@m.yaprak_epli
|
Uyandığımda hem dışarıda hem de telefonumda sabah ezanı okuyordu. Telefondaki ezan sesini kapatıp bir süre yatakta dışarıda okunan sabah ezanını dinledim ve bu arada kendime gelmeye çalıştım.
Ezan bittiğinde ezan duasını okuyup şahsi duamı da üstüne kattıktan sonra uyku mahmurluğu ile kalktım ve ayaklarımı sürüye sürüye banyoya gittim. Soğuk suyla abdest alınca vücudumu ani bir titreme dalgası alsa da kendime gelmiştim. Havluyu alıp yüzümü kuruladığımda saçlarımın darmadağınık olduğunu gördüm. Lastik tokayı çıkarmayı unutmuştum. O yüzden böyle kabarmıştı herhalde. Saçlarımı sıkı bir at kuyruğu yapıp odama geri döndüm ve ferace ile büyük eşarbımı üzerime geçirip namaza durdum. Ah sabah namazı... Sen ne güzel bir nimetsin ki insana bu kadar huzur veriyorsun. Uyku imtihanıydı sabah namazı. Tatlı uykunu bıraktın mı Rabb'inin huzuruna çıkmak için, işte o zaman günün ilk imtihanını kazanmışsın demektir. Günün ilk imtihanını kazanan için elbette geri kalan imtihanları kazanmak daha kolaydır Allah'ın izni ve yardımı ile... Namazı doyumsuz bir tesbihat ve dua ile bitirip yatağıma oturdum ve kaldığım yerden Kur'an okumaya başladım. Her gün en az beş sayfa okuyup tefsiri üzerine yoğunlaşmak artık alışkanlık olmuştu. Kur'an'ı Kerim'i Arapça'sından okumak elbette mühim bir şeydi lakin anlamadıktan sonra havada kalıyordu. Bunu anladığım zamanlar liseyi yeni yeni bitirmiştim. O zaman dedim ki kendi kendime, günlük az oku, gerekirse beş sayfa oku ama tefsirini öyle bir anla ki üstüne notlar al, araştırmalar yap hatta ve hatta kitaplar yaz. Fakat kesinlikle onunla amel et! O gün bugündür ben hep günlük beş sayfa yüzünden okuyup tefsirine yoğunlaşıyordum. Mesela ilk önce tefsirli meal okuyor, ki bunu Feyzü'l Furkan'dan yapıyordum. Günlük zaten Risale-i Nur okuyordum. Üstüne bir de bu beş sayfanın tefsirini yapmış alimlerin eserlerini okuyup not almaya çalışıyordum mümkün mertebe. Bütün bunları yapana kadar güneş çoktan doğmuş oluyor ve gün aydınlanıyordu. Şimdi de öyle olmuştu. Çoktandır perdelerini açtığım boydan olan camdan güneş ışınlarının girmesiyle ben de tefsir çalışmalarımın sonuna gelmiştim. Kitaplarımı ve not defterimi elime alıp salondaki çalışma masasının üzerine bıraktım ve mutfağa geçtiğim gibi balkona çıkıp güneşin doğuşunu izledim. Allah'ım öyle güzeldi ki şu manzara... Güneşin doğuşunu izledikten sonra üzerimdeki namaz elbiselerini çıkarıp dün akşam giydiğim kıyafetlerimle başladım egzersiz yapmaya. 