@m.yaprak_epli
|
Öğrendik ki iki şey asla terk etmezmiş insanı: Biri yanındaki ana, diğeri kalbindeki yara.
Tekerlek izinin bıraktığı yolda indi arabasından genç adam. Anahtarı fırlatırken görevlinin "Hoş geldiniz efendim."demesini bile önemsemeden adımlarını Çağlar villasına yönlendirdi.
Aynı şekilde evden girerken kendisine ilgisi olan hizmetçi kızın sırıtıp "Hoş geldiniz Çağlayan bey."demesini de takmayıp salonda, kafasını dergisine gömen güzel kadının arkasından sessizce yaklaşıp gözlerini kapattı.
"Bunu yapmaktan hiç bıkmayacaksın değil mi?"
"Hâlâ kim olduğumu söylemedin?"
"Safa bırak artık bu oyunları oğlum!"
"Hadi ama anne! Kızarken bile nasıl bu kadar tatlı oluyorsun?"deyip annesinin yanına oturan genç adam, yanağına sulu bir buse bırakmayı da unutmamıştı.
"Çocuk gibisin oğlum. Kaç kere dedim ıslak ıslak öpme diye."diye güldü Zambak hanım.
"Ee her insanın annesi bu kadar tatlı ve güzel değil ki. Mazur görün hanımefendi."
"Hadi oradan yalakacı!"deyip oğlunun herkesin hayranı olduğu saçlarını karıştırdı.
"Anne ya! Bu saçlar hangi emeklerle elde ediliyor, sen biliyor musun?"
"Benim oğlum hiç büyüyemeyecek mi?"
"Sen de şımartmasaydın oğlunu. Şimdi döv dizini!"
"Bırak gevezeliği de bana yardımcı ol Safa. Sence yarın için hangi dekorasyonu seçmeliyim? Şu mu yoksa diğeri mi?"deyip dergide iki ayrı sayfa gösterdi oğluna Zambak hanım.
"Anne neden bu işlerle sen uğraşıyorsun? Asistanına söylesene."
"Yarın benim için çok önemli bir gün oğlum, biliyorsun. Bizzat ben ilgilenmek istiyorum. Anla lütfen."
"Pekala, sen hangisini beğendin?"
"Aslında şu doğa figürlü olanını daha çok beğendim. Çocukların masumluğunu yansıtıyor ama..."
"O zaman o olsun."
"Tamam o halde. Hemen arayım sponsoru."diye ayaklanan Zambak hanım oğlunun sorusuyla arkasına döndü tekrar.
"Anne Caner nerede?"
"Bahçede oğlum. Dedesinin yeni aldığı oyuncağıyla oynuyor."
"Dayısı daha güzel hediyeler alıyor ama!"diye yüzünü yalandan buruşturan genç adam arka bahçeye açılan kapıya yöneldi.
Zambak hanım oğlunun arkasından hüzünlü bir tebessüm yolladı. Kocasından sonra kızı ve oğlu yaşama sebebi olmuş, arkasından torunu da bu gruba dahil olmuştu.
Caner babasından sonra buraya çok kolay alışmasına rağmen onun varlığını sorgulamaktan da geri kalmıyordu.
O utanmaz adam kızı Firuze'yi aldattıktan sonra bile hâlâ torunun üzerinde hakkı olduğunu savunuyordu. Kızının o günkü perişan halini her hatırladığında damadından daha da nefret eder olmuştu Zambak Hanım.
Israrla çalınan telefona daha fazla kayıtsız kalamayan Zambak Hanım, resim atölyesinden çıkmak zorunda kalmıştı. Türkiye'nin en başarılı ressamlarından biriydi o. Şu anki çalışması kariyerin zirvesine çıkaracaktı kendisini. Tabi şu ısrarla çalan telefona baktıktan sonra.
Ekrandaki ismi görmesiyle beraber kaşlarının çatılmasına engel olamadı. Firuze'nin kendisini hiç bu kadar ısrarla aradığını hatırlamıyordu.
"Efendim kızım?"
"Anne evde misin?"
"Hayır kızım, atölyedeyim. Kötü bir şey yok değil mi?"
"Gökhan anne..."
"Ne oldu Gökhan'a?"
"Gökhan beni aldatıyor!"diyen Firuze dayanamayıp ağlamaya başlamıştı.
"Ne! Nasıl olur Firuze'm, emin misin?"
"Evet anne. Benimle evli olduğu halde bir başkasıyla nişanlanmış! Meğerse benimle sadece param için evlenmiş. Başka birini seviyormuş anne. İnanabiliyor musun?"
"Kızım dur, bir sakin olmaya çalış. Nasıl öğrendin bunları peki?"
"Son bir aydır şüpheleniyordum zaten. Telefonundaki mesaj ve konuşmalara şahit olduktan sonra emin oldum ama hâlâ inkâr ediyor biliyor musun? Yok yalanmış da, beni çok seviyormuş da! Sözde nişanlısıyla aklı sıra beni kandıracaktı Gökhan bey! Ya nasıl yapar bunu bana anne? Ben onu çok sevmiştim! Nasıl bana ihanet eder, benim ona ne kötülüğüm dokundu?"diye şiddetli ağlamasıyla daha fazla konuşamayan kızına yüreği acıdı Zambak hanımın.
"Tamam Firuze'm. Ağlama kuzum. Topla eşyalarını. Caner'i de alıp hemen eve gel. Ben şoförü göndereceğim birazdan oraya."
