@m.yaprak_epli
|
"Ceylan bugün Ahmet'le buluşacağını bildiğimden eve gelemedim ve arayamadım ama çok önemli bir şey oldu. Mesaj atmaktan başka bir seçenek bulamadım. Mukaddes... Ahmet'e her şeyi anlatmış. Ahmet senin onun çocukluk aşkı olduğunu biliyor..." Demek ikinci mesele diye bundan bahsediyordu Ahmet. Derin derin yutkundum. Ahmet öğrendiyse bunu, neden yüzünde hiç kızgınlık ifadesi yoktu? Öfkesini eve gideceğimiz zamana mı saklıyordu acaba? Hayır, hayır! Ahmet öyle biri değildi. Onu daha önce hiç öfkeli görmemiştim. Bu adam ve öfke, kuzey ile güney gibi, doğu ile batı gibi zıt idi. Yani asla birbirine yakın değildi ama onu tam anlamıyla tanımıyordum. İnşaAllah onun hakkında bir hayal kırıklığı yaşamazdım. Zira Ahmet'i farklı biri olarak hayal etmek bile beni tedirgin ediyordu. Bu güzel karakterin altından İslam'a ters düşecek bir adam görmekten çok korkuyordum. Allah'ım, Sen korktuklarımı başıma gelmesine izin verme Rabb'im. Sessiz geçen kısa yolculuk sonrası eve varmıştık. Cansu ve Sare salonda oturup oynamaya başlamıştı bile. Ben de hemen mutfağa gidip çay koymuştum. Ne kadar "Kendim yapabilirim, yardım edilecek bir şey yok" diye ısrar etsem de Ahmet gelip yardım etmişti. Çay olana kadar başında beklemiştim. Sonrasında tepsiye dört bardak yerleştirip salona döndüm. Bizim küçük hanımlar da çay içmeyi çok severlerdi. Salonda eski şark köşesi vardı ama inanılmaz hoşuma gitmişti. Bunları kimseye vermezdim kesinlikle evlendikten sonra. Salona gittiğimde Ahmet'i elinde kitap okurken görmüştüm. Gerçekten Ahmet'i tanıdığımdan beridir hep elinde bir kitap görüyordum. Sürekli kitap okuyordu. "Ne okuyorsunuz?"diye sordum ondan uzak bir köşeye otururken. Çayları doldururken cevap verdi. "Ramazan Kayan hocanın 'Davet Yolunda Bir Siyah Bir Beyaz' adlı kitabı. Kesinlikle okumalısın Ceylan. Bakış açını çok fazla olumlu derecede değiştirecektir. Sen ne okuyorsun bu hafta?" Ne kadar da emindi her hafta kitap okuduğumdan. Bu izlenimi ona karakterim mi vermişti acaba? Cevap vermeden önce çayını önüne bıraktım. O da karşı şark köşesinde oturuyordu. "Abdülfettah Ebu Gudde (rahmetullahi aleyh) hocanın 'zamanın kıymeti' adlı kitabını okuyorum. Okumuş muydunuz?" "Elbette. Muhteşem bir kitaptır. Adından anlaşılacağı gibi zamanın kıymetini alimlerden örnek vererek anlatıyor. Ama ne örnekler? Görsen nutkun tutulur. O kitabı okuduktan sonra zaman ile ilgili anlayışıma daha bir çeki düzen verdim. Hatta biliyor musun? Kitap tahlili olmuştu kitabın. Ben daha okumamıştım kitabı ama tahlili yapan hoca çok sevdiğim bir hocaydı. O merakla tahlile katıldım. Hoca öyle bir anlattı ki kitabı. Tahlil biter bitmez koşa koşa kitabı okumaya gittim."dedi en sonda gülerek. Ben de içimden gülmüştüm. Ahmet'in kitaplara olan bağlılığı beni benden alıyordu. Kitap okuyan bir hayat arkadaşı sanırım herkesin hayalidir. Bir süre sonra ortam, çay bardaklarının ve Cansu ve Sare'nin sesleri dışında sessizleşmişti. Ben çay içerken Ahmet hep başını öne eğmiş, sanki bir şey ile uğraşıyormuş gibi yapmıştı. Ama ben biliyordum. Sırf ben rahat edeyim diye öyle yapıyordu. Çünkü yüzümde peçe ile çay içmek o kadar kolay olmuyordu. Daha fazla beklemeye gerek duymadan söze girdim. "Öncelikle sizden özür dilerim."deyince bu sefer ben başımı öne eğdim, o ise bana