@m.yaprak_epli
|
"Çok eşlilik konusunu daha önce neden dile getirdiğinizi merak ediyorum." Yüzüme bakıp bir süre sessiz kaldı. Aslında yüzüme bakıyor gibi değil de orada manevi bir şey görür gibi bakıyordu gözleri. "Aslında bu Ömer'in fikriydi. Kendisi benim en yakın arkadaşım olur." Hümeyra sağ olsun, bunu zaten biliyordum. Peçemin altından gülümsedim. "Sana dün söylemiştim. O rüyayı gördüğümden beri senden kaçar oldum. Çok korkmuştum, çok şaşırmıştım. Sonunda bir gün camiideyken bu derdimi Ömer'e açtım. Anlattıkça rahatladım. O da bana böyle bir öneri sundu. İlk başta 'öyle bir soru sormalısın ki farkı anlayabilesin. Farkı gördükçe de işin çok daha kolaylaşacak' dedi. Ben de ne yapmam gerektiğini sordum. Çünkü o zamanlar doğru düzgün bir şey düşünemiyordum. O kadar boşluktaydım ki Ömer olmasaydı ne yapardım bilmiyorum. Allah ondan razı olsun."dedi ve Ömer görecekmiş gibi gülümsedi. "Bana çok eşlilik ile ilgili bir soru sormamı önerdi. 'Biri nefsi için cevap verecek, diğeri Allah rızası için' dedi. Ve tam dediği gibi oldu. Mukaddes hanım istemedi ama sen tereddüt bile etmedin."deyip tekrar gülümsedi. Bakışları o kadar manevi kokuyordu ki. "Ama sakın yanlış anlama. Benim asla öyle bir niyetim yoktu. Olamaz da. Benim aklımın ucundan bile geçmedi. Sadece Ömer 'onları dene' dedi. Ben de kalbim mutmain olsun diye denemek istedim. Kur'an'ı Kerim her çağa ayrı hitap eder. Peygamber Efendimiz (SAV) döneminde öyle gerekiyormuş, öyle olmuş. Lakin bizim devrimizde böyle bir şeye gerek yok. Şartlar bunu gerektirmiyor. Yüce Allah her zaman ve ilk önce bir tane eş önerir. Peygamber Efendimiz (SAV) döneminde ki gibi şartlar bugün olmadığına göre buna gerek de yok." Böyle bir cevap bekliyordum. Aldığım için de çok mutluydum. Allah senden razı olsun Ahmet. Sen de, Ömer de çok güzel insanlarsınız. "Bu cevap senin için yeterli oldu mu?" Peçemin ardından tekrar gülümsedim ve başımı salladım. "Başka sormak istediğin veya kafana takılan bir şey varsa lütfen çekinmeden söyle Ceylan. İçinde hiçbir şüphe kalsın istemiyorum." "Size dair içimde hiçbir zaman bir şüphe oluşmadı ki. Size tuhaf bir şekilde her zaman güvendim. Sanırım bunun sebebi alnınızdaki secde izi..."deyince Ahmet'in bir an afalladı, gözleri doldu. "Ne dedin sen... Secde izi mi?" "Evet. İlk başlarda bakıp bakıp bunun ne olduğunu anlamaya çalıştım. Hani tanıdık bir yüz görmüş gibi olur ama bir türlü hatırlamazsınız ya başlarda öyle zannettim ama meğerse gördüğüm şey bambaşkaydı ve bunu çok sonra fark ettim. Bana güven veren şey hep o secde iziydi." "Sana bir şey söyleyeceğim ama inanmayacaksın." "Nedir?" "Ben de başından beri sende aynı şeyi görüyorum. Kitaplarda okurken hep secde izinin nasıl bir şey olduğunu merak ederdim. Sana her gözüm çarptığında alnındaki o nurun secde izi olduğunu anladım. Bu çok ilginç... İnsanın tesadüf diyesi asla gelmiyor. Bu ilahi bir tevafuk Ceylan." Benim de