@m.yaprak_epli
|
"Ela dur!" "Ne oldu kız?" "Adem bana mesaj yollamış." "Ne?" "İyi de telefon numaramı kim verdi ona..." "Bilmiyorum... Ay Ceylan! Şu an bunun için vaktin yok. Çarşafını giy. Karşılaşamaya gitmen lazım. Şimdi annen kızacak. Mesaj işini sonra hallederiz."dedi ve çarşafımı getirdi Ela. Hemen üzerime geçirip telefonumu cebime koydum. Adem'in ismini sadece bildirim panelinden görmüştüm. Onun dışında mesajı okuyamamıştım lakin Ela haklıydı. Şu anda bunun sırası değildi. Biz mutfaktan çıkarken annemle karşılaşınca birazcık geç kaldığımızı anladım. Annemin uyarıcı ve kızgın bakışları eşliğinde hemen giriş kapısına varıp besmele çektim ve açtım kapıyı. Her şeyin hayırlısı inşaAllah... Kadınlar oturma odasına alınırken erkekler salona alınmıştı. Çok kalabalık sayılmazlardı. Ölçülü gelmişlerdi. Ahmet en son girmişti içeriye. Üstünde sade bir takım elbise vardı ama buna rağmen çok yakışıklı olmuştu. Bana çiçek, çikolata ve tabi ki selamını verip yüzünde saygı amaçlı edepli bir tebessüm ile kalbimde spazmlar bırakarak salona geçti. Bu an geçene kadar kalpten gidecekmiş gibi hissettim. O kadar heyecanlıydım ki ellerimin titreşimi bir an bile geçmiyordu. Çiçek ve çikolataları içeriye bırakıp çarşafımı çıkardım ve oturma odasına geçip kadınlarla tek tek selamlaşma işlemlerini gerçekleştirdim. O kadar utanıyordum ki başımı kaldırıp da kimsenin yüzüne bakamamıştım. En çok da Hümeyra'nın yüzüne. Bu olaylardan en son haberi olanlardan birisi de Hümeyra idi. Onun yüz ifadesi eskisi gibi sıcak olmasına rağmen ben sanki bir suç işlemiş gibi ister istemez onunla mesafeli davranmaya çalışıyordum ve maalesef bu elimde değildi. Sanırım Mukaddes'e karşı olan bu suçluluk duygum kolay kolay azalmayacaktı. "MaşaAllah maşaAllah! Gelin kızımız da pek güzelmiş. Allah nazarlardan saklasın. Tü tü tü maşaAllah..." Bunu söyleyen yaşlı bir teyzeydi. Ahmet'in nesi oluyordu, bilmiyordum. Zaten Ahmet'in annesi ve Hümeyra dışında doğru düzgün kimseyi tanımıyordum aralarında. "MaşaAllah maşaAllah..."dedi herkes hep birlikte sonra. Bunun üzerine daha bir utandım. Allah'ım bitsin şu övme işlemleri, ne olur! Bundan hiç hoşlanmıyordum. Annem derin bir sohbet başlatırken dönüp bana bir bakış attı. Evet bu "kahveleri getir" bakışıydı. Hepimiz anlamıştık. Ela ile birlikte mutfağa geçerken elime kalbime koyup tezgaha dayandım. "Ela hayatımda hiç bu kadar heyecanlanmamıştım. Bu berbat bir şeymiş."deyince güldü Ela. "Ay bana da nasip olur mu Rabbim?"diye ellerini açıp yukarıya baktı. Bunun üzerine bu sefer ben güldüm. "Hayırlısı Ela'cığım hayırlısı." "Amin amin." Biraz sonra Gülhan ablam gelip kadınların genellikle sade içtiklerini, kahveleri ona göre hazırlamamızı tembih etmişti. İki ayrı tepsi hazırlayıp Tan'a mesaj attım. Çok geçmeden gelip tembihlerim üzerine erkekler için hazırladığımız tepsiyi alıp gitti. "Kız neden izin vermedin Ahmet'in kahvesini tuzlu yapalım? Adettendir."diye sordu Ela. "Yoksa kıyamadın mı sevdiceğine?"diye güldü ardından. Kadınlar için hazırladığımız tepsiyi alıp içeriye girmeden önce cevapladım onu. "Vallahi oradaki sen de olsan Ela, yine kıyamazdım. Vicdansızlık bu ya. Benim vicdanım zaten her an sızlamaya müsait. Bir de bu kahve