@m.yaprak_epli
|
"Mukaddes? S-sen ne zamandan beri oradasın?"diyen Ela ile kalbim hızlı hızlı atmaya başladı. Farkında olmadan ayağa kalkmıştım. Mukaddes mi? Mukaddes tüm konuşmalarımızı duymuş muydu yani? Allah'ım yardım et! Ne yapacağım, bir daha yüzüne nasıl bakacağım ben? Çaresizlik ve korkuyla gözlerim dolmuştu. Telefonda birkaç hışırtı oldu. "Ceylan?"diye çok cansız ve yıkılmış bir ses geldi kulağıma. Buraya kadardı anlaşılan. Her şeyi öğrenmişti! "Mukaddes..." "Doğru mu bu duyduklarım?"dedi aynı çökmüş ses. Gözümden bir damla yaş döküldü. Eğer biraz daha konuşursam hıçkıra hıçkıra ağlayacaktım. O da ağlıyordu. Burnunu çekmesinden belliydi. Benim yüzümden ağlıyordu ya, kendimden hiç olmadığı kadar nefret etmiştim. O ağladıkça kendimi öldüresim geliyordu. Bu yüzden ben de ağladım. Sesim çıkmasa da ben de ağladım. Artık her şey için çok geçti çünkü... "Bizim eve gel... Konuşmak istiyorum..."dedi Mukaddes. Her seferinde sesi titriyordu. Konuşmak istiyordu ama durumu nasıl açıklayacaktım, bilmiyorum. Buna rağmen kabul ettim. "Tamam..." *** Yüzümüzün ve gözlerimizin rengi ne olursa olsun gözyaşlarımızın rengi aynıdır. Hayatının anlamını arayan bir insan için zaman en gerekli olgudur. Çünkü hayat yaşadığımız her anda gizlidir ve anlam arayışımız ölene kadar devam eder. Başımıza gelen kötü şeylere kızar ve isyan ederiz. Hâlbuki bu kötü olaylar, savunma mekanizmamızı güçlendirip hayatın zorlukları karşısında kendimizi daha iyi korumamızı sağlar. Bazen varı anlarız yok ile… Bu hep böyleydi. İyi insanlar yanlış duraklarda bile güzel günler beklerken, kötü insanlar doğru durakta bile kıymet bilmediler. Alışıyoruz zamanla her şeye ama asla bitmiyor. İmtihan dünyası ölüme kadar devam eder... Evin önüne geldiğimde derin bir nefes aldım. Ayaklarım geri geri gidiyordu. Gelirken dolmuşta ufak ufak ağlamalarım tutmuştu. Allah'tan en arkaya oturmuştum da kimse görmemişti beni. Allah'ım Sen yardımcıların en hayırlısısın. Mukaddes anlayışlı, şuurlu bir müslümandır. Ne olur, aramız bozulmasın. Ne olur, beni anlasın. Ne olur, bana kızmasın. Gerekirse hemen dönerim ama ne olur, yeter ki o bana sırtını dönmesin. Yalvarırım Allah'ım. Ne olur, bu imtihandan alnımızın akıyla çıkmamızı nasip eyle. Amin. Kapıyı büyük bir yükle çalarak beklemeye başladım. Çok sürmedi ki kapı ağlamış bir Mukaddes tarafından açıldı. O an varlığımdan utandım. Hiç bu kadar kötü hissetmemiştim. "Selamün aleyküm?"dedim kısık sesle. "Aleyküm selam. İçeri gel Ceylan." Yüzüme bakmıyordu. Bu bir yandan iyi hissetirirken bir yandan da berbat hissettiriyordu. Oturma odasına geçtiğimde Ela başı önünde, ellerini birbirine bağlayıp dirseklerini dizlerine dayamış bir şekilde koltuklardan birinde oturuyordu. O da çok üzgün duruyordu. Sarılmak ihtiyacı duyduğum halde uygun bir zaman olmadığı için yanına geçip oturdum. Benim ardımdan Mukaddes geldi, kapıyı kapatıp karşımızdaki koltuğa oturdu. "Evet. Sizi dinliyorum kızlar. Bunca zaman benden neyi ve neden sakladığınızı öğrenmek istiyorum. Biz arkadaş değil miyiz? Nedendi bu tavrınız? Her şeyi anlatmanızı istiyorum!"dedi Mukaddes kesin bir dille. "Bak Mukaddes. Ceylan'ın hiçbir suçu, günahı yok. Bu olayda en çok o perişan oldu zaten. Bir imtihandan geçiyoruz. Ağır bir imtihan, herkesin hayatını derinden etkileyecek bir imtihan. Konuştuklarımızın ne kadarını duydun bilmiyorum ama-" "Hepsini duydum Ela!"dedi Mukaddes bana