Yeni Üyelik
7.
Bölüm

~7.Bölüm~

@m.yaprak_epli

Ellerimdeki poşetleri yere bırakıp çantamdan anahtarımı çıkardım. Kapıyı açtıktan sonra besmele çekip içeri girdim. Ev bomboş olduğu için ayak seslerim hafif bir yankı yapmıştı. Poşetleri alıp mutfağa geçtim. İçlerinde tamamen temizlik ürünleri vardı. Evet, bugün temizlik yapmak için erkenden otelden çıkmıştım. Annem sabahın nurunda arayıp "Hâlâ uyuyor musun İclal? Çabuk eve git ve temizliğe başla kızım. İkindiye minibüs gelir. Anca bitirirsin. Hadi kalk kalk!"dediğinden beri sabah namazının ardından alışverişe çıkmış ve temizlik ürünleri alıp gelmiştim.


Evi dolaştıktan sonra önce bütün pencereleri açıp her yeri havalandırdım. Gidip ellerimi yıkayıp temizliğe başlayacaktım ki kapı çaldı. Allah Allah, bu saatte kim olabilirdi ki?

Kapıyı açıp baktığımda tesettürü ile gözlerimi kamaştıran üç hanım çıktı karşıma.

"Selamün aleyküm?"dediler hep birden coşkuyla.

"Ve aleyküm selam?"

"Duyduğumuza göre apartmanımıza yeni taşınmışsınız. Apartmana girişte ellerinizde temizlik ürünleri gördük de yardıma gelelim dedik."diye gülümsedi en öndeki güzel kadın.

Allah'ım ben rüya mı görüyorum yoksa halüsinasyon mu? Asr-ı Saadet'ten fırlamış mümine hanımlar gelmiş bana yardım etmek istiyor.

"Çok teşekkür ederim, çok düşüncelisiniz ama zahmet vermeyeyim. Ben tek başıma da halledebilirim."diye bir açıklamada bulundum hâlâ şaşkınlık içinde.

"Biz yeni taşınsaydık siz yardıma gelmeyecek miydiniz yani?"dedi diğer bir hanım.

"Tabi ki gelirdim. O nasıl söz?"

"Ya seninki nasıl söz kardeşim? Kendin yardıma gelirsin de bizi hayırdan mahrum etmek niye?"dedi en sonuncusu gülerek.

Yok yok, ben kesin rüyamda Asr-ı Saadet'e düştüm de o yüzden bu kadar güzel bu rüya. Başka açıklaması yok çünkü bunun.

"Ama ben..."

"Aması falan yok. Peygamber Efendimiz (SAV) müminleri kardeş ilan ettikten sonra sen kimsin de bizi hayırdan mahrum ediyorsun?"dedi en öndeki şakayla karışık konuşarak.

Gözlerimden bir damla yaş düşmesine engel olamadım. Boğazım düğümlenmişti. Onlar bu halimi görünce yanlış anladılar tabi.

"Biz... Biz çok özür dileriz kardeşim. Amacımız seni üzmek değildi. Evin temizliğini tek başına yapmak senin çok ağır olur, bu yüzden biz de yardıma gelelim dedik."

"Hayır hayır. Beni yanlış anladınız. Sizin bahsettiğiniz sebeplerden ötürü ağlamıyorum. Ağlama sebebim, hep bu anları özlemem, hayal etmem ve iple çekmemden dolayıdır. Ben böyle sahneleri hep kitaplarda, Asr-ı Saadet'te okudum. Şimdi aynısını yaşayınca duygulandım hanımlar, kusura bakmayın."

Onlar da duygulanmıştı.

"Ah canım kardeşim benim. Sendeki nasıl bir ihlas ki hemen gözlerin yaşardı? MaşaAllah, tebrik ediyorum seni."

"Estağfurullah. Özür dilerim, sizi kapıda bekletiyorum kaç dakikadır. Lütfen içeriye buyurunuz."deyince içeri geçtik.

"Bu arada ben Özgül. Arkadaşlarım da Ayşegül ve Yıldız."

"Çok memnun oldum. Ben de İclal. Kusura bakmayın, evde hiç eşya yok. Sizi ayakta bekletiyorum."

"Hiç önemli değil İclal. Bak, ne yapalım biliyor musun? Harika bir fikrim var. Güzelce bir temizlik yaptıktan sonra oturup hep birlikte sohbet edelim. Bu arada Perşembe gününün sünnet olması dolayısıyla biz oruçluyuz da sohbeti iftarda yapsak senin için sorun olur mu?"dedi Ayşegül.

Tekrar ağlamaya başladım.

