@m.yaprak_epli
|
"Konferans mı?"diye sordu Hümeyra. "Ne konferansı bu abla?" Durumu kısaca açıklayıp ekledim. "Yeni Zelanda'dayken de şirket için böyle konferanslar verdiğimiz çok oluyordu ama en azından konu belliydi. Müdür bey konuyu kendim seçmemi istedi. Sizce ne anlatabilirim?" "Bunlar 8. Sınıf öğrencileri değil mi Ceylan'ım?" "Evet Muko'cuğum." "Bence liseye geçiş de hayata adım atmak konusunda çok önemli bir mesele olduğu için onları kendi hayat tecrübelerinden yararlanarak kişisel gelişim tarzında bir konuşma yapabilirsin." "Kesinlikle katılıyorum."diye atıldı Ela. Gözlerim bir yerde duraklayıp kısılınca düşündüğümü anladılar. "Tamam, buldum ne anlatacağımı."diye kocaman gülümsedim. "Allah razı olsun kızlarım."deyince onlar da gülümseyip karşılık verdiler. "Ceylaaan!" Tan'ın çağırdığını duyunca koşarak balkona çıktım. İkisi de ayaklanmıştı. "Ne oldu kardeşim?" "Biz çıkıyoruz. Ahmet'le camiye gideceğiz. Hem öğle namazı için ezan okuyacak çocuk. Daha fazla tutmayalım." "Estağfurullah Tan. Lütfen böyle konuşma kardeşim."deyince Tan güldü. "Yalan mı? İşin doğrusunu söylemek gerekirse senin ezan okumanı dinlemek istediğim için bırakıyorum gitmeni. Bana kalsa seni sevgili yapar, koluma takıp gezdirirdim. O derece alıştım sana yani."deyince Ahmet kahkaha attı. İlk defa kahkaha attığını görmüştüm. Kahkahası bile ölçülü ve tam bir mümin edasıyla çıkıyordu. Gülümsemesi bile huzur veren böyle bir insanın kahkahası asla göze batmazdı. Ve Tan haklıydı. Ahmet Allah için çalıştığı için her insan seviyordu onu. Cinsiyet bile önemli değildi. Sahabeler Efendimiz (SAV)'i severken, Mevlana Şems hazretlerini severken cinsiyete bakmamıştır. Çünkü Allah için sevmek böyle bir şeydi. Ben içimden derin ahlar çekerken Tan konuştu. "Yakında evlenirsen eşini çok kıskanacağım."deyince Ahmet yutkunup hızlıca bana baktı ve bakışlarını başka bir yere çevirdi. O kadar hızlı olmuştu ki bu, bana bakıp bakmadığına bile emin değildim. Şimdi de yüzü hüzünlü bir ifade almıştı. O sıkıntılı hali tekrar gün yüzüne çıkmıştı. Nesi vardı bu çocuğun böyle? Bir sıkıntısı mı vardı acaba? "Neyse ezana 20 dakika kalmış. Gidelim artık." "Olur. Gidelim tabi. Görüşürüz Ceylan'ım. İstediğiniz bir şey var mı?"dedi kızları kastederek. "Yok, Allah razı olsun Tan. Hadi Allah'a emanet olun. Ezanı sabırsızlıkla bekliyorum."diye gülümsedim ama Ahmet yüzünü başka bir tarafa çevirdi ve beni görmezden geldi. Sadece sesini çok sevdiğim ve bana Allah'ı hatırlattığı için öyle demiştim. Acaba benden rahatsız mı olmuştu? Oysa sesini sevdiğimi söylemiştim daha önce. İçinde başka niyet yoktu. Gülümsemesini bekliyordum ama o Tan'ı çekiştirip gitti. Bunu söylemek istemiyordum ama Ahmet benim yanımda iken hep sıkıntılı ve rahatsız görünüyordu. Yüzü hiç gülmüyordu. Sanki benim varlığımdan rahatsızlık duyuyor gibiydi. Buna üzülmüştüm. Buraya geldiğimden beri herkesin düzenini darmadağın etmiş, yetmeyip hem en iyi dostlarımdan birinin mutluluğunu bozmuş, hem de sevdiği çocuğu sıkıntıya sokmuştum. Buradan en yakın zamanda gitmeliydim. Artık kimsenin benim yüzümden üzülmesini istemiyordum. Arkamı döndüğümde karşımda Ela dikiliyordu. Bir şey söylemeyip ben de olduğum yerde dikildim. İşte yine oluyordu. O vicdan azabı yine yüreğime çöreklenmişti. İnsanlar benim yüzümden zarar görsün istemiyordum. Ela yine bir şey demeyip sıkıca sarıldı bana. Galiba az önce yaşanılanlara o da tanık olmuştu. "Özür