30 gün fit diye bir uygulamadan başta WhatsApp grubunda hoca dahilinde yapsak da eğitim bittikten sonra bireysele dönmüştü. Ben de o gün bugündür her sabah güneşin doğuşundan sonra egzersiz yapıyordum. Bu egzersizler vücuduma çok iyi gelse de çok acıktırıyordu da. Çok sevdiğim bir diyetisyen sağlıklı yaşamın düzenli ve sağlıklı beslenmeden, spordan geçtiğini üstüne basa basa söylerdi. Bu egzersizlerin yanında bir de ikindi yürüyüşü yaptım mı benden rahatı yoktu. Yaklaşık 20-25 dakika süren egzersizden sonra öyle acıkmıştım ki koşa koşa mutfağa gittim. Saat daha çok erken olsa da diyetisyenimizin dediği gibi acıkmadan sofraya oturma! Oruçlu olmadığım günlerde elimden geldiğince iki öğün yiyerek sünnete uymaya çalışmanın yanında ara öğünlerimi de aksatmıyordum tabi. Abur cubur ve yapay yiyecekleri bırakalı epey zaman geçmişti. Ara öğünlerde kuru meyve, kuru yemiş gibi sağlıklı şeyler tüketmeye ve günde 3-4 bardaktan fazla çay, kahve içmemeye çalışıyordum. Günlük su miktarı kilodan kiloya değişse de ben toplamda iki litre içiyordum. Yaşıma ve boyuma orantılı olan kilomu korumak zorundaydım. Kendi yiyecek ve içeceklerimi hangi kategoriden olursa olsun evde kendim yapıyordum. Hem daha sağlıklı hem de daha güvenli idi. Dışarıdan gelen yiyecek ve içeceklerin helal veya tayyip olup olmadığına güvenemezdim. En doğrusu evde kendin yapmaktı. Yorgunluktan boşaltmadığım poşetlerden zeytin, peynir, ekmek, domates, salatalık gibi kahvaltı malzemelerini çıkarıp büyük bir tabağa dizdim. Çayımı da demledikten sonra tepsiye koyup oturma odasına geçtim. Hiçbir halı serilmemiş, hiçbir mutfak eşyası kolilerden çıkarılmamış, hiçbir perde asılmamış, yatak odasının ki hariç. Onu dün akşam ne kadar yorgun olsam da tesettür hassasiyeti gereği takmıştım ama sadece güneşliği takmıştım, tüller kalmıştı. Bunların yanında çalışma odamda da hiç düzeltme yapmamıştım. Bavul ve çantalar boşaltılmamıştı. Bugün çok işim vardı çok... Sıkı bir kahvaltı yapayım da öyle başlayalım işlere. Sonra da duş! Ah en sevdiğim... Radyomu bavuluma koyduğum için şimdi çıkarmak çok zaman alacağından sabah haberlerini dinleyemeden sessiz sakin yaptım kahvaltımı. Eskiden bir şey izlemeden hiçbir şey yemezdim. Bunun doğru olmadığını bildiğim için nefsimi zorlayıp bu kötü alışkanlıktan çok ama çok zor olsa da birazcık kurtulmayı başarmıştım. Diyetisyenimiz çok uyarırdı. Yemek yerken başka hiçbir işle ilgilenilmemeli, sadece yemek yemeye odaklanılmalı. Yavaş yavaş ve iyice çiğneye çiğneye. Bu da sünnetin gerekliliğindendi. Bir şeyler izlemeyi bırakmıştım elhamdülillah ama radyo dinlemenin herhalde sakıncası olmadığını düşünerek böyle bir alışkanlık elde etmiştim. Kahvaltıdan sonra etrafı toparladım ve mutfakla başladım işlere. Hanımlar sağ olsun, her yeri silip duruladığımız için bana sadece eşyaları yerleştirmek kalmıştı. Dün akşam helal marketten aldığım yiyecekleri buzdolabına koyup çay, kahve gibi diğer yiyecekleri de dolaba kaldırmıştım. Kolilerde bulunan, annemlerin gönderdiği tek tük mutfak eşyalarını güzelce silip istediğim gibi yerleştirmiştim. Tüm eşyaları boşaltıp dolaplara yerleştirdikten sonra geriye sadece halıyı sermek kalmıştı. Onu da yaptıktan sonra mutfakta işim bitmişti. Boşalttığım kolileri balkona bırakıp yatak odama geçtim. Kolilerin hepsini topladıktan sonra varsa kapıcı ona vermeyi