini çağırdıklarını haber verince beni beklemeden aceleyle gitti o yaşına rağmen. Ben de asansöre giden yola yöneliyordum ki malzeme odasının açık olduğunu ve iki kişinin konuştuğunu farkettim. "Oğlum kız katil diyorum katil. Güvenlikçi ile konuştum. Akıl hastası bir katilmiş. Gizli gizli takip edip taktığı adamları öldürüyormuş. Ben bugün onun eteğine laf soktum. Bu kız beni yaşatmaz. Ne yapacağım Uğur? Beni yalnız bulursa ilk fırsatta öldürür. Vah benim başıma gelenler vah..." Bu o hemşireydi. Allah'ım ikinci bir deli daha. Bu Vedat'tan da beterdi. Gülmemek için daha ne kadar direnmem gerekiyordu bilmiyorum. Neyse iyi oldu. En azından dersini almış oldu. Bundan sonra bulaşmak için iki kere düşünür. "Acaba özür dilesem affeder mi?" *** Sonunda saat 16.00 olmuş. Biz de yorgun argın bir şekilde paydos etmiştik. Eşyalarımı toparlayıp Nuran ablaya veda ettim ve dışarı çıktım. Gözüm Vedat'ı aradı ama bulamadım. Belli ki benden önce gitmişti korkudan. O sırada acilin önünde nöbetçi hemşireleri gördüm. Bu eteğime takan hemşire ve arkadaşları idi. Bana öyle korkuyla bakıyorlardı ki Vedat'ın hepsine birden öttüğünü anlamış oldum. Şimdi hepsi beni birer katil zannediyorlardı. Ben önlerinden geçerken hâlâ korkuyla karışık kıvranıyorlardı. Birden durdum ve hızlıca onlara dönüp "Bööö!"diye hafifçe bağırdım. Allah'ım öyle bir korktular ki kızlar çığlık atarken erkeklerin sesi içlerine kaçmıştı. Gülüp yoluma devam ederken içlerinden bir kız "Çok komik!"diye sinirle konuştu. Onları her zamanki gibi hiç takmayıp durağa gittim. Tam Tuğba'yı aramayı planlıyordum ki ekrandaki ismi görünce sesli bir nefes verdim. "Özel numara arıyor" Aramayı cevaplamak zorunda kaldım çünkü bu kadar ısrarlı aradığına göre benimle bir sorunu vardı demek ki. "Alo?" "..." "Alo? Konuşmayı düşünüyor musunuz?" "..." "Alo?" Daha fazla dayanamadım ve kapadım telefonu. Sonrasında hemen Tuğba aradı. "Selamün aleyküm?" "Ve aleyküm selam. Ya kızım kiminle konuşuyorsun sen? Arıyorum, başkasıyla görüşmede diyor. Beni kiminle aldatıyorsun?" "Özel bir numara ile."deyip ilk başta gülsem de sonradan aklıma geldi. Ya bu özel numaradan arayan kişi erkekse? O zaman bunun şakası bile komik değildi. "Özel numara mı?"diye şaşırdı Tuğba. "Evet. Dünden beri sürekli özel bir numara arıyor ama nedense konuşmamak için yemin etmiş gibi ağzından laf alamıyoruz!" "İşletiyor olmasınlar?" "Ben de öyle düşünüyordum ama üst üste o kadar çok arıyor ki acaba birinin benimle derdi mi var diyorum artık!" Tuğba biraz sessiz kaldıktan sonra tekrar konuştu. "Ya sana bir şey söyleyeceğim ama kızmak yok tamam mı?" "Sendin değil mi? Biliyordum." "Hayır hayır. Ben değilim ama sanırım kim olduğunu biliyorum." "Nasıl yani? Tuğba neler oluyor!" "Birkaç gün önce biri bana mesaj attı ve senin hakkında sorular sordu. İşin kötü tarafı bu kişi sanırım erkek." "Ne?" -Bölüm sonu- |
0% |