gözlerim dolmuştu. Allah'ım biz neler yaşıyoruz böyle? "Ceylan sana bir şey sormak istiyorum." "Evet?" "En büyük hayalin nedir? Veya şöyle sorayım. Bana hayallerinden bahseder misin?" "En büyük hayalim her müslümanınki gibi elbette şehit olmak lakin şehit olmayı hak etmek için şehit gibi yaşamak gerekiyor. Dahası şehadetine şahit tutman gerekiyor. En başta Allah'ı..." Beni hayranlıkla dinliyordu. "Devam et lütfen." "Benim her zaman en çok istediğim Allah'ı iki cihanda da razı etmek ama bir gün Nureddin Yıldız hocanın namaz sohbetlerinden birini izlerken çok ilginç bir şey söylemişti ve bu benim oldukça dikkatimi çekmişti." "Namaz vakfı..." "Evet evet."deyip gözlerim ışıldarcasına gülümsedim. Nasıl bilmişti bunu? "O gün bugündür hep aklımda namaz vakfı kurmak vardı." "Benim de en büyük hayallerimden biri namaz vakfı kurmak. Hatta birkaç aydır Ömer ile bu konu üzerinde çalışıyoruz." "Bütün bu olanlara inanamıyorum. Bu yaşanılanlar gerçekten tevafuk mu yoksa ben rüya mı görüyorum?"dedim hayretimi koruyarak. "Bizim tanışmamız hiçbir zaman tesadüf olmadı Ceylan. Bu hayatta hiçbir şey tesadüf üzerine kurulmaz. Her şeyin bir nedeni olduğu gibi her insanın bu dünyada bir vazifesi vardır. Allah'ın herkes için bir planı vardır. Benim seni rüyamda görmem, bütün bu olanlar tamamen Yüce Allah'ın planı. O ne derse öyle ilerliyor her şey." "Haklısınız."diyebildim sadece. "Ana konulara geçmeden önce tekrar sormak zorunda hissediyorum kendimi. Aklına takılan bir şey var mı?" "Dediğim gibi sizin hakkınızda aklımda hiçbir zaman bir şüphe yoktu. Bu yüzden hayır. Ama sizin bana sormak istediğiniz bir şey varsa sorun lütfen." "Pekâlâ. Aslında benim de seninle ilgili bir şüphem yok ama merak ettiğim bir şey var?" "Buyurun lütfen?" "Sevdiğin biri var mı?"deyince dondum kaldım. "Beni yanlış anlamanı istemem. Bu eş adayları için önemli bir konu biliyorsun. Ben içimdekini bitirmeye çalışıyorum. Ve sana bunu sormak zorundayım çünkü..." "Aslında yoktu."deyip sözünü kestim. "Ama artık var sanırım."deyip utançla bakışlarımı kaçırdım. Ona tek sevdiğim sensin ve sen oldun diye nasıl söylerdim. "Anlamadım?"diye gözlerini kıstı. "Şey ben bunu nasıl söylerim bilmiyorum. Kendimi bunun için pek hazır hissetmiyorum." "Benim yanımda rahat olabilirsin. Bak ben sana her şeyimi anlatıyorum. İleri de bir hayat kuracağız inşaAllah seninle. O yüzden sen de çekinmeden anlat lütfen."dedi sakin ses tonu ile. "Konu şu ki, eğer başka bir sevdiğim olsaydı sizinle görüşmeyi kabul etmezdim zaten." Ahmet şaşırdı. Sonra da ağır ağır gülümsedi. Gülen gözleri hiç solmuyordu. Gülümsemesi huzur vericiydi. "Pekâlâ. Bunları atlattığımıza göre asıl şeyleri konuşmanın vakti geldi sanırım." Başımı salladım. Utançtan hiç başımı kaldıramadım. Konuyu değiştirmesi benim için çok iyi olmuştu. Lakin son anda aklıma gelen şeyle gözlerimi yüzüne çektim refleks ile. Az kalsın unutuyordum. Ela ona çocukluk