Yeni Üyelik
8.
Bölüm

~8.Bölüm~

@m.yaprak_epli

Bazen her şeyi unutup sadece sımsıkı sarılmak istersin ama bir şeyler hep engel olur!
Nedir o biliyor musun?
Gurur...
(Can Yücel)

"Her suçlu senin gibi heyecanlanır mı suç üstü yakalanırken?"

Sırtını hemen yanındaki mermer tezgâha dayayıp karşıya donuk bakan Çağlayan'ın sözlerinden yine hiçbir şey anlayamamıştı genç kız. Zaten ne zaman anlayabilmişti ki onu? Bilmece gibi bir adamdı. Çözmek için bin zahmet gerekiyordu maalesef!

"An-anlayamadım?"

Diğer bir adının Safa olduğunu öğrendiğinden beri heyecanına engel olamıyordu genç kız. Haksız da sayılmazdı. O rüya sonuçlanana kadar bir sürü yorum dinlemişti şu ana kadar.

Eşin olabilir,
Kaderin olabilir,
İmtihanın olabilir,
Geleceğinle ilgili bir işaret olabilir...

Hep olabilir ve olabilir! Kesin bir şey olmamasına rağmen etrafında başka Safa tanımıyordu ne yazık ki. Ve doğal olarak da endişeleniyordu.

"Herkesi böyle gözetler misin sen?"diyen genç adam, yandan ürkütücü bir bakış atmıştı kendisine. Neden bahsettiğini şimdi anlamıştı ancak onları yanlışlıkla görmüştü pencereden. Yoksa kim şahit olmak isterdi ki öyle bir şeye?

"Ka-kardeşim ben şey..." Cidden ne diyeceğini bilemiyordu. Acaba Çağlayan bunun yüzünden yine olay çıkarır mıydı?

"Bana kardeşim dememeni defalarca söyledim sana! Eğer herkes senin dediğin gibi kardeş olsaydı ben orada Yeliz'i..." Ve devamını getirememişti genç adam. Nedenini de bilmiyordu. Yoksa bu çirkin ördek yavrusundan mı çekinmişti? Yok artık, daha neler!

Yine sinirlenmeye başlıyordu. Aklına gelen bu düşünceler ve genç kızın inatla kendisine bakmaması, görmezden gelmesi fazlasıyla canını sıkıyordu Çağlayan'ın. Gerçekten kızın bu sabrına da dayanamıyordu artık. Ne yaparsa yapsın bu kız hep dilsiz gibi davranıyordu.

"Kolların sırılsıklam olmuş."

Bulaşıkları yıkamaya devam ederken genç adamın bu sözleriyle duraklayıvermişti. Bunun o da farkındaydı ancak Çağlayan yanındayken kolları çıplak çalışamazdı.

Genç adam kollarına doğru bir hamle yapmıştı ki genç kız hemen birkaç adım gerileyiverdi.

"Korkma! Seni yemeyeceğim. Sadece kollarını sıyıracaktım."

"Gerek yok kardeşim, ben böyle iyiyim!"

Çağlayan fazlasıyla şaşırıyordu bu kıza. Davranışları, giyinişi, tarzı...
Hepsi kendisine çok yabancıydı. Özellikle de gözlerine bakmadan konuşması çok garip geliyordu ona. Bunun mantıklı bir açıklaması var mıydı acaba? Neden gözlerine bakmıyordu? Bu hareketi sadece korkaklığına veriyordu genç adam. Ancak korkaklar gözlerini kaçırırdı!

"Benim yüzüm yerde değil çirkin ördek yavrusu! Sürekli oraya bakmayı kes ve benim yüzüme bak!"diye bağırmasıyla genç kız daha da korkmuş ve birkaç adım daha gerilemişti titreyerek. Elleri, kolları hatta gövde kısmı dahi ıslanmıştı. Haliyle çok üşüyordu zavallı kız!

Hâlâ yere bakması ve cevap vermemesi genç adamı daha da delirtiyordu. Bu kız kendisini sinir ediyordu, hem de fazlasıyla! Sonunda dayanamayıp patlayıverdi.

"Kıskandığından bizi öyle gözetledin değil mi? Yeliz'i öpmem seni çok kızdırdı değil mi çirkin ördek yavrusu?"

Genç adamın böyle konudan konuya atlayışı kendisini şaşırtması bir yana bu sefer yine aynı hoşlanma konusunu dile getirmesiyle hayret etmiyor değildi Merve. Çağlayan'ın neden inatla kendisinden hoşlandığını iddia ettiğini anlayamıyordu.

"Hayır! Beni hep yanlış anlıyorsunuz kardeşim. Ben asla öyle bir şey düşünmem."

"Hadi ya! Kimi kandırıyorsun sen? Sana bakmayacağım gerçeği delirtiyor değil mi seni? Biliyor musun sana nefret dışında hiçbir duygu beslemiyorum. Beni duydun mu? Sadece nefret!"

"Ne oluyor be burada! Ne bu bağırışmalar?"

Mutfaktan sorumlu o kilolu ve oldukça gıcık olan kadın gelmişti. Merve onun gelişiyle tedirginleşmişti. İnşaAllah kendisini kovdurmazdı.

Kadının Çağlayan'ı fark etmesiyle değişen yüz ifadesi genç kızı şaşırtmıştı.

"Ooo Çağlayan Bey. Bu ne güzel sürpriz. Hoş geldiniz, şeref verdiniz mutfağımıza."

"Tanışıyor muyuz?"diyen Çağlayan gözlerini ayırmıyordu kendisinden. Başkasıyla konuşurken bile ona böyle bakması genç kızı rahatsız ediyordu.

"Şey... Siz belki beni tanımıyorsunuz ama ben sizi tanıyorum. Zambak hanımefendinin oğlunu kim tanımaz ki?"diyen kadın kocaman göbeğiyle zorla gülmeye çalışıyordu. Bu iki gence o kadar yapmacık ve iğrenç gelmişti ki sonunda patlayan taraf Çağlayan olmuştu.