bakarak. Sanki özellikle benim konuşmamı istiyordu. "Sen bir şey söylemeyecek misin Ceylan?"dedi en sonunda bunu belirterek. "Mukaddes inan ki böyle olmasını istemezdim. Kendimi berbat hissediyorum. Zaten ben de neler oluyor, henüz anlamış, bir şey çözmüş değilim. Birkaç gündür kafayı yiyecek raddeye geldim artık. Birden oldu her şey, üst üste geldi. Sen ve Ahmet'in arası açılmasın diye Ela'ya ben baskı yaptım söylememesi için. Yani onun hiçbir suçu yok. Düğünden sonra hemen gideceğim-" "Kaçacaksın yani?"diyen Mukaddes ile durmak zorunda kaldım. "Hayır hayır, öyle değil." "Ben anlamıyorum! Ela'nın telefonla konuşurken senin Ahmet'in çocukluk aşkı olduğunu ve beni sen zannetiği için sevdiğini öğreniyorum. Ceylan sence bu normal bir şey mi? Sırtıma ne kadar ağır bir şey yüklediğinin farkında mısın? Bir de hiçbir şey olmamış gibi geri mi döneceksin?"dedi ağlayarak. "Hayır Mukaddes. Lütfen öyle söyleme, yalvarırım. Ben sadece mutluluğunuz bozulmasın, böyle saçma bir nedenden dolayı aranız bozulmasın diye gitmek istedim. Çocukluk aşkı saçmalığını bırak. Ahmet bence beni hatırlamıyordur bile. Adı üstünde çocukluk işte. Unutulur gidilir. Seni ben olduğunu sandığı için değil, bizzat sen olduğun için seviyor. Lütfen öbür türlü düşünme." Dediklerim onu biraz rahatlatmış görünüyordu. "Peki nasıl emin oldunuz senin onun çocukluk aşkı olduğunu?" Bu 'çocukluk aşkı' lafını her ettiklerinde çok rahatsız oluyordum. Böyle desinler istemiyordum. Kendimi çok kötü hissediyordum. Sonra sözü Ela aldı ve kimi yerde ben, kimi yerde o anlattı. Hiçbir detayı atlamadan Mukaddes'e her şeyi anlattık. "O fotoğrafı görmek istiyorum."dedi Mukaddes tüm anlattıklarımızdan sonra. "Evde olmalı. O olaydan sonra bir daha elime almaya korktum." "Soner'i arayıp getirmesini isteyebilir misin Ceylan?" Gözlerinin akı kıpkırmızı olmuştu ve bu benim yüzümdendi. Kendimden nefret etmek için bir neden daha! "Olur."deyip annemi aradım ve fotoğraf albümünü Soner'le göndermesini söyledim. İlk biraz sorgulasa da kızlarla birlikte hasret gidereceğiz deyince tamam demişti. Akşam erken gelmemi ve o önemli konuyu konuşmamız gerektiğini söylemişti. Fotoğrafı albümün gizli bir yerine koymuştum, kimse görmesin diye. Gerçi görseler de tanımazlardı o küçük oğlan çocuğunu ama ne olur, ne olmaz diye önlem almak istemiştim. Soner gelene kadar biraz daha konuştuk. "Peki Ahmet'in bu olanlardan haberi var mı sizce?" Ben "Yok!" derken Ela "Bence var."demişti. "Yanılıyorsun Ela. Eğer öyle bir şey olsaydı çoktan dile getirirdi bunu. Bırakalım Ahmet bildiği şeylerle kalsın." Ela bana karşı çıktı. "Dile getirmemesi bilmediği anlamına gelmiyor Ceylan. Belki de o da olayın şokunda ve çözümler bulmaya çalışıyordur." Hızla yutkundum. Bu kız ne yapmaya çalışıyordu? Hem de Mukaddes'in yanında! Ela her zaman acı olsa da gerçeklerin konuşulmasından yanaydı. Baştan beri Mukaddes'in bunları öğrenmesini istemişti zaten. "Ela yeter-" "Ela haklı olabilir Ceylan."diye sözümü kesti Mukaddes. "Son günlerdeki hali hiç açıcı değil. Benden kaçtığını hissediyordum. Demek sebebi buymuş." Gözünden bir damla döküldü. Ben de Ahmet'in benden kaçtığını hissediyordum. Bu nasıl bir sır? Neler oluyor tam olarak? Ben de, kimse de anlayamıyor. Ahmet'in bu tavırlarının altında yatan gerçek ne olabilirdi? Hemen kalkıp Mukaddes'in yanına oturdum ve elini tuttum. "Hayır. Mutlaka başka bir sebebi olmalı. Sen Ahmet'i bizden