Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4.BÖLÜM: Taye

@m.yaprak_epli

Pearl he Pearl...

Hâlâ rüya olduğunu düşündüğüm gezegende idim. Caha biraz işinin olduğunu söyleyip bana odamı göstermişti. Böyle güzel bir odamın olacağını hiç tahmin etmezdim. Hatta Caha, istersem çıkıp gezebileceğimi de söylemişti. Kraliçenin dediği gibi bana her yeri gezdirmiş, anlatmış ve gerekli kişilerle de tanıştırmıştı. Caha özellikle kolyeme çok dikkat etmemi, kaybedersem dünyaya bir daha geri dönemeyeceğimi söylemişti.

Odayı dolaşıp durunca sıkıldığımı hissettim ve dolaşmaya karar verdim. Caha'nın gösterdiği yerlerden dışarı çıktım. Tam saray kapısından çıkmıştım ki birinin bana çarpması ile az daha yere kapaklanıyordum. Ki son anda tuttum kendimi. Bana çarpan kişiye bakmak için arkamı döndüğümde çoktan gitmiş olduğunu fark ettim. Sadece erkek olduğunu anlamıştım da insan bir özür dilerdi. Az daha omzumu çürütüyord!

Dışarı çıkıp bu sefer de sarayın bahçesinde dolaşmaya başladım. Sarayın içi ayrı güzel, bahçe bambaşka bir güzeldi. Bazen cennete bile geldiğimi düşünmüyor değildim. Bizim dünyamız betonlaşmaya büyük bir hızla devam ederken burası doğayla bütünleşmişti adeta. Mimari eserleri bile doğayla uyumlu ve göz kamaştırıcı idi. Ailemi özleyeceğimi bilmesem hep burada kalmak isterdim.

"Merhaba? Merhaba yeni muhafız?"

Yeni muhafız sözünü duyunca benden bahsedildiğini anladım ve sesin geldiği yöne doğru döndüm. Karşıma ise troll kılıklı kısa bir adam çıktı. Bildiğimiz troll idi bu. Tıpkı filmlerdeki gibi. Bizim insanların bu bilim kurgu filmlerini nereden ilham aldığı belli oldu.

"Iııh merhaba?"dedim gayri ihtiyari. Tamamen zoraki bir merhaba olmuştu, o kesin.

"Sen kayıp prensin muhafızısın değil mi?"dedi gözleri kalp şeklini alırken.

"Iııh evet?"der demez sarılmaz mı? Şok oldum. Burada herkesin bu kadar sıcakkanlı olması neden tuhafıma gidiyordu ki? Sanırım Dünya git gide daha da kötüleştiği için böyle garip gelmişti bütün bunlar. Kendimi geri çektikten sonra bir başladı konuşmaya, daha da susmadı.

"Hoşgeldin. Ben laviv. Tanıştığımıza çok memnun oldum. Senin adın neydi?"

"Ha? Şey, Meyra."

"Bak? Sana bir hediye getirdim."dedi bir kuş kafesini kaldırarak. İçinde gökkuşağı renklerinden oluşan, çok güzel bir kuş vardı.

"Bu kuşun adı Taye. Lütfen kabul et. O sana hem yoldaş hem de sırdaş olacak."dedikten sonra kuşa döndü. "Taye bak? Prensin muhafızı bu. Bir merhaba demek ister misin?"dedi beni çok şaşırtarak.

O kuş "Merhaba?"deyince resmen dilimi yuttum. Umarım yanlış duymuşumdur zira bu kadarını kaldıramazdım.

"O-o-o kuş ko-konuştu mu az önce!?"

"Evet. Hayatında ilk defa mı konuşan bir kuş görüyorsun yoksa?"

Yok canım! Her gün başka bir kuşa altın gününe gidiyorum zaten!

"Taye görüyor musun bak? Kızın sevinçten dili tutuldu."diye güldü laviv. Sonra da kafesi bana doğrulttu. "Hadi alsana?"

Korkuyla bir iki adım geri gittim ve odama geri dönmeyi planlarken karşımıza Kraliçe ve Caha çıktı. Laviv hemen selama dururken Caha bana kaş göz işareti yapıyordu. Ah, tabi ya. Ben de hemen onları taklit edip kraliçeye selam verdim.

