Yeni Üyelik
32.
Bölüm

~32.Bölüm~

@m.yaprak_epli

"Mukaddes... Seninle konuşmak istiyor..."

"Mukaddes mi?"

Ela onayladığını belirter nitelikte bir mırıltı çıkardı. Bunun üzerine elimi alnıma koyup balkondan aşağılara baktım, dağlara baktım, gökyüzüne baktım lakin yok! İçimdeki sıkıntıyı gideremedim.

"Ela..."

"Korkma Ceylan. Yüzleş onunla. Bu olanların hepsi Allah'ın takdiri ve zahmet bildiğimiz her şeyde rahmet vardır. Müsterih ol. Allah bizimle beraber unuttun mu? Mukaddes ile bir an önce konuş ve omuzlarındaki yükü at."

Ela'nın bu konuşması hoşuma gitmesi bir yana içimi de rahatlatmıştı.

"Haklısın Ela. Allah razı olsun, yüreğime su serptin az da olsa ama elimde değil. Ona nasıl davranacağımı, nasıl konuşacağımı bilmiyorum."

"Bırak o konuşsun. Allah'ın izniyle devamı gelir zaten. Hem bak, ne diyor Mevlana. Sıkıntılar gecedir; dinlen, kederlenme, sabah elbet olacak."

"Tamam. Elimden geleni yapacağım inşaAllah. Peki ne zaman gelecekmiş?"

"Tam bilmiyorum ama seni arayacak galiba."

"Anladım, tamam." Başka bir şey diyemedim ve tekrar balkondan görünen yerleri izledim. Aklımda Mukaddes vardı. Gözümün önüne yüzleştiğimiz senaryo gelip duruyor ve ben daha da gerginleşiyordum.

"Aa bu arada Ceylan'ım?"

Ela ile telefonda olduğumuzu bile unutmuştum.

"Efendim Ela?"

"Ben bizim balkondan gördüm de size örtülü bir kız geldi. Kim o! Az daha sormayı unutuyordum. Yoksa Tan beyimizin ünlü hatunu mu!"

Ela'nın sert çıkan sesi ile gülmeden edemedim. Bu kız beni öldürecekti. Neden bir türlü anlamıyordu o kızın kendisi olduğunu.

"Bak bir tespitin doğru çıktı."

"Nasıl yani?"dedi benden bunu duymayı beklemediği bir ses tonuyla.

"Tan'ın sevdiği kız örtülü ama senin gördüğün kız değil o."

Ela bir süre konuşamadı. Ben de kötü hissetmiştim doğrusu. Ela bu oynadığım oyun için burnumda getirecekti, biliyorum ama ne yapayım? Bir türlü kendisi olduğunu anlamıyordu.

"İyi."dediği titreyen sesi ile. Neredeyse ağlayacaktı. Kıyamam ki minik yengeme. "Peki size gelen o örtülü kız kimdi?"diye devam etti.

"Betül idi."

"Ne?"

"Betül örtünmüş Ela."dedim sevinçle ve hala programla uğraşan Betül'e baktım.

"Ciddi misin? Ay çok sevindim. Önceki haberden sonra bu iyi geldi doğrusu!"

İçimden gülerek "Evet. Yeni örtündü ya, günlük program için bana danışmaya gelmiş. Bak hatta seninle lafa dalıp kızı bekletiyorum Ela. Eve gelince ayrıntılı konuşacağız zaten tamam mı? Hadi Allah'a emanet ol."dedim acele ederek.

"Hanımefendi gelmeyecek ise gelirim tabi!"

"Hanımefendi?"

"Tan'ınki işte! Söyletmesene bana Ceylan!"deyince bu tatlılığına istemsizce bir kahkaha attım.

"Ay Ela saçmalamaz mısın lütfen? Sen bir gel de ben sana onunla ilgili de bir şeyler anlatacağım."