işiyle uğraşamam Ela." Ela annem gibi "sen iflah olmazsın" bakışı attı. Ben de misafirleri daha fazla bekletmemek adına oturma odasına geçtim ve kahveleri ikram ettim. Hanımlar sohbeti koyulaştırırken biz Ela'yla mutfağa geçtik. Bir on dakika sonra annem dışarıya çıktı. Sanırım babam çağırmıştı onu. Onları diğer odaya geçerken görmüştüm. "Sanırım söz kesme vakti geldi ha?"diye fısıldayıp sırıttı Ela. O böyle deyince ellerim daha bir titremeye başladı. Biraz sonra annem oturma odasına gidip söz kesme vaktinin geldiğini söyleyip hanımları salona aldı. Sonra da annem, Gülhan ablam ve Seyhan hep birlikte mutfağa gelip bize haber verdiler. Hemen çarşafımı üzerime geçirip Ela ile en son geçtik salona. Gülhan ablam gelip koluma girdi ve Ahmet'in yanındaki benim için ayrılan yere bıraktı. İsteme erkekler arasında yapılmıştı. Ellerimi önümde bağladım ve gözlerimi yere indirdim. Öylesine heyecanlıydım, öylesine utanıyordum ki kalbim bunu bana hatırlattıkça daha çok çarpıyordu. Erkek tarafının en büyüğü ve sanırım Ahmet'in dedelerinden biri olan bir adam yüzükleri taktıktan sonra dualar eşliğinde kurdeleyi kesti. Söz ve nişan bir arada yapılması kararlaştırılmıştı iki aile arasında. Sonrasında ihtiyacımız kadar olacak, ufak bir düğün alışverişi, eve yerleşme ve ardından düğün gerçekleştirmeyi planlamışlardı. Ki benim için de, Ahmet için de en uygunu buydu. Öyle konuşmuştuk. Bugün haftanın ilk günü olduğuna göre düğün büyük ihtimalle haftasonu yapılırdı. Yüzükler takıldıktan sonra bize helal olanlarla tebrik ve el öpme faslı gerçekleşmiş, bu sefer çay ikramına başlanmıştı. Biz de adet biraz böyleydi. En son biraz oturduktan sonra gitme vakti gelmişti. Herkesi yolcu ettikten sonra sonunda yatağıma yatmış ve her zaman yaptığım gibi gözümü tavana dikip bugün olanları muhasebe etmeye başlamıştım. Herkes çoktan uyumuştu. Ben heyecandan gözümü bile kırpamamıştın. Gözüme parmağımdaki yüzük çarpınca uzanıp üzerine dokundum. Resmen bugün nişanlanmıştım. Pazartesi, Efendimiz (SAV)'in doğduğu gündü. Bugün nişanlanmak ayrı bir şerefti benim için. Bereketti, rahmetti. Haftasonu da kına ve düğün olacaktı. Buraya geldiğimden beri her şey çok hızlı gelişiyordu. Normalde bu hafta tatilimin son haftasıydı ama artık ciddi ciddi evleniyordum. Sanırım artık patronumu arayıp işten ayrılmam gerektiğini söylemeliydim. Göz kapaklarımda sürekli geleceğin senaryoları oynuyordu ve bu devam ettikçe daha da uyuyamıyordum. Yarın ilk alışverişe çıkacaktık. Anneme söylemiştim, evde ne eksik ve ihtiyacımız varsa alınacaktı. Onun dışında kesinlikle israf yapmak istemiyordum. Zaten çok eşyalı yerlerden hiç hoşlanmazdım. Bu yüzden önce Ahmet'le bahsettiği dedesinin evine gidecektik, eksikleri tespit etmek için. Başımı iki yana sallayıp yüzümü ovdum. Artık düşünmeyi bırakmalı ve uyumalıydım. Kafam dağılsın diye telefonumu alıp mobil veriyi açtım. Ekrana hemen WhatsApp'dan mesajlar düşmeye başladı. Çoğu İslami gruplarımızdandı. Biri Ela'dan, diğeri ise... Tabi ya! Adem! Onu tamamen unutmuşum... Hepsini es geçip direkt Adem'in mesajına tıklattım. Hâlâ çevirimiçiydi bu saatte. Epey uzun yazmıştı. "Ahmet ha Ahmet! Demek onu seviyordun Ceylan. Demek onun yüzünden beni