"Şu an bir şey konuştuğumuzu görmüyor musun? Git buradan!"

Kadın Çağlayan'ın bu ani ve kaba tepkisiyle tavrını bozmadan cevap vermeye çalıştı. Doğrusu çok bozulmuştu. Bu çirkin kızla konuşuyordu ama kendisini kovuyordu. Zengin züppe ne olacak!

"Ta-tabi efendim. Ben zaten öylesine gelmiştim. Siz rahat rahat konuşun.
B-ben gittim bile."diye köşe bucak kaçtı kadın.

"Kendini savunacak hiçbir şeyin yok değil mi? Öyle yerlere bakmakla da bir şeyleri kanıtlayamazsın çirkin ördek yavrusu!"diye devam eden genç adama aslında güzel bir cevap verebilirdi ancak içeriye bu sefer Yeliz'in girmesiyle sessiz kalması gerektiğine kanaat getirdi genç kız.

"Çağlayan?"

Koluna dokunan ele döndürdü başını genç adam. "Ne oluyor burada?"diye devam eden Yeliz'e, tekrar Merve'ye bakarak cevap verdi.

"Ne olacak bizi izliyordu aklı sıra!"

"Ne!"diyen Yeliz öfkeli bakışlarını genç kızın üzerine dikti. "Ben şimdi seni..."diyen Yeliz'in Merve'nin üzerine yürümesiyle kolundan tuttu Çağlayan.

"Sakin ol Yeliz. Ben ona haddini bildirmesini bilirdim ama şu an ne yeri, ne de zamanı!"

"Sen söylüyordun da ben inanmıyordum. Gerçekten bu kızın tek amacı seni elde etmekmiş Çağlayan!"demesiyle "Ben demiştim" bakışları attı genç adam.
"O sadece benim duydun mu? Sadece benim! Kimse Çağlayan'ı benden alamaz! Öldürürüm kızım seni! Kim olduğunu zannediyorsun sen? *** kızı!"

Çağlayan Yeliz'i zor tutuyordu. Hem bu kadar sinirlenmesi hem de böyle ifadeler kullanmasına çok şaşırmıştı genç adam, tıpkı Merve gibi.

"Yeliz saçmalamayı kes! Annemin davetinde olay çıkarmayı düşünmüyorsun değil mi? Hadi gidelim buradan. Onunla sonra hesaplaşacağız zaten!"diyen Çağlayan'ın hemen arkasından kendisine öldürücü bakışlar atan Yeliz de çıkmıştı.

Sürekli yapmadığı veya bilerek yapmadığı şeyler için bu insanlar tarafından suçlanmak hatta iftiralarına maruz kalmak genç kız için elbette çok zor bir durumdu ancak şu anda bırakamazdı kendisini. Geceye kadar sabretmesi ve dertlerini en sevgiliyle paylaşmayı beklemesi gerekiyordu. Kalbi sıkışıyor ve sabır kat sayısı her geçen gün biraz daha azalıyordu. İçinden Allah'tan sabır dilerken aklına bir ayet geldi.

"Allah sabredenlerle beraberdir. (Bakara-157)"

Şimdi çok daha iyi hissediyordu. Bu rahatlamayla birlikte işlerine kaldığı yerden devam etti.

Mutfaktan uzaklaşır uzaklaşmaz genç kızın kolunu yakalayarak kendine çevirdi Çağlayan.

"Sakın bir daha kimsenin yanında benden malınmışım gibi bahsetme yoksa çok kötü olur!"diye tıslayan genç adama hem çok kırılmış hem de çok ürkmüştü ancak kalp acısı daha baskın çıkmıştı. Neden bu çocuğun her lafına alınmak zorundaydı ki? Sebebi sadece ona karşı beslediği aşktı. Bunu biliyordu ve bu aşk yüzünden o ne derse desin çok etkileniyordu Yeliz.

"Sadece o kıza haddini bildirmek istedim Çağlayan."

"Beni sahiplenerek mi? Kim olursa olsun bir daha sakın bu hatayı yapma! Çok fena kalbini kırarım Yeliz. Benim başımı ne sen ne de bir başkası bağlayamaz. Ben istediğimi her şeyi yaparım hem de her şeyi! Bunu en iyi senin bilmen gerekiyordu!"dedi ve salona gitti, Yeliz'i arkasında yine paramparça bırakarak.

Tüm bu olanlardan yine Merve'yi sorumlu tutuyordu Yeliz, Çağlayan gibi. Ve bu düşünce bile ona hesap sormak adına yeterli sebepler veriyordu. O kızı bu sefer çok kötü mahvetmeyi planlıyordu.

Çağlayan sinirle davetlilerin yanına gittiğinde anne ve babasının o adı lazım olmayan şerefsiz herifle tartıştığını görüp adımlarını oraya doğru hızlandırdı.

Anne ve babasıyla alaylı bir şekilde konuşan adam çok geçmeden kendisini de fark etmişti.

"Ooo sevgili kayınçom da buradaymış. Neredesin sen yahu? İnsan bir eniştesini karşılamaya gelir."dedi Gökhan pişmiş kelle gibi.

"Ne işin var lan senin burada! Kim davet etti seni?"

"Hadi ama Çağlayan. Karımın ailesinin davetine katılmak için neden izin almam gereksin ki? Bu benim en doğal hakkım."

"Ben senin haklarını burada dümdüz etmeden önce hemen defol git buradan!"diye adamın üzerine yürüyen Çağlayan'ı annesi durdurmuştu.

"Şimdi olmaz Safacığım! Burada bu şekilde davranamayız. Lütfen sinirlerine hâkim olmaya çalış. Biz babanla onu buradan göndermeye çalışacağız. Bu bizim için zor bir şey değil oğlum."