dilerim..."diye fısıldadım. "Senin hiçbir suçun yok Ceylan. Lütfen artık kendini suçlamaktan vazgeç. Her şey nasip..."diye sırtımı okşadı Ela. Ben ise şu an evimde gülen Mukaddes'in olduğunu bildiğim halde gözümden bir damla yaş akmasını engelleyemedim. Sadece şunu söyleyebiliyordum. "Özür dilerim..." *** "Hoşgeldiniz. Bu rehberlik hocamız Derin hanım. Konferans süresi boyunca size o eşlik edip yardımcı olacak. Benim şimdi yanınızdan ayrılmam gerekiyor. Biraz işim var da kusura bakmayın." "Yok, estağfurullah. Hiç önemli değil müdür bey. Allah razı olsun. Hoşbulduk." Müdür bey yaşlı bir amcaydı tahmin ettiğim gibi. O gittikten sonra Derin hanım ile tanışıp sohbetleştik. Önce bana kısaca okulu gezdirip bir şey anlattı, tanıttı derken en son konferans salonunu gösterdi. Öğrenciler yeni yeni doluşuyordu içeriye. Heyecanlıydım biraz. Ela da gelmişti benimle. Evde canı sıkıldığı için benimle gelmek istediğini söyledi, müdür beyler de sıkıntı çıkarmamıştı. Şimdi en önde onur konuğu gibi oturuyordu ancak şimdi baktığımda bir adamla konuştuğunu gördüm. Derin hanım bana konferans ile ilgili yapacağım şeyleri anlatırken öyle bir yere daldığımı görmüş olmalı ki konuyu değiştirdi. "Türkçe hocamız olur kendisi." "Ha? Yok şey... Arkadaşımla öyle konuştuğunu görünce bakmıştım. Tanımıyorum zaten." "Anladım ama doğrusunu söylemek gerekirse çok yakışıklı ve nazik bir beyefendi. Okulda bir havası var, görseniz kız öğrencilerimiz kendisine hayran." Burada tanımadığım birinin dedikodusunu yapacak değildim herhalde! Tam kadın sustu, ben konuşayım derken yine o başladı. "İsterseniz sizi tanıştırayım?" Telefonum çalıyordu. Allah'ım Sana şükürler olsun. Anneme aradığı için çok dua edecektim. "Çok üzgünüm. Bunu açmak zorundayım."dedim ve oradan uzaklaştım. "Alo? Selamün aleyküm anneciğim?" "Aleyküm selam kızım. Konferansına mı gittin?" "Evet. Ne oldu?" "Ha yok bir şey. Seninle bir şey konuşacaktım da o yüzden." "Ne hakkında anneciğim?" "Telefonda söylenilecek bir şey değil bu. Akşam gel. Seninle yalnız konuşacağım." Allah Allah! Merak etmiştim şimdi. Ne konuşacaktı ki benimle? "Anneciğim kötü bir şey yok değil mi? Beni korkutma." "Yok be kızım. Öyle bir şey değil. Sen gel, konuşuruz." Baktım ki annemin pes edeceği yok, bari akşamı bekleyeyim dedim. "İyi, tamam. Akşam görüşürüz o halde. Allah'a emanet." "Sen de kızım sen de. Hadi güle güle."dedi ve kapattı. Konuşacağı konuyu ne kadar merak etsem de annem inatçı bir kadındı. Akşam söyleyeceğim dediyse akşam söylerdi. Başka türlü ağzından laf aldırmazdı. "Ceylan hanım? Öğrencilerimiz sizi bekliyor."diye heyecanla yanıma geldi Derin hanım. Her şeyi bir anlığına kafamdan atıp derin bir nefes aldım ve besmele çektim. "Hadi gidelim o zaman." *** "Hayırlı günler arkadaşlar?"diye mikrofonu elime alıp sahnenin en ortasında durdum. Aslında oturmam için bir masa ve sandalye getirmişlerdi ama oturmayı sevmiyordum. Üstelik bu yaştaki çocuklar oturursam çok çabuk sıkılabilirlerdi. Dikkatlerini her zaman üzerimde tutmalıydım. "Nasılsınız?" Hep birlikte "İyiyiz" diye gelen cevapla gülümsedim. "Beni tanıyanız var mı?" Ortalardan hevesle el sallayan kız bir öğrenci ile söz hakkı verdim. "Evet? Önce ismini öğrenebilir miyiz lütfen?" "Adım Büşra hocam. Ben sizi tanıyorum. Annem hep sizin yazılarınızı okur ve bana anlatır. Evden çıkarken bana dedi ki selam söyle." "Aleyküm selam. Annenin ismi ne Büşracığım?" "Annemin ismi Süreyya