@m.yaprak_epli
|
"Benim. Mukaddes..." Mukaddes'in sesini duymakla sevinsem de bir yandan da ona karşı çok mahcup hissediyordum. Sanki ona karşı bir suç işlemiş gibiydim. Hemen gidip kapıyı açtım ve karşımda Mukaddes'ten başka Hülya ve Hümeyra'nın da olduğunu görünce daha çok sevindim. "Selamün aleyküm?"dedi Mukaddes. "Müsait değilsiniz galiba?"dedi balkona bakarak. Ahmet'i fark edince eli ayağı birbirine dolaştı. Tatlı kız ya. Sanırım sadece Tan'ın olduğunu zannediyordu. "Aa ağabeyciğim? Sen de mi buradaydın?"dedi Hümeyra sevinçle. Ahmet gülümseyerek başını salladı. Mukaddes'in gelmesi onu da sevindirmiş olmalıydı. İkisi de çok tatlıydı ve ben onlar mutlu olsun diye elimden ne geliyorsa yapacaktım Allah'ın izniyle. Kızları öpüp içeriye buyur ettim. Tan ve Ahmet'in çayını tazeleyip kızları salona aldım ve onlara da çay götürdüm. Beyler ise derin bir sohbete girmiş gibilerdi. "Ya hava bugün çok güzel değil mi kızlar?"dedi Hümeyra neşeyle. Bu kız bir alemdi. Her zaman insanları gülümsetmeyi beceriyordu. Bu yüzden onu çok seviyordum. "Bütün kızlar toplandık, toplandık."diye mırıldanan Ela'ya hepimiz güldük. "Evet. Gerçekten de öyle. Neler yapıyordunuz bakalım biz gelmeden önce?"diye Hümeyra'ya katıldı Mukaddes. "Vallahi Ceylan bize çok güzel kitap okudu. Ben hâlâ onun etkisindeyim. Ceylan sonra bana ver. Ben de okuyayım." Gülümseyerek başımı salladım. "Hangi kitap bu?" "Nureddin Yıldız-Hayat sohbetleri-Kulaklık diye küçük bir el kitabı var Mukaddes. Ondan bahsediyor Ela." "Ama Ceylan abla, kitabı Ahmet ağabey oradayken mi okudun?"diye sordu Hülya. Genelde sessiz ama çok tatlı bir kızdı. "Evet, neden?" "Ama senin sesin namahrem değil mi ona?" "Şöyle açıklayayım şimdi Hülyacığım. Kadın her şeyiyle olduğu gibi sesiyle de çekici, büyüleyici ve tahrik edicidir ve aslında bu onun çirkin olduğunu değil, güzel olduğunu gösterir. Birer nimet demek olan çekici yönlerini, bu arada sesini fitneye sebep olmak ve tahrik etmek için kullanırsa, yani konuşmasını kırıla döküle ve kadınsı biçimde yaparsa ya da nağmeli sözlerle normal konuşurken zaten tahrik edici olan sesini daha da etkileyici hale getirirse, sesi avret olduğundan değil de fitneye sebep olacağından haram olur. Vakarlı ve karşısındakine ümit kestirici edayla konuşursa haram olmaz. Anladın mı?" "Ha öyle mi? Hiç böyle düşünmemiştim." "Evet. Ki benim sesim şimdi fark etmezsiniz belki ama biraz kısık. Köyde bizimkiler ile dondurma yerken biraz fazla aşırıya kaçtım da. Kitap okurken odaklandığım için biraz çatallı çıkıyor. İlk başta ben de endişelensem de enişte beyin öyle herkes gibi sıradan olmadığını bildiğim için içim rahat okudum. Çünkü o an sesimde hiçbir etkiliyecilik ton yoktu ve o ortamdaki niyet çok farklıydı. Ahmet desen hiç ondan taraf bile değildi. Bilirsiniz ameller niyetlere göredir." "O zaman neden kitap okumayı bitirdiğinde sana öyle etkilenmiş bir şekilde bakıyordu Ceylancığım?" Nefsimdi konuşan ama benim de ona verecek çok güzel bir cevabım vardı. "Çünkü sevgili nefsim, kitap etkilenecek cinsten bir şekilde yazılmıştı. Kitaptan etkilendiği için ve ben de okuduğum için insanlık hali bu, dalmış olabilir. Ki sesim zaten çatallıydı. Hatırlarsan ben bakar bakmaz hemen başka bir yere bakmadı mı? Ahmet'i kendin gibi sanma ey nefsim! O temiz bir insandır. Balkonda bizimle otururken bile çok sıkıntılıydı. Onun imanından şüphem yoktur. Çünkü o Allah rızası için uğraşan bir insan. Böyle bir insan ne senin ne de şeytanın tuzağına kolay kolay düşmez!"dedim ve nefsimi susturdum. O sırada Mukaddes yere bakıp yine kendi kendine sırıtıyordu. Evet, Ahmet örnek alınacak cinsten bir insandı gerçekten. Mukaddes çok nasipliydi gerçekten. Böyle bir eşe Allah izin verirse sahip olacağı için çok nasipliydi. Sonra sözü o devraldı zaten. "Haklısın Ceylan'ım. İbni Âbidîn ise meseleye şu şekilde bir açıklık getirir. Tercih edilen görüşe göre kadının sesi avret değildir. Yalnız zekâsı kıt olanlar zannetmesinler ki, 'biz kadının sesi avrettir' demekle