@m.yaprak_epli
|
"Tamam anne tamam! Bavulumu bekliyorum. Böyle zırt pırt ararsanız size laf yetiştirmekten eve gelemeyeceğim vallahi." "Sus bakayım! Eşek sıpası! Bir yıl sonra eve geliyorsun. Benim de öyle susup beklememi mi istiyorsun? Laf yetiştireceğine dikkat et kendine. Sağ salim gel. Orada-" "Orada minibüs bekliyor, biliyorum. Bunu yol boyunca en az 30 defa söyledin anne. Binip geleceğim. İlk defa evden ayrılmıyorum sonuçta. Ya insan bu kadar evhamlı olur mu? Neyse mangalı yaktınız değil mi? Geliyorum bir saate inşaAllah." Annem ve arkadaki seslerden anladığım kadarıyla ailem, her bir sözüme apayrı gülüyordu. Ee haklıydım ama! "Yaktık kızım yaktık. Hepimiz seni bekliyoruz. Tamam, hadi dikkatli gel. Allah'a emanetsin." "Tamam anne, siz de. Bak, bir dakika sonra yine arayayım deme ha! Ben size mesaj atarım."deyince yine gülüşme sesleri geldi. "Anneye laf yetiştirme kız. Çabuk gel." Bu ses Gülhan ablamındı. Gözlerimi devirdim. "Başım üstüne. Hemen efendim. Işınlanıp geliyorum. Hadi evde görüşürüz. Güle güle."diye gülüp telefonu kapattım. Ah! Annemin şu bitmek bilmeyen endişeleri ve bitmek bilmeyen evhamları beni öldürecekti! Yol boyunca en az 100 defa aradı resmen kadın! O koca yol yormadı ama annemin evhamları çok güzel yordu, sağ olsun. Bunu bile özlemişim. Şu an hava alanına bile özlemle bakıyordum. Bir yıl oldu, koskoca bir yıl. Kolay mı? Acaba nereler değişmiştir? Acaba benden sonra neler olmuştur? Bir gün önce patronum izin verip de eve gittiğimde yolda internetten uçak bileti bakmıştım. Elhamdülillah ki ertesi güne bir tane bulabilmiştim. Her ne kadar akşama yakın bir saatte olsa da. Daha sonra eve gittiğim gibi bavulumu, gerekli her şeyimi toplayıp ertesi gün işe gitmiş ve tanıdığım herkesle vedalaşmıştım. Oradan da hava alanına gitmiştim tabi. Bir ay da olsa özleyecektim orayı. Ve sonuç olarak uzun bir uçak yolculuğu sonrası ülkemdeydim, memleketimdeydim elhamdülillah. Bavullar sırayla geldiğinde bekleyip kendi bavulumun gelip gelmediğini kontrol etmeye başladım. Şu kayan platformda bavulları yakalamak bazen çok zor oluyordu. O yüzden gözümü girişten ayırmıyordum ki hemen yakalayabileyim. Ve... İşte geliyor benimkisi. Tek hamlede bavulumun kulbundan yakalayıp yere bıraktım. Sırtımda sırt çantam, sol kolumda bilgisayar çantam ve sağ elimde de bavulumu sürükleyip mescidi aramaya başladım. Eğer ikindiyi kılmadan çıkarsam eve kadar yetişemezdim. Bir süre bakınıp bulamayınca bir görevliye sordum. Arka taraflarda olduğunu öğrenince adımlarımı hızlandırıp oraya doğru yol aldım. Ve işte buldum her adımımda bana sevap kazandıran yeri. En sevgilinin huzuruna yürümenin bile sevabı vardı bu dinde. İnsanlar daha ne istiyorlardı? Daha neyin nankörlüğünü yapıyorduk acaba? Çantalarımı bırakıp hızlı ve bir dakikalık abdesten sonra namaza durdum. Namaza acelet et ama namazda acele etme demişler. Huzurlu ve biraz gözyaşılı bir namazdan sonra bavulumu tekrar sürükleyip şehir merkezine götüren minibüse bindim. Oradan da bir taksiye binip bir saate evde olacaktım inşaAllah. Yol uzun olduğu için kimi zaman ilahi dinledim, kimi zaman da Kur'an tilaveti. Kimi zaman kitap okudum, kimi zaman da zikir çektim. Arada sırada camdan dışarıya her yere özlemle bakıp iç çektim. Çok özlemişim çok! Böyle böyle yol bitti derken indiğim yerden 10 dakika sonra taksiye bindim ve kendimi tekrar yolda buldum. Allah'tan bu yol o kadar uzun değildi. Şoföre adresi verip arkama yaslandım ve yine camdan dışarıya, evime giden yollara daha bir özlemle baktım. Yanımda bir tane de hanım vardı. Annemden biraz daha gençti. Tesettürü benim gibiydi ve aynı yere gidiyorduk. Şaşırmıştım. Sebebi ise bizim mahallede öyle çok kişi bu tesettürde bulunmazdı. Hatta bazıları burun kıvırırdı. Yani ben buradan gitmeden önce böyleydi. İnşaAllah bu düzen değişmiştir. Taksiye bindiğimi görünce binmek istedi. Ben de tam tersi, o binmek isteyince bineyim dedim. Sonuçta takside sadece şoförle durmak pek uygun değildi. Elhamdülillah, Rabb'im