"Gerek yok anne, Ben zaten eve gidiyorum. O yüzden aradım seni. Lütfen hemen sen de gel!"
"Tamam kuzum. Birazdan oradayım. Ayrılma bir yere."
Telefonu kapar kapamaz Zambak hanımı bir telaş almış başını gidiyordu. Hemen arabasını getirmelerini isteyip evine doğru yol aldı.
O uğursuz günden sonra tüm aile fertleri Gökhan'dan hesap sormuştu. Özellikle Çağlayan'ın elinden zor almışlardı adamı. Ancak Gökhan ısrarla inkar etmeye devam edip Firuze'den ayrılmamakta kararlıydı. Bu yüzden mahkeme onları boşayamıyordu. Firuze'nin dediğine göre kanıtları ortadan kaldırmış Gökhan.
Firuze o günden sonra içine kapanmış, Çağlayan da ablasını bu hale getirenlerden intikam yemini almış ve o nişanlısı olan kızı araştırmaya vermişti kendini. Bulduğunda bunu mahkemeye delil gösterip ablasını o adamın ellerinden kurtaracaktı oğlu. Bunun sözünü vermişti Zambak hanıma.
Firuze'nin aksine kendilerine çabucak alışan Caner'in keyfi oldukça yerindeydi. Cama yaslanıp bahçedeki güzelliklerini izlemeye başladı. Özellikle bu anları gülümseyerek izliyordu Zambak Hanım. Caner'in Çağlayan'la oyun oynadığı anları...
Dayısını fark eden Caner, koşarak hemen kucağına atlamıştı genç adamın. "Hop, yavaş koçum!"deyip karnını gıdıkladı Çağlayan yeğeninin.
"Dayı?"diye kıkırdadı Caner.
"Efendim koçum?"
"Bak, dedem bana ne aydı?"
"Ne almış bakalım aslanım?"
Dayısının kucağından hızla inen Caner, dedesinin kendisine aldığı oyuncak arabayı getirip gösterdi dayısına.
"Ben buyun içine sıyayamıyorum dayı!"diye kocaman gözlerini aralayan yeğenine en içten gülüşünü göndermeden edemedi Çağlayan. Ablasını aldatan o adam kesinlikle Caner gibi bir güzelliği hak etmiyordu. Tabi Firuze'yi de!
"O zaman bunun içine sığarsın herhalde ha, ne dersin?"deyip arkasından kocaman bir paket çıkardı genç adam.
"Şimşek Mekkuin! Yaşasın!"diye sevinçle kendisi kadar arabaya bindi küçük çocuk.
"Benimki küçüktü ama daha güzeldi."diye dalga geçti Çağrı bey.
"Dede?"
"Baba?"
"Bakıyorum da torunumu benden koparmaya çalışıyorsunuz gibi Safa Bey?"deyip Zambak hanım gibi o da ellerini saçlarına daldırdı oğlunun.
"Baba ya! Ne derdiniz var şu saçlarımla?"diye sitem etti genç adam.
"Öyle saçların var ki insanın ellerini daldırası geliyor oğlum."dedi Çağrı bey dürüstçe.
"Peki ya benim saçlayım dede?"diyen küçük Caner'in ellerini beline koyup dudak bükmesi cam arkasındaki Zambak hanım dâhil herkesi kahkahaya boğmuştu. ***
Çalan kapıya kimsenin bakmaması sinirini bozmuştu genç kadının. Aşağıya indiğinde tüm ailesinin oğlu Caner'in yanında gülerek konuştuklarını görünce gülümsemeden edemedi.
"Geldim efendim."diye koşuşan evin hizmetçisi Alev kapıyı açmak için hareketlenmişti ki Firuze onu durdurdu.
"Önemli değil Alev. Sen git bizimkilere soğuk bir şeyler götür."deyince Alev'in Çağlayan'a olan aç bakışlarına iğrenmeden edemedi. Neden bir insan da düzgün olamıyordu etrafında?
Kapının çalındığını hatırlayınca basit bir manevrayla kolu çevirdi ve gördüğü yüzden hiç hoşlanmadı.
Çağlayan'ın platoniklerinden bir tanesiyle daha uğraşamazdı artık!
"Selam! Safa evde mi?"dedi Yeliz Firuze'nin yüzüne bile hiç bakmadan içeriye dalarak.
"Ona sadece biz Safa deriz canım. Ailemizdenmiş gibi davranmayı bırak artık!"dedi kollarını birbirine kavuşturan Firuze.
Yeliz de aynı hareketi yapıp karşısına dikildi genç kadının.
"Haklısın. Ona Safa dememeliyim. Çağlayan ismi ona daha çok yakışıyor ve neden öyle hitap ettiğime gelirsek bu sırf seni sinir etmek içindi Firuzeciğim!"dedi Yeliz gözlerini Firuze'ninkine kenetleyerek.
Kendisinden üç yaş büyük olmasına rağmen adıyla hitap etmesi sadece ona olan gıcıklığından dolayıydı.
Firuze tam bir şey söylemek üzereydi ki kardeşi gelmişti. Yeliz için tam zamanlamaydı.
"Yeliz?"
Aşık olduğu sesi duyan Yeliz'in kalbindeki kıpırtılar hareketlenmiş, göğsünden fırlayacak seviyeye gelmişti. Ne yapsındı ki genç kız? Bu çocuğa küçüklüğünden beri âşıktı. Kalbine söz geçiremiyordu bir türlü.