"İclal kardeşim ne oldu, bu sefer neden ağlıyorsun?"diyen de Yıldız idi.

"Nasıl ağlamayayım Yıldız kardeşim? Bana gerçek İslam'ı yaşatıyorsunuz ard arda hep birlikte. Ben hep bu hayallerle yaşadım. Nasıl ağlamayayım?"dedim gözümden bir damla daha yaş akarken.

"Ya ama ben bu kızı yerim."diye gelip sarıldı Özgül. Bunun üzerine gülmeden edemedim.

"Özür dilerim, elimde değil. İslam'ı tek başına yaşamak çok zordur. Bunu en iyi ben bilirim ama İslam birlikte yaşayınca İslam oluyor. Aksi takdirde bir çiçeği sulamadığınız zaman solduğu gibi İslam gibi bir çiçek bahçesi telef olurdu, Allah muhafaza. Siz kardeşlerim sağ olun."

"Yaaa ama bu kız çok duygusal konuşuyor. Beni de ağlatacak şimdi."dedi Ayşegül.

"Tamam tamam. Ağlamamaya çalışacağım."

"Olur mu öyle şey? Ağla tabi. Ağlamak rahmettir. Rahmetten geri bırakmak istemeyiz seni. De anladığım kadarıyla sen de oruçlusun. Öyle değil mi?"diye sordu Yıldız.

"Öyle tabi. Sünneti uygulamadan müslümanlık devam eder mi hiç?"

"O zaman temizliği bitirelim. İftarı akşam bizde yapıyoruz."dedi Özgül.

"Zahmet vermeyelim?"

"Zahmette rahmet vardır İclal. Ve misafir evin bereketidir. Beni yine hayırdan mahrum mu etmek istiyorsun?"dedi sahte bir kızgınlıkla. Bunu üzerine hep birlikte güldük.

İlerleyen dakikalarda temizliğe başladıktan sonra kapı yine çaldı. Yine birkaç hanım gelmişti. Onlar da aynı amaçtan gelmişlerdi. Temizliğe yardım etmek için...

Birkaç dakika geçtikten sonra yine kapı çalınmış ve yine başka hanımlar gelmişti. Şaşkınlığım her saniye biraz daha artarken apartmanın tüm hanımları gelmiş, küçük evimin temizliğine yardım ediyorlardı. Ne kadar zahmet etmemeleri konusunda ısrar etsem de onlar da bana kızmış ve "Bizi hayırdan mahrum etme" diye takılmışlardı. Ve ben yine hüngür hüngür ağlamıştım. Nasıl ağlamayayım? Onlar böyle davranırken ben nasıl ağlamayayım? Rabb'imden hep müslümanların çoğunlukta olduğu bir muhit istemiştim ama bu kadar güzelini beklemiyordum. Allah'ım, Sana ne kadar şükretsem azdır.

Herkesin yardımıyla normalde ikindide bitmesi gereken temizlik, öğlen son bulmuştu. Tabi yarım saat beni teselli etmekle uğramışlardı ağladığımdan dolayı. Temizlik bitene kadar hep ağlamıştım gizlice. Kendime engel olamıyordum. Bu ödül çok büyük bir lütuf idi. Rabbime şükretmeden edemiyordum.

Öğle ezanın okunmasıyla herkes evlerine geçmişti namaz için. Zaten temizlik de bitmişti. Sağ olsunlar her yer pırıl pırıl olmuştu. Ben de sırt çantama koyduğum seccadeyi alıp yatak odası olarak belirlediğim odaya sermiş ve öyle namaz kılmıştım. Duaya geçtiğim zaman bugün gelip yardım eden tüm hanım kardeşlerimden razı olmasını dilemiştim Rabb'imden.

"Özel numara arıyor..."

 

Tam seccademi katlıyordum ki yine o ya da o birileri aramaya başladı. Kim ya da kimdi bunlar? Benden ne istiyorlardı? Artık buna bir son versem iyi olacaktı. Bu durumdan hiç hoşlanmamıştım. Bu yüzden cevapladım aramayı.

 

"Alo?"

 

"..."

 

Yine sessizlik! Her seferinde bunu yapıyordu. Kimdi bu! Gözlerimi tavana kaldırıp tekrar indirdim sabır dileyerek.

 

"Alo?"

 

"..."

 

"Alo? Kimsiniz? Neden sürekli arayıp duruyorsunuz? İşletmeye mi-" devam edemeden suratıma kapattı.