Bilerek öksürmüş gibi yaparak "İyi olur! Bakalım kimin nesiymiş, kimin fesiymiş? Öğrenelim değil mi? Hem bence bu kız Tan'a uygun değil Ceylan'ım. Atalım çöpe gitsin!"dedi. Bunun üzerine şaşkınlık karışımı bir kahkaha attım.

"Ela, Betül beklemese ben sana neler söyleyeceğimi bilirdim. Da kız bekliyor. Hadi sonra görüşürüz. Güle güle."

"Ay tamam tamam. Hanımefendiyi takan mı var! Sen işine bak. Gelince ayrıntılı konuşuruz. Allah'a emanetsiniz."dedi ve bir şey dememi beklemeden kapattı telefonu.

Şaşkınlıkla telefon ekranına bakıp eğer gerçekten Tan birini sevseydi, Ela ona dünyayı dar ederdi diye düşünmeden edemedim. Ki Ela'dan beklerdim de. Beni bile kıskanıp küçükken diğer kız arkadaşlarımıza sataştığını bilirim. Allah her zaman kavuştursun sevdiklerine inşaAllah. Amin. Şimdi Betül ile ilgilenme zamanı. Zira bu kutlu ve mukaddes dava beklemezdi...

***

"Anladın değil mi Betülcüğüm sebebini?"

"Evet evet abla. Çok iyi anladım. Doğrusu sen anlatmasaydın Risale-i Nur'u okumanın bu kadar önemli olduğunu bilmiyordum. Allah razı olsun."

"Ecmain. Dediğim gibi her devire, her çağa hitap eden birçok alimin tefsirleri var. Bizim geldiğimiz devire hitap eden Bediüzzaman Said Nursi hazretleri bakıyor ki iman ve maneviyat elden gidiyor. Hemen Risale-i Nur'ları yazmaya başlıyor ve hayatını buna adıyor. Bak hatta sorularla risale diye çok güzel bir site var. Twitter'da takip de ediyorum. Bu meseleyi çok güzel açıklıyordu."deyip internete girip bahsettiğim yeri açtım. Sonra durup Betül'e baktım.

"Sen okumak ister misin Betülcüğüm?"

İlk başta şaşırsa da sonra içten bir şekilde gülümsedi.

"Tabi ki abla. Başlıyorum o zaman. Bismillahirrahmanirrahim. Bu asrın manevi hastalığı; materyalizm ve inkarcılıktır, deva ve çaresi; Risale-i Nur'lardır. Bu sebeple Risale-i Nur, ekmek ve su gibi elzemdir. Evet, Risale-i Nurlar bu zamanda dinsizliğin önünde manevi bir settir, milyonlarca insanın imanla kabre girmesine vesile oluyor. Risale-i Nur'un haricindeki İslami kaynaklarda, imana ve Kur'an'ın inceliklerine dair meseleler, dağınık ve zamanlarının ihtiyacına göre şekillenmiş ve ona göre tarif edilmiştir. İmani mevzular ayrı ayrı ve teknik tariflerle, ehil olanlara izah edilmiştir. Her bir âlim bir meseleyi eserinde güzelce tarif etmiş; ama tarif, temsil ve teşbih ile avamın idrakine hitap etmediği için, istifade umumi değil, hususi kalmış. Mesela kader konusunu, Sad-ı Taftazani elli sayfalık izah ile havassa tam anlatmış; ama avam istifadesiz kalmış. İmam Gazali çok güzel telifatlar ile felsefeye derin darbeler vurmuş; ama bu telifatlardan sadece ehil olan ulema istifade ediyor. Bu yüzden bu zamanda bütün İslami kaynaklara tam vukufiyet ve tam mesai mümkün olmadığı için, sorunları çözmekte zorlanılıyor ve tam itminan sağlanamıyor. Bu da biraz bu zaman şartlarının müsaadesizliği, biraz o eserlerin kendi döneminin şartlarına göre yazılması, biraz havassa hitap etmesi gibi sebeplerden dolayı, zamanın ihtiyaçlarına tam cevap veremiyor. Özetle bu asırda dini talim ettirip, imana dair meseleleri herkesin anlayacağı seviyeye indirecek eğitim kurumları olmadığı ve eski alimlerin eserlerinin anlaşılmasının zorluğuna binaen; imana dair meseleleri temsil ve teşbih dürbünü ile akla yaklaştırıp, en ince ve müşkül meseleleri temsili hikaye metodu ile avamın anlayacağı seviyeye indiren Risale-i Nur'lar, bu asrın en mükemmel ve tesirli bir mektebi ve fakültesi olduğu için elzemdir."

