@m.yaprak_epli
|
"Niye burada oturuyorsun?" "Birazdan fotoğraf çekineceğiz hep birlikte. Öğretmenimiz de olacak ama benim canım fotoğraf çekinmek istemiyor." "Benim de." "Neden peki?" "Bilmem ama hoşlanmıyorum işte." "Peki neden yanıma geldin?" Sustu. Alınmıştı biraz galiba. "İstemiyorsan gideyim?" "Hayır. Ondan değil ama seninle aynı sınıfta değiliz. İsmini bile bilmiyorum ama beni hep ağabeylerim gibi koruyorsun." Büyük çocuk gelip elimden tuttu ve ayağa kaldırdı. "Çünkü sen benim için değerlisin. Ben de senin ismini bilmiyorum ama yanında olunca mutlu oluyorum." "O zaman arkadaş olalım?" "Olmaz!" "Neden?" Bozulmuştum biraz. "Eğer şimdi arkadaş olursak ileride ayrılmamız çok zor olacak. Annem öyle söyledi." "Biz de ayrılmayız hiç o zaman. Olmaz mı?" "Olmaz!" "Ama neden? Sen çok değişik bir çocuksun." "Biz büyüyünce birbirimize haram olacağız ama ben hep seni koruyacağım küçük kız. Seni hep izleyeceğim. Annem babamı çok seviyor. Babam da onu. Ben de büyüyünce seni öyle sevmek istiyorum." "Yani evlenecek miyiz biz?" Çocuk kıkırdadı. "İster miydin?" Parmağımı alt dudağıma koyup düşünmeye başladım. Elimi hâlâ bırakmamıştı. "Ama ben büyüyünce koşucu olmak istiyorum. Evlenmek hiç aklımda yoktu." Çocuk yine güldü. "Sen çok tatlısın. Ne zaman istersen ben beklerim seni ama başka kimseyle evlenme!" "Tamam. Ben de seni beklerim o zaman olur mu?" "Olmaz!" "Hep olmaz diyorsun! Seninle evlenmeyeceğim ben!" Çocuk gülümsedi bu sefer. "Senin beklemene gerek kalmadan Allah bizi bir araya getirecek. Annem öyle demişti." "Yani Allah bizim evlenmemizi mi istiyor?" "Evet. Çünkü ben seni seviyorum."dedi ve yanağımı öptü. Sonra koşa koşa gitti. Sanırım utanmıştı. Büyük çocuğun ardından gülerken fotoğraf çeken amca gelip elime bir fotoğraf tutuşturdu. "Amca bu ne?" "Bu senin pusulan küçük kız." "Pusula da ne demek?" "Pusula yönümüzü bulmamızı sağlayan her şeydir. Senin kalbinin pusulası da bu fotoğraf olacak. Onu hep sakla tamam mı?" "Anlamadım ama tamam, saklarım amca." "Söz veriyor musun?" "Söz..." "Ceylan? Ceylan? Ceylan!!!" "Hı? Ne var?" "Sabahtan beri sana bir şey anlatıyorum ama sen cevap vermek şurada dursun, dinlemiyorsun bile. Sürekli yolu izliyorsun. Bir sorun mu var?" Kendimi yorgun ve bitkin hissediyordum. Bu halime de yansımıştı. Gözlerim sürekli dolup dolup duruyordu. "Ceylan'ım ne oldu Allah aşkına? Beni korkutuyorsun." "Keşke ne olduğunu ben de anlayabilsem Ela ama her şey üst üste geldi. Kafam çok karışık. Ne yapacağımı bilmiyorum!"dedim ağlamaklı ve fısıltılı bir sesle. Allah'tan en arkadaki son iki koltuğa geçmiştik de kimse bizi duymuyordu. Ağabeyim zaten direksiyonda. Annem ve babam yanında. Arkada bizden farklı olarak Seyhan, Tan ve Soner de vardı. Diğer arabayı ise en büyük ağabeyim sürüyordu ve yanında yengem, ablam, eniştem ve yeğenlerim de vardı. Babamların iki iş arabasıyla köye gidip bir-iki gün kalacak ve dönecektik. Sonra zaten artık düğün hazırlıkları başlayacaktı. Ela'nın benimle olması çok işime gelmişti. Çünkü şu halimi bir tek ona ve Allah'a anlatabilirdim. "Ne demek istediğini anlayamıyorum Ceylan. Ne oldu? Doğru düzgün anlat şunu." Gözümdeki bir yaşa engel olamadım ve görmesin diye direkt Ela'nın göğsüne sığındım. O da daha fazla üstüme gelmedi ve kollarını bana sardı. "Şu an anlatacak halim yok inan ki Ela. Biraz yalnız kaldığımızda anlatayım olur mu?" "Olur tabi kuzum. Sıkma sen o güzel canını. Kıyamam ben sana."dedi ve başımı öptü. Ela da olmasa ne yapardım ben? "Allah razı olsun Ela." "Cümlemizden olsun." Tan başını hafif yan çevirip yanlış görmediysem gülümsedi ama tabi o Ela'nın önünde olduğu için beni görmüyordu ama ben anlamıştım Ela'ya gülümsediğini. Fakat bizi duyduğu için mi yoksa farklı bir şeyden mi gülümsedi bilmiyordum. Eğer bizi duysaydı bunu saklamazdı. O zaman başka bir şey vardı. Neyse hayırlısıyla çıkar kokusu yakında. Birbiri için atan iki kalp gözümden kaçmazdı benim. Böyle deyince