konuşmasını kasdetmiyoruz. İhtiyaç hâlinde ve benzeri durumlarda kadının yabancı erkeklerle konuşmasına cevaz veriyoruz. Yalnız kadınların yüksek sesle konuşmalarını, seslerini uzatmalarını, yumuşatmalarını ve nağmeli bir şekilde okumalarını caiz görmüyoruz. Çünkü bunlarda erkekleri kendilerine meylettirmek ve şehvetlerini tahrik etmek vardır. Kadının ezan okuması da bundan dolayı caiz olmamıştır." "Aynen Muko'cuğum."deyip dostuma göz kırptım. "Bazen ağabeyimin imanına o kadar özeniyorum ki..."diyen kişi Hümeyra'ydı ve şu anda ciddiydi. "Küçüklüğümüzden beri Allah'a aşıktı hep ve O'nun razı olmadığı her şeyden kaçınıyor. Çok zeki, çok çalışkan, sessiz, sakin ama koca yürekli bir mücahid adeta. Allah onu saliha bir hanımla şereflendirsin inşaAllah. Amin." "Amin. Hz. Ömer ne diyor sonuçta; İmandan sonra saliha bir kadından daha büyük bir nimet yoktur."diyen Hülya ile hepimiz gülerek Mukaddes'e baktık. Çok utanmıştı yine ama o da gülümsüyordu. İşte gözümdeki gerçek aşk buydu. Mücahid bir adam ve saliha bir kadından birleşmiş bir birliktelik... Allah muvaffak kılsın inşaAllah. "İşte dinimizin gençlerin evlenmesine önem vermesinin başka bir kanıtı da budur. Çünkü eşin senin imanını tamamlar. Eşin yanındayken korunursun ve güvendesindir. Bu yüzden de imkanların daha geniş olur." Sohbet son hız devam ederken çay bardaklarının boşaldığını görünce yanımdaki çaydanlığı alıp bardakları doldurmaya başladım. "Ceylan telefonun çalıyor."diyen Ela ile kulağıma özenle seçtiğim melodim geldi. "Ela zahmet olmazsa sen açar mısın? Benim elim dolu da." "Tabi ki de."deyip cebimden telefonu çıkardı. "Ceylan yabancı bir numara bu." Hepimiz Ela'ya döndük. "Allah Allah! Kim ki acaba? Ela hoparlöre versene. Bakalım kimmiş?"deyince Ela kafasını sallayıp hoparlöre verdi. "Alo?" "Buyurun?" Erkek sesi olduğu için selam vermemiştim. Zira Nureddin Yıldız hocamız şöyle der: Selam müminlerin arasında bir paroladır. Birbirimize hayır duamızdır. Kadın-erkek hepimize görevdir. Fakat mesele erkeğin kadına, kadının erkeğe selam vermesine gelince, dikkat edilmesi gereken inceliklerden söz edebiliriz: Yalnız ses çok kalın bir sesti. Anlaşılan yaşı epey büyük bir adamdı. Ama yine de emin olmazdım gerçekten görmeden. Bu yüzden işi riske atmak istemedim. "Ceylan Özbay ile mi görüşüyorum?" "Evet. Buyrun benim?" "Ceylan hanım ben *** Ortaokulu'nun müdürü Mustafa Öztürk. Geçen günlerde gazete okurken sizin köşe yazılarınızla karşılaştım ve çok etkilendim. Yayınevinden zar zor numaranızı bulup sizi aradım. Acaba 8.sınıf öğrencilerimize sene başı moral katmak için konferans vermenizi rica etsek kabul eder misiniz? Yayınevine böyle açıklayınca numaranızı verdi yoksa yasakmış. Siz de kusura bakmayın ama öğrencilerimizin sizin vereceğiniz konferansa ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Ne dersiniz?" Kızlarla birlikte ben de çok şaşkındım. Ne diyeceğimi bilememiştim. Telefonu Ela'dan alıp hoparlörden çıktım ve kulağıma dayadım. "Estağfurullah. Allah razı olsun ama daha yaz ayında değil miyiz?" "Haklısınız Ceylan hanım kızım. Bu sene 8.sınıf olacak öğrencilerimize velilerin ve öğrencilerin isteğiyle bir yaz çalışma kampı ayarladık ve bu kampın yanında konferanslar ve benzeri etkinlikler yaparak öğrencilerimize moral olmasını istiyoruz. Biyografinizi de okudum ve bu yüzden bu kadar ısrar ediyorum. Lütfen siz de bizi kırmayın." "Pekala. Öyle olsun."dedim biraz düşündükten sonra. "Çok teşekkür ederiz. Çok sağ olun. Konferansı perşembe gününe ayarlasak sizin için bir sorun teşkil eder mi?" "Yok yok. Sorun olmaz. İstediğiniz gibi olsun ama konu ne olacak?" "Konuyu size bırakıyoruz. İstediğiniz şekilde yapabilirsiniz. Biz sizin seçimlerinize güveniyoruz." "Peki, öyle yaparım o zaman." "Tekrar teşekkür ederiz. Perşembe günü görüşmek üzere. Hayırlı günler." "Rica ederim. Size de hayırlı günler, sağ olun."deyip kapattım ve bana merakla bakan kızlara döndüm. "Perşembe günü konferans verecekmişim kızlar." -Bölüm sonu- |
0% |