 

"İşletmeye mi çalışıyorsunuz?"diyecektim ki panik olup kapattı bu her kimse? Demek ki gerçekten işletiyor ki panik olup kapattı. Her seferinde böyle düşünüyordum ama özel numaradan aradıkça bu teorim etkisini yitiriyordu. Çünkü kimse işletmek istediği birini sürekli özel numaradan arayıp sessiz kalıp bir süre sonra da kendiliğinden kapatmazdı. Arkadaşlarımdan biri işletse diyeceğim ama daha önce yaşamıştım bunu. Böyle şakalardan hoşlanmadığımı bildikleri için bu denli uzun süreli bir işe kalkışmazdı hiç kimse.


Açıkçası birinin benimle bir derdi olduğunu düşünüyordum. Yani geçmişe dönüp de şöyle bir baktığımda kimsenin kalbini kırdığımı hatırlamıyordum. Çünkü bu hayatta en çok korktuğum şey kalp kırmaktı.

O halde bu özel numara kim ve ne istiyordu?

Sonra Tuğba'nın dedikleri geldi aklıma. Özel numaradan arayan kişinin ona mesaj atan kişiyle aynı olduğunu düşünüyordu ama ben öyle düşünüyordum. Bende neden numarasını gizleyip Tuğba'da açık etsin ki? Bu çok mantıksız idi. Bu özel numaradan arayan kişinin özelliği farklı gibime geliyordu ama hayırlısı...

Bunları düşünmeyi bir kenara bırakıp ikindi vakti gelene kadar hem Kur'an-ı Kerim hem de bolca kitap okumuştum.

İkindiye bir yarım saat kala telefonum çaldı kayıtlı olmayan bir numara tarafından.

"Alo?"

"İclal Ilgın ile mi görüşüyorum?"

Anlamıştım kim olduğunu.

"Evet, buyurun benim?"

"İclal hanım ben eşyalarınızı getiren minibüs şoförüyüm. Belirttiğiniz adrese geldik. Dışarı çıkarsanız size teslim edelim eşyaları."

"Tabi tabi. Hemen iniyorum. Teşekkür ederim."deyip kapattık. Koştura koştura asansöre bindim ve aşağı inip minibüsü aradım. Bulduğumda ise eşyaların bana teslim edildiğine dair kağıt imzalattılar. Sonra da üç erkek benim rehberliğimde eşyaları eve taşıdılar ve gösterdiğim yerlere koydular. Allah'tan sildiğimiz yerler kurumuştu.

Sonra ise minibüsün içinde gördüğüm iki takım şark köşesi ile şaşırmadan edemedim.

"Afedersiniz beyefendi? Benim eşyalarım arasında şark köşesi yoktu. Yanlış mı getirdiniz acaba?"

"Hayır efendim. Eşyaların hepsini bizzat babanızla yerleştirdik minibüse."

"Tamam. Ben babamı arayayım o zaman."

Adam başını sallayıp arkadaşlarına yardıma devam etti. Ben de babamı aradım tabi hemen. Tamam, evime şark köşesi almak hayalimdi ama evde şark köşemiz yoktu ki minibüsle göndermişlerdi.

"Alo? Selamün aleyküm baba?"

"Ve aleyküm selam kızım. Nasılsın?"

"Elhamdülillah, sağ ol baba, iyiyim de minibüs geldi ama içinde benim eşyalarımdan bağımsız bir şey var."

"Evet, çünkü ben gönderdim onları bilerek."

"Neden?"

"Annen söyledi. Şark köşesi almak hayalinmiş. Ben de ev hediyesi niyetine gönderdim işte."deyince yine gözlerim doldu ve burnum sızladı. Bugün herkes niye böyle üzerime geliyordu ağlatmak için?

"Babacığım ne gerek vardı? Ben zaten alacaktım zamanla. Hem bu kaçıncı ev hediyesi bahanesi?"

"Olsun olsun. Şimdiden almış oldun işte güzel kızım. Güle güle kullan."

"Allah razı olsun babam. Allah seninle annemi başımızdan eksik etmesin."

"Sağ ol evladım. Berhüdar ol."

Babamla bir süre daha konuştuktan sonra annemi aradım ve onunla da bu konuyu konuşup teşekkür ettim. Telefon konuşmalarını kısa tutup adamlarla ilgilenmeye çalıştım. İşlerini bitirdiklerinde birer bardak çay ikram etmek istesem de evde hiçbir şey olmadığı için onlara üzgün olduğumu ve haklarını helal etmelerini söyledim. Onlar da önemli olmadığını söyleyip veda ettiler.