"Hadi gel Safacığım. İki çift laf edelim seninle."diyen Çağrı bey oğlunun koluna girip salonun ortasına doğru yürümeye başladı ancak Çağlayan öylesine kötü bakışlar atıyordu ki adama, Gökhan neredeyse buraya geldiğine pişman olmuştu. Çağlayan'ın kendisini dövdüğü o günü hatırlıyordu da çok zor toparlanmıştı sonra.

Zambak hanım beylerin gittiğini görünce rahat bir nefes verip karşısındaki arsızca gülen adama baktı.

"Firuze nerede anneciğim?"

"Öncelikle bana anne demeyi kes! Benim seninle hiçbir bağım kalmadı! Şimdi Safa'yı sinirlendirmeden önce buradan git ve artık kızımdan uzak dur! Anladın mı beni Gökhan?"

"Karımdan neden uzak duracakmışım ki? Bana mantıklı bir sebep söyler misiniz anneciğim?"diyen bu adamın rahatlığına bir anlam veremiyordu Zambak hanım.

"Onu aldatman ve yalan söylemen yeterli sebepler değil mi senin için?"

"Ben onu çok seviyorum ve aldattığım falan da yok anneciğim! Karımı bana karşı dolduran sizlersiniz."

Gökhan'ın bu sözlerine oldukça şaşıran Zambak hanımın konuşamamasının sebebi kendisine doğru gelen önemli bir davetlisiydi. Ne yazık ki damadını orada bırakıp davetlisiyle gitmekten başka bir çare bulamamıştı.

Kayın validesinin arkasından pis pis sırıtan Gökhan'ın pes etmeye niyeti yok gibiydi. Evet, karısını sevmediği doğruydu. Onunla sadece tek bir amaçla evlenmişti ve bu amacını gerçekleştirmeden de Firuze'den asla boşanmayacaktı. Bu düşünceyle sırıtması genişledi ve kadehinden bir yudum daha alıp yanından geçen örtülü garson kızın elindeki tepsiye koydu.

Çağlayan çirkin ördek yavrusunu sahtekâr eniştesinin yanında görünce yine o düşünce geldi aklına. Acaba birlikte mi çalışıyorlardı? Kesin öyle olmalıydı. Bu kadar tesadüf de fazlaydı ama!

Yanından geçen çirkin ördek yavrusuna son anda seslendi genç adam.

"Hey garson!"

Merve, Çağlayan'ın kendisine seslendiğini duyunca mecburen ona dönmek zorunda kaldı. Oysa hemen mutfağa dönmek istiyordu. Sırf Ömer bey çağırmıştı diye çıkmıştı ama Çağlayan'a da katlanacaktı artık.

"Buyurun beyefendi?"

"Bunun tadını hiç beğenmedim ben. Siz nasıl iş yapıyorsunuz ha?"

"Şey... İsterseniz değiştireyim ben..."

"İstemiyorum seni işe yaramaz! Getirdiğin tüm içecekler senin gibi iğrençler sadece!"deyince kendisini izleyen bazı kızlar bu sözlerine abartılı bir şekilde gülmüştü.

"İsterseniz size daha sade içecekler getireyim beyefendi?"

"Sana istemiyorum dedim. Al içeceklerini başına çal!"diyen genç adam, bütün meyve suyunu zavallı kızın yüzüne boşaltmıştı. Bununla birlikte Çağlayan'ı etkilemek adına gülen kızların kahkahası daha bir şiddetlenmişti. "Şimdi git buradan!"

Çağlayan Merve'nin yüzüne öylesine kötü, öylesine iğreti ve nefretle bakıyordu ki bunu Zambak hanımla birlikte birkaç davetlinin fark etmesi kaçınılmazdı.

Yüzünü hızla silip mutfağa yönelen genç kızın aklında yine ağlamak vardı ama gözyaşları akmakta inat ediyorlardı. Bir tek O'nun yanında döküleceklerinin bilincindeydi Merve. Herkesin önünde kendisini rezil eden Çağlayan'a karşı yine de bunun bilincindeydi genç kız.

Çirkin ördek yavrusunun arkasından bakarken annesinin kendisine seslendiğini duyamamıştı Çağlayan.

"Efendim anne?"

"Bu neydi şimdi Safa? Ne diye kızı rencide ettin oğlum, hem de herkesin önünde!"

"Sen o kızı tanımazsın anne! O yüzden ben ne yaptığımı biliyorum. Sen merak etme!"

"Ne demek bu şimdi? Ne derdin var senin bu kızla?"

"Yakında anlarsın anneciğim!"diyen genç adam annesini arkasında çok şaşkın bırakarak Ömer beyi aramaya gitti.

Yapması gereken bir şey daha vardı ve bu sonuncusu olmayacaktı. Ona göre bu çirkin ördek yavrusu daha çok acı çekmeliydi. Ömer beyi bulurken aklında bu düşüncelerle gülümsedi genç adam.

***

Oraya gitmeye korkuyordu genç kız. O duvarın olduğu köşede hiçbir şey olmamasına rağmen gitmek istemiyordu işte Beren!

Onun burada ne işi olabilirdi? Çok uzun zaman olmuştu hem de çok uzun bir zaman... 5 yıldır ilk defa görüyordu onu, hem de bu davette.

Emir...
Çocukluk aşkı Emir,
En iyi dostu olan Emir,
Aşkını hiçbir zaman fark edemeyen Emir,
Kumral ve zeytin gözlü Emir,
Kızlara bile hiç bahsetmediği Emir!

Şu an o kadar ağlamak istiyordu ki onu gördüğü anda eski anıları canlanmış, anne ve babası aklına gelmişti. Ne kadar güçlü görünürse görünsün hâlâ geçmişin acı izleri kalbini kanatıyordu.

Zengin ve iyi bir ailenin tek kızı olmuştu Beren. İstediği her şeyi ona vermişti ailesi. İstediği kadar kıyafeti, eşyası ve oyuncakları olmuştu. En iyi kolejlerde okumuş, her imkana sahip olmuştu.