reddettin. Neden dürüst olmadın bana? Sordum sana, başka biri var mı diye? Geçiştirdin. Hep yaptığın gibi geçiştirdin beni. Neden Ceylan? Neden ben değil de Ahmet? Benim ondan ne eksiğim vardı? Sırf müezzin diye mi seçtin onu? Senin yüzünden canım çok yanıyor! Ahmet sevdiğim bir arkadaşımdı ama bu yaptığından sonra ondan hiç olmadığı kadar soğudum. Arkadaşının sevdiği kızı çalmak delikanlılığa sığar mı! Askere giderken yapılır mı bu be Ceylan gözlüm... Nasıl geçecek şimdi askerlik? Ben dönünce seninle evleniriz diye hayal etmiştim hep. Bütün hayallerim Ahmet yüzünden yıkıldı mı yani... Bu o kadar kolay değil Ceylan. Liseden beri seni unutmak için her şeyi yaptım ama yapamadım. Ben yıllarımın emeğini Ahmet'e yedirmem, bunu bil. Lütfen onunla evlenme Ceylan. Bunu bana yapma yalvarırım... (Adem)" Mesajı okumayı bitirdiğimde şaşkın olduğum kadar kötü hissetmiştim. Adem neden yapıyordu bunu kendine ve bana? Neden bu kadar takmıştı bunu, anlamıyorum. Olmuyorsa olmuyordu! Bunun üstüne gitmek neyi değiştirirdi? Ne benim duygularım değişecekti ne de kararım. Üstelik Adem'in bana olan hislerinden Ahmet'in haberi olmadığı halde onu suçlaması nedendi? Ona cevap yazmalı mıydım? Hâlâ çevirimiçiydi. Sanki beni bekliyor gibi hissediyordum. İyi de ne yazacağım? Bu adam reddedilmekten anlamıyordu. Ona kriterlerimi de söylemiştim. Namazı, abdesti ve İslam davası olmayan kimseyle evlenmek istemediğimi de belirtmiştim. Buna rağmen Ahmet'i müezzin olduğu için seçtiğimi iddia ediyordu. Tabi ne yaşadığımdan haberi yoktu. Rüyadan, Mukaddes'ten, çocukluk aşkı mevzusundan... Hiçbir şeyden haberi yoktu. Bir dakika! Çocukluk aşkı mevzusu mu? Yine mi unuttum ya Rabbim ben! Allah beni secdeden kaldırmasın emi! Bir de Ela hanım hatırlatacaktı güya bana! Adem'in mesajından sonra Ela'nın mesajına girdim. Tam tahmin ettiğim gibi yazmıştı. "Ceylan çocukluk aşkı meselesini sana hatırlatacaktım. Kız yanında geze geze ben de iyice unutkan olur oldum. ಠ︵ಠ " Bunu okur okumaz gülmekten son anda döndüm. Af ya! Ne olacaktı böyle? Ahmet'e bu meseleyi söylemek istiyordum lakin bir türlü nasip olmuyordu. Allah'ın işi sorgulanmazdı elbet fakat Ahmet benden duymazsa kötü bir tepki verirdi diye korkmadan edemiyordum. Belki de hiç önemsemezdi, bilemiyorum. Bunu ancak yaşadıktan sonra öğrenebilirdim. Tam mobil veriyi kapatıp uyumayı planlıyordum ki Adem'den bir mesaj daha geldi. "Mesajımı gördüğün halde neden cevap vermiyorsun Ceylan? Müstakbel eşinin kızmasından mı korkuyorsun!" Yeter bu kadar Adem saçmaladığın! "Hiçbir şey düşündüğünüz gibi değil, öncelikle bunu anlayın. Yaşadıklarımı bilmeden böyle atıp tutmaya hakkınız da yok, o yüzden sözlerinize dikkat edin. Bakın ben çabuk sinirlenebilen bir insanım. Hele haksızlığa asla gelemem!" "O zaman anlat! Neymiş bilmediklerim? Nedir seni Ahmet'le evlenmeye mecbur bırakan? Birkaç gün sonra gidiyorum ve kafamdaki bu sorular artık bir son bulsun istiyorum." "Bence bunu ona sorun. Onunla konuşmanız benimle konuşmanızdan daha hayırlıdır." "Pekâlâ. Yarın ilk işim onunla görüşmek olacak. Şimdilik görüşürüz Ceylan." "Hayırlı geceler." Rahat bir nefes verip mobil veriyi kapattım. Elhamdülillah ki uykum gelmişti sonunda. İnşaAllah Adem ile