"Çağlayan?"dediğinde genç adamın tatlı gülüşü aklını başından almaya yetmişti bile. Üstüne gelip yanaklarından öpmesi ve "Hoş geldin."demesi Yeliz'i daha da sarhoş etmişti.
"Hoş buldum."diyen Yeliz de yanaklarından öpmüştü genç adamın.
"Gel hadi, beni takip et."
Yeliz başını sallayıp genç adamın peşine takıldı.
"Caner bak, kim gelmiş dayıcığım?"diyen dayısının arkasından Yeliz'i görmekle yüzünün düşmesine engel olamadı küçük çocuk. Pekâlâ, o da Yeliz'i pek sevmezdi. Yeliz de bunun gayet iyi farkındaydı. Bu evde Çağlayan ve onun anne ve babasından başka kimse ondan hoşlanmazdı zaten. Duyguları karşılıklıydı neyse ki herkesin.
"Merhaba Canerciğim?"diyerek hafif eğildi Yeliz.
"Meyaba."diyen Caner'in yüz ifadesinden Yeliz'in gelmesine sevinmediği belliydi.
Çağlayan Yeliz'le birlikte bahçedeki çardağa geçerken Caner eve girmeden önce dayısına seslenmeyi unutmamıştı.
"Ben dedemle oynamaya gidiyoyum dayıcıyım."
"Tamam aslanım. Keyfine bak."
Caner'in arkasından bakan Yeliz, dizlerine yatan Çağlayan'ı fark edince birdenbire eli ayağı dolaştı birbirine. Lanetler saydırdığı kalbi yine yerinden fırlayacak gibi atıyordu. Ne kadar kendine "sakin ol" dese de kalbi onu dinlemiyor, nefes alamaz hale geliyordu. Bu çocuğun üzerinde böyle bir etkisi vardı işte. Hem de onu ilk gördüğü günden beri.
Kucağındaki adamın zümrüt yeşili güzel gözlerine derin derin baktı Yeliz. Keşke hislerine karşılık bulabilseydi. Çağlayan kendisine olan duygularını bildiği halde Yeliz'e hiçbir şey hissetmediğini, ona sadece dost gözüyle baktığını söylemişti. O günü her hatırladığında canından bir parça kopup gidiyordu ancak bu Çağlayan'ın umurunda bile değildi.
Bugün okula her zamankinden farklı hazırlanmıştı Yeliz. Bugün farklıydı. Çünkü bugün cesaretini toplayıp Çağlayan'a hislerini söylemeye karar vermişti. Artık bu işkence bitecek ve Çağlayan duygularını öğrenecekti.
Kendisine en çok yakışan elbisesini giyip okuluna gitti. Koleje girdiği gibi yine tüm erkeklerin gözü ona dönmüştü ancak onun gözleri Çağlayan'ı arıyordu.
Okulun en güzel ve havalı kızıydı Yeliz. Bugün ayrıca giyindiği için kızlar da dahil herkes ona hayranlıkla bakıyordu.
Şoförünü yolladıktan sonra Çağlayan'a doğru bahçeden giriş yaptı ancak gördükleriyle beraber kalbinin kırılmasına ve adımlarının yavaşlamasına engel olamadı.
Çağlayan yine bir sürtüğü kucağına almış, onunla gülüşüyordu ancak Yeliz o gülüşlerin ne anlama geldiğini çok iyi biliyordu.
Bugün olmazdı! Bugün buna izin vermeyecekti. Bugün Çağlayan her şeyi öğrenecekti. O yüzden o sürtüğü Çağlayan'ın kucağından kaldırdığı gibi bir güzel de dövmüştü. Zavallı kız neye uğradığını şaşırmıştı.
Bu hareketlerine bir anlam veremeyen Çağlayan, Yeliz'i kolundan tuttuğu gibi bahçenin sakin bir köşesine götürmüştü.
"Ne oluyor Yeliz, ne yapmaya çalıştığını sanıyorsun sen?"diye bağırarak kızı oracıkta korkutmayı başarmıştı.
"Be-ben..."
"Sen ne!"diye tekrar bağırınca Yeliz gözyaşlarını hâkim olamamış ve o da bağırarak konuşmaya başlamıştı.
"Her kıza yüz vermen, onlarla konuşman hatta bakman bile beni delirtiyor Çağlayan!"
"Yeliz ne saçmalıyorsun yine sen?"
"Seni seviyorum gerizekâlı! Bu mu saçmalık? Senin için her gün ölüp bitiyorum ama seni yine o sürtüklerin yanında buluyorum. Neden yapıyorsun bunu bana, ne kadar acı çektiğimi görmüyor musun?"
"Yeliz..."
"Bugün konuşma Çağlayan! Bugün beni dinle sadece lütfen! İlk gördüğüm günden beri, ilk tanıştığımız günden beri..."deyip Çağlayan'ın elini alıp kalbine koydu genç kız. "İlk günden beri bu kalp seni ezberledi yalnızca. Sadece seni gördüğünde hızla atmaya başlıyor ama senin bunu neden göremediğini anlayamıyorum!"
"Çünkü ben sana aynı şeyleri hissetmiyorum!"diye bağırmıştı yine genç adam.
Bunları söylemesiyle göğsünün üzerinde bulunan genç kızın eli kaymıştı istemsizce. Yeliz hiç böyle hayal etmemişti. Aşkını itiraf edince Çağlayan da kayıtsız kalmayacaktı ona. Hiç hayır diyeceğini düşünmemişti bile. Şimdi yıkılmıştı, paramparça hissediyordu kendini.