Tek bir istediği olmamıştı o zamanlar.
O da Emir'di...
Emir'le birlikte birkaç arkadaşı bir grup gibi takılırdı. Beren Emir'in kendisini en iyi arkadaşı olarak gördüğünü bilmesine rağmen onu sevmişti. Aslında başta onun da en iyi arkadaşı Emir'di. Çocukluğunun ilk ve en iyi arkadaşıydı ancak gönül arkadaş dinlemiyordu. Kaptırmıştı kendini Emir'in büyüsüne bir kere. Ne yazık ki Emir hiçbir zaman bunu fark edememiş, hatta başka birinden hoşlandığını en iyi arkadaşına yani Beren'e söylemişti bir zamanlar.

Beren bunu öğrendiği gün yıkılmış, sinirle evine gitmişti. Odasında saatlerce ağlamış ve uyuyakalmıştı. Uyandığında ise tam bir kâbustu her şey. Tüm evi saran alevlerden nasıl çıktığını şimdi bile hatırlamıyordu. Gözlerini soğuk bir hastane odasında açtığında anne ve babasının çıkan yangında öldüğünü söylemişlerdi ona. Bu acı yetmezmiş gibi herkes ona sırtını dönmüştü. Kendisine en iyi arkadaşımsın diyen Emir bile.

Çok zor imtihanlardan geçmişti Beren. Anne ve babasının ölümü, yalnız başına kalması, elinde hiç para kalmamasına rağmen hastane ve cenaze masrafları sonra da o yetimhaneye düşmesi son darbe olmuştu. Ardından polislerin araştırma sonuçları sırasında bu yangının bilerek çıkarıldığı gerçeği ortaya çıkmıştı. Birileri anne ve babasını bilerek öldürmüştü. Beren bu gerçekle daha da sarsılmıştı ancak bunu yapanın kimler olduğunu hiçbir zaman öğrenememişti. Bu yangını çıkaran her kimse ailesinin bir düşmanı olduğuna emindi genç kız. Tek bildiği buydu ne yazık ki.

Beren tüm yaşam neşesini yitirmiş bir şekilde o yetimhaneye giderken Yüce Allah (C.C)'ın sabretmesi sonucu ona verdiği bir ödülü gözden kaçırmıştı. Tam 3 tane kız kardeşi olmuştu birdenbire.

Yaşam tarzları Beren'e çok başka gelmişti önce. O hep açık saçık giyinen, popüler ve hiçbir zaman İslam'dan haberi olmayan bir kız olarak büyümüştü. İlk başlarda nefsiyle çok ikilemde kalmış, tesettür ona çok ağır gelmişti ama Allah'ın bizler için beğendiği dini o da çok sevmiş ve daha fazla karşı koyamamıştı. Yüreği koca bu 3 kız, onun ailesi olmuş ve Beren toparlanabilmişti kızların desteğiyle.

Hatta Emir'i bile unutmuş sayılırdı ancak bugün karşına onca yıldan sonra çıkmış olması Beren için şok etkisi olmaya yetmişti.

Ömer bey içecekleri özellikle onlara vermesi gerektiği konusunda sıkıca tembihlemişti ancak Beren oraya nasıl gidebilirdi ki? Nasıl yapacaktı bunu bilmiyordu!

Hem Emir onu tanımazdı kesin. Böyle umuyordu ve bu düşünceyle bakışlarını yere indirip onun olduğu tarafa doğru yürümeye başladı. Ona yaklaşırken ki heyecanı ve hızlanan kalp atışları onu hala unutmadığının bir göstergesiydi.

"Buyurun, meyve sularınız?"diye tüm beylere dağıtıp en son Emir'in önünde durmuştu. Kalbi resmen ağzında atıyor ve elleri acayip derecede titriyordu. Emir'in ona olan tuhaf bakışlarıyla başını daha bir eğdi. Sürekli yüzüne bakmaya çalışıyordu genç adam. Kendisini tanımasından ölesiye korkuyordu.

Allah'ım ne olur, beni tanımasına izin verme...

Sonunda Emir limonatasını aldığında tutmuş olduğu nefesini verip hızla arkasına dönmüştü ki kendisine seslenen sesle kalbinin durduğunu hissetti bir an.

"Bir dakika bekler misin lütfen?"

Olduğu yerde donup kalmıştı genç kız. O dönmeyince Emir onun karşısına dikilmişti birdenbire hem de çok yakınına!

"Bir yerden tanışıyor olabilir miyiz acaba?"

"Yo-yok, sanmıyorum beyefendi."dedi ve ardına bakmadan mutfağa doğru yürümeye hatta koşmaya başladı.

İçeriye GÜM diye giren Beren'i gören genç kız hem şaşırmış hem de huzursuz olmuştu. Beren'in yüzünün sinirden kızardığını ve gözlerinin dolduğunu görebiliyordu. Kesin kötü bir şey olmuştu. Acaba Çağlayan mı bir şey söylemişti?

Hızla arkadaşının yanına gidip ellerini sırtına koydu ve "Ne oldu Beren, iyi misin?"diye sordu Merve.

Beren bakışlarını kaçırıp "Yok bir şey!"dedi sessiz bir şekilde.

"Bu yüzünün hali ne o zaman, biri bir şey mi yaptı? Çağlayan mı bir şey dedi?"

"Yok bir şey dedim! Anlamıyor musun?"diye öfkeyle bağıran Beren'den bir-iki adım uzaklaşıp şaşkınca kalakalmıştı genç kız.

"Be-ben en iyisi seni biraz yalnız bırakayım. Özür dilerim."diyen genç kızın ses tonu kısılmış ve yüzü düşmüştü. Belli ki çok kırılmıştı ancak Beren bunu fark edemeyecek kadar üzgün ve öfkeliydi.