hocam." "Benden de selam söyle olur mu Büşracığım?" "Olur hocam." "Büşra'ya çok teşekkür ederiz."dedim ve yavaş yavaş konuya girdim. "Çocuklar açıkçası buraya gelmeden önce size ne anlatabilirim diye uzun uzun düşündüm. Daha çok gençsiniz. Bilgi tarzı konuşursam çabuk sıkılırsınız. O yüzden bence güzel güzel sohbet edelim. Bu sene ortaokulda son seneniz. Liseye geçiş yapacağınız için heyecanlısınızdır değil mi?" Kafalar sallandı. "Lise hayatınızın çok önemli bir yerini kapsayacak çocuklar. Seçimleriniz; kaderinizi, hayata nasıl devam edeceğinizi gösterecektir. O yüzden iyi düşünüp taşınmalı ve bundan sonra ne yapmak istediğinizi belirlemelisiniz. Bunu ailenizin yardımıyla yapabilirsiniz ama kesinlikle onların istediği mesleği ya da hayatı seçmeyin. Çünkü bu sizin hayatınız! Aileniz her zaman yanınızda olmayacak. Siz neye ilginiz olduğunu keşfetmeli ve hayallerinizin peşinden gitmelisiniz. Hayal etmekten korkmayın. Asıl hayal edememekten korkun. Hayal eden insanın bir hedefi olur, amacı olur, yaşama tutunma ve sevinci olur. Hayat onun için anlamlılaşır. Ve hayal eden bu adam dünyayı değiştirir. Matematiğe ilgin mi var? Sayısal oku. Edebiyata ilgin mi var? Neden ülkenin en sevilen yazarı olmayasın? Makineleri mi seviyorsun? Git mühendis ol. Neden seninle birlikte bu ülke kendi otomobilini kendi üretemesin? Çocuklar! Ülkemizin birçok zengin kaynakları var ve bu Anadolu'nun her yerinde geçerli ama ne yazık ki Batı bizi o kadar etkisi altına almış ki onlar üretip kazanırken biz tüketip kaybediyoruz, tembelleşiyoruz, yolda yürürken bile telefondan başımızı kaldırıp birbirimize selam veremiyoruz. Ne kadar acı değil mi? Geleceğin nesli sizlersiniz ve Dünya'yı değiştirecek insanların içinde siz de olabilirsiniz. Belki analitik zekanla bir teoremi çıkartıp dünyayı yerinden sarsacaksın. Belki bilim adamı ya da doktor olup kanser tedavisini kesinkes bulan ilk kişi olacaksın. Bu ülke belki senin sayende kalkınacak. Kanuni Sultan Süleyman dönemindeki gibi yeniden bir yükselme devrini belki sen başlatacaksın. Büyük düşünün arkadaşlar. Kendinizi hiç kimseden küçük görmeyin. Onların sahip olduğu her donanım sizde de var. Öncelikle çalışkan olun. Her iş gelsin elinizden. Bol bol keşfedin. İnsanların sevdiği güzel ahlaklı kimselerden olun. Sevin, sayın, saygı duyun. Bu değerler ile sağlıklı bir toplum oluşur. Sonra kendinizi keşfedin. İçinizi açıp bir bakın. Neye ilginiz varsa, ne hayaliniz, ne amacınız varsa onun peşinden gidin amaaa... Buraya bir ama getirmek zorundayım çünkü isteklerimiz veya hayallerimiz insanlara zarar verecek nitelikte ise bu amaç olmaktan çıkar, topluma zarar verir. Siz iyi düşünüp iyi amel edenlerden olun. Olun ki mutlu olasınız. Mutluluk egonu tatmin etmekle değil, başkalarını mutlu etmekle kazanılır. İnsanları mutlu edip duasını aldıysanız dönün şöyle bir bakın aynaya ve 'Başardım!' deyin."diye yumruğumu havaya kaldırıp bir kez indirdim. Çocuklar bununla gülmüş ve alkışlamışlardı. Bu yüzden sözüm kesilmişti. Gülen ve alkışlayan biri daha vardı ve bu beni şaşırtmakla kalmamış, şoka sokmuştu. Bu, o Ela ile konuşan Türkçe öğretmeniydi. Beni şoka sokan ise bu adamın Adem olmasıydı. Geçen gün evimize babaannesi ile gelen Adem'di. Demek Ela o yüzden konuşuyordu onunla. Burada gördüğüne benim gibi şaşırmış olmalıydı o da. Ben onu fark edince göz kırpmıştı Adem. Ben ise hâlâ şaşkındım. Bunu hiç beklemiyordum... -Bölüm sonu- |
0% |