baktı. Hemen sonrasında duvara... "Her şeyi öğrenmişsiniz demek?" Sadece kafasını salladı. Bu beni tedirgin etmişti. "Bilmenizi isterim ki bilerek saklamadım. En azından evlenme kararı alanadeğin. Bakın, ben oldum olası çok unutkan biri olmuşumdur. Buraya geldiğimden beri neler yaşadığımızı siz de biliyorsunuz. Yüzünüz hep çok tanıdık geldi ama kızlar olmasaydı belki hiç hatırlamayacaktım sizi. Tanıdık gelmenizin sebebi ise... Biliyorsunuz onu da." "Benim çocukluk aşkım idin... Bu yüzden yüzüm tanıdık geldi demek istiyorsun değil mi?"deyince yutkundum. Çok derin baktığını görmüştüm. "Evet... Olayların ne kadarını, ne ölçüde biliyorsunuz bilmiyorum ama söyleyebileceğim tek şey ne yaptım ise Mukaddes ve sizin aranıza girmemek içindi. Siz birbirinizi çok seviyordunuz çünkü." Ahmet bir anda kasıldı. "Lütfen bir daha bunu ağzından duymayayım Ceylan. Benim için seninle evlendikten sonra tüm kadınların cenaze namazını kılmışımdır. Bu kural senin hatta tüm müslümanlar için de geçerlidir." "Elbette öyle ama beni yanlış anladınız. O zamanlar demek istiyorum. En azından o zamanlar böyle düşündüğüm içindi yaptığım her şey. Beni anlamanızı, kendinizi benim yerime koymanızı istiyorum. Zordu, çok zordu... En yakın arkadaşlarımdan biri söz konusuydu. Bu yüzden sizi, çocukluk aşkı mevzusu dahil her şeyi görmezden geldim. Gelmek zorunda kaldım, üzgünüm. Umarım bana çok kızmamışsınızdır." "Seninle ilk tanıştığımız günü hatırlıyor musun? Sen yurtdışından geldikten sonraki zamanı kastediyorum." "Evet?" "O gün Ela hanım o düşen kızın Mukaddes hanım değil de sen olduğunu söyleyince o günden beri hep şüphelendim Ceylan. Bu şüphelerim o rüyayı görene kadar sürdü. O kadar tuhaf şeyler yaşıyorduk ki şüphelenmemek kaçınılmazdı. Rüya hayatıma ağır bir darbe olarak indiği için bir daha şüphelenmeye fırsat bulamadım. Çünkü aklım hep o rüyanın hakimiyeti altındaydı. Dün ise Hümeyra geldi yanıma. Mukaddes hanımın benimle konuşmak istediğini söyledi ve telefonunu verdi. İlk başta kabul etmedim, uygun düşmez diye ama konu önemli diye ısrar etti. Onu sonuna kadar dinledim. Her şeyi baştan sona kadar anlattı. İnan bana, neye uğradığımı şaşırdım. Ben o rüyayı büyük bir darbe zannederken meğer asıl darbe bu oldu. Yıllarca Mukaddes hanımı çocukluk aşkım zannederken ve sırf bunun için ona muhabbet beslerken bunu öğrenmek beni şaşkına çevirdi. Demek ki yıllar önce tanışmamızın hatta seni sevmem boşuna değilmiş. Bunu anlamış oldum. Ama benden neden sakladığını bilmek istiyorum Ceylan. Seni anlıyorum, yaşadıklarını da ama peki evlilik kararımız alındığında neden söylemedin?" "Çok basit. Unutkanlığım yüzünden! Başta da söylediğim gibi benim gibi unutkan birini belki de zor bulursunuz ama gerçek bu ne yazık ki, bende unutkanlık hastalığı var. Hatırlıyor musunuz? Kafedeki ikinci görüşmemizde ben tam size bir şey söyleyecektim ki garson beyefendi geldi ve ben de unutkanlığım yüzünden söyleyemedim. Ondan sonrası isteme oldu zaten. Onda da yine unutmuşum. Hatta Ela bana hatırlacaktı ama o da benim yanımda dura dura bana benzedi ve o da unuttu. Biraz da o günün heyecanı ile unutkanlığım baskın çıkmıştı." "Ceylan sana hiç kızmadım ama üzülmedim değil. Bunları öğrenir öğrenmez bana söylemeni çok isterdim. En azından yaşadıklarımın ağırlığı yok olurdu ve anlam