Yeni Üyelik
24.
Bölüm

~24.Bölüm~

@m.yaprak_epli

"Kızlar çocuk yazıyor..."

"Ne yazıyor! Ne yazıyor?"diye heyecanla sordu Ela. Sonra Mukaddes ile birlikte başımda beklemeye başladılar. Çocuk bir türlü yazamamıştı şu mesajı!

"Heh geldi mesaj!"diyen Ela ile hemen mesajı okumaya giriştim.

"Beklediğimin üstünde çok güzel bir cevap verdiniz. Allah razı olsun. Hayırlı günler."

"Hı? Bu kadar mı? Söyleyeceği şey bu kadar mı gerçekten? Bu çocuk hiç romantik değil be!"diye huysuzlanan Ela'yla Mukaddes ile güldük. Çocuk cevabını verdikten sonra hemen çevirim dışı olmuştu.

"Ela ne bekliyorsun sen de? Çocuk ne güzel işte, edeben kısa bir cevap verip çok uzatmadı. Tıpkı Ahmet gibi biri. Kim acaba? Adem bana çok uzak geliyor nedense?"diyen Mukaddes ile Ahmet ismini duymak beni huzursuz etmişti istemsizce. Sonuçta onunla ilgili iyi şeyler yaşamamıştım.

"Neyse ne kızlar. Sonuçta sorusunu cevapladık, bitti. İstediğini verdik. Artık bu konuyu burada bırakalım. Birazdan düğün dağılacak, annem de nerdesiniz diye başımıza çökecek bilesiniz. Hadi gidelim."

"Ay! Sen de mi gelin oluyorsun? Oy yerim seni."diye birdenbire kafamı koltuk altına sıkıştırdı Ela. Bunu beklemediğim için karşılık verme fırsatım da olmamıştı. Bu kızın sevme yöntemleri çok değişikti, bunu bir kez daha kanıtlamış oldu.

"Sen de mi derken? Yoksa senin de mi öyle bir niyetin var?"diye bilerek ima ettiğimde Ela şaşkına uğradığı için koltuk altından çıkmak çok kolay olmuştu.

"Ay hadi çok kaldık burada. Saliha teyze gelirse görürüz günümüzü."deyip ışık hızıyla çıktı odadan. Bunun üzerine Mukaddes ile kahkaha atıp avuçlarımızı çaktık birbirine.

"Böyle kaçarsın işte Ela..."

***

Ertesi gün sabah erkenden kalkıp namazdan ve sıkı bir kahvaltıdan sonra asıl düğün için hazırlıklar yapmaya başlamıştık. Bugünkü gelin alma ve asıl düğün olması sebebiyle erkekler ve kızlar karışık olacaktı. Bu nedenle ne koaföre gitmiş ne de tesettürümden taviz vermiştim. Benden başka bizim kızlar da böyle yapmıştı. Ne kadar ailelerimiz kızıp karşı çıksa da! Onlara göre bizim böyle yapmamız çok yanlıştı. Ne de olsa biz erkek tarafıydık, süslü ve gösterişli giyinmemiz gerekiyordu ki millet anlasın erkek tarafı olduğumuzu! "El alem ne der" putunu kırmadıkça tahkiki imanı gerçekleştiremezdik, bilmiyorlardı. 14 asır önceki putların adı lat, Uzza vb. idi. Ya bizim? Bir yandan telefon put oluyor, bir yandan televizyon! Bir yandan da "El alem ne der" lafı! Allah İslam'ı hakkıyla yaşayan müslümanlardan eylesin bizi.

Herkes düğün salonuna giderken ben evde kalıp gelen misafirleri minibüslerle sırayla düğün salonuna gönderiyordum. Adetlerimizden biri de buydu. Aslında bunu evin büyük kızı yani Gülhan ablamın yapması gerekiyordu ama bazı sebeplerden dolayı ben kalmıştım işte. Ki şikayetçi de değildim. Erkek tarafı olduğumuz için düğüne davet ettiğimiz ve bize yakın evlerde yaşayan komşu ve akrabaları tuttuğumuz minibüslerle düğün salonuna gönderiyorduk. Az önce annemden aldığım habere göre gelini almaya gitmişlerdi. Benim de işim bitince gelen son minibüsle evi kilitleyip düğün salonuna gitmiştim. Gittiğim gibi gelini almaya gidenler gelmişti. Yoğun bir hengame vardı salonda. Bizim kızları bulmakta biraz zorlansam da gelin ve damat yani ağabeyim yerine geçince hengame kesilmiş oldu ve onları önlerde bir yerde otururken bulmuştum. Ela, Mukaddes, Hülya ve Hümeyra yine bir aradaydı. Vazgeçilmez dörtlü.