"Şimdi anlattığım her şey pekişmiştir değil mi?"

"Evet abla. Çok daha iyi oturdu kendim okuyunca. Sağ olasın."

"Daha bitmedi. Anlatacak çok şey var. Risale-i Nur'un önemini anladığımıza göre şimdi sıra Cevşen'in önemini anlatmaya geldi."

"Dinliyorum abla?"dedi gözleri parlayarak.

"Öncelikle Cevşen, toplamda 100 bölümden oluşan, her bölümde en az 10 tane Esma'ül Hüsna bulunan uzun bir duadır. Bu dua, Yüce Allah'ın Efendimiz (SAV) ve ümmetine bir hediyesidir. En güzel ibadet duadır, Cevşen'ül kebir ise tefekküre dayanan, okuyanın imanını artıran, Marifetullah yani Allah'ı tanıma, bilme ve manen ona yaklaşmaya vesile olan en güzel duadır."

"Peki nereden bulabilirim abla?"

"İnternette veya kitapçılarda bulabilirsin canım."

"Tamamdır abla."

"Şimdi programı yazmaya devam edelim. Günü beşe ayırıyoruz ve sabah vaktini konuşmuştuk. Sıra öğlen vaktine geldi. Biliyorsun Efendimiz (SAV) günde iki öğün tavsiye etmiştir ama bizim milletimiz üç öğün yemeğe alıştığı için eğer öğlenleyin yemek hazırsa önce yemek yenir, sonra namaz kılınır. Bu sadece öğle namazı için değil, tüm namaz vakitleri için geçerli. Çünkü namaz kılarken aklımız yemekte kalabileceğinden nefs o namazı hızlı kıldırabilir bize. Öğle namazını kıldıktan sonra sünnet olduğu için feth suresi okunur. Ha unutmadan söyleyeyim, kaylule yani öğle uykusu; duha vaktinden, öğleden biraz sonraya kadardır. Bu uyku hem ömrü hem de rızkı uzatır ve bereketlendirir. Çünkü yarım saat kaylule, iki saat gece uykusuna denk gelir der Bediüzzaman hazretleri. Düşünsene bu uyku ile ömrüne günde iki saat daha ekleniyor."

"Abla ben hiç İslam'ı böyle bilmiyordum. Afedersin ama sadece Kur'an okumak ve namaz kılmaktan ibaret sanırdım. Ki onların manasından da habersizdik. Kur'an'ı sadece Arapça okuyup namazı belli hareketlerden ibaret zannediyorduk ama senin bu anlattıkların gösteriyor ki İslam hayatın her yerine, her şeyine, her gününe işlenmiş durumda."

Omzunu sıvazlayarak "Bu konuda yalnız değilsin Betül. Herkes İslam'ı böyle biliyordu. Bir zamanlar ben de. Bilerek uyuttular bizi ama bizim küllerimizden doğabileceğimizi unuttular. Gövdemizden kesmiş olsalar bile köklerimizin büyüyüp tüm dünyaya yeniden hakim olabileceğini göz ardı ettiler. Biz Osmanlı torunlarıyız. Kur'an'dan, namazdan, İslam'dan bilerek uzaklaştırdılar bizi, korktukları için lakin batılın hiçbir zaman kazanamayacağını, Allah'ın nurunu tamamlayacağını bilmiyorlar. Batıl her zaman kaybolmaya mahkumdur. Cennet kolay kazanılmıyor. Bunun için batılın olması Allah'ın hikmetindendir. Cehennem dahi lüzumsuz değildir. Ahiret Allah'ın adaletinin en büyük tecellisinden biridir. Biz bu davanın mirasçılarıyız. Bu daima aklında olsun."diye uzun uzun döktüm içimdekileri.