Çağlayan Yeliz'e yaklaşıp alnını alnına dayadı ve ellerini yanaklarına koydu. Genç kızı ne kadar kırdığının farkındaydı ancak hayat gerçeklerle doluydu ve gerçekler her zaman acıydı.
"Üzgünüm Yeliz ama ben buyum. Aşk benim yanıma hiç uğramadı. Ben sadece annesine aşık oğul sıfatına girebildim. Onun dışında hiçbir şey yok. Beni sevme, sonra çok üzülürsün! Ben yalnızca güzelliğinden faydalanır, seni kullanırım."diyen Çağlayan'ın her sözüne daha şiddetli ağlıyor ve canı apayrı yanıyordu.
"Sen benim için çok değerlisin Yeliz. En iyi dostlarımdan birisin. Lütfen bunu kendine yapma. Beni sevmeyi bırak. Çünkü ben senin sevgine layık değilim. Ben dostumu kaybetmek istemiyorum Yeliz."deyince genç kız kalbinin ruhuna verdiği acıya dayanamadı. Bu acının yalnızca Çağlayan'la gideceğinin bilinciyle kollarını genç adamın beline sıkıca dolayıp başını güzel kokan göğsüne dayadı. Onun huzuru, yalnızca bu nankör adamdı. Sevgisini fark edemeyecek kadar nankör ve yakışıklı bir adamdı Çağlayan...
"Nereye dalıp gittin öyle?"diyen Çağlayan'ın sesiyle geçmişin acı anılarından sıyrılabilmişti Yeliz.
"Hiç. Düşünüyordum öylesine."
"Çirkin ördek yavrusuna oynayacağımız bir sonraki oyunu mu düşünüyordun yoksa?"diye güldü genç adam.
"Hı hı. Aynen öyle düşünüyordum ben de."dedi Yeliz sesinin alaylı çıkmasını engellemeye çalışarak.
Son günlerde gündemde sadece o çirkin ve kara kız vardı ve nedense Çağlayan'ın dilinden hiç düşmüyordu. Her lafından ve her esprisinden biri çirkin ördek yavrusuydu. Varsa yoksa çirkin ördek yavrusu!
"Biliyor musun? Benden hoşlandığını öğrendim."
"Ne! Nasıl?" Sesinin sert çıktığının farkındaydı ama şu an bunu önemsemiyordu. Gerçi daha o gün Çağlayan'ı öpmesinden şüphelenmişti ancak kafasını karıştıran bir şey vardı ve Çağlayan'la paylaşmadan edemedi.
"Ama o kızın bir kere bile sana baktığını görmedim ben Çağlayan. Nasıl anladın senden hoşlandığını?"
Bu dediğiyle dizinden kalkan Çağlayan, Yeliz'in yüzüne inanamamış gibi baktı. Bunun kendisinin de farkındaydı ancak çirkin ördek yavrusunun kendisinden hoşlandığına inanıyordu. Buna emindi. Üstelik gerekçeleri de vardı.
"Açıkça ortada değil mi Yeliz? Önce beni öpmesi ardından da herkese sevgili olduğumuz yalanını söylemesi yeterince kanıtlamıyor mu her şeyi?"
O söylememişti ki yalanı. Kendisi o yalanı söylemişti Çağlayan'a. Sırf o gün onu öpmüştü diye çok sinirlenmişti Yeliz. Aklı sıra ders vermek istiyordu o kıza ancak şu an Çağlayan'ın farklı şeyler düşünmesine sebep olmuştu. Bunu düzeltmesi gerektiğinin farkındaydı genç kız.
"Ya onun gibi yaratıkların duyguları olabileceğine inanıyor musun Çağlayan? Boşver o kara kızı. Yarın Tuğçelerde parti var. Gidiyoruz değil mi?"
"Yeliz yarın annem için çok önemli bir gün, biliyorsun. Anlamlı bir davet verecek ve benim onun yanında olmam gerekiyor."
"Ya parti zaten gece yarısı. Davetten sonra gideriz biz de ha? Ne olur, kırma beni."
"Bakarız Yeliz."
Çağlayan'ın morali bozulmuştu birdenbire ve nedensizce! Yeliz'in çirkin ördek yavrusunun ona bakmadığı gerçeği söylemesinden sonra başlamıştı bu moral bozukluğu. Şu an çirkin ördek yavrusuyla uğraşıp biraz eğlenmeyi ve stres atmayı ne çok isterdi. Gerçekten onunlayken Çağlayan'da sinir-stres, hiçbir şey kalmıyordu.
Yeliz gittikten sonra kafasını dağıtmak için biraz içti ve eniştesinin gizemli nişanlısıyla ilgili olan bilgilere bir göz attı. Adamlarıyla seferber olmuştu o kızı bulmak için ve sonuç ise ellerine tek tük bilgilerin geçmiş olmasıydı.
Aslında okulun açıldığı o ilk gün çirkin ördek yavrusu telefonunu kırmasaydı belki de ablası şu an özgür bir kadın olacaktı. O günü hatırladıkça çirkin ördek yavrusundan daha da nefret eder hale gelmişti genç adam. Her şeyi mahvetmişti o kız!
Arabasından inen genç adamı yine meraklı gözler sarmıştı. Bu gözlerin sahibi elbette kızlardı. Çağlayan bunu sadece küçümsüyordu. İnsanların kendisini beğenmesini bile küçümsüyordu. Çünkü ona doğal olmayan hiçbir şey samimi gelmiyordu. Sadece yapmacıklıktı ve yapmacık olan daha çok kızlardı. Onun elinden gelen ise sadece kızları kendi zevk ve ihtiyaçları için kullanmaktı. Kimse ondan sevgi veya aşk beklemesindi! Çünkü onun doğasında kullanıp atmak vardı.