daha iyi tanıyorsun. Lütfen iyi düşün. Sana bir nedenden dolayı dargın olabilir. Belki de bu yüzden bu şekilde davranıyordur." "Bilmiyorum Ceylan ama onu bu kadar severken bana soğuk davranması canımı çok yakıyor. Bir de bugün çocukluk aşkının en iyi arkadaşım olduğunu öğreniyorum. Sence yeterli sebepler değil mi bunlar?" "Mukaddes yalvarırım böyle konuşma. Ben onun çocukluk aşkı falan değilim. Belki de biz yanılıyoruzdur. Belki de o fotoğraftaki çocuk başka bir çocuktur. Belki de sadece küçük bir-" "Tesadüf diye bir şey olmadığını sen de çok iyi biliyorsun Ceylan. Şeytanın vesveselerine kanıp dile getirme lütfen."dedikten sonra zil çaldı. Soner olmalıydı. Mukaddes kalkıp "Birazdan her şeyi öğreneceğiz. Bakalım o çocuk gerçekten Ahmet mi, değil mi?"dedi ve elimi bırakıp kapıyı açmaya gitti. Yine yutkundum kalbimdeki ağır olan bu acı yükle. Mukaddes'in aklından neler geçiyordu bilmiyordum ama korkuyordum. Hem de çok korkuyordum. Bu yüzdendi ya en çok gözyaşlarım. Ela ile birbirimize baktık. Belki ki o da Mukaddes'in ne demek istediğini anlayamamıştı. Kalbim o kadar hızlı çarpıyordu ki dilim, damağım kurumuştu. Allah'ım Sen beni Sensiz bırakma Rabb'im. Sen olmadan bu işten hayırlı çıkamayız, biliyorum. Ne olur rahmetini, bereketini üzerimizden ayırma Allah'ım. Amin. Bir-iki dakika sonra içeriye Mukaddes ve Soner birlikte girmişti. Mukaddes fotoğraf albümünü Soner'den almıştı, elinde tutuyordu ama sanki içine hiç bakmak istemiyor gibiydi. Bütün bunlar ona çok ağır geliyordu, biliyorum. Bunları düşünmeye ara verip direkt Soner'e döndüm. "Sen niye gitmedin Sonerciğim?" "Abla bana para verir misin? Dondurma yemek istiyorum da. Annem para vermedi bana." "Tamam veririm ama boğazına dikkat et. Bademciklerin şiştiği için annem izin vermiyor. Çok yeme olur mu ablam?" "Vallahi yemem. Söz veriyorum ablacığım."deyince başını okşayıp çantamdan para çıkardım ve küçük kardeşime verdim. Sevinçle yanağıma küçük bir buse bırakıp gitti. Pencereden bahçe kapısını kapatıp gidene kadar izledim onu. O sırada Mukaddes ve Ela dikkatle fotoğrafı izliyorlardı. Ben de gidip yanlarına oturdum. Mukaddes, Ela ile benim aramdaydı. "Evet. Bu küçük kız çocuğu sensin Ceylan ama oğlan çocuğunu ben de hatırlayamadım. Ben Ahmet'le 5. sınıfta iken tanıştım. Bu senin 1. Sınıf fotoğrafın. Burada ikiniz de çok küçüksünüz. O yüzden bu çocuğun kim olduğunu öğrenmenin tek bir yolu var." "Neymiş Muko?"diye sordu Ela. Ben de merak etmiştim. "Hümeyra."dedi direkt. Başka bir şey açıklamadan telefonundan Wathsapp'a girip fotoğrafı yarım çekti. Sadece o oğlan çocuğunu almıştı kareye. Sonra da altına şunları yazmıştı. "Selamün aleyküm Hümeyracığım. Sana bir şey soracağım. Bu çocuk Ahmet'in çocukluğu olabilir mi acaba?" Hümeyra çevirim içiydi. Mesaj hemen mavi tik olmuştu. Sonra da yukarıda yazıyor... yazısı belli etmişti kendini. "Aleyküm selam Mukaddes ablacığım. Evet, ağabeyimin fotoğrafı o. Demek sonunda buldun o fotoğrafı. Çok sevindim. Eh artık tam bir çift oldunuz. Ağabeyimde fotoğraf, sende fotoğraf... Bir çift birbirini daha ne kadar tamamlayabilir ki? 🤭❤️" Mukaddes'in gözünden ard arda iki damla yaş düştü. Bu beni kahrederken telefona bakıp sanki onunla konuşuyormuş gibi dilinden şu sözlerin dökülmesi daha bir kahretmişti beni de, Ela'yı da. "Biz aslında hiç birbirimizi tamamlayamamışız Hümeyra. Öyle bir şey hiç olmamış... Hem de hiç..." -Bölüm sonu- |
0% |