Yeni Üyelik
28.
Bölüm

~28.Bölüm~

@m.yaprak_epli

"Peki, görüşeceğim..."

"Gerçekten mi?"

Annem çok sevinmişti.

"Evet anne. Görüşeceğim inşaAllah. İstediğin gibi olsun."deyince annem yanaklarımdan öptü. Ben de şaşkınlıkla ona baktım. Bu kadar sevinmesi normal miydi?

"Aferin benim kızıma. En doğru kararı verdin sonunda. Ben hemen gidip annesine haber veriyorum. Sizin için uygun bir zaman ayarlayalım."diye sevinçle koşa koşa eve girdi.

Annem gider gitmez onun arkasından Ela'yı gördüm. Bana şaşkın ve hayretle bakıyordu. Sanırım annemle konuştuklarımızı duymuştu. Da ne ara gelmişti bu kız?

Ela yanıma gelip "Ceylan inanamıyorum sana. Gerçekten o çocukla buluşacak mısın yani?"dedi hiddetle.

"Evet Ela. Niye bu kadar çok şaşırıyorsun?"dedim ben de donuk bir şekilde.

"Peki ya Ahmet ne olacak? Resmen ona ihanet ediyorsun!"deyince yine sinirlendim.

"Ne ihanetinden bahsediyorsun sen kızım ya! Benim tepemi attırma artık Ela! Bana bir daha Ahmet demeyeceksin. Yoksa gerçekten silerim seni!"dedim ve merdivenlerden kalkıp odama kapanmak üzere eve doğru yürümeye başladım. Yine öfkeme yenilmiştim. Ancak bu olanlar psikolojimi alt üst etmişti. Eminim ki sakinleşince bu dediklerimden çok pişman olacaktım. Mübarek dinimiz bu yüzden diyor işte, öfkesine hakim olan kazanır diye. Öfke ilişkileri tehlikeye sokan birincil etkenlerdendi. Ne yazık ki şu an bunu bilmeme rağmen uygulamaya geçemeyecek kadar sinirliydim işte.

Fakat Ela farklı bir tepki vermemişti. Normalde kırılıp gitmesi gerekiyordu ama o da peşimden odama kadar geldi beni şaşırtarak. Odaya girdiğimizde hızla kapıyı kapatıp beni duvara dayadı. Şaşkınlıkla yüzüne baktım. O da sinirlenmişti.

"Bana bak Ceylan! Kardeşim veya dostum dinlemem seni burada eşek sudan dönünceye kadar döverim, anladın mı beni! Yetti artık şu tavırların ya! Sırf arada Mukaddes olduğu için böyle davrandığını çok iyi biliyorum. Arada o olduğu için Ahmet'e farklı bir gözle bakamıyorsun, bakmak istemiyorsun! Ama senin de kalbin çoktan Ahmet'e kaymış, farkında değilsin!"

"Ela saçmalama-"

"Kesme sözümü! Her Ahmet lafı geçtiğinde gülümsüyorsun, farkında değil misin! Ondan her laf açılışta yüzün huzura bürünüyor. Eğer arada Mukaddes olmasaydı biliyorum ki Ahmet'e sen de karşı koymayacaktın. Özellikle geçmiş bir mesele söz konusu iken!"

"Ela yeter!-"