Merve dışarı çıkar çıkmaz dökülmüştü gözyaşları yanaklarından. Onca zaman içinde tuttuğu tüm fırtınayı gözyaşlarıyla çıkarır gibi ağlıyordu Beren.

Anne ve babasını bugün hatırlamak canını çok yakmıştı. Hem yetim hem de öksüz kalmak bu dünyada belki de en zor imtihanlardan biriydi. Üstüne bugün karşısına bir de Emir'in çıkmış olması zavallı kızı daha bir üzmüştü.

Kimsenin görmemesi için hemen lavaboya koşup yüzünü yıkadı, her ne kadar ağlamaya devam etmek istese de... Buradan bir an önce çıkıp eve gitmek için sabırsızlanıyordu Beren.

***

Ömer bey resmen kızların önünde kıvranıyordu biraz sonra söyleyeceği şey için. Kızlar da merak ediyordu ne söyleyeceğini. Aniden kendisinin yanına çağrılmalarının bir sebebi olmalıydı.

"Kızlar beni yanlış anlamayın lütfen. Ne yazık ki işinize bir son vermek zorundayım."

"Ama... Bir kusurumuz mu oldu Ömer Bey? Eğer öyleyse..."

"Hayır hayır Gülistan. İnanın sizden çok memnun kaldım ancak bazı sebeplerden dolayı işinize son vermek zorunda kalıyorum. Lütfen beni affedin."

Merve hemen anlamıştı o bazı sebepleri. Bu işin altında Çağlayan'ın olduğuna emindi ama o olmaması içinde ayrıca dua ediyordu. Şüphelerinde yanılmıyorsa Çağlayan ona kızdığı için kovmuştu onları. Yani yine o sebep olmuştu her şeye. Bu düşünceyle kendisine kızmadan edemedi.

"Neymiş o sebepler Ömer Bey?"diye aniden toplantı odasından içeri giren Zambak hanımı görmeleriyle herkes ayağa kalkmıştı.

Davetin harika bir şekilde bitmesiyle Ömer beye teşekkür etmek isteyen Zambak hanım, Ömer beyin odasına gireceği sırada istemeden kulak misafiri olmuştu bu konuşmalara ve nedense bu işin altında oğlunun olmasından şüpheleniyordu. İçeri girip de Çağlayan'ın azarladığı o garson kızı görünce şüpheleri doğrulandı.

"Şey... Zambak hanım..."

"Size bir soru sordum Ömer bey! Neymiş o sebepler?"

"Aslında ben..."

"Safa mı istedi sizden bunu?"

Safa ismini duymasıyla çok gerilmişti Merve. Başka bir Safa daha mı vardı yoksa?

"Oğlunuz Çağlayan Bey çok ısrar edince..."

"Oğlunuz" lafını duyan kızlar aynı anda çok şaşırmışlardı. Çağlayan Zambak hanımın oğlu olamazdı. İkisi çok ama çok zıttı çünkü. Doğu ile batı gibi.

"Anladım Ömer bey. Oğlum adına sizlerden özür dilerim. Bunu neden yaptığını öğrenmeye çalışacağım. O zamana kadar kızları işlerinden mahrum etmeyin. Hem çok temiz kızlara benziyorlar baksanıza."dedi Zambak hanım özellikle Merve'nin gözlerinin içine bakarak. Bu genç kıza nedensiz bir şekilde kanı ısınmıştı.

"Ben de öyle düşünüyorum Zambak Hanım ama Çağlayan bey patronum sonuçta."

"Sizi çok iyi anlıyorum Ömer bey. Ben onunla konuşurum. Eğer ısrarcı davranırsa kızlara başka bir iş buluruz. Böylece boş yere olay da çıkmaz."diye çok samimi gülümseyen kadını kızlar da çok sevmişti. Bu kadar güzel ve ün sahibi bir kadının nazik olması hiç beklemedikleri bir şeydi.

"Allah sizden razı olsun. Her şey için çok teşekkür ederiz Zambak hanım."diyen Nisa'ya ve diğer kızlara tek tek baktı ve "Rica ederim kızlar."deyip çıktı. Çok geçmeden bir an önce oğluyla konuşmak, aklındaki düşünceleri öğrenmek istiyordu ve o kızla ne derdi olduğunu ayrıca merak ediyordu.

Hemen arkasından kızlar da çıkmıştı. Hepsi de çok yorgundu. Uzun ve yorucu bir gece geçirmişlerdi. Beren'in aksine kızların gözünden uyku akıyordu. O Emir'i düşünmekle meşguldü çünkü. Hâlâ çok üzgündü ve kızlarla paylaşmamakta kararlıydı. Özellikle şu anda otobüste yol alırken kendisine endişeli bir şekilde bakan Merve'yle bile...

***

Gecenin bir yarısında sarhoş sarhoş gelen Çağlayan'ı annesi karşılamıştı. Davetten sonra Yeliz'in bahsettiği Tuğçe'nin partisine gitmişlerdi tüm arkadaşlar hep birlikte.

Orada düşünmekten sürekli içmişti genç adam. Aklında hep o kız vardı nedense!

Çirkin ördek yavrusu...

O kızı düşünmek yetmezmiş gibi bir de Yeliz başını şişirmişti kıskançlıktan. Eğer bir partiye gidiyorsa herhalde bir kızla dans edecekti. Yok efendim neden benimle değil de başkasıyla dans ediyorsun?

Merdivenlerden çıkmaya çalışırken fark etmişti Zambak hanım oğlunu. Niye bu kadar içtiğini de bilmiyordu. Çağlayan asla bu kadar abartmazdı. Oğlunda farklı bir şeyler vardı. Anneydi o, hissederdi.

"Ne diye bu kadar içersin be Safacığım?"diye söylendi Zambak hanım.

"Gözleri var ya..."

"Kimden bahsediyorsun oğlum?"

"Mert haklıydı. Gerçekten çok güzel gözleri var..."dedi Çağlayan gözleri kapalı mırıldanarak.