olan bu sorunumu da çözerdim. Yarından itibaren düğün hazırlıkları başlıyordu. Bunun için iyice dinlenmem gerekiyordu. Ne demiş Hz. Ebu Zer; Görelim bakalım Mevla'm neyler, neylerse güzel eyler... *** Gece teheccüd, sabah namazı, Kur'an-ı Kerim'den bir cüz okuyup günlük ilmi okumalar derken vakit öğleyi bulmuştu. Haliyle yaşadığımız şu dünyada asrın en unutkan insanlarından olarak yine birçok şeyi unutmuştum. Özellikle kendimi ilme verdiğimde sanki bu dünyadan kopmuş gibi hissediyordum. Öğle namazını kılıp sünnet gereği Feth suresini okuduktan sonra annem aşağıdan çağırmaya başladı. "Ceylan'ım? Ahmet oğlum ve Hümeyra kızım geldiler. Hazırlan da in, yapacak işleriniz var." Allah'ım! Ahmet'in bugün geleceğini unutmuştum. Bahsettiği dedesinin evi olan ve yakında ikimize ait olacak eve gidip eksik veya fazlalıkları tespit edecek, öyle düğün alışverişi yapacaktık. Kendimi ibadetlere verince gerçekten kafamdaki her şey boşalıyordu. Bunun artısı çoktu lakin eksisi de unutkanlık oluyordu bazen. Oyalanmadan çarşafımı üzerime geçirip aşağı indim. Hümeyra salonda oturuyordu. Ahmet neredeydi? "Selamün aleyküm Ceylan abla?"diye gelip sarıldı Hümeyra. "Ve aleyküm selam. Hoşgeldiniz Hümeyra'cığım." "Hoş bulduk. Ağabeyim de dışarıda bekliyor." "Neden dışarıda bekliyor çocukçağız?"diye sordu annem. Anne anlasana, bu çocuk edep nedir biliyordu demek istedim bir an. Akşam vakti olsa babamlara hürmeten gelirdi lakin gündüz vakti evde sadece hanımlar olurdu ve müsait olup olmadığını kimse bilemezdi. Ahmet edeben girmeyip dışarıda beklemeyi daha uygun görmüş, ki bence doğru olan da buydu. "Böylesinin daha uygun olduğunu söyledi Saliha teyze. Selamlarını da iletti." Annemle birlikte aldık selamını. "Ben boşuna demiyorum işte bu çocuk pırlanta... Pırlanta!" Anneme yaklaşıp kulağına fısıldadım. "Anne bırak şu çocuğu övmeyi! Sen iyilik ediyorum zannediyorsun ama bu onu diri diri mezara gömmek demek. Peygamber Efendimiz (SAV) bu durumdan özellikle kaçınmamızı istemiştir." "Ay ne var kızım? Damadım o benim. Herhalde öveceğim." "Allah bilir konu komşuya da övünüyorsundur sen!" "Canım abartma sen de. Biliyorum, herkesin bizde gözü var. O yüzden tedbirli davranıyorum ben. Sen merak etme." "Bilmez miyim senin o tedbirlerini! İnsanın ağzından girer, burnundan çıkarsın sen." "Sen de beni iyice kötü belledin ha Ceylan'ım! Neyse sen bana laf çarpacağına çocuğu daha fazla bekletme de git." "Eve gelince görüşeceğiz anne!"diye imalı imalı söylenip Hümeyra'yı da aldığım gibi çıktım evden. "Ceylan abla yeğenlerinden birini almayı unutma. Ağabeyim özellikle söylememi istedi."diye sırıttı Hümeyra bahçeye çıktığımızda. Sırıtmasındaki imayı görmezden gelerek "Senin bizimle geleceğini zannediyordum?"diye sordum merakla. "Gelmek isterdim ama malûm, artık düğün telaşı başladı. Anneme yardım etmem gerekiyor." "Anladım. Tamam bekle o zaman ben Cansu'yu alıp geliyorum."deyip yukarıya, büyük ağabeyimin evine gittim ve yengemden izin aldım. Fakat Cansu ablamın kızı Sare ile oynuyordu. Israrla ondan ayrılmak istemedi. Ben de ikisini alıp öyle indim. Tabi ablama haber vermeyi de unutmadım. Biz Ahmet'le konuşurken onlar da salonda oturup oynayabilirlerdi. "Ceylan abla biz bir