Cebinde titreyen telefonunu çıkarıp ekrandaki isme baktı. Arayan kişi eniştesini takibe aldırdığı adamıydı. Uzun zamandır bu telefonu bekliyordu Çağlayan.
"Evet Sinan?"
"Çağlayan bey? Sonunda aradığımız kıza ulaştık efendim."
"Seni dinliyorum?"
"Gökhan beyin sahte nişanlısı meğerse-" Ve gerisini duyamamıştı genç adam. Çünkü sırtında hissettiği iki küçük ve narin el onu kabaca yere yapıştırmış, hem kaşının patlamasına hem de telefonunun kırılmasına neden olmuştu.
İlk defa bu kadar sinirlendiğini hissediyordu genç adam. Kızın bir de "İyi misiniz kardeşim?"demesiyle volkan gibi patlamıştı ve zavallı kıza demediğini bırakmamıştı.
Şaşırtıcı olan şey ise onca laf etmesine rağmen kız; ne bir kere bakmış, ne tek kelime etmiş, ne de ağlamıştı. Çağlayan ilk defa bu kadar tuhaf bir kızla karşılaşıyordu. Kız olup olmadığı da pek belli değildi açıkçası.
Kız; kara, kuru, çirkin ve sıska bir şeydi. Üstüne üstlük başından ayağına kadar simsiyah giyinmesi karanlığa gömülmüş bir izlenim veriyordu ona. Çağlayan ilk defa bir kızdan iğrendiğini hissediyordu. Hatta onun yüzünden bir daha hiçbir kıza dokunmamaktan dahi korkmuştu genç adam.
O gün eniştesinden daha da nefret ettiği birini bulmuştu Çağlayan. Hem görünüşünün çirkefliğinden hem de işlerini bozmasından dolayı o kızdan nefret ediyordu ve onunla uğraşmak genç adam artık için bir eğlenceye dönüşmüştü ancak kendisine cevap vermediğinde özellikle de görmezlikten geldiğinde çok daha sinirleniyor ve zavallı kıza daha fazla işkence ediyordu.
O gün onun yüzünden sahtekâr eniştesinin sahtekâr nişanlısının kim olduğunu öğrenememişti. Telefonu kırıldıktan sonra Sinan'a da bir daha ulaşamamıştı. Adam sanki yer yarılıp da içine girmişti. Bu yüzden çirkin ördek yavrusunun bu işte bir parmağının olduğunu düşünüyordu. Bilerek telefonu kırdığını ve sonra da adamı eniştesiyle birlikte ortadan kaldırdığını düşünüyordu genç adam.
Elbet bu iş çözüme kavuşacaktı. İşte o zaman kimse o çirkin ördek yavrusunu elinden alamazdı! Onu mahvetmek saniyesini almazdı.
Bu düşüncelerin ona verdiği derin bir uykuyla ertesi günün heyecanlarını kaçırmıştı. Zambak hanım çok heyecanlıydı. Bugün onun için çok önemli bir gündü.
Çocuklar adına düzenlediği bu davet onu çok geriyor, hiçbir sorun çıkmasını istemiyordu haliyle. Çocuklar bunu hak ediyordu. Böyle sanatsal etkinliklerin baş tacı olmayı kesinlikle hak ediyorlardı.
Zambak hanım ressamlığını bu sefer çocukların üzerinde kullanmıştı. Bu tema adı altında çocukların ruh halini ve masumluğunu konu edinmiş, bunu davet olarak sevdikleriyle bir galeri ortamında paylaşmaya karar vermişti.
Sabah tüm işlerini bitirdikten sonra akşamüzeri anlaştığı organizasyon şirketinin daveti için ayarladığı gösterişli mekâna gitmişti son rötuşları yapmak için. Mekân iki büyük kısma ayrılıyordu. Zambak hanım birini galeri için, diğer kısmı da davetlilerin yiyip içmesi için ayarlamıştı Ömer beyle birlikte.
Bölgenin en başarılı ve aynı zamanda çok yakın bir arkadaşı olan Ömer bey, ona bu güzel etkinlik adına çok yardım etmişti. Davette çocuklar da olacağı için özellikle alkol gibi şeyleri kullanmamak adına bu dostuna müracaat etmişti. Bu davetin çocuklar gibi saf ve masum olmasını istiyordu.
Zambak hanım üstünü değiştirmek için tekrar evinin yolunu tutarken dört genç kız mekânın önündeki durakta, otobüsten iniyorlardı.
"Burası mı?"diye sordu Merve.
"Galiba öyle. Yani adreste burası yazılıyor."diye yanıtladı Gülistan.
"Vay be! Ne kadar da güzel bir yermiş burası."diyen Beren'in ağzı açık kalmıştı mekanın güzelliğinden.
"Ağzını kapa! Sinek kaçacak akşam akşam."diye kıkırdadı Nisa.
"Havalar da iyice soğudu ha."diye kabanına sarıldı Merve.
İçeri girdiklerinde direkt patronları Ömer beyin yanına gittiler.
"Kızlar siz üçünüz servis yapmada görev alın. Merve, sen de mutfakta ek işleri halleder, servis için ön hazırlıkları yaparsın. Anlaştık mı?"diyen adama hepsi başını sallayıp onay vermişti.
"Tamam Ömer bey."