kazanırdı ama kendimi senin yerine koyuyorum da gerçekten de bunu ben de yapamazdım. En yakın arkadaşımın üzüleceğini bile bile sırf kendi mutluluğumu düşünemezdim. Yalnız şunu merak ediyorum. Eğer öğrendiğin gibi bana söyleseydin ben direkt seni seçerim diye çok mu emindin de kızların söylemesini de engelledin?" "Hayır hayır... Allah şahidimdir, hiç böyle bir şey geçmedi aklımdan."deyince Ahmet güldü ama gülüşü yorgun gibiydi. "Sakin ol, sadece takılıyordum." "Bana kızacaksınız ama ben sizi hep enişte olarak gördüm. Çocukluk aşkı mevzusu günler geçtikçe açıklığa kavuşunca bana çok ağır geldi. Mukaddes gözümün önünde erirken öldürseler de size bir şey söylemezdim. Beni yumuşatan tek şey önce Mukaddes'in konuşması oldu, sonra da sizin gördüğünüz rüya. Anlatabiliyor muyum?" "Evet ama ben sana o sorunun cevabını vereyim. Eğer çocukluk aşkım olmasaydın bile sırf Allah istediği için seninle evlenirdim Ceylan. Çünkü anne ve babam daima en doğru, en hayırlı kararın Allah'ın kararı ve hükmü olduğunu öğreterek yetiştirdi beni. Çocukluk aşkı mevzusu sadece bir araçtı. Sen hep benim hayatımdaydın. Çocukluk aşkı mevzusu da bunun bir göstergesiydi sadece. Beni üzen tek şey Mukaddes hanımın bu işten üzülerek çıkması oldu. O ya da başka bir insanı üzmek en son isteyeceğim şey bile değil. Rabb'im onun hakkında hayırlısını versin. İnşaAllah tez zamanda iyileşir." "Amin, ecmain olsun." "Mukaddes hanım senden önce anlattığı için ona kızma lütfen Ceylan. Sen anlatmakta çok zorlanıyormuşsun diye anlattı. Amacı omuzlarındaki yükü almak imiş." "Kızmam çünkü onu tanıyorum. Mukaddes her zaman niyeti temiz bir kız olmuştur. Ne yapmış ise hep güzellikle ve iyilikle yapmıştır. Bu yüzdendi belki de benden çok, size o hayat arkadaşına layıktır diye düşünmem." Ahmet yine kasılınca işi şakaya vurmaya çalıştım. "Tamam tamam, kızmayın. Demedim sayın ama ne yazık ki düşüncem böyleydi." "Şimdi ne düşünüyorsun peki?" "Bu olanlar hakkında mı?" Başını salladı yine. "Her şey yolunda olduğu için Rabb'ime ne kadar şükretsem azdır." "Buraya gelmeden önce sana bu konu için kızacağımı yahut gönül koyacağımı zannettin değil mi?" "Hem evet hem de hayır. Sizi tam anlamıyla tanımadığım için yargılamayı kendime yakıştıramadım." Ahmet gülümsedi. Böyle gülümseyince hep davranışlarımdan memnuniyet duyduğunu hissediyordum. "Ameller niyetlere göredir Ceylan. Cenab-ı Allah buna göre kullarını yargılarken ben de kalkıp görünen yüzle seni yargılayamazdım, ki bu benim haddime değil. Anlamadan, dinlemeden asla sana kızacak, gönül koyacak değilim. Bundan yana her zaman için rahat olabilir. Sadece... Buraya gelmeden önce iki mesele için konuşmak istediğimi söylemiştim. Sen de söylemiştin ama sanırım önemli dediğin konu bu çocukluk aşkı mevzusuydu değil mi?" "Evet." "Ben sana bu konudan dolayı kızmadım. Çünkü biliyorum ki zor ve ağır bir imtihan gereği yapman gerekeni yapmışsın eyvAllah fakat konuşmak istediğim ikinci mesele için aynı garantiyi veremeyeceğim." "Anlamadım?" "Adem!" Birden vücudum kaskatı kesildi. Strese girdiğimde her zaman yaptığım gibi yine yutkunmuştum. "Adem'in sana olan hislerinden ne zamandan beri haberdardın?" Allah'ım sesi bir anda ne kadar da soğumuştu... Ama ben her zaman dürüst olacaktım. İnancım bunu emrediyordu. "İlk geldiğim zamandan beri