"Ne oluyor burada? Bir sorun mu var?"dedi Caha. Bunun üzerine hemen arkalarına geçtim ister istemez. Bu troll kılıklı adam beni fena ürkütmüştü açıkçası.

Kraliçe beni böyle korkmuş görünce Laviv'e kızdı.

"Laviv! Muhafızlara tuhaf davranmaktan vazgeç. Onlar daha yeni dünyadan geldiler, yani böyle şeylere alışık değiller."dedi elleri belinde.

"Ama kraliçem, ben sadece ona Taye'yi hediye etmek istemiştim. Bilemedim korkacağını."

"Buralara alışana kadar muhafızı rahat bırakalım Lavivciğim olur mu?"demesiyle kraliçenin isteğine uyup gitti. Ardından kraliçe bana döndü.

"Meyracığım odana git ve beni bekle."

"Olur." Hâlâ hiçbir şeye alışmış değildim maalesef. Kaldı ki birine kraliçem diyeyim.

Odama geri döndüğümde o kuşu karşımda görmeyi beklemiyordum. Dik dik bana bakıyordu.

"Bak muhafız, ben artık sana aidim. Benden kurtulmak gibi bir düşüncen, sakın ha olmasın." Düşüncelerimi mi okuyordu derken devam etti. "Bence şimdiden iyi anlaşmaya bakalım çünkü bundan sonra bir ekip halinde çalışacağız. Prensi bulmanda sana ben yardımcı olacağım."

Kırılmasın diye "Nasıl?"diye sorabildim sadece. Zira bu küçücük boyu ve cüssesi ile bana nasıl yardım edebilirdi ki?

"Orasını yakında görürsün. Kraliçe buraya geliyor."

"Sen... Nasıl-"

"Anlaşmaya başladığınızı görmek ne güzel."

Kraliçe gelmişti gerçekten. Taye kuş olmasına rağmen hemen selama dururken bunu görünce ben de gayri ihtiyari selama durdum. Buna çok zor alışacaktım galiba.

"Sevgili oğlumun muhafızı, şimdilik gitmene izin veriyorum ama her gün buraya, Caha'nın bahsettiği saatlerde gelmelisin, dünya saatine göre yani. Burada zaman, saniye ile ölçülüyor. Daha yeni muhafız olduğunu öğrendin. Bu yüzden eğitilmen gerekiyor. Gücünü ve yeteneklerini nasıl kullanman gerektiğini bilmelisin. Bunlar prensi bulmanda sana yardımcı olacaktır. Taye de öyle. Taye Pearl'ın en zeki kuşudur. Laviv bu yüzden sana hediye etti. O da bir an önce prensi bulmanı istiyor."

"Peki, anladım."

"Seni yarın tekrar göreceğim için çok mutluyum. Zira seni her gördüğümde mutlulukla doluyorum."

"Neden peki?"

"Prensimi bulacağına yürekten inanıyorum da ondan."

"Ya sizi hayal kırıklığına uğratırsam?"

"İnanç, başarının yarısıdır. İnanmadan başarılmaz, inanmayan başaramaz. Ben senin başaracağına inanıyorum, sen de inan."

"Umarım sizin dediğiniz gibi olur. Üzerime çok büyük bir sorumluluk verildi."

"Bu sorumluluk tahmin edemeyeceğin kadar özel bir sorumluluk... Ve ileride bunu sen de çok iyi anlayacaksın."diye göz kırpıp gitti.

"Kraliçe haklı Mey, kendine güven."

"Mey?"

"Hadi gidelim artık. Ortağımın yaşadığı yeri görmek için sabırsızlanıyorum."

Bakalım annem seni eve kabul edecek mi?

***

Kraliçenin dediği gibi her gün Pearl'a gidiyordum artık. Bir destekçim Caha, diğeri Taye idi. Gerçekten bana çok yardımcı oluyorlardı. Özellikle de eğitimlerde. Hatta Laviv'i bile sevmeye başlamıştım. Sadece bazen çok narin bir kızmış gibi davranması sinirimi bozuyordu. Onun dışında herkese, her şeye alışmaya başlamıştım. Yavaş yavaş güçlerimi, bilmediğim nice yeteneklerimi kullanmayı öğrenmiştim. Mesela Caha, kanatlarımın olduğunu söylediğinde şaşkınlıktan kalakalmıştım. İstediğim zaman uçmak için kanatlarımı çıkarabileceğimi söylemişti. O kanatları kullanmayı çok zor öğrenmiştim zira oldukça büyüklerdi.