planlıyordum. Zira ben nereye bırakacağımı bilmiyordum. Yatak odasındaki tüm bavul ve çantaları açıp içindeki kıyafetlerimi güzelce katlayıp dolaba yerleştirdim. Çok fazla kıyafet sevmezdim. Hayat mottomuz her zaman, ihtiyacın varsa al, moda ya da marka olsun diye alıp israf etme idi. Amacımız dünyaya bağlanıp kalmak değil, dünyayı sünnete göre uyarlayıp ahirete hazırlık yapmaktır. Elhamdülillah ki adamlar yatağı eve koymadan önce akıl etmiştim de halıyı sermiştim. Yoksa bu ağır yatağı kaldırıp halıyı sermek benim için çok zor olacaktı. Baza olduğu için altındaki bölmeye misafirler için annemle ayırdığımız yer döşeğini, ikinci nevresim takımını, fazla yastık ve battaniyeyi koyup kapattım yatağı. Annemin gönderdiği tül perdeleri de astıktan sonra yatak odasındaki işim de bitmişti. Hazır perdeleri asıyorken oturma odasındaki ve salondaki perdeleri de astım. Yatak odasınınki yatağıma uyumu ile toz pembe, oturma odasındaki perde şark köşesine uyumu ile kahverengi ve salondaki yani bundan sonra çalışma odası yada kütüphane olarak kullanacağım odanın perdeleri ise hoş tonuyla lacivertti. Bunlar güneşliklerin rengiydi elbette. Tüm tüller beyaz ve sadeydi. Güneşlikler de sade ve düz renkte idiler. Mutfak ve banyo için stor perde alacaktım inşaAllah. En son salona geçip önce kitaplarımı büyük bir özenle raflara yerleştirdim. Kolilerden tüm kitap ve kırtasiye ürünlerini çıkarıp yerleştirdikten sonra halıyı serdim. Bir oturma odasının, bir de koridorun halısı kalmıştı. Annem banyo ve aralar için birkaç paspas almıştı. Bütün bunları ne ara halletti bilmiyordum. Zira ben söylememiştim. Ev hanımı gereği akıl etmişti demek ki. Tüm işlerim bittiğinde elime bir kağıt, kalem alıp tespit ettiğim tüm eksikleri not aldım. Yavaş yavaş alacağım Allah'ın izniyle tüm eksikleri. Elimde bir iş kalmadığında yorgunlukla hemen duşa girdim. Rahat rahat yıkanıp çıktığımda ise öğle namazının kerahat vakti girmişti. Üzerime rahat ve siyah, bol eşofman takımı giyip saçlarımı taradım ve kuruttum. Cilt bakımı derken bütün bunları yapana kadar öğle vakti girmişti bile. Vakit ne çabuk geçiyordu böyle? Öyle ki telefona bakacak zaman bulamamıştım. Öğle namazını güzelce eda ettikten sonra kaylule yapmaya karar verdim. Hem yorgunluğuma iyi gelirdi hem de sünneti yerine getirmiş olurdum. Uyumadan önce telefonuma bakınayım dedim ama telefonumu nerede bıraktığımı hatırlamıyordum. Birkaç dakika aramakla geçmişti. Bulduğumda ise telefon elimde deli gibi ötmeye başladı. Boş bulunduğum için bir an irkildim. Aynı anda kapı da çalınca vücudum fıtrat gereği korku tepkimesine girdi. Kimin aradığına baktığımda kaşlarımı çattım. "Özel numara arıyor..." Yine ne istiyorlardı benden, diye düşünürken kapı çalmaya devam edince elimdeki telefonu bırakmak zorunda kaldım. Üstüme hızlıca feracemi ve uzun eşarbımı geçirip kim olduğuna baktığımda şaşırmadan edemedim. "Ama siz..." -Bölüm sonu- |
0% |