Zambak hanım hiçbir şey anlayamıyordu. Mert kimdi ve kimin gözlerinden bahsediyordu? Yarın tüm bu olanların hesabını soracaktı oğluna, kararlıydı. Çağlayan'ı yatırıp odasından çıkarken aklından sadece bunlar geçiyordu.

Annesi çıktıktan sonra bile hâlâ mırıldanmaya devam ediyordu genç adam sarhoş kafayla.

"Keşke o güzel gözler bir kere baksaydı gözlerimin içine..."

***

Perdenin aniden çekilmesiyle içeri giren güneş ışınlarından kaçmak için gözlerini kıstı genç adam ancak bunu yapmasıyla başına korkunç bir ağrı peydah etmişti.

"Ne oluyor ya!"

"Sonunda uyandınız Safa bey!"

"Anne?"

"Anne ya! Saatin kaç olduğundan haberiniz var mı beyefendi?"

"Öğlen olduğunu söyleme lütfen."

"Maalesef Safacığım. Çok uğraştım ama ancak 12'de kalkabildin. Okulunun olduğunu unutup da mı o kadar içiyorsun sen oğlum?"

"Kızdın mı?"

"Birçok şey için!"

"İlkini öğrenebilir miyim?"

"O kızları neden kovdun Safa?"

"Yine mi aynı konu anne?"

"Evet oğlum. Hemen kalkıyorsun. Ben sana masa hazırlatırken sen de duşunu alıp aşağıya iniyorsun! Konuşmamız gereken önemli konular var Safa."

"Peki. 10 dakikaya aşağıda olurum."diye annesinden yanından geçmeden önce yanağına bir öpücük kondurmuştu genç adam. Küçüklüğünden beri annesi ve ablasını sabah kalkar kalmaz öpmeyi unutmazdı.

"Bunu öfkem dinsin diye yaptıysan boşuna Safa bey. Çünkü hâlâ kızgınım sana!"

"Onun için değil zaten. Seni çok sevdiğim için yaptım güzellik."diye uykulu bir sesle söylenen oğluna gülmeden edemedi Zambak hanım. Ne yaparsa yapsın kızamıyordu işte tatlı oğluna.

Aşağıya indiğinde 10 dakika kadar beklemesi gerekmişti.

Sonunda oğlunun indiğini görünce baş işaretiyle Alev hemen kahvesini getirmişti. Çünkü oğlunun kahveyi sıcak içtiğini bilirdi Zambak hanım.

"Evet anne, konu ne?"diyen Çağlayan sandalyesine oturur oturmaz ellerini saçlarından geçirdi. Bugün başı çok fena ağrıyordu. Kahvaltıdan sonra bir ağrı kesici almayı aklının bir köşesine not etti.

"Öncelikle o kızlarla daha doğrusu o kızla ne derdin var senin oğlum?"

"Benim bir kıza bile benzemeyen biriyle hiçbir derdim olamaz anneciğim. Boşuna endişeleniyorsun."

"Hiçbir derdin yok ama kolayca da laf sokabiliyorsun öyle mi?"

"Anneciğim neden bu kıza taktın bu kadar?"

"Önce azarlayıp sonra da kovduğun için olabilir mi?"

"Bana güveniyor musun anneciğim?"

"Evet, tabi ki."

"Bugüne kadar güvenini sarsacak bir şey yaptım mı peki?"

"Hayır da Safacığım. Ne ilgisi var bunun konumuzla?"

"O zaman şimdi de bana güven. Ben onu kovduysam bir sebep olduğu için kovuyorum. Lütfen daha fazla sorgulama bu meseleyi. Dediğim gibi zamanı geldiğinde sana her şeyi anlatacağım. Söz!"

"Pekâlâ, sana güveniyorum oğlum. Şimdi gelelim dün geceye. Niye o kadar içtin, Mert kim ve kimin gözlerinden güzel diye bahsediyordun?"

Annesinin bu sözleriyle ağzına attığı zeytin boğazında kalmıştı Çağlayan'ın. Zambak hanım gözleri kızaran ve çok fena öksüren oğlunun sırtını sıvazladı hemen.

"Ne dedin sen? Ben öyle bir şey söylemiş olamam!"

"Yoo gayet de dedin yani. Yanlış hatırlamıyorsam 'Mert haklıydı. Gerçekten çok güzel gözleri var' dedin Safacığım."diye güldü annesi. "Bir kız mı bu oğlum, hani şu gözleri güzel olan?"

"Yok öyle bir şey anne! Nereden çıkarıyorsun bunları? Hem dün gece aklım başımda değildi benim, biliyorsun!"

"Peki oğlum, öyle diyorsan?"diye gülmekten alamadı kendini Zambak hanım.

***

Çağlayan arabasında okula doğru yol alırken aklında annesiyle yaptığı konuşmalar vardı. Dün gece o cümleyi kurmuş olamazdı ama annesinin de yalan söyleyecek hali yoktu. Beyni kendisine bir oyun mu oynuyordu? Tekrar öfkelenmeye başlıyordu. O kızı düşünmek bile gururuna tersken bir de dün gece onu sayıklamak iyice bozmuştu sinirlerini. Ne olduysa hepsi o kız yüzündendi. Bunun hesabını sormalıydı o çirkin ördek yavrusuna.

Üniversiteye girer girmez adımlarını Fen fakültesinin Matematik bölümüne yönlendirdi genç adam. Amfiden içeri girdiğinde direkt kuzeninin yanına gitti.

"Selam?"

"Aa Çağlayan! Hoşgeldin. Ne zamandır beni ziyarete gelmiyordun."

"Öyle oldu Elifçiğim. Biraz işim vardı ama şimdi geldim değil mi?"diyerek tüm dersliği gözleriyle taradı genç adam.