"Kesme sözümü diyorum sana! Ahmet'e karşı bir şeyler hissettiğini kabul etmek istemiyor olabilirsin, fark etmez. İster kabul et, ister etme ama şunu sen de çok iyi biliyorsun. Ahmet her şeyi öğrendiğinde ilk hesap soracağı kişi sensin. Mukaddes'e sadece mahçup kalır ama sana öylesine kızacaktır ki sonuna kadar hakkıdır. Şu yaptığın şeylere bak. Önce zorla Mukaddes'i Ahmet'e yamamaya çalışıyorsun. Sonra da başka biriyle görüşmeye gidiyorsun. O aksesuarı Mukaddes'e sen hediye ettiysen Ahmet'in burada suçu ne? Seni, yine senin yüzünden Mukaddes sanması onun suçu mu söylesene? Hiç onu düşünmüyor musun? Bunca yıldır çocukluk aşkından vazgeçmeyip evlenmemesi senin için hiç mi bir şey ifade etmiyor Ceylan? Biraz kendini onun yerine koy. Küçüklüğünden beri senden vazgeçmeyip bunca yıl beklemiş ve çaba sarf etmişse bu yaptıkların onun tamamen kul hakkına girmektir. Ona haksızlık etmekten hiç mi Allah'tan korkmuyorsun! Hem de İslam konusunda bu kadar hassas iken! Sırf Mukaddes'in dikenli olan imtihanından canı acımasın diye bu yaptıkların fazla abartı değil mi? Canı acıyacak ki öğrenebilsin, canı acıyacak ki adı imtihan olsun. Bu şimdi bir şer gibi görünüyor olabilir ama Allah belki de onun için gelecekte bir hayır hazırlıyordur ve sen bunu bozmaya çalışıyorsun. Kendine gel ve şu hakikatlerin farkına var artık Ceylan, yalvarırım. Bu kötülüğü ne kendine, ne Mukaddes'e, ne de Ahmet'e yapma lütfen. Yoksa her şey çok kötü bir hal alacak..."deyip beni bıraktı ve gözlerime baktı bir tepki görebilmek için. Ben ise sadece yere bakıyordum. Sanki bunları daha kolay sindirebilirmişim gibi öylece yere bakıyordum.

Haklıydı lakin bunun adı vicdan mıdır, başka bir şey midir, nedir, tam olarak bilmiyordum ama işte o izin vermiyordu Ela'nın bu söylediklerini kabullenmeme. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Ela bütün söylediklerinde haklıydı. Kabul etmesem de Ahmet gönlüme kayıyordu. Buna engel olamıyordum ama Mukaddes'i de öylece görmezden gelemezdim. O en iyi arkadaşlarımdan birinin aşkı idi ve ben onu çalmış gibi görünmek istemiyordum.

"Ela... Mukaddes..."dedim güçsüz sesim ile.

"Mukaddes bile o kadar düşünmüyor kendini belki. Biraz da kendini düşün Ceylan. Bu yaptıkların Mukaddes'in iyiliğine olmuyor, aksine herkesin şerrine. Anla artık!"

Derin bir nefes alıp yatağıma oturdum. Ela da hemen yanıma oturdu.

"Ela artık çok geç... Anneme çocukla görüşeceğimi söyledim bile..."

"Hiçbir şey için geç değil. Buluşmaya gidersin ama umut vermeden nazikçe reddedersin. Sonra da Ahmet'e-"

"Ela Ahmet Mukaddes'e aşık! Bunu kabullen artık!"

"Aşık olduğunu zannediyor. Aslında sana-"

"Ela lütfen böyle konuşup beni daha fazla kahretme."

"Afff Ceylan. Ne yapacağız seninle? Gerçekleri kabullenmen için illa ki Ahmet'in mi karşına dikilmesi gerekiyor, anlamıyorum ki! Hep burnunun dikine gidiyorsun."

"O çocukla görüşeceğim, sırf annem bu kadar çok istedi diye. Sonra başımı alıp gideceğim. Böylece kimse üzülmek zorunda kalmayacak."

"Yok yok. Senin kafana demirle vurmak gerek. Başka türlü anlamayacaksın herhalde. Bozuk plak gibi sürekli gideceğim de gideceğim diye tekrar ediyorsun. Bu işin sonu nereye varacak, Allah bilir ancak!"

Ela bana söylenmeye devam ederken masama oturdum ve çekmeceden defterimi çıkarıp eksik bıraktığım yerleri düzeltmeye başladım. Başka türlü kafamı dağıtmanın bir yolu yoktu.

Ela onu dinlemediğimi anlayınca bu sefer başımda dikildi.

"Ne yazıyorsun sen öyle ya ben burada sana nutuk çekmeye çalışırken?"

"Vasiyetimi."

"Ne? Vasiyetini mi? Ceylan ölmek üzeresin de bize mi söylemiyorsun? Bak, doğruyu söyle!"diye ağlamaklı ağlamaklı konuşunca gülmeden edemedim.