ilgisini belli ediyordu ama ağabeyimin düğününde tam olarak açıldı. Liseden beri beni sevdiğini ve bugüne kadar beni unutamadığını söyledi. Niyeti benimle evlenmekmiş." Ahmet yumruğunu mu sıkıyordu yoksa ben yanlış mı görüyordum? "Ama ben ona hiçbir zaman umut veya benzeri bir şey vermedim. Evlenmek istemesi güzel. Günümüz gençleri genellikle flört peşinde ama ben ona kriterlerimi bildirdim. Sonuç olarak birbirimize uymadığımızı da belirttim fakat Adem bey beni hiçbir zaman anlamak istemedi. Sizi sırf müezzin olduğunuz için seçtiğimi zannediyor. Ben de durumun bildiği gibi olmadığını ve sizinle konuşması gerektiğinin daha hayırlı olduğunu söyledim. Durum itibariyle böyle." "Dürüst olduğun teşekkür ederim. Adem dün gece bana mesaj attı. Bunu teheccüde kalktığımda gördüm. Suçlayıcı ifadeler kullanmıştı sürekli. 'Ceylan'ımı benden nasıl çalarsın! Ben onu yıllardır bekliyordum. Yıllardır unutmaya çalışıyordum ama bir türlü başaramadım. Şimdi kalkmış bir kara kedi gibi ne hakla benim aşkımla arama girersin!' gibi bir sürü cümle..." Şok içinde Ahmet'e baktım farkında olmadan. Adem nasıl bu kadar ileriye gidebilirdi! Kendini ne zannediyordu! Sinirden sık sık nefes almaya başlamıştım. "Sakin ol Ceylan. Biliyorum, tavrı yanlış ama onun da gönlü yanıyor. Adem seni sevmekten çok saplantı haline getirmiş gibi duruyor." "Siz ona ne cevap verdiniz?" "Gece olmasını aldırmadan aradım onu. Elimde değildi, çok şaşırdım. Çocukluk aşkı mevzusundan sonra bu olayın üzerimde nasıl bir etki bıraktığını sen düşün. O baştan sona derdini anlattı, aynı şekilde ben de. Rüya olayını anlattığımda biraz yumuşar oldu. En son kapatmadan önce 'Ceylan'dan o kadar kolay vazgeçmeyeceğim. Yıllarımın emeğini sana harcatmayacağım. Askerden geldikten sonra görüşeceğiz' dedi ve yüzüme kapattı." "Ona hiçbir tepki vermediniz mi?"dedim. Adem yüzünden hâlâ şaşkınlık ve öfke içerisindeydim. "Hem kızdım hem de üzüldüm ama daha çok kızdım. Benden başka, seni eş olarak hayal eden biri daha var ve bu doğal olarak canımı çok sıktı! Adem geldikten sonra kesinlikle ve kesinlikle hiçbir şekilde onunla muhatap olmak yok Ceylan! Eğer sinirlerimi zorlarsa buradan taşınırız. Hiç kimsenin sana başka bir gözle bakmasına tahammülüm yok. Burası kırmızı çizgi! Beni anlıyor musun?" Sadece başımı sallamakla yetindim. Ahmet bu kadar ciddiyken bana yapacak bir şey kalmamıştı. Çaylarımız ve konuşacağımız konular bittikten sonra evi dolaşmaya başladık. Ben de elime kağıt kalem alıp eksikleri not almaya çalıştım. Ahmet ne görürse bana danışıyordu. Benim fikrimi almadan asla hareket etmiyordu. Bu öylesine hoşuma gitmişti ki içimden sürekli ona dualar ettim. "Bize yeni bir yatak şart."deyince kalbim hızlandığı gibi çok da utanmıştım. Ahmet bilinçli olarak söylemiyordu, biliyorum ama elimde değildi utanmak. "Elbise dolabı konusunda ne düşünüyorsun Ceylan gözlü kız?" Bu sefer yanaklarım cayır cayır yanmaya başladı. Allah'tan peçem vardı. "Benim düşünceme göre israf etmemek açısından evdeki eşyalar tamir edilebiliyorsa edilsin. Edilemiyorsa yenisini alalım. Ben dedenizin zevkine ve ev dekorasyonuna bayıldım. Bana kalırsa bir şeyi değiştirmek gerekmiyor. Sadece biraz ekleme yapacağız o kadar. Tabi siz ne düşünüyorsanız kabulümdür." "Fikrin bana da mantıklı geldi. Tamir edilecek