Aslında buraya Elif için geldiği falan yoktu. Sadece çirkin ördek yavrusunu arıyordu ve sonunda en arka sırada başını koymuş bir şekilde yatarken buldu onu. Fazlasıyla yorgun gözüküyordu. Çağlayan uzun uzun baktı kızın yüzüne. Sonra aklına gelen düşünceyle dudakları yukarı doğru kıvrıldı.

Biraz eğlencenin tam zamanıydı. Telefonunu çıkarıp kamerayı açtı. Çirkin ördek yavrusuna büyük bir sürpriz yapmayı planlıyordu.

***

Bugün çok yorulmuştu genç kız. Oruçlu oruçlu ders dinlemek biraz sıkıntılıydı. Özellikle Diş hekimliği dersleri bayağı ağır oluyordu. Üstelik çok kötü bir baş ağrısı tutmuştu kendisini. Başını ova ova yürürken aniden birine çarpmasıyla duraklamak zorunda kalmıştı.

"Afedersiniz."deyip kime çarptığını görmek için başını kaldırmasıyla Emir'in zeytin gözlerinde donakalmıştı. Haram olduğunu bilmesine rağmen gözlerini çekemiyordu gözlerinden. Öylesine özlemişti ki o gözlerin derinliklerinde kaybolmayı. Beren kontrolünü kaybedip çoktan şeytana uymuştu bile. Bundan sonra ne zaman Emir'le karşılaşsa şeytan bu davranışı ona normal bir şeymiş gibi gösterecekti, tıpkı şu anki gibi.

"Beren? Biliyordum o sendin. Seni ilk gördüğümde anlamıştım ama çok... Çok değişmişsin. Sen-" devam edemeden Beren yanından geçip gitmişti bile ancak bugün onunla konuşması gerekiyordu. Tekrar kaçmasına göz yumamazdı. O yüzden uzaklaşmasına izin vermeden bileğini kavrayıp kendine çekti.

"Bırak elimi!"

"Neden kaçıyorsun Beren? Onca zaman sonra bir araya gelmişiz ama sen bana bir yabancıymışım gibi davranıyorsun! Ne yaptım ben sana?"

"Ne mi yaptın? Hâlâ ne yaptığını bilmiyor musun? Hayatımın en zor anlarında resmen yok oldun, beni tanımamış gibi davrandın! Şimdi aynısını ben yapıyorum Emir!"dediğinde arkasına dönmesine fırsat vermeyen Emir, kollarının arasına hapsetmişti onu. Beren bu davranışına oldukça şaşırmış, ayrılmak istemişse de genç adam daha sıkı sarılmıştı ona.

"Seni çok özledim Beren."demesi ve üstüne kokusunu onca yıldan sonra tekrar duymak genç kızın aklını daha bir karıştırmıştı. Allah biliyordu ya, kalbi bunların yanlış olduğunu söylüyordu ama mantığı uçup gitmişti bile.

"O olaydan sonra seni çok aradım ama sen çoktan gitmiştin bile. Bana haber bile vermeden gittin Beren. Senden sonra ben de hiçbir zaman eski Emir olamadım. Hep bir yanım eksik kaldı. Sonraları o eksikliğin sen olduğunu çok geç anladım."

Hızla genç adamı iten Beren artık gözyaşlarına hâkim olamamıştı.

"Benim de seni hiç aramadığımı mı zannediyorsun? Yıkıldım ben Emir yıkıldım! Anne babamın gitmesi yetmezmiş gibi sen de sırt çevirdin bana. Hani biz hiç ayrılmayacaktık, hani hep dost kalacaktık?"

"Hâlâ öyleyiz Beren. Ben seni hiçbir zaman bırakmadım. Bırakmam da."

"Hayır! Artık çok geç, artık hiçbir şey eskisi gibi değil Emir. Beni görüyor musun?"deyip eşarbını ve kıyafetlerini gösterdi. "Ben artık eski Beren değilim anladın mı? Eskisi gibi o kadar zengin ve güzel değilim."

"Bu benim umurumda bile değil. Yeniden başlayabiliriz Beren. Eski iki dost olabiliriz tekrar. Lütfen..."demesiyle Beren'in aklı başına gelmiş, davranışlarının farkına varmış ve hemen gözlerini yere indirmişti. Emir'e kendini kaptırınca her şeyi unutuyordu ne yazık ki.

"Artık olmaz Emir. Bunu yapamam. Sen de beni gördüğünü unut lütfen!"deyip hızlıca uzaklaştı yanından.

Emir ise hüzünlü gözlerle bakakalmıştı arkasından. Beren haklıydı. O olaydan sonra köşe bucak kaçmıştı ondan. Nasıl kaçmasın ki? Bu utançla nasıl yanında olabilirdi? Anne ve babasının katilinin kendi öz babası olduğunu öğrendikten sonra onun yüzüne nasıl bakabilirdi ki? O yangından sadece iki gün sonra öğrenebilmişti bu gerçeği.

"Evet, sonunda kurtulduk. Artık yolumuza çıkamayacak. Bundan sonra hiçbir ihaleyi benden alamayacak baba."

Neler duyuyordu böyle genç adam? Odasına doğru gidiyordu ki telefon ile konuşan babasının bu sözleriyle donakalmıştı. Babası ve dedesi ne yapmışlardı ve kimden bahsediyorlardı böyle?

"O Kadri şerefsizi bir daha karşımıza çıkamayacak. Kızı mı, ne bileyim nasıl kurtuldu? Neyse onunla çok bir işimiz yok. Önemli olan ailesiydi. O da artık yok!"diye kahkaha atan babasını dehşet içinde dinliyordu.

Kadri amca... Beren'in babası...
Bunu nasıl yapmışlardı? Babası bu kadar canavarlaşmış olamazdı. En yakın arkadaşını öldürecek kadar alçalmış olamazdı! Hayır...

Ondan sonra hep susmuştu Emir ama vicdanı hiçbir zaman susamamıştı. Eğer zamanında konuşmuş olsaydı hem babası gibi bir cani cezasını çekecek hem de Beren'le bu kadar uzaklaşmayacaklardı birbirlerinden. Fazlasıyla değer veriyordu Beren'e. Onu bulmuşken tekrar kaybedemezdi. Artık buna izin vermeyecekti genç adam.