Her şeyi hallettiğinden emin olan Ömer bey çoktan Zambak hanımı aramıştı bile.
"Sizi bekliyoruz Zambak hanım."
"Birazdan oradayız Ömer bey. Geldikten sonra davetlileri karşılarız hemen."diye telefonu kapatan Zambak hanım kızı Firuze'yi daha hazırlanmamış görünce merakla sordu.
"Gelmeyecek misin?"
"Hayır anne ama lütfen yanlış anlama. Seninle veya davetle hiçbir alakası yok."
"O zaman sorun ne Firuze'm?"diye şefkatle başını yana doğru eğdi Zambak hanım.
"Gökhan'ın o davete katılacağından eminim. Orada bulunmak istemiyorum anneciğim. Lütfen anla beni."
"Evde mi kalacaksın yani?"
"Evet anneciğim. Evde kalıp biraz dinlenmek istiyorum. Caner'i uyutur, ardından ben de yatarım. Sen merak etme."
"Peki kuzum. Nasıl istersen."deyip kızının alnına küçük bir buse bıraktı. "Safa beyimiz de ortalıkta yok. Yoksa o da mı gelmeyecek?"
"Hayır anne. Bir işi olduğunu söyleyip dışarı çıktı ama gelir, merak etme. Muhtemelen o sarı çıyanın yanındadır."diyen Firuze yüzünü ekşitince Zambak hanım kıkırdayıp "Şşttt! Kızım çok ayıp!"deyince bu sefer birlikte güldüler. ***
Arabasında, karşı kafede konuşan eniştesi ve örtülü bir kadını izliyordu genç adam en yakın arkadaşıyla birlikte. Adamları eniştesiyle ilgili bu haberi alır almaz kendisini aramıştı hemen.
"Bak, gördün mü? Nişanlısı da örtülü çıktı Yağız. Bu işte çirkin ördek yavrusunun bir parmağı olduğunu biliyordum!"diye öfkeyle tısladı Çağlayan.
"Yahu bir dur! Belki başka biridir. Araştırmadan emin olamayız ki ağabeyciğim."
"Bana ağabey deme! İkimiz de 21 yaşındayız aptal herif!"
Daha fazla dayanamayıp kahkaha atan Yağız'ın koluna sıkı bir yumruk geçirdi genç adam. Yağız'ın özellikle onunla uğraşmayı sevdiğini biliyordu. Küçükken de böyleydi zaten. Yağız'ın bu şakaları yüzünden çoğu kez kavga ettikleri bile olmuştu ancak bu onların iyi birer dost olmalarına engel olamamıştı.
"Şu kas çalışmalarına biraz ara versen diyorum Çağlayan. Kolum koptu lan!"diyen Yağız kolunu ovalarken çoktan adamlarına onları takipte tutmalarını ve çirkin ördek yavrusuyla eniştesinin nasıl bir bağı olduğunu öğrenmelerini sıkıca tembihleyip arabasını, annesinin davetinin yapılacağı mekana sürmeye başlamıştı genç adam.
10 dakika sonra Yağız'la birlikte içeri girerken mekânın çok kalabalıklaştığını fark etmişti Çağlayan. Çocuklar, yetişkinler, gençler ve bir sürü kız... Bu akşam çok sıkıcı geçmeyecek gibiydi. Bu düşünceyle gülümsedi genç adam.
Koskocaman mekânın içi galeriyi görmek isteyen varlıklı insanlarla ve çalışanlarla doluydu. Çağlayan, anne ve babasına göründükten sonra dostlarıyla davetliler kısmına geçip içeceklerini içerken karşı masalardan birinde kız arkadaşlarıyla hoşbeşleşen Yeliz'in ve diğer tüm kızların bakışlarının odak noktası yine genç adamdı.
Baştan aşağıya süzüyordu Yeliz Çağlayan'ı. O gruptaki herkes yakışıklıydı elbette ama Çağlayan onlardan ayrılıyordu. Siyah, dar pantolonu, grinin en güzel tonundaki ince tişörtü, kolları ve bel kısmı katlı olan siyah ceketi ve siyah ayakkabıları; harika fiziğini, hafif kaslı yapısını ve uzun boyunu daha bir güzel göstermiş gibiydi.
Özellikle yüzü tüm bayanlara taş çıkartacak seviyede güzeldi. Yeni tıraş olmuş, küçük, bembeyaz yüzünde ne bir leke ne de bir ben bulunmazdı. İnce siyah ve gür olan kaşlarının altındaki hafif çekik ve kocaman, koyu zümrüt yeşili gözlerini çevreleyen uzun siyah kirpikler mevcuttu.
Çağlayan'a hem dış görünüşü hem de kişiliği sebebiyle delicesine âşıktı Yeliz. Ancak genç adamın kendisiyle ilgilenmemesi canını çok yakıyordu. Şu an onunla bu güzel müzikte dans etmeyi çok isterdi.
"Bana bu dansı lütfeder misiniz hanımefendi?" Bu sorunun Çağlayan'dan gelmesini ne çok isterdi Yeliz ama imkânsız da değildi. Aklında dönen tilkilerle Armağan'ın uzattığı eli tutup dans pistine doğru yürümeye başladı.
Armağan da Çağlayan'ın tayfasındandı ve Yeliz'e sırılsıklam âşıktı ancak bunu kimseye söyleyecek cesareti hiçbir zaman kendinde bulamamıştı. Ayrıca Yeliz Çağlayan'a âşıktı ve Çağlayan onun en yakın arkadaşlarından birisiydi. Kendisini ezik duruma düşürmekten korkuyordu bir nevi.