Adamları yollayıp evime girdim ve balkona çıkıp hüngür hüngür ağlamaya başladım. Allah'tan hep karşıma merhametli insanları çıkarması için dualar ederdim. Zira bu bir Peygamber duası idi. Bugün yaptığım duaların meyvelerini teker teker almakla o kadar duygulanmıştım ki artık beni tutana aşk olsundu. Önce merhametli yaşlı bir çift, sonra onların yönlendirmesiyle merhametli bir site yöneticisi, en sonunda da merhametli komşular... Bunların yanında ailemin desteğini saymıyordum bile. Yıllarca bunun hayalleri ile yaşamış ve dua etmiştim. Allah'ım, Sen beni Asr-ı Saadet'te yaşayanlar gibi bir yere gönder demiştim. Özellikle berbat üniversite ortamını gördüğümde hayatımda beni en çok üzen iki yıl yaşadım İstanbul'da. Gelecek neslin ihtiyarları mı olacaktı bu nesil? Ve diğer genç nesil bu ihtiyarları mı örnek alacaktı? Allah muhafaza... Bunun üzüntüsü üniversiteyi bitirene kadar hep üzerimde gezinmişti. Üniversite ortamımız eğitim ortamı olmaktan çoktan çıkıp kız ve erkeklerin birbirlerini ayartma yerine dönmüştü. Kızlar daha ne kadar güzel olup dikkat çekebilirim uğraşında iken erkekler, daha ne kadar kız tavlayabilirim derdinde idiler. Yazık değil mi bu gençliğe? Yazık değil mi bu topraklar için can vermiş atalarımızın emeklerine? Bütün bunların hesabını kim verecekti?

Bunların üzüntüsü beni yiyip bitiriyordu. Dünya'da müslüman çok ama İslam'ı yaşayan ne kadar da azınlıkta idi. Birçok müslüman belde bugün zulüm görürken kardeş dedikleri diğer müslümanlar "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" anlayışında idi. Soracak Allah bunun hesabını soracak! Topluca helak olduğumuzda anlayacağız belki ama iş işten geçmiş olacak! Ne diyor, Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de, "Bir toplum kendisindekini değiştirmedikçe Allah onlarda bulunanı değiştirmez. Allah herhangi bir toplumun başına bir kötülük gelmesini diledi mi, artık onun geri çevrilmesi mümkün değildir. Onların Allah’tan başka yardımcıları da bulunmaz. (Ra'd-11)"

Okunan ezan ile gözyaşlarım daha da artmıştı. Bir yandan balkondan manzarası ormanlık ve dağlık olan alanı izliyor, bir yandan da sessiz sessiz ağlıyordum. Ezan bitince içimden dua ettim.

Allah'ım ben bu Dünya'dan Senin rızanı almadan gidersem rezil olurum. Ne olur beni katına rezil bir halde çıkartma. Nasıl ki tertemiz gönderdiysen öyle de güzel bir ölüm nasip et...

Gözyaşlarımı silip banyoya geçtim ve elimi yüzümü yıkadım. Sonra da taze bir abdest alıp namaza durdum. Öyle seviyordum ki tek başıma, sessizce ama Rabb'imin huzurunda ağlamayı. Daha önce hiçbir insanın yanında ağlamadım. Buna gerek de görmüyordum. Rabbim ile olan gözyaşı muhabbetleri çok daha içten, çok daha samimiyet ve çok daha huzur kapsarken neden kendimi insanların eline teslim edeyim? İnsanların dırdırlarını, şikayetlerini, sürekli gerekli-gereksiz konuşmalarını önemsemeyi bırakalı uzun zaman olmuştu. Çünkü biliyordum ki insanlar hiç susmazdı ama Cenabı Hakk'ın katı öyle değildi. Orada şefkat vardı, anlayış vardı, hoşgörü vardı, merhamet vardı. Ve en önemlisi huzur vardı. O halde insanların insanlara kaçması neden idi? Kur'an'ı Kerim'de buyurmuyor mu? "O hâlde Allah’a firar edin. (Zariyat-50)" diye.