aşkı mevzusunu açıklamamı tembih etmişti. Bu mevzunun anlatılması da benim için kolay bir şey değildi. Nasıl açıklayacağım hiç bilmiyordum. "Aslında-" Garson bir çocuğun gelmesi ile sözüm kesildi. Sanırım çayları değiştirmeye gelmişti. Taze çayları bırakıp gitti. Ahmet çayından bir yudum alıp konuya girdi. "Rahmetli dedem hep şöyle derdi. Hayırlı işler ertelenmeye gelmez. Hemen yapılmalı bereket açısından diye. Ben söz, nişan ve düğünün bir hafta içerisinde yapılması taraftarıyım. Annem ve babam da benimle aynı fikirde." "Benim için bir sıkıntı yok." "Sevindim. Peki imam nikahının nişanda mı yoksa resmi nikahtan hemen önce mi olmasını istersin?" "Resmi nikahtan önce isterim sizin de müsaadeniz olursa?" "En doğrusu da bu."deyip yine içtenlikle gülümsedi. Bugün eve gidene kadar kalpten gitmezsem iyidir. "Biliyorsun, nişan sırasında imam nikahı kıydıklarında bunun bir daha geri dönüşü olmaz. Bazen eş adayları arasında bazen de aileler arasında husumetler çıkıyor ve söz atılmak isteniyor ama ne yazık ki iş işten geçmiş oluyor. Bu yüzden en doğrusu düğünden önce nikah kıymak." Evet, ben de bu yüzden resmi nikahtan önce olsun istiyorum. "Ev konusuna gelmek istiyorum Ceylan. Rahmetli dedem üzerime çok düşerdi. Vefat ettikten sonra evini bana miras olarak bıraktı. Dedem öldükten sonra o kadar kötü olmuştum ki bir gün bile ayrılmadığım evine uzun bir süre giremedim." Yüzü hüzün bulutları ile sarılmıştı. "Allah rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun." "Amin ecmain. Sağ olasın. Babamla birlikte evi güzelce onarıp düzelttik. Biraz küçük ama bize yeter diye düşünüyorum. Benim hayalimde hep evlendikten sonra orada yaşamak vardı. Küçük olması senin için bir sorun teşkil edecekse-" "Öncelikle özür diliyorum, sözünüzü kesiyorum ama bir şey sormak istiyorum. Peygamber Efendimiz (SAV)'in evi ne kadar büyüklükteydi." "Küçük denemeyecek kadar da küçüktü." "Peki ya ne kadar yiyecekleri olurdu?" "Bazen bayat ekmek ve su veya yanında başka bir şey bulurlarsa yiyorlardı ama bazen günlerinin çoğunluğunu aç olarak geçiriyorlardı ama elbette bundan şikayetçi değillerdi. Aksine gurur duyuyorlardı. Çünkü biliyorlardı ki veren el alan elden üstündür..." "Çok güzel. Peki biz ümmeti olarak O'nu örnek almıyor muyuz? En büyük örnek sadece ve sadece Rasûlullah değil midir? Yüce Allah O'nu bu yüzden alemlere rahmet olarak göndermedi mi?" "Evet, haklısın." "O zaman lütfen bir daha böyle sorular sormayın bana." Başını eğip hemen kaldırdı. "Ceylan bugün beni ağlatmaya yemin etmiş gibisin."deyip hafifçe güldü. "Bilir misin? Bir müslüman için en büyük iki nimetten biri saliha kadındır. Bu, dünyada en hayırlı olan şeylerin başında yer alıyor. Peki sormak istediğim bir şey daha var." "Estağfurullah, buyurun lütfen." "Sana bahsettiğim dedemin evi Mukaddes hanımların evinin tam karşısında. Bu senin için bir sorun teşkil eder mi?" "Hayır tabi ki. Aksine çok