Yeliz'le Armağan'ın dansını izlemeye dalan Yağız, etrafına şöyle bir bakındıktan sonra yine Çağlayan'a takılmadan edemedi.
"Güvenliğinden şüphe duymaya başlıyorum artık ağabeyciğim. Kızlar her an seni yemeğe hazır gibiler."diye kıkırdadı.
"Merak etme. Yeliz kimseye fırsat vermez."dedi soğuk ses tonuyla.
"Neden yapıyorsun bunu?"
"Neyi?"
"Yeliz'e neden bir şans vermiyorsun? Kız sana yaranacağım diye sürünüyor baksana?"
Yeliz'in aklındaki tilki buydu işte. Aklı sıra Çağlayan'ı Armağan'la kıskandıracağını sanıyordu. Çağlayan da, Yağız da bunun gayet iyi farkındaydı.
"Ondan hoşlanıyor musun?"
"Hayır Yağız!"
"Acı çektiğini biliyorsun değil mi? En azından yanında olmasına izin ver. O seninleyken mutlu kankacığım."
Çağlayan bir süre Yeliz'i izledi. Tanıdığı tüm kızlardan neredeyse en güzeliydi. Küçükken ona hep Sindrella derdi. Çünkü gerçekten Sindrella'ya benziyordu. Uzun-doğal sarı saçları, mavi gözleri, güzel yüzü, uzun boyu ve fiziğiyle ona hem bir mankeni çağrıştırır hem de o peri kızını ama sorun şu ki ona karşı bomboştu! Hiçbir şey hissetmiyordu. Bu düşünceler arasında oflayarak yerinden kalktı ve Yeliz'e doğru yürümeye başladı. Yağız'ın haklı olmasından nefret ediyordu.
Yeliz Çağlayan'ın kendisine doğru geldiğini görünce heyecanlanmadan edemedi yine.
"Bize biraz izin verir misin Armağan?"diyen Çağlayan'a derin bir öfke duydu genç adam. Her zaman her şeyi mahvetmek zorunda mıydı? Özellikle Yeliz'le olan anlarını!
"Tabi kanka. Ne demek?"dese de öfkeden volkan misali patlıyordu içi.
Çağlayan Yeliz'in elini kendi avucuna bastırıp bahçeye yöneldi. Onlar dışarı çıkarken Yağız, Yeliz'in kendini belli eden heyecanına gülümsemeden edemedi. Yakışıyorlardı birbirine ama Çağlayan'ı da çok iyi tanırdı. Her şeyi yüreğiyle yapmayı seven bir insandı o. Ne yazık ki yüreğinde Yeliz'e dair sadece arkadaşlık vardı. Yeliz'e üzülmeden de edemiyordu genç adam. Onu çok iyi anlıyordu. Çünkü bu aralar aklında sadece o al yanaklı kız vardı.
Nisa...
Arkadaşlarıyla konuşurken o tatlı gülümseyişi, ela gözleri, mimikleri aklından çıkmak bilmiyordu. Birkaç ay öncesinde yeni ayrıldığı sevgilisinin yasını yaşarken -ki gerçekten sevmişti. En azından öyle sanıyordu- bir anda Nisa'yı bulmuştu.
Onu ilk defa o kafede görmüştü Yağız. Gördüğü anda çarpıldığını hissetmişti sanki. O kızın tarifini yapmak imkânsız gibiydi. O yüzden kendine hâkim olamayıp Nisa'ya bir oyun oynadı. Elindeki tepsiyi görür görmez tanışmak için bilerek genç kıza çarptı. Kendisine kızacağını zannederken Nisa'nın kibar davranışlarıyla daha da etkilenmişti genç adam. Böylece hem numarasını almış hem de onunla tanışmış olmuştu.
Ancak bu kadarıyla yetinmeyip genç kızla aynı okulda olduğunu öğrendiğinde peşini bırakmamış, her fırsatta ondan hoşlandığını davranışlarıyla dile getirmişti Yağız. Genç kızın kendisinden kaçması, kızarıp bozarması, yeri geldiğinde kızması da onu ayrı bir eğlendiriyordu.
Onu o kadar düşünüyordu ki artık halüsinasyon görmeye başlamıştı. Hatta şu an hayal görmediğini bilse Nisa'nın davetlilere içecek ikram ettiğini gördüğüne yemin bile edebilirdi ancak bu diğerlerinden çok daha canlı gözüküyordu. Hayal görmüyordu. O gerçekti, Nisa'ydı ama burada ne işi vardı? Bu kadar tesadüf beklemiyordu genç adam ve kendisine mani olamayıp genç kızın yanına gitti.
"Selam?"
Duyduğu bu tanıdık sesle arkasına dönen genç kız, Yağız'ı görmesiyle elindeki tepsiyi devirmek üzereydi ki genç adamın ellerini kendi ellerinin üzerinde hissettiğinde hem gözlerini kaçırmış hem de ellerini çekmişti hemen.
Bu çocuktan kurtulmak artık neredeyse imkânsız hale gelmişti. Nereye gitse o da oradaydı. Acaba tevafuk muydu bu?
"Beni görünce çok mu heyecanlandın?"
"Ha-hayır!"
"Bu kadarcık mı? Hadi ama Nisa! Neden bu kadar peşimden koşuyorsun?"
Genç kızın gözlerini öfkeyle kaldırmasını büyük bir keyifle izledi.
"Ben mi sizin peşinizden koşuyorum! Bunu yapan asıl sizsiniz. Nereye gitsem karşıma çıkıyorsunuz!"