Betül'ün gözleri dolmuştu.

"Göz göre göre izin verdik bizi yavaş yavaş yok etmelerine abla."

"Her şey Allah'ın planı dahilinde çalışır Betülcüğüm. Böyle olması gerekiyordu ki oldu. Bazen büyük yıkıntılar daha güzelini inşa etmek için vardır, bunu unutma. Allah kullarını yardımsız bırakacak değildir. Bize düşen bu davaya ecdadımız gibi en güzel şekilde sahip çıkmak ve gözümüz gibi bakmaktır. Anlaştık mı?"deyip gülümseyerek göz kırptım.

"Abla nasıl bu kadar her zaman olumlu düşünüp hep ümitvar olmayı becerebiliyorsun?"

"İslam insanı öyle bir törpülüyor ki bir bakmışsın ki yumuşacık bir maneviyata bürünmüşsün. Bak Betülcüğüm, sana unutmaman gereken bir şey daha söyleyeyim. Hangi dinden, hangi mezhepten olursan ol, bütün inanışlarda ümitli olmak vardır. Bu yüzden insan bir şeylere inandıkça ümitvar olur."

"Ay abla sohbetin o kadar güzel ki böyle sabaha kadar dinleyebilirim seni."dedi başını eline yaslayarak. Bunun üzerine gülmeden edemedim.

"Estağfurullah. Allah razı olsun Betülcüğüm. Hadi devam edelim. Öğle vaktinde bu söylediklerim dışında herhangi başka bir aktivite de yapabilirsin. İkindi vaktinde ise namaz kıldıktan sonra Nebe suresi okumak sünnettir. Aa bir de kerahat vakti var. Akşam namazından önce 45 dakika kerahat vaktidir. Bu vakitte uyumak caiz değildir, rızık ve bereketten eksik bırakır. Bu uykuya feylule denir. Sabah namazını kılıp güneş doğduktan sonra 45 dakika uyumak caiz değildir demiştim ya, o uykuya da gaylule denir. İkindi vaktinde de herhangi bir aktivite de bulunabilirsin. Sonuçta iki namaz arası iş ve uğraşlar ibadetten sayılıyor. Akşam vakti yemeği de kapsıyor. Bu yüzden şu yemek-namaz mevzusunda konuştuklarımız en çok bu vakitte etkilidir. Yani yemek hazırsa önce yemek, sonra namaz. Anlaştık mı? Sabah namazından sonra tesbihat olduğu gibi aynı tesbihat akşam namazından sonra da yapılır. Bu tesbihatlar Efendimiz (SAV)'in yaptığı tesbihatlardır. Bunun için de küçük iki tane kitapçığım var. Biri sana hediyem olsun."

"Yaaa abla. Beni mahcup bırakıyorsun. Çok çok teşekkür ederim. Allah senden razı olsun." Yine gözleri dolmuştu.

"Dua edersen ödeşiriz."dedim espriyle.

"Seninle tanıştığımdan beri hiç dualarımdan çıkmıyorsun ki abla."

"Yaaa. Çok tatlısın ama."dedim kalpli gözlerle.

Odamın kapısı çalınca gülmeye devam ederek oraya baktım. Annemdi.

"Ceylan'ım, misafirimiz var yavrum."

"Aa Ela mı geldi anne? Buraya çağırsana."

"Yok, Ela değil."

Annemin sesi donuklaşmıştı.

Kaşlarım çatıldı.

"Kim o zaman peki?"

"Ahmet'in annesi. Melek hanım..."

-Bölüm sonu-

Loading...
0%