@m.yaprak_epli
|
Düğün salonundan içeriye girdiğimde ben de, Ela da düşünceliydi. Annem arayıp çağırdığı için Adem'i orada bırakıp gelmiştik. "Şoklardayım Ceylan!"dedi Ela. "Sen mi, ben mi?"dedim kendi kendime söyler gibi ama sonra hışımla ona dönüp "Sen niye orada onu savundun bakayım hain arkadaş!"diye bir daha kolunu cimcikledim. "Ouvv!" Hemen kolunu ovdu. "Ne var ya? Yalan mı? Vurdumduymazsın işte. Bu kadar unutkan olmandan belli." "Ela bunları bırak da, bu ilk görücüler kim ya delireceğim! İlk görücüleri bırak, şu yaşadığım her şeye delirmek üzereyim. Neler olduğunu ancak Allah bilir." "Cevap sadece annende Ceylan, biliyorsun." "Haklısın."diye düşünceli bir şekilde etrafıma istemsizce göz gezdirdiğimde Betül'ü gördüm. Bana el sallıyordu. Ah tabi ya! Unutmuşum. En son onunla sohbet ediyorduk. "Ela sen git, ben birazdan geliyorum." "Nereye?" "Betül ile sohbet ediyorduk. Yarım kaldı konuşmamız. Ayıp olmasın şimdi." "İyi tamam. Geç kalma. Bir saate düğün bitecek." "Anlamadım. Neye geç kalmayayım? Düğün bitince ne olacak ki?" "Ay Ceylan bir gün beni öldüreceksin! Mukaddes demedi mi Hümeyra her şeyi öğrenmiş, bize söylemeyi bekliyor. Sen de demedin mi düğünden sonra sakin bir kafeye gidip konuşuruz diye?" "Haaa tamam tamam. Şimdi hatırladım. Özür dilerim unutmuşum."dedim dudağımı bükerek. Ela gözlerini devirip "Şaşırdık mı? Hayır!"diye söylene söylene bizimkilerin yanına giderken ben de ona gülüp tekrar Betül'ün yanına gittim. "Betülcüğüm kusura bakma, seni burada öylece bırakıp gittim." "Önemli değil abla. En son söylediklerini düşünmek için fırsat oldu bana da ve biliyor musun? Namazı hiç böyle bilmiyordum. Toplumdakiler namazı emekliye ayrılan yaşlı işi olarak gördükleri ve bize böyle aktardıkları için namazın bu kadar önemli ve evrensel olduğunu bilmiyordum. Allah razı olsun senden. O kadar güzel anlattın ki pişmanlık anında sineme yerleşti."diye gözleri dolu dolu anlattı. "Canım kardeşim, namaz önemliden de önemlidir. Bizim bildiğimizden de önemlidir. Aslı dinde namazın adı salâttır biliyor musun? Ama Kur'an her salâta namaz demez. Kur'an'a göre salât; bazen dua, bazen fiili anlamda destektir." "Fiili anlamda destektir derken abla?" "İbadet yani. Fiili anlamda destek demek ibadettir demek. Ve bazen de namaz, saygı ve ihtiramdır. Namaz, insanı ayakta tutan en önemli vesiledir. Namaz; İslam'ın ta kendisidir, Allah'ın rızasıdır. Namazın Peygamberi, Efendimiz (SAV)'dir. Peygambersiz din olur mu? O halde namazsız müslüman hatta namazsız İslam olmaz. Sahabe nesline bir göz gezdirdiğinde göreceksin ki vahiy ile önce kendileri doymuş, sonra doyurmuşlardır ve hâlen doyurmaya devam ediyorlar. Kimisi daha fazla doyar, kimisi daha az. Abdest ile titreyen, namaz ile ağlayan bir nesildi onlar. Onların gözyaşları nübüvvetin verasetidir. Ve Ehl-i Beyt'in son vasiyetidir namaz! Bak namazın önemini görüyor musun? Bir vasiyet! Bize Asr-ı Saadetten verilmiş bir vasiyet! Annemiz-babamız veya çok