Merve koridorun sonundan geçerken Beren'in "Artık olmaz Emir. Bunu yapamam. Sen de beni gördüğünü unut lütfen!"demesi üzerine durmuştu.

Emir kimdi ve neyi yapamazdı? Beren dünden bu yana oldukça tuhaf davranıyordu. Acaba bunun sebebi şu Emir denen çocuk muydu?

Beren'in uzaklaştığını hissettiğinde kendisine arkası dönük adamı gördü. Demek Emir buydu? Anlamakta zorluk çekiyordu Merve. Beren'in bu çocukla ne gibi bir ilgisi vardı? Bu işi çözüme kavuşturmadan rahat etmeyecekti genç kız.

Emir oradan uzaklaşır uzaklaşmaz hemen Beren'in peşine düşmüştü. Giderken çok kötüydü. Arkadaşının yanında olmalıydı. Muhtemelen kendisine en yakın lavaboya gitmişti. Bu tahmin işine yaramış ve Beren'i duvar kenarında çöküp ağlarken yakalamıştı genç kız. Hemen koşup yanına çömeldi.

"Beren? Canım ne oldu, niye ağlıyorsun?"

"Rahat bırak beni Merve!"

"Ama..."

"Merve lütfen git. Yalnız kalmak istiyorum."

"Neden yalnızlığını benimle paylaşmayı denemiyorsun?"

"Sen kimsin ki? Sırf paranla borçlarımı ödeyip bize ev aldığın için kendini kurtarıcı mı sanıyorsun? Çağlayan haklı. Kendini kahraman sanmaktan vazgeç! Çünkü öyle değilsin."

Merve Beren'in bu son iki günkü olan davranışlarına bir anlam veremiyordu. Bu sözlerine de çok üzülmüştü.

"Beren neden böyle düşünüyorsun? Sen benim kardeşimsin, canımsın. Yardımınıza koşmak benim boynumun borcu.

"Sorun da burada işte. Kimsenin yardımını istediği yok! Zorla gelin güvey kesiliyorsun başımıza."

Beren'in bu son sözlerine diyecek bir şey bulamadı ne yazık ki. O yüzden arkasına bakmadan çıkıverdi lavabodan. Ne kadar ağlamak istese de yine robot kesildi. Hep sabır diyordu içinden, sadece sabır...
Bir gün emekleri karşılık bulacaktı ve adı sadece huzur olacaktı. Buna yürekten inanıyordu genç kız. Elinde titreyen telefonu fark edince ekrana baktı.

Gülistan arıyor...

"Selamün Aleyküm?"

"Aleyküm selam Gülistan."

"Duydun mu haberleri?"

"Ne olmuş?"

"Çağlayan'a annesi bile karşı çıkamıyor. Ömer bey aradı beni. İşimize kaldığımız yerden devam edemeyeceğimizi ve Zambak hanımın bize başka bir iş bulacağını ve numaramızı ona bıraktığını söyledi. Buna inanabiliyor musun?"

"Hayırlısı buymuş demek ki. Boşver, kafana takma."

"Tamam, neyse evde konuşuruz bunları. Sen de çabuk gel. Benle Nisa çoktan çıktık. Haberin olsun."

"Peki ya Beren?"

"Ben onunla konuştum. Birazdan gelecek o da."

"Tamam. Evde görüşürüz o zaman."

"Görüşürüz. Güle güle. Allah'a emanet ol."

"Siz de."

Akşamleyin evde bir araya geldiler ve tekrar bu konu gündeme geldiğinde Merve daha fazla Çağlayan'ın içinde barındığı konuları dinlemek istememiş ve yatmaya gitmişti. Bugün üstünde tarif edemediği bir halsizlik vardı. Hem Beren de eve geldiğinden beri yüzüne hiç doğru düzgün bakmamıştı. Bu daha da canını sıkmış ve en iyisinin uyumak olduğuna karar vermişti.

Merve gider gitmez kızlar hemen uzun zamandır planladıkları konuyu dile getirdiler.

"Bence artık zamanı geldi kızlar. Artık Çağlayan'a hak ettiği dersi vermeliyiz."dedi Gülistan.

"Bence de. Öyle bir şey yapalım ki bir daha Merve'yle uğraşamasın."diye onayladı Nisa.

"İyi de ne yapacağız ki?"dedi Beren yorgun sesiyle.

"Bunu tek başımıza halledemeyiz. Birinden yardım almak gerek ve kesinlikle amacımızın dışına çıkmamalıyız."diye kızlara baktı Gülistan.

"Kim bize yardım edebilir ki?"dedi Nisa.

"Şu an bilmiyorum ama yarın mutlaka harekete geçelim. Bu çocuk haddini iyice aşıyor. Merve cevap vermiyor. Hiç olmazsa biz verelim."

"Bizden asla kötü olmaz biliyor musunuz? Bugün bunu çok iyi anladım."diye hafifçe güldü Beren, o kadar üzüldükten sonra ilk defa.

Beren'e kızlar da katılıp gülmüşlerdi.

"Yalnız kızlar, kesinlikle Merve'nin bundan haberi olmamalı ve bu oyunu abartmamaya çalışacağız anlaştık mı?"diyen Gülistan'a kızlar da başını sallayarak onay vermişti.

Merve'ye söylememelerin sebebi elbette karşı çıkacak ve engelleyecek olmasıydı ancak kızlar bu oyun konusunda kararlıydı. Artık Çağlayan'ın bir ceza almasını istiyorlardı. Bunun getireceği sonuçları bilselerdi bu kararı asla almazlardı. Zavallı Merve ise çoktan uykuya dalmıştı bile. Başına geleceklerden habersiz...

-Bölüm sonu-

Loading...
0%