aklıma yine o gelmişti. Başımı tekrar yola çevirip düşünmeye daldım. Sadece bir saat sonra Ela'yla konuşup bu işe köklü bir çözüm bulmaya çalışacağım inşaAllah. İnşaAllah... *** Sonunda köye vardığımızda akrabalarımız bizi çok iyi karşılamıştı Allah razı olsun ki. Önce yemek yemiş, ardından çay faslına geçilmişti. En son öğle namazlarımızı kılıp annemlere Ela'yla biraz dolaşacağımızı söyledik. Doğrusu hiç iştahım olmadığı için yemekten çok az yemiştim. Annem de hemen bunu fark ettiği için beni sorguya çekmişti. Ben de birkaç bahane ile geçiştirdim ama pek inanmadığı ortadaydı. Ela ile yaylalara doğru yürümeye başlamıştık. İlk birkaç dakika ikimiz de susmuştuk ama sessizliği bozan sonunda Ela oldu. "Sorun Ahmet değil mi?" Adımlarım kendinliğinden bıçak gibi kesilmişti. Nasıl biliyordu? "Sen nasıl-" "Ceylan ben bunu senden önce fark ettim. Hatta dile de getirdim ama beni dinlemek istemediniz. İstemedin!" "Ela söz konusu Mukaddes!" "Gel, şöyle oturalım da öyle konuşalım." Taşların oraya geldiğimizde beni oturtuktan sonra kendisi de yanıma oturdu. "Önce sen bir derdini anlat bakayım?"diyen Ela'yla derin bir nefes alıp buraya geldiğimden beri Ahmet'le yaşadığım tüm tuhaflıkları detaylarıyla birlikte, hiçbir şeyi atlamadan anlatmıştım. Ela en çok fotoğraf olayına şaşırmıştı. İkimiz de Mukaddes'e çok üzülmüştük ama ben hâlâ o çocuğun Ahmet olup olmadığından emin değildim. Bunun üzerine sözü Ela aldı. "Ceylan hiç fark ettin mi?" "Neyi?" "Ahmet'in sana olan korumacı tavrını?" Ben hep seni koruyacağım küçük kız. Seni hep izleyeceğim... "Ahmet sanki her an incinecekmişsin gibi hep seni korumaya hazır." "Ela ben çok korkuyorum. Sence Ahmet de bütün bunların farkında mıdır? Ama Ela bir de şu var ki fotoğraftaki o çocuğun Ahmet olduğundan henüz emin de değiliz. Belki de sadece küçük bir-" "Ne? Tesadüf mü diyeceksin? Biliyorsun, tesadüf diye bir şey yoktur. Her şey çok açık işte. Nasıl oldu bilmiyorum ama Ahmet Mukaddes'i ilk aşkı sanıyor yani seni!" "Ela öyle deme lütfen!" "Ceylan bu gerçeği ne kadar çabuk kabul edersen o kadar iyi olacak. Mukaddes de öyle!" "Ela sakın Mukaddes'e söylemeyi aklından bile geçirme. Kız yıkılır! Hem daha hiçbir şeyden emin değiliz." "Ceylan bizim susmamızın kimseye bir faydası olmayacaktır. Önünde sonunda Ahmet bunu fark edecek ve Mukaddes daha da üzülecek. Şimdiden öğrenmesi onun için çok daha iyi olur." "Hayır. Hiç kimse hiçbir şey öğrenmeyecek. Ben hiçbir şey olmamış gibi geri döneceğim." "Ceylan saçmalama!" "Ela herkes için en iyisi bu." "Gerçeklerden kaçmak mı herkes için en iyisi? Yapma Ceylan. Bunun doğru olmadığını sen de biliyorsun." Hiddetle ayağa kalktım. Ela haklıydı ama çaresizdim. Ne yapacağımı bilmiyordum! "Peki ya ne yapmamı istiyorsun Ela! İkisi birbirini seviyor. Bunu onlara yapamam. O zaman sadece kendimden nefret ederim. Eğer bazı gerçekler insanlara zarar veriyorsa en iyisi saklamak. Başka çıkar yol yok!" "Şu an doğru düşünemiyorsun Ceylan. Anlamıyor musun Ahmet bunu önünde sonunda fark edecek. Ve inan ki her şey çok daha kötü olacak. Senin kaçman veya bizim bunları Mukaddes'ten saklamamız hiçbir işe yaramayacak!" Çaresizliğin vermiş olduğu üzüntüyle gözümden bir yaş döküldü. Rabb'im bu çok ağırdı. Zor bir imtihandan geçiyordum. Allah'ım, ne olur Sen yardım et. Ela halimi anlamış olacak ki kalkıp yanıma geldi ve kollarını bana sardı. "Ela beni zorlama. Ben buna dayanamam. Bu konu burada kapanacak ve düğünden sonra da ben buradan gideceğim."deyip sinirle gözlerimi sildim. "Peki, dediğin gibi olsun ama annenlere ne diyeceksin? Bu kadar erken gitmeni pek hoş karşılamayacaklardır." "Allah büyüktür. Bir şey bulurum inşaAllah." Sözümü tamamlayamadan telefonum çaldı. Feracemden çıkarıp elime aldığımda yabancı numara olduğunu gördüm. Ela'nın da kaşları çatılmıştı. "Aç bakalım kimmiş?" Dediğini yapıp yeşil butonu yana kaydırdım. "Alo?" "Selamün aleyküm? Ben Ahmet." -Bölüm sonu- |
0% |