"Bunun adı kader olabilir mi acaba?"diyen genç adamın hem kendisine yaklaşmasını hem de bu sözlerini işitmekten dolayı utancından ne yapacağını bilemeyen genç kız çareyi kaçmakta buldu. Yağız'ın arkasından güldüğüne de emindi. Ne sinir adamdı böyle! ***
Elini sertçe bırakmasıyla sendeleyen Yeliz, genç adamın yüzüne baktı. Kendisine böyle davranması canını çok yakıyordu.
"Bu davranışlarına bir son ver artık Yeliz!"
"Hangi davranışlarım pardon!"
"Gözümün önünde başka erkeklerle ilgilenmenden bahsediyorum!"
"Ne oldu, kıskandın mı?"
"Kes sesini!"diye bağırmasıyla yerinden fırlamıştı Yeliz. "Defalarca sana karşı hiçbir şey hissetmediğimi söyledim ama sen hâlâ kıskandırma oyunlarına devam ediyorsun. Bu benim umurumda bile değil ama sen umurumdasın! Senin üzülmeni istemiyorum. Neden bunu o kalın kafan bir türlü algılayamıyor!"
"Biri sana nefes alma derse sen ne yaparsın Çağlayan?"diyen genç kızın gözyaşları çoktan firar etmişti yerinden.
"Yeliz anlamıyorsun..."
"Ben artık nefes almakta güçlük çekiyorum Çağlayan. Hayatta her istediğimiz olmuyor! Örneğin yüreği yerinden çıkarmak gibi. Sen benden artık yaşamamamı istiyorsun..."diye cümlesini tamamlayamadan genç adam onu öpmüştü. ***
Bulaşık yıkamaktan ellerini hissedemeyen genç kız, üşüdüğünü hissedince açık olan pencereyi kapatmaya girişiyordu ki içeriye Gülistan'ın girdiğini gördü.
"Merve şu tabaklara ikramlıkları doldurur musun? İnsanlar doymak bilmiyor!"
"Çeşit çeşit mi olsun Gülistan? Gülistan?"
Gülistan'dan ses çıkmayınca baktığı yere kafasını çevirdi ve Çağlayan'la Yeliz'in uygunsuz hallerini görünce hafif bir şaşkınlık çığlığı atıp hemen sağ elini Gülistan'ın gözlerine örttü. Çağlayan'ın kendisini fark edip gülmesiyle çok utanmış ve pencereyi kapatıp hemen perdeyi çekmişti.
"Benim gördüğümü sen de gördün mü? O Çağlayan değil miydi?"
"Hiçbir şeyi görmemişiz farz edelim bence."
"Akşam nasıl uyuyacağım ben ya! Kâbuslarıma girer kesin." Gülistan'ın bu dediğiyle kendini tutamamış ve gülmüştü genç kız. "Ve bunların burada ne işi var böyle? Her yerde karşımıza çıkıyorlar!"
"Davet başlarken görmüştüm. O davet veren kadının akrabasılar galiba. Yani bu gayet normal bir şey Gülistan."
"Ama bu yaptıkları terbiyesizlik hiç normal değil Merve! İğrenç, sadece iğrenç!"dediğinde Merve de hak vermişti ona.
Onları gören sadece Gülistan ve Merve değildi. Armağan da onları camdan izlemiş ve Çağlayan'a daha da öfke duymaya başlamıştı. Bu öfke nefrete dönüşüyordu artık ve Armağan bunu engelleyemiyordu. Hani Yeliz'e hiçbir şey hissetmiyordu, bu yaptığı neydi o zaman? Elini yumruk yaptığını ve duvara vurduğunu fark edememişti genç adam.
Pencerede kendisini şaşkınlıkla izleyip önce arkadaşının gözlerini kapatıp ardından perdeyi çekmesi Çağlayan'a o kadar komik gelmişti ki gülmekten alamamıştı kendisini ve Yeliz'in kendisine şaşkınlıkla baktığını biliyordu ancak bundan daha önemli bir şey vardı. Çirkin ördek yavrusunun burada ne işi vardı? Yoksa kendisini mi takip ediyordu? Bu işte bir iş olduğunu tahmin ediyordu. O yüzden Yeliz'i oracıkta bırakıp çirkin ördek yavrusunu aramaya gitti.
Tüm salonu aramasına ve bütün arkadaşlarını görmesine rağmen çirkin ördek yavrusunu bir türlü bulamamıştı. Neredeydi bu kız? Anlaşılan o ki burada işe başlamışlardı ve tam da annesinin verdiği davete denk gelmişti. Sadece tesadüf diyebiliyordu. Aklına başka hiçbir şey gelmiyordu.
Sonunda mutfağın önünden geçerken kapının üzerindeki küçük pencereden onu görmüştü. İçeri girmesiyle korkan genç kızın elindeki tabak gürültülü bir şekilde yere düşerken içeriden bir kadın sesi yükselmişti.
"Yine ne yaptın beceriksiz kız!"
Bugün mutfaktan sorumlu bu sinir bozucu kadın başını şişirmişti genç kızın. Görevleri arasında olmamasına rağmen tüm bulaşıkları yıkatmıştı ona.
Çağlayan'ın buraya geldiğini camdan gördüğünde sıyırdığı kollarını aşağı çekerken tabak elinden kayıp düşmüştü.
"Her suçlu senin gibi heyecanlanır mı suçüstü yakalanırken?"
-Bölüm sonu- |
0% |