sevinirim. Mukaddes ile sık sık görüşürüz. Hem camiiye de çok yakın." "Evet öyle. Bu yüzden o evin yeri bende çok ayrı ve özel." "Şey, bana biraz evden bahseder misiniz? Merak ettim." "Tabi ki. İki odası, küçük bir salonu, mutfak ve banyosu mevcut. İki oda eşit büyüklükte. Birini yatak odası, diğerini de çocuk odası yapmak istedim tabi hayırlısıyla Rabbim bir evlat verirse."deyince öyle utandım ki yerin dibine girmek istedim. Ahmet utandığmı görünce gülümsedi ve çocuk konusunun üzerinde çok durmadı. "O zamana kadar ikinci odayı çalışma odası yapalım ne dersin? Büyük bir kütüphane kuralım. Benim kitaplarım epey birikti çünkü. Eminim senin de öyledir. İki tane karşılıklı çalışma masası. Pencere önünde de iki tane tekli koltuk ve sehpa. Oturur, arada kahve içer, sohbet ederiz." Ne güzel bir hayaldi bu böyle? "Benim kitaplarımın çoğu Yeni Zelanda'da kaldı." "Üzülme. Evlendikten sonra birlikte gider alırız. Senin tek başına oraya gitmeni istemiyorum. Zaten buraya geldiğinden beri tutturmuşsun gideceğim diye. Herkes ağzında sakız yapmış bunu." "Milletten duydunuz yani bunu?" "Evet."dedi huysuzca. "Peki gitmemi siz de mi istemiyordunuz?" "İnan bana, kendime bile itiraf edemiyordum ama hem de hiç. Mahalleye yeni bir düzen geldi, huzur geldi. Nasıl isteyeyim ki bunu?" Sırıtmama engel olamadım. Gitmemi istememesi beni çok mutlu etmişti. Allah'tan peçe vardı da sırıttığımı görmüyordu. "Anladım. Siz devam edin lütfen. Çok güzel planlamışsınız her şeyi." "Dedemin değişmez konseptiydi bu her zaman. Ceylan salonda bir şömine var Osmanlı'dan kalma. Görmen gerekiyor, muhteşem!"deyince sessizce güldüm. "Oraya gösteriş olmamasına dikkat edip döşeriz güzelce." "Şey acaba Yüce Allah'ın ve Peygamber Efendimiz (SAV)'in lafzlarını assak salona nasıl olur? Ortada güzel bir saat. Ne dersiniz?" "Çok iyi düşündün Ceylan. Bunları konuşmak için daha erken ama önceden dile getirdiğimiz iyi oldu." İkimiz de bir süre sessiz kaldık. "Eğer söylemek istediğin başka bir şey yoksa yarın gelip söz kessek senin için uygun olur mu?" Kalbim deli gibi çarpmaya başladı. "Olur."dedim kekeleyerek. "Konuşacağımız her şeyi konuştuk sanırım. Kalkalım mı?" "Evet. Saat ikindiye gelmek üzere." Ahmet saatine baktı. "Birazdan okunacak ezan. İstersen camiiye geçelim birlikte. Namaz kılar, öyle döneriz." "Olur inşaAllah." Ahmet hesabı istedikten sonra ayağa kalktık. Sonra o önde, ben arkada en yakındaki camiiye gittik. Kadınlar bölümüne gireceğim sırada "Bana da dua etmeyi unutma olur mu?"dedi sessizce rica ederek. Sessizce gülüp başımı salladım ve kadınlar bölümüne girip uygun bir yerde kıyama durup tekbir getirdim. Bugün şükür günüydü. Bugün nefsimi yenmek için bir Allah dostu istediğim duaların kabul günüydü. Ahmet benim için vazgeçilmez bir hayat arkadaşıydı. Nefsimi yenmek için daha iyi birisi olamazdı. Rabb'ime ne kadar şükretsem azdı. Elhamdülillah. Elhamdülillah... -Bölüm sonu- |
0% |