"Nerede kaldın Ceylan ya?"

"Ay Ela ne yapayım? Bizim sülale ne kadar kalabalık sen biliyorsun. Hepsini yollayana kadar canım çıktı. Anca gelebildim."diye oturdum bir çırpıda ikisinin arasına.

Mukaddes kulağıma eğilip "Hümeyra bir şeyler öğrenmiş Ceylan'ım."deyince gözlerim kocaman oldu.

"Ne! Ee ne öğrenmiş peki?"

"Ya söylemeye fırsat olmadı ki. Şu düğün bitsin diye bekliyoruz ama ben kesin çatlayacağım artık meraktan. Hümeyra söylediğinden beri bunu düşünüp duruyorum sabahtandır. Acaba Ahmet ne dedi diye?"

"Düğün çıkışı sakin bir kafeye geçeriz dördümüz, o zaman rahat rahat konuşuruz. Hem niye endişeleniyorsun ki? Eğer kötü bir şey olsaydı sence Hümeyra bu kadar rahat olur muydu? Demek ki iyi bir şey ki bekletiyor."

"Haklı olabilirsin Ceylan'ım. İçimi rahatlattın birazcık olsa da. Allah razı olsun."dedi minnetle elimi sıkarak.

"Ecmain olsun. Ne demek öyle?"diye göz kırptım. Onun içi rahat ise benim içim de rahattı her türlü.

Bir süre sonra sevmediğim bazı ritüeller bitmiş ve Ahmet'i tekrar Kur'an okumak için sahneye çağırmıştı Hasan hocam. Düğünü Hasan hocanın kontrolüne bırakmışlardı annem ile babam. Ona sonsuz güvendikleri için, biraz da benim planlarımla Hasan hocaya bırakmışlardı her şeyi. Kına gecesinde yeteri kadar herkes oynamış, kurtlarını dökmüştü zaten. Bugün ise tamamen geleneksel ritüellerle bir düğün ile dualar edilmiş, yeni evli çiftin hayrı, huzuru ve bereketi için bol bol Kur'an okumaları, ilahi dinletileri yapılacaktı. Sadece dediğim gibi bazı sevmediğim küçük örf ve adet niyetine ritüeller vardı o kadar. O da annemin ısrarı üzerine olduğu için ne kadar dil döksek de dinletememiştik.

Ahmet gelip rahlesinin başına Kur'an okumaya başlayınca vakit kaybetmeden sesini kaydetmeye girişmiştim. Telefonuma onun sesi girdiğinden beri hep onun Kur'an tilaveti okumalarını dinliyordum. Burada özellikle nefsani bir şey olmadığı için içim rahattı. Onun sesi benim için tamamen Allah'tan gelen bir lütuf ve rahmetti. Başka bir şey olarak görmüyordum.

Ahmet'i dinlerken Mukaddes'in üzgün bakışlarla "İnşaAllah Hümeyra'ya güzel haberler vermişsindir Ahmet inşaAllah."dediğini duydum. Ona döndüğümde Ahmet'e baktığını fark ettim ve öksürdüm.

"Afedersin Ceylan'ım dalmışım. Uyardığın için sağ ol."deyince yanağını okşadım.

"Harama bakmamakta bu kadar anlayışlı olduğun için asıl sen sağ ol Muko'm."

"Ceylan içim içimi yiyor. Çok gerginim."

"Allah kimseye taşıyamadığından fazla bir yük vermez, merak etme. Hem her zorluğun altında bir kolaylık olduğunu müjdeleyen bir ayetimiz yok mu? Neden bu kadar endişeleniyorsun?"

"Haklısın ama elimde değil. Ne yapayım?"

"Dua et o zaman. İyi düşün ki iyi şeyler olsun değil mi?"deyince gülümsedi. O sırada da Ahmet okumayı bitirmişti. Bu sefer ilahi dinletileri başlamıştı. Salonun uzak masalarından birinde dün Arzu'nun sevmediği ama kuzeni olan o tatlı kızı gördüm. Tek başına oturuyordu. Kızlardan müsaade isteyip yanına gittim.

"Selamün aleyküm? Ben Ceylan?"diye elimi uzatana kadar beni anca fark etmişti.