yine kurtarmıştı beni. Yol boyunca sohbet edip durduk. Sürekli güzel dinim İslam'dan bahsettik. Aynı mahallede olsak da onun evi bizden biraz uzakta olduğu için o benden erken inmişti. Evlerinin durağın orada olduğunu görmüştüm. Herhalde yeni taşınmışlardı. Yaklaşık iki-üç dakika sonra ben de evin önünde inmiştim. "Geldi! Anne geldi, koş!"diye bir ses duymamdan hemen sonra bahçe kapısı açıldı ve en küçük kardeşim Soner'in kafası gözüktü. Ardından daha bir sürü yüz... Ablamlar, yengemler, küçük kuzenlerim, yeğenlerim, en yakın arkadaşlarım, daha kimler kimler... Bütün sülaleyi toplamışlar resmen. Hepsi bana doğru koşuyordu. Ve sonra annem, bagajdan bavulumu çıkarmama fırsat bırakmadan koşup boynuma atladı. "Yavruuumm..." Hıçkırıklarına boğulmuştu. Ben de dayanamadım ve ağlamaya başladım. Benden sonra etrafımıza toplanan diğer aile üyeleri de ağlamaya başlamıştı. Bir yıldır görmemiştim ben onları. Aslında annemlerle hep görüntülü konuşuyorduk ama canlısının yerini tutmuyordu ki. "Ceylanııımm..." "Annem... Ağlama."deyip zorlukla kendimden ayırdım ve yanaklarındaki gözyaşlarını sildim ama annem bırakmıyorduki diğerleri gelip sarılsın. Durmadan boynumda ağlıyordu ve bizi de ağlatıyordu. "Anne ölüp hortlamadım ya. Niye ölmüşüm de sanki tekrar geri gelmişim gibi ağlıyorsun?"deyince annem kafama bir tane geçirdi. "Salak kız! Öyle denir mi hiç!" Ben gülünce Gülhan ablam "Tamam anne."deyip annemden ayırıp beni kollarının arasına aldı. Ondan sonra diğerlerine sarıldım. Gözüme Ela ve Mukaddes iliştiğinde ikisinin de diğerleri gibi ağladığını gördüm. Siz yapmayın bari. Gelip kocaman sarıldılar bana. Onları da çok özlemiştim. "Ya bu kadar mı özlendim ben? Hiç bilmiyordum."deyince güldü herkes. "Hadi kızım. Geç içeri. Yemek hazır."diyen anneme başımı sallayıp içeri girdim. Soner ve onunla yaşıt küçük kuzenim levent benim çantalarımı eve taşıyorlardı. Oy yerim. Bu sene lise biri bitirmişlerdi, annemden aldığım haber kadarıyla. Bahçeye girdiğimde babamlar, ağabeyimler ve koca ailemizin geri kalan asıl kişilerini görüp hepsiyle sarılıp selamlaştım. İki koca sofra kurmuşlardı koca bahçemize. Biri kadınlar için, diğeri erkekler için. Böyle yapmalarından çok etkilenmiştim. Bol sohbetli ve bol mangallı bir zaman geçirmiştik. Allah'ım mangal yemeyeli o kadar uzun zaman olmuştu ki. Aslında o kadar yolculuktan sonra bir duş ve biraz uykuyu tercih ederdim ama o kadar kişi benim için gelmişti, ayıp olurdu şimdi. Artık gittiklerinde yapardım işlerimi. Yemekten sonra çaylar gelince herkes kendi arkadaş grubuyla bir kenara çekilip sohbet etmeye başlamıştı. Ben de biraz yeğenlerimle oynadıktan sonra patronum ve arkadaşlarımla konuşmuştum. Beni merak etmişlerdi. Telefonla konuşurken ailemdeki herkesi böyle göz altına almıştım işte. Telefon konuşmamdan sonra Ela ve Mukaddes ne olduğunu anlayamadan beni zorla yanlarına çekiştirmişlerdi. O kadar çok eskileri yad edip o kadar gülmüştük ki sohbetimizi çok güzel bir ses kesti. "Allah-u Ekber! Allah-u Ekber!" Ezan sesiydi bu. Aman Allah'ım! Ne güzel bir sesti böyle. Ne de güzel okuyordu öyle tane tane. Bayıldım! Bu sesi kaydetmem lazımdı. Böylece her zaman dinlerdim. Fakat ses, genç birinin sesine benziyordu. Annemle en son konuşmalarımızda imamın değişmediğini, hâlâ Hasan hocanın olduğunu söylediğini hatırlıyordum. Hep o okurdu ezanları. Yoksa hocamın tayini mi çıkmıştı? İnşaAllah öyle olmamıştır. Çok üzülürdüm sonra. Kızlara baktığımda Mukaddes'in utançtan kızardığını, Ela'nın ise ona imalı imalı bakıp sırıttığını gördüm. Bunlar ne saklıyorlardı böyle? Sizi gidi sizi! "Kızlar bu ezanı okuyan da kim? Hasan hocam gitmedi değil mi? Neden o okumuyor?"deyince Ela Mukaddes'e bakıp bir kahkaha attı. "Mukaddes'e sor. O daha iyi bilir. Değil mi kız?"deyip koluyla kolunu ittirdi. "Yaaa Elaaa! Afff!" Vallahi kesin benden bir şey saklıyorlardı. Allah'ım! Yoksa düşündüğüm şey mi? O zaman havalara uçardım. "Yoksa... Yoksa Mukaddes sen... Kız sen aşık mı oldun?" -Bölüm sonu- |
0% |