prenses bekliyorduk. Sen iki prenses kaçırmışsın."diye takıldı Hümeyra geri döndüğümde. "Hanımlar çok yakın arkadaşlar biliyorsun Hümeyra'cığım. Birbirlerinden ayrılmak istemediler. Ben de mecburen ikisini kapıp geldim."dedim ve iki küçük hanımın yanaklarını sıktım. Hümeyra bu halimize katıla katıla güldü. Buradaki işimiz bitince oyalanmadan bahçe dışına çıktık. Ahmet orada bekliyordu. Telefonla konuşuyordu. Biz geldiğimizde konuşmayı sonlandırdı ve arkasına dönüp bizi görünce gülümsedi. "Selamün aleyküm hanımlar?"dedi. Biz de teker teker aldık selamını. Özellikle Cansu ve Sare'ye bakarken gözlerinin içi gülüyordu. Ahmet çocukları gerçekten de çok seviyordu. Diz çöktü ve çocuklarla göz teması kurup "Sizin için ne yapabilirim güzel prensesler?"deyince bizim küçük hanımlar gülüştüler. "Ahmet ağabey ya."diye utanan Sare'den sonra Cansu "Ben büyüyünce seninle evleneceğim Ahmet."demesin mi! Hepimiz şok olurken bir Ahmet katıla katıla gülmüştü. Gülüşünün nefsimle savaşacak kadar etkili olduğunu bilseydi böyle güzel gülmezdi. Zira son anda onu hayran hayran izlemekten alıkoymuştum kendimi. "Cansu, halacığım çok ayıp. Denmez öyle şeyler."diye hafifçe kızdığımda Cansu "Sen sadece kıskanıyorsun hala!"deyip Ahmet'in elini tuttu. "Gidelim buradan Ahmet." İkinci bir şoka girerken gülen Ahmet'e Hümeyra da katılmıştı. Küçücük yaşta bu sözleri beni çok şaşırtmıştı. Kıskanıyorsun demesi ayrı bir utandırmıştı ya çok belli etmemeye çalışıyordum. Ben sana sorardım Cansu! Annemin torunu ne olacak! Ona çekmiş besbelli. Daha sonra ki dakikalarda Hümeyra bizden ayrılıp evine doğru yol alırken biz Ahmet'le bundan sonra yaşayacağımız eve doğru yürümeye başlamıştık. "Nasılsın Ceylan?" Uzun süren sessizlikten sonra konuşması benim ona bakmamı sağlamıştı. Yere bakarak ama başı dik, her zamanki mütevazı tebessümü ile yürüyordu. Çabukca toparlanıp cevap verdim önüme dönerek. "Allah'a şükür. İyi değilim demek ne haddimize, bunca şükür sebebi varken?" Gülümsemesi genişledi. "Biliyor musun Ceylan? Sana olan muhabbet ve bağlılığım her geçen gün katlanarak artıyor."deyince öyle utandım ki bunu gören Cansu "Halam kıpkırmızı oldu."diye adeta çığlık attı. Yüzümün peçeden görünen kısımları da kızarmış olmalıydı. Bununla birlikte daha çok utanmıştım. "Cansu!" Ahmet yine güldü ve "Kızma ona. Çocuk daha o. Hem seni utandıran benim. Özür dilerim."dedi. "Estağfurullah. Önemli değil. Bu arada benim sizinle konuşmam gereken önemli bir konu var." Hazır yalnız kalmışken onunla bu çocukluk aşkı mevzusunu konuşup omuzlarımdaki bu yükten kurtulmak istiyordum. "Öyle mi? Olur o zaman. Eve gidince önce oturup çay içeriz, öyle konuşuruz çünkü benim de seninle konuşmam gereken önemli iki mesele var. Sonra da evi gezer, öyle liste yaparız." "Olur inşaAllah." İki meseleden dediği biri Adem konusu olduğuna çok emindim. Ama ikinci mesele nedir, onu bilemedim. O sırada telefonumdan gelen mesaj sesi ile çıkarıp baktım. Ela'dandı. "Ceylan bugün Ahmet'le buluşacağını bildiğimden eve gelemedim ve arayamadım ama çok önemli bir şey oldu. Mesaj atmaktan başka bir seçenek bulamadım. Mukaddes... Ahmet'e her şeyi anlatmış. Ahmet senin onun çocukluk aşkı olduğunu biliyor..." -Bölüm sonu- |
0% |