Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3.Bölüm: Tesadüf olamayacak kadar

@m.ygmr

 

 

 

Şimdi ki zaman için olan kartları masaya açtım,

 

" Öncelikle söylemeliyim ki sadece şimdiki zaman ve geçmiş zaman için fal bakıyorum. Şuan masada olan kartlar şimdiki zaman için olan kartlar. Gözlerinizi kapatın ve derin duygalarınızla hissettiğiniz bir kart seçin.

Sormak istediğiniz bir şey varsa başlamadan sorabilirsiniz.

Hiç düşünmeden cevap verdi,

" Sormak istediğim bir şey yok."

Pekala o zaman başlayalım,

" O zaman buyrun kart seçin"

Gözlerini kapayıp kart seçmeye odaklandı. Gözleri kapalıyken yüzünü incelemeye başladım, fazlasıyla bakılası bir yüzü vardı. Eminim ki istediği kişiyi etkileyebilirdi. Beyaz tenine siyah saçları ve kaşları uyum içerisindeydi. Yine de siyah saçlarının içerisinde gri saçları da görebiliyordum.Yüzündeki çizgilere rağmen otuz yaşında bile yoktur diye düşünüyordum.

Gözlerini açtı, bakışlarımız buluştu. Onu dikizlediğimi fark etti mi diye düşünürken düz bir ifade ile kartı gösterdi " Bu" dedi.

Karta baktım ve ona çevirdim. Bakışlarında hissettiğim bir şey vardı ama anlayamıyordum. Bu da odaklanmama hiç yardımcı olmuyordu.

 

" Geçmiş zaman için açılan ilk kart Asılan Ruh kartı, bu kart geçmişte bir konuda yargılandığınızı gösteriyor." Dedim,

Ufacık da olsa dudağının kenarı yukarı kıvrıldı.

Biraz bekledikten sonra " Sizin lakabınızın kör falcı olduğunu duymuştum. Ne kadar doğru olduğunu merak ediyorum." Dedi,

Burada ki insanlara göre fazlasıyla düzgün bir konuşma tarzı vardı. Buralardan değil miydi?

" Evet doğru duymuşsunuz. Gelecek için fal bakmadığımdan dolayı uydurulmuş bir şey." Dedim fakat neden ona bir açıklama yapmıştım ki? Normalde olsa göz ardı ederdim.

Bana bakmaya devam ediyordu, eğer konuşmazsam sadece bakacak gibiydi dayanamayıp, " İkinci kartı seçin lütfen " dedim.

Gözlerini kapayıp tekrar bir kart seçmek için elini uzattı. O kartlara ben ise ona odaklanmıştım.

Yüzü, kıyafeti ve tavırları tam bir Beyefendi gibi duruyordu. Yine de kötülüğün kimden geleceğini bilemezdin, bunu uzun zaman önce anlamıştım.

Bazen dış görünüş sadece süsten ibaret olabiliyordu.

Tekrar kart seçip gözlerini açtı. İşaret ettiği kartı elime aldım ve kendim baktıktan sonra ona çevirdim.

 

" Sarmaşık kartlarından 3.sü, Zehirli Sarmaşık. Yargılandığınız mesele tüm hayatınıza mâl olmuş. Bu bir sarmaşık gibi tüm hayatınızı sarmış. Yani bu olayın hayatınızda önemli bir rolü olduğu anlamına geliyor."

Zehirli olması da kötü anlamda olduğunu işaret ediyordu.

Durgun bir ifade ile bekliyordu, normalde fal tamamlanmadan insanlar tepkiler verir ya da konuşur dururlardı