Bu süreçte sürekli okula gidip geliyordum, aynı zamanda dünyada prensi de arıyordum. İyi haber, Pearl'daki bilim adamları ben her dünyaya gittiğimde prensle frekanslarımızın aynı yerde olduğunu söylemişlerdi. Bunun üzerine aynı okulda olabilir miyiz şüphesi doğmuştu içime. Ne de olsa kraliçe dünya zamanına göre, prensin benden sadece bir yıl büyük olduğunu söylemişti. Dünya'dan Pearl'a her gittiğimde emir, öncelikle bilim adamlarının yanına uğramam üzerine idi. Pearl'ın bilim adamları kolyem sayesinde prense ait birçok sinyali yakalamıştı. Zaten bu sayede aynı yerde olduğumuz tespit edilmişti. Bu işimi kolaylaştırmıştı doğrusu. Dünyanın bir ucundan olsaydı, ne yapardım hiç bilmiyorum.

Eğitim devam ediyordu, prensi aramam devam ediyordu, üniversite hayatım devam ediyordu...

Prensi çok merak ediyordum. Onunla ilk ben tanışacaktım. Acaba nasıl biriydi? Kraliçe biraz bahsetmişti aslında ondan. Olağanüstü bir güzelliği olduğunu söylemişti mesela. O zaman kızlar etrafında pervane oluyordur kesin.

Bugün yine okul günlerinden biriydi. Sınıfta herkesle iyi anlaşıyordum. Birkaç kız arkadaşımla güzel bir samimiyet bile kurmuştuk. Taye sürekli yanımda idi, omuzumdan hiç ayrılmıyordu. Bu yüzden tuhaf bakışlara maruz kalsam da sonra ben de, insanlar da buna alışmıştı. Tek sorunumuz, Taye'nin çenesini tutmaması idi. Bir gün bizi konuşurken görürlerse diye korkmuyor değildim. Taye papağana da benzemiyor ki papağan olduğu için konuşuyor diyeyim. Okulda bile sürekli prensi arıyorduk. Çünkü Pearl'ın bilim adamları benim bulunduğum yerlerde prensin frekansının çok güçlü bir sinyal verdiğini söylemişti. Ben de onu her yerde arıyordum, ne olur ne olmaz diye.

"Yok Taye yok! Biz bu prensi bulamayacağız galiba. Baksana her gün aramadık yer bırakmıyoruz. Buna rağmen tek bir ipucu bile yok!"diye söylendim bahçedeki banklardan birine otururken. Taye ile konuştuğum anlaşılmasın diye uzak bir yere geçmiştim.

"Umudunu kaybetme Mey. Bence çok yaklaştık. Prensin güçlü enerjisi sayesinde her Pearl'a gittiğimizde bilim adamlarımız ona daha da yakınlaştığımızı söylüyor. Bu bile çok değerli bir şey, inan bana."

Taye'yi bu yüzden çok sevmiştim işte. Her moralim bozulduğunda beni kendime getirmeyi çok iyi biliyordu.

"Haklısın Taye ama o kadar uzun zamandır arıyoruz ki onu, ölümsüz olduğunu bilmesem bence ölmüştür derdim, emin ol."diye bakışlarımı bahçeye doğru çevirdiğimde güneş gözlüklerini çıkaran bir çocukla aniden göz göze geldim. O an oldu zaten ne olduysa. Kolyem birden ısınmış ve tenimi yakmaya başlamıştı. Caha'nın sinyal dediği şey bu muydu diye düşünürken buna sebep olan gözleri aradı gözlerim ama yerinde çoktan yeller esiyordu. Panikle kalkıp etrafa bakınmaya başladım. Yoktu işte yok! Bir anda nereye gitmişti ki?

"Ne oldu Mey? Neden bu kadar telaşlandın birden?"

"Taye? Sanırım prensi buldum."

"Ne!?"

"Ama bulduğum gibi kaybettim galiba..."

-Bölüm Sonu-

Loading...
0%