Namazı ve beraberindeki sünnet ibadetleri bitirir bitirmez küçük çantama telefonumu, anahtarlarımı, cüzdanımı ve gerekli olan diğer şeyleri alıp evden çıkmadan önce her yeri memnuniyetle süzdüm. Giriş kapısı önünde durup hemen solumdaki kapıdan içeriye baktım. Bu küçük odayı oturma odası yapmıştım ve babamların gönderdiği şark köşesini karşılıklı olarak buraya koymuştum. Sağımdaki kapı zaten mutfağa açılıyordu. Onun eşyalarını da zamanla alacaktım inşaAllah. Annemler idare edeyim diye birkaç mutfak eşyası göndermişti. Eğer kızmasaydım daha çok göndereceklerdi. Oturma odasının hemen yanındaki oda banyo idi. Mutfağın bitişiğindeki oda ise salondu. Onu da büyüklüğü ve tek yaşamamdan sebep çalışma odası ve kütüphane haline getirecektim inşaAllah. Şimdilik içeride sadece bir kitaplık ve bir çalışma masası mevcuttu. Uzun koridoru geçip giriş kapısının hemen karşısındaki son odayı ise yatak odası yapmıştım. Annemler yine beni mahcup bırakarak yatak olarak kaliteli bir baza göndermişlerdi. Elbise dolabı ile çok amaçlı dolabı da yatak odasına koymuştum. Otele gidip bavulumu ve diğer eşyalarımı aldıktan sonra evde kalan diğer düzenlemeleri de yapacaktım inşaAllah. Yatağa nevresim takımı serilecek, annemlerin kolilere sarıp gönderdiği küçük ev eşyaları çıkartılıp yerlerine yerleştirilecek, yine kolilerdeki kitap ve kırtasiye malzemeleri çıkartılıp yerlerine yerleştirilecekti ve daha bir sürü iş...

Yorulmuştum ama tatlı bir yorgunluk vardı üzerimde. Bavulumu ve diğer eşyalarımı aldıktan sonra Özgül'ün evine hep birlikte iftara gidecektik hanımlarla. Çantamı boynumdan geçirip evden çıktım ve sıkıca kilitledim. Daha sonra yürüye yürüye otele doğru gitmeye başladım. Arada çok fazla bir mesafe yoktu zaten. İkindi sonrası sakin bir hava hâkimdi etrafa. Gökyüzü öyle güzeldi ki yürürken düşmemek için ekstra bir çaba sarf ediyordum zira gözlerimi o güzellikten ayıramıyordum.

Allah'ım en büyük sanatçı Sensin, Senden daha güzel kim şekil verebilir ki eserlere...

Osman amca ile Aytül teyzenin evinin yanından geçerken uzun zamandır uğramadığım ve hiç selam vermediğim geldi aklıma. Otele gitmeden önce kısaca merhaba deyip yoluma devam edebilirdim.

Bu düşünceyle bahçeden içeri geçip kapıyı çalıyordum ki içeriden gelen genç bir erkek sesiyle kendimi durdurdum. Neyse, daha sonra da uğrayabilirdim. Tam geri gidiyordum ki kapı açıldı.

"Nine sadece ekmek mi lazımdı?"dedi ve sonra beni fark etti.

"Buyurun, kime bakmıştınız?"

Hay Allah!

"Ben, şey..."

"Aaa İclal kızım sen mi geldin?"diye kapıya çıkan Aytül teyze ile rahatladım. Yanlış anlaşılmak istemezdim.

"Kusura bakmayın, rahatsızlık verdim. Sadece geçerken bir selam vereyim dedim."

"Ne iyi etmişsin güzel kızım. Ben de ne zamandır senin yolunu gözlüyordum. Gelsene içeri hadi."

"Vaktim kısıtlı Aytül teyzem, lütfen kusuruma bakmayın. Dediğim gibi sadece geçerken selam vermek istedim."

"Yoksa evine yerleştin de oradan mı dönüyorsun?"

"Evet. Otele gidip eşyalarımı almak için çıktım."

"Tamam o zaman. Yarın öğlen bekliyorum o zaman seni mutlaka tamam mı güzel kızım?"

"Tabi ki, memnuniyetle."deyip gülümsedim.

"Aklım durdu çocuklar. Sizi tanıştırmayı unuttum. Bu geçen sefer sana bahsettiğim rahmetli arkadaşlarımızın torunu biricik oğlumuz Emre. Emre bu güzel kızım da İclal. Senin kuşunu kurtaran kızımız."

Emre gülümsedi.

"Memnun oldum İclal. Mavi'yi kurtardığın için de teşekkür ederim."

"Rica ederim, hiç önemli değil. Aytül teyzem, Osman amcama selamlar. Ben müsaadenizi isteyeyim."

"Tabi kızım. Ama yarın mutlaka bekliyorum."

Başımı sallayıp bahçeden çıkıyordum ki Emre de peşimden geldi.

"Nine kaç tane ekmek alayım?"

"5 tane alıver oğlum."

Bu duruma gülümseyip yoluma devam ettim. Allah'tan Emre ters yöne gitmişti de birlikte yürümüş olmayacaktık.

Çantamdan titreme gelince telefonumu elime aldım.

Tuğba arıyor...

"Selamün aleyküm?"

"Ve aleyküm selam İclalciğim. Sana çok önemli haberlerim var."

"Hayırdır inşaAllah?"

"Silinen mesajları bulduk..."

-Bölüm sonu-

Loading...
0%