sevdiğimiz bir insan Allah muhafaza vefat ettiğinde vasiyeti bizim için ne kadar kıymetli olur değil mi? Hemen o vasiyeti yerine getirmek için asli bir çaba veririz. O halde Sahab-i kiramın vasiyeti bizim için çok çok daha önemli olmadılır. Çünkü onlar Allah'ın en sevdiği kullardı. Allah'ın en sevdiği kullar bizim de en sevdiğimiz olmalı. Efendimiz (SAV) Yüce Allah'ın habibi yani sevgilisidir. En sevdiği kuludur. Bu gördüğün tüm kainat O'nun nuruyla yaratılmıştır. Bu yüzden O'na kainatın efendisi deriz. Demem o ki biz müslümanlar için en sevdiğimiz ilk önce Allah sonra da O'nun Resulü olmalıdır. Diğer kulları ise Allah ve Resulü sevdiği için sevmeliyiz. Anne-babamızın veya başka birinin sevgisi Allah ve Resulü'nün sevgisinin önüne geçmemelidir. Seven sevdiğini dinler değil mi? O zaman deriz ki namaz en sevdiğimiz ile olan en güzel iletişimdir. Çünkü müslüman teslim olan kişidir. İman etmek, teslim olmak demektir ve Allah namaz kılan bir ümmet istiyor. Namaz bu ümmetin sloganıdır. Bizi namazdan başka bir şey toplayamaz. Geleceğimiz namaza bağlıdır. İslam'ı kurtaracak olanlar sabah namazına kalkan gençlerdir. Allah Resulü'nün namazına baktın mı hiç? Gözümün nuru derdi o güzel ibadete. Çünkü biliyordu ki gerçek aşk namazın ta kendisidir. Hiçbir gecesi namazsız geçmeyen bir Peygamberin ümmetiyiz biz. Sıradan kişiler değiliz. Secdede ruhunu teslim ettiği sanılan, kıyamda ayakları şişen bir peygamberin ümmetiyiz biz. En basitinden bir müslüman ev alırken bile işine, okuluna değil; camiye yakın olup olmadığına bakarak seçim yapmalıdır. Cami İslam'ın mührüdür. Ezan ise ilan etmek, haber vermek ve bildirmek demektir. Yani Allah olan randevumuzun çağrısıdır. Allah bizi huzuruna çağırır ezan ile. Bunlar namazın parçalarıdır ve hayat eksik parçalarla yürütülemez. Namaz kısaca nur ve kurtuluştur. Namaz zaman ve mekan dışıdır. O halde namaz sonsuzluktur diyebilir miyiz? Çünkü zaman ve mekânın olmadığı yerde sonsuzluk vardır. Ve biliyor musun? En güzel seccademiz öper alnımızı ama seccadeye konulan alınlar bizzat ahirette öpülecek."dedim gözlerim dolu dolu, yüreğim alev alev. Betül anlattığımdan beri ağlıyordu. "Sana bir soru soracağım. En çok satılan ilaçlar antidepresan ilaçlardır. Sence neden?"diye gülümsedim. Gözyaşlarını silip kızarmış burnu ile gözlerime baktı masum masum. "Namazsızlık mı?" Başımı salladım. "Tam üstüne bastın. Gıda insanı ayakta tutar değil mi? Namaz da ruhun gıdasıdır. İnsanı koruyan namaz atmosferidir. Namaz yaşantılı bir müslüman olmalıyız. Namaz hep olmalı, sürekli ve düzenli olmalıdır. Peygamber Efendimiz (SAV) Hz. Ali'ye buyurdular ki: Ey Ali! Üç şey geciktirilmez; vakti geldiğinde namaz, hazır olduğunda cenaze, dengi bulunduğunda bekar kadın... Namazımız orijinal olmalıdır." "Orijinalden kastın nedir abla?" "Yani namazımız abdestli, kıbleli, huşulu, Fatihalı olmalıdır demek istiyorum. Namazda kalp ciddiyeti gerekiyor. Temizlenme, yenilenme, enerji kazandırabilen bir namaz olmalıdır. Senai Demirci'in çok güzel bir sözü vardır. Kıl beni ey namaz! Diye. Efendimiz (SAV) İslam'ın son izinin namaz olduğunu söylüyor. Son gemi, son umut diyor namaza Allah Resulü. Namaz son nefese kadar devam eden bir eğitimdir. Evlerimizde namaz neşesi olmalıdır. Namaza borç gözüyle bakmak yerine onu kâra dönüştürmek çok daha mantıklı değil mi? Sonuçta namaz cehennem koruyucusudur. Sırf namazda huşu duymuyoruz diye bırakmak sadece şeytanı sevindirir." "Abla neden daha önce çıkmadın karşıma?"diye bir anda sarılan Betül ile neye uğradığımı şaşırdım. Deli kız! "Nasipten öte var mı ki Betülcüğüm karşılaşmak için? Allah neye ol derse o olur. Bizim burada sadece samimi bir kalp ile duamız etkilidir. Sen de dua et ki Allah ona ol desin." "Abla sen konuştukça rahatlıyorum. Ne olur sen hep konuş. Hatta mümkünse biz hiç ayrılmayalım olmaz mı?"diye sırtımdaki kollarını sıklaştırdı. Ben de saçlarını okşamaya başladım. "Allah istediği ve sen dua ettiğin sürece ben hep yanında olurum tabi ki. İnşaAllah anlattıklarım kalbine şifa, gönlüne doyum olmuştur."deyince ayrılıp yüzüme baktı ve ellerimi sıkıca ellerinin içine hapsetti. Sanki ellerimi bıraksa kaybolacakmışım gibi. "Allah binlerce kez razı olsun ablacığım. Bundan sonra sen benim gerçek ablamsın, ahiretlik yoldaşımsın. Peki Allah ve Resulü'nü daha fazla tanımak ve yakınlaşmak için neler yapmam gerekiyor? Ne olur anlat bana. Anlat ki içimdeki ateş dinsin. Senin anlattıkların su gibi söndürüyor içimi." "Anlatacağım merak etme. Ama şunu bil ki duyduklarından ve öğrendiklerinden sorumlusun." "O ne demek abla?" "Allah senden bilmediğin şeylerden sorumlu tutup hesap sormaz elbet ama bildiğin, duyduğun ve öğrendiğin halde onlarla amel etmezsen işte bunlardan sorguya çekilirsin." "Peki, tamam abla. Yapacağım inşaAllah." "Sadece bununla sınırlı değil her şey..." "Daha ne var abla?" "Emru bi'l-mâruf ve Nehyu ani'l-münker! Yani iyiliği emredip kötülükten alıkoyma vazifesini yerine getirmek gerekiyor. Bildiklerinle amel ettikten sonra bunları kendine saklamaman, başkalarına da anlatman gerekiyor. Kısaca tebliğ etmemiz gerekiyor." Ben Yeni Zelanda'ya gitmekle bu görevimi askıya almıştım ne yazık ki. Başkalarının benim gibi gaflete düşmesine izin vermeyecktim artık inşaAllah. "Çünkü biz yeryüzünün halifeleriyiz ve son nefesimize kadar amacımız yeryüzündeki tüm insanlara Allah dedirtmek olmalı."diye devam ettim. "Şimdi gelelim seni soruna. Öncelikle Yüce Allah'ı yeterince tanımak için bir akaid kitabı okuyabilirsin. Akaid ilmi; dinin temel hüküm ve prensiplerini özlü bir şekilde anlatan kâide ve düstûrlardır. Akâid kelimesi inanç anlamına gelen 'Akide' kelimesinin çoğul şeklidir. Kesin olarak inanılan şey, iman ve anlayış şekli demektir. Akâid; ibadeti değil, inancı; yani ameli değil, imanı esas alan İslâmî kâîde ve hükümlerin tümüdür. Kısaca akâid, Kur'an ve Sünnet ışığında İslâm Dini'nin iman esaslarından sistemli bir şekilde bahseden düstûrlardır. İkinci