"Aa aleyküm selam Ceylan abla. Ben seni tanıyorum aslında. Benim kendimi tanıtmam gerekiyor esasen. Ben de Betül. Tanıştığımıza çok memnun oldum."deyip elimi sıktı. Müsaade isteyip yanına oturdum.

"Nasılsın Betülcüğüm? Arzuları göremedim pek?"diye etrafıma bakındım.

"Düğün manevi bir tarza değiştirildi diye gelmek istemediler ama ben Kur'an ve ilahi dinlemeyi çok sevdiğim için gelmek istedim."dese de yüzü düştü sonra. Onunla dertleşmek için geldiğimi anlamıştı sanki. "Seviyorum diyorum ama sevdiğimi göstermek için gerekli hiçbir şey yapmıyorum. İki yıl önce bir kaza geçirdim ve topal kaldım." Evet, dün onu düğünde sağ elinde deynekle yürürken görmüştüm. "O kazadan sonra özgüvenim de dahil her şeyimi yitirdim ve kendimi eve kapattırdım. Tüm arkadaşlarım benden uzaklaştığı gibi ailem de uzaklaştı benden. Bir tek annem! Annem bırakmadı, gözü gibi baktı bana."

Benim gözlerim dolarken o burukça gülümsüyordu sadece.

"Eskiden bir kez olsun bile gece namazlarım dahil hiçbir namazımı bırakmazdım ne kadar tesettürsüz bir kız olsam da. O kazadan sonra o kadar kötü şeyler yaşadım ki tüm hayata küstüm, her şeye küstüm. O zamanki namazımı o kadar özlüyorum ki Ceylan abla. Bana huzur veren tek şey o samimiyetle kıldığım namazlardı. Ama şimdi ne düzenli kılabiliyor ne de o büyülü atmosferini hissedebiliyorum..."

"Bak Betülcüğüm, sana Rabb'imizden gelen bazı büyülü müjdelerden bahsedeceğim. Namazı çoğu müslüman yanlış biliyor. Namazın anlamı o kadar farklı ve derin ki anlattıklarımı dinlediğinde sen de bana hak vereceksin. Namazın kendisi eğilmektir. Allah'tan başka kimsenin önünde eğilmemektir. İnsanlık secde ile başlamıştır. Tarihçe bu şekilde oluşmuştur. Namaz insanlıkla başlamıştır. O zaman her namaz kıldığımızda insanlığımızı hatırlarız. Namazın anlamı budur. Dünya üzerinden kuş bakışı bir göz attığımızda tam merkezde kabeyi görürüz. Namaz kıldıkça doğudan batıya bir tavaf olduğunu göreceğiz. Doğu'da yatsıyı kılarken batıda sabah namazının kılınması bu sebeptendir. Sadece yeryüzü tavaf etmiyor. Beyt'ül izze dediğimiz birinci semadan Beyt'ül ma'mur dediğimiz yedinci semaya; güneş sisteminden atomdaki parçacıklarına kadar her şey bir tavaf halinde. Demek ki biz namaz kılarak bu sisteme uyuyoruz ancak kılmadığımızda aykırı bir parazit gibi sistem dışı kalıyoruz. Eğer aykırı bir parazit olmak istemiyorsak namazımızı aksatmayalım. Zira yeryüzünde hiçbir şey yoktur ki iradeli bir şekilde bu tavaf işlemini yapmasın. Yalnız insan iradeli olarak bu işlemi yapar. Fakat yapmazsa kendi isteğiyle bu sistemden dışlanmış oluyor."

Daha devam edecektim ki telefonum çaldığı için "Afedersin Betülcüğüm. Hemen döneceğim inşaAllah."deyip hızlıca dışarı çıktım Betül'ü düşünceler içinde bırakıp. Eslem abla arıyordu. Hayırdır inşaAllah?

İçeride yoğun bir ilahi sesi olduğu için dışarıya, sakin bir yere gittim. Tam aramayı cevaplıyordum ki üstteki bildirim kutusundan Ela'dan yeni olan bir mesaj geldiğini gördüm.

"Ceylan dikkat et. Sen dışarı çıktıktan sonra Adem de peşinden çıktı. Yüzü bir farklıydı. Zaten geldiğinden beri seni göz hapsine almıştı da sen farkında değildin. Bir şey olursa bizi çağır mutlaka. Allah'a emanetsin."

-Bölüm sonu-

Loading...
0%