eşyaları belirler ve tamir ettiririm. Dedemin kitaplıkları tamamen çürüdüğü için bize yeni bir kitaplık da şart. Haksız mıyım?" "Bakın bu konuda size katılıyorum."dedim gülümseyerek. Ahmet elini çenesine koyarak etrafı süzmeye başladı. "Mutfak hakkında ne düşünüyorsun?" "Mutfağın biraz bakıma ihtiyacı var sanırım. Bahçe de biraz bakımsız kalmış." "Keza banyo da öyle. Şark köşeleri?" "Lütfen onlar bizde kalsın."deyince Ahmet güldü. "Peki peki. Ama iyi bir temizliği hak ediyor." "Siz temizlik işini bana bırakın." "Olmaz öyle şey. Tüm işleri birlikte yapacağız. Ben ağır işleri karıma yaptıracak kadar vicdansız değilim." Ahmet beni şaşırtıyor olsa da, kalbim tekrar ritmini şaşırıyor olsa da sordum. "Abartılacak bir şey yok ki. Alt tarafı ev işi." "Ne olduğu beni ilgilendirmez Ceylan. Ben sana kıyamam. Konu kapanmıştır!"dediğinde ağzımın açık kaldığını fark ettim. Kalbim, peki sen neden dört nala çıkmış gibi çıldırıyorsun yahu! "Sürekli şaşırmana gerek yok Ceylan. Biz bu hayatı bundan sonra birlikte sırtlanacağız Allah'ın izniyle. Bunun yanında, tahmin edemeyeceğin kadar çok değer veriyorum sana. Bu elimde değil ama bu konuda benimle tartışma ve hiçbir işi tek başına yüklenme. Anlaştık mı?"dedi göz kırparak. Bunu da fark etmeden yaptığına eminim. Çünkü birçok kez biriyle konuştuğunda refleks olarak yaptığını görmüştüm. "Anlaştık inşaAllah." *** Eve geri döndüğümde yüzümdeki gülümse hâlâ yerini koruyordu. Çünkü Ahmet'le çok güzel zaman geçirmiştik. Henüz birbirimize helal olmamamıza rağmen bu kadar iyi vakit geçirdiysek düğünden sonrası Allah'ın izniyle çok güzel olurdu diye düşünüyordum. Tüm evi baştan aşağı gezmiş, eksiklikleri, fazlalıkları, tamir edilmesi gerekenleri, alınması gereken her şeyi tespit edip not almıştık. Ahmet benim not tuttuğum kağıdı alıp işlere yarın başlayacağımızı söylemişti. Bugün işleri olduğu için yarına ertelemek zorunda kalmıştık. Önce ev baştan aşağı temizlenecek, ki bunu iki ailenin hanımları yapacaktık. Sonra tamir edilecek, alınacak eşyalar halledilecekti. Düğüne kadar bütün bunları yapmayı planlıyorduk. İnşaAllah yetiştirirdik. Akşam namazını kılıp Kur'an okuduktan sonra tam kitap okumayı planlıyordum ki telefonum çaldı. "Ahmet arıyor..." Birden kalbim hızlanmaya başlamıştı. Ne oldu ki birdenbire? Bir saat önce ayrılmıştık hâlbuki. Böyle dedim de aklıma geldi. Annem eve döndüğümden beri bir rahat bırakmamış, sürekli Ahmet'le nasıl vakit geçirdiğimizi sorup durmuştu. Ondan zor kurtulup ancak namaza durmuştum. Telefon hâlâ çaldığı için daha fazla bekletmeden açtım. "Alo?" "Selamün aleyküm Ceylan?" "Ve aleyküm selam ve rahmetullah. Bir şey mi oldu?" "Nasılsın?" "Elhamdülillah iyiyim. Sağ olasınız. Siz?" "Hamdolsun ben de çok iyiyim. Bugün sana söylemem gereken bir şeyi söylemeyi unuttum biliyor musun? Hayatımda ilk kez önemli bir şeyi unuttum." "Benden bulaşmıştır."deyince güldü. Ama saniyesinde toparladı kendini. "Estağfurullah, öyle demek istemedim." "Biliyorum. Sadece takılmak istedim. Sizin söylemek istediğiniz şey neydi?" "Annem ve babam ikimiz için bir balayı hediyesi almışlar." "Öyle mi? Ne gerek vardı? Niye zahmet etmişler?" "Bence duyunca böyle düşünmeyeceksin." Allah Allah. Neymiş ki? "Nedir peki? Merak ettim." "Düğünden sonra birlikte umreye gidiyoruz..." -Bölüm sonu- |
0% |