olarak Rabb'imize olan sevgimizi artırmak için her namazdan sonra 'Allah' diye zikretmeliyiz. Sadece 'Allah' adı ile sınırlı kalmayalım. Esma-ül Hüsna'yı da sırasıyla zikredebiliriz. Rabb'imizin bizden memnun olabilmesi için her gece insanlar yatınca O'nunla baş başa kalıp tefekkür etmeliyiz. Yani kısaca teheccüd diyebiliriz buna. Namazdan haz almak için sadece Rabb'imizi düşünmeliyiz. Peygamber Efendimiz (SAV)'in örnek yaşantısını öğrenmek için sahih hadis kitaplarını okumalıyız. Bunun için en iyi kaynak Kutüb-ü Sitte. Allah Resulü'ne sevgimizi artırmak için günde 100 defa O'na salâvat getirmeliyiz. Çünkü salâvatlar melekler tarafından Efendimiz (SAV)'e ulaştırılır. Bu da bize O'nun şefaatini kazandırır. Yalnız cuma günü bu salâvatları daha çok arttırabilirsin. Cuma günü salâvatları Efendimiz (SAV)'e aracısız, bizzat ulaşır. Son olarak meal ve tefsir kitapları okuyup bunlar hakkında dersler almalıyız. Bunlar ve daha birçok uygulama Allah'ı kalbinde hissetmeni sağladığı gibi korunmanı ve sonsuz bir huzur duymanı sağlayacaktır inşaAllah." Betül şaşkın şaşkın bana bakıyordu. "Bu kadar şeyi nasıl bilebiliyorsun? Ne ara bu kadar şey öğrenecek vakit buldun? Üstelik yaşın daha çok genç ama bir âlim gibi konuşuyorsun." Betül övdükçe istiğfar ediyordum. Nefs kibire bayılırdı. Müslümanların kibirle, nefs ile işi yoktur. "Estağfurullah Betülcüğüm. Ben âlim değilim. Henüz o kadar pişmedim ne yazık ki. Falanca gibi, filanca gibi aciz bir kulum ve amacım evvela Allah'ın rızası. O kadar! Başka bir şey görme bende. Ben de etten-buttan bir beşerim." "Abla sürekli bunu diyorum ama içim içime sığmıyor. Allah razı olsun. Bugün gidip kendime senin giydiğin tesettür gibi kıyafetler alacağım." "Nasıl yani?" "Evet abla. Tesettüre gireceğim Allah'ın izniyle."deyince gözlerimden art arda iki yaş döküldü. "Gerçekten mi?" "Gerçekten." O da ağlıyordu. "Böyle muhteşem sistemi olan bir dinden mahrum olmak istemiyorum. Sonsuz mutluluk ve ebedi huzur barındıran ahiretimi dünya uğruna hiç etmek istemiyorum. Hele namaz! Namaz senin dediğn gibi gerçekten aşkın ta kendisi ise ben aşık olmak istiyorum abla... Allah'a aşık olan bir kul olarak devam etmek istiyorum bundan sonra..."deyince gözyaşları içerisinde birbirimize sarıldık. "Allah'ım şükür..."diye fısıldadım. Ayrıldığımızda mutluluk gözyaşımı silerken Ahmet'i gördüm. Duvara yaslanmış yere gülümseyerek bakıyor; kulağında ise telefon vardı ama konuşmuyor, galiba karşı tarafı dinliyordu. Sonra başını kaldırınca göz göze geldik. Gülümsemesi arttı. Şaşırdığım şey ise ilk defa gözlerini çekmeyip bu kadar farklı bakmasıydı. Sanki gözlerinin içi gülüyordu. Gözlerinin içinde her ne varsa bana hep İslam'ı hatırlatıyordu. Bunu ilk defa bu kadar yoğun hissetmiştim. İstiğfar çekip hızla gözlerimi yere indirdim. Ne zamandır oradaydı bu çocuk? Bizi dinlemiş olamazdı değil mi? Konuştuklarımızı duymuş olamazdı herhalde. O yüzden mi böyle bakıyordu acaba? -Bölüm sonu- |
0% |