"İyice saçmaladın Ela he. Abdullah b. Ömer (r.a.)'dan. Resulullah (SAV): Müslüman bir kimsenin vasiyet edecek bir şeyi olup da, bu vasiyeti yanında yazılı olmadan iki gece geçirmesi doğru olmaz. Buyurmuştur. İki gece sınır belirtmek için değildir. Vasiyet yapacak bir şeyi olan kimsenin bunu beklemeden yazıya geçirmesi ifade edilmiştir. Nitekim hadisin Müslim ve Nesâî'de geçen diğer bir rivayetinde 'üç gece' şeklindedir. Abdullah b. Ömer (r.a.), bu hadisi bitirdikten sonra: 'Resulullah (SAV)'in böyle buyurduğunu duyduğumdan bu tarafa yanımda vasiyetimin bulunmadığı hiçbir gece geçirmedim.' demiştir. Yani anlayacağın müslüman birinin vasiyetini yazmadan üst üste üç gece geçirmesi helal değildir."

"Ciddi olamazsın! Bunu niye kimse bana söylemedi? Allah'ım ya Rabb'im! Eve gittiğim gibi ilk iş vasiyetimi yazmak olacak inşaAllah. Da neden vasiyet yazmamamız gerekiyor şimdiden, onu anlamadım Ceylan?"

"Ölmeye hazır olan yaşlı veya genç insanlar son anları olduğunu bildiği için vasiyet yazmak aklına gelir ama Ela düşünsene birden bire ölürsek onca kaza namazımız, onca kaza orucumuz veya yapmak istediğimiz bir sürü şey olacaktır belki. O zaman bunları yazmaya vakit kalmaz. Şimdiden yazacağız ki işimizi garantiye alalım. Eğer şimdiden vasiyetimizi yazmazsak bunlar askıda kalacak. Kimsenin haberi olmadığı için onca amelimiz havada kalacak. Ama eğer şimdiden vasiyetimizi hazırlarsak öldükten sonra yakınlarımız bizim adımıza dünyada iken yapamadığımız şeyleri yapıp amelimizi artıracak. En basitinden bazı insanlar ölen yakınları için cami yapar, ağaç diker, herhangi bir şey yapar. Bu sayede amel defteri kapanmaz ve devamını sürdürür. Vasiyet yazmadan, isteklerimizi bildirmeden öylece öbür dünyaya gitmek ne büyük bir kabus olurdu. Öyle değil mi?"

"Ay gerçekten de öyle. Ben resmen ayakta uyuyormuşum ya! O kadar çok istediğim var ki. Mesela Tan..." Ne dediğini farkedince kıvırdı hemen. "Tan... Tanımak demek istedim. Tanımak istediğim o kadar çok insan var ki demek istedim. Hehehe..."diye yalandan sırıttı.

Seni gidi hain Ela seni! Sanki ne demek istediğini anlamadım ben.

"Yalnız takıldığım nokta ne biliyor musun Ceylan'ım? Vasiyete bile bu kadar önem veren bir dinimiz var. Gerçekten İslam hayatın her yerinde var. Elhamdülillah!"

"Ha şunu bileydin."dedim ve gülümsedim.

***

Bugün büyük gündü. Bugün sonunda birinci görücü olan çocuğu öğrenebilecektim. Belki de tanımadığım biridir. Açıkçası bu çok da umursadığım bir mesele değildi artık. Zaten bir saat görüşüp ayrılacaktım. İçimden gelmediği için büyük ihtimalle bu iş olmazdı ama tabi kalpleri birbirine ısındıran ancak Allah'tır. Belki de çocuğu görünce kalbim ısınırdı. Allah'u Alem...

Mahalleden kalkan dolmuşa binip direkt okuma kitabımı açtım. Yarım sayfayı okumama rağmen hiçbir şey anlamamıştım. Sanırım biraz gergindim. İlk defa bir evlilik görüşmesine gidiyordum. Baktım bir türlü okuduklarımdan bir şey anlayamıyorum, ben de kitabı çantama geri koyup kulaklığımı taktım ve bir ilahi açtım. İçim biraz daha huzura kavuşsa da aklımda senaryolar kurup duruyordum. Acaba çocuk bana neler diyecekti? Ben ne diyecektim, ne yapacaktım? Düşünüyordum lakin düşündükçe daha çok gerginleştiğimi hissediyordum.

Müzik kesildiğinde telefonumun ekranına baktım ve annemin aradığını gördüm.

"Selamün aleyküm anne?"

"Aleyküm selam kızım. Neler yaptın?"dedi heyecanla. Şüphesiz annem benden çok daha heyecanlıydı.

"Anne bismillah, daha yeni dolmuşa bindim!"

"Tamam tamam. Neler yapacağını biliyorsun değil mi kızım? Çalı kafe, 9.masa. Sakın şaşırayım deme ha!"

Göz devirmekle kalmayıp iç çektim. Annem yine yapıyordu yapacağını.

"Anne tamam, bin kere söyledin. Ezberledim artık. Strese sokma beni."

"Önce çocuğu güzelce bir dinle, ondan sonra cevap ver. Bak Ceylan, hemen kalkarsan vallahi sütümü helal etmem bilesin!"

"Anne sence de biraz abartmıyor musun!"

"Ben diyeceğimi dedim. Çocukla görüş, konuş, incele adam gibi. Benim tepemi attırma!"

Yine bir göz devirmesi, yine bir iç çekmesi geldi benden. Annem bu işin peşini bırakmayacaktı anlaşılan. Sırf annem daha fazla beni sıkıntıya sokmasın diye "Tamam anne tamam. Merak etme."dedim bıkkınlıkla.

"Ha şöyle. Beni habersiz bırakma emi kızım. Hadi Allah hakkınızda hayırlısını nasip etsin."

"Amin anneciğim. Hadi Allah'a emanet."dedim ve sonunda kapattık. Kapatır kapatmaz yine bir nefes verdim. Annem ile baş etmek bazen hiç kolay değildi.

Dolmuş sonunda çarşıya geldiğinde durakta indim ve yürüme mesafesinde olan kafeye kadar yürüdüm. Yürürken neler düşünmedim ki lakin düşündüklerimin en anlamlısı yürümenin insana çok iyi geldiğiydi. Bazen ellerim arkada birleşik yürürdüm. Bu bana dervişmişim gibi hissettirirdi. Doğrusu hiç bu kadar gergin de hissetmemiştim.

Kafenin önüne geldiğimde hemen içeriye girmedim. Bir süre kapıya bakıp durdum. Çok güzel bir kafeydi. Adı üstünde çalı kafeydi. Doğayla süslenmiş sade bir kafeydi.

Daha fazla beklemenin bir anlamı olmadığını düşünüp besmele çektim derin bir nefes ile. Sonra da kafeye adımladım. Biraz etrafıma baktıktan sonra masaları saymaya başladım ancak biraz karışık dizildiği için görevli birine danışmaya karar verdim.

Yanımdan geçen bir garsona 9. masanın hangisi olduğunu sordum. O da bana kafenin en uçta olan cam kenarı bir masayı gösterdi. Gösterdiği masaya baktığımda arkası dönük bir çocuğun oturuyor olduğunu gördüm. Bu o görücü çocuk olmalıydı. Garsona teşekkür edip gösterdiği masaya doğru yürümeye başladım. Yaklaştıkça kalbim hızlandı. Gergindim, iyice gergin olmuştum.

Masaya ulaştığımda çocuğa bakmadan oturdum. Çok utanıyordum. Nasıl yüzüne bakacağım, onu da bilmiyordum.

"Hoşgeldiniz."

Sesi çok tanıdık geliyordu. Merak edip kafamı kaldırmamla gözlerimin şaşkınlıkla kocaman açılması bir oldu. Kalbim daha da hızlandı ve göğsümü delecek dereceye geldi. Ondan kaçarken ona yakalanmıştım resmen yine. Bu nasıl olurdu Rabb'im?

O kadar şaşkındım ki istemsizce dudaklarımdan döküldü ismi.

"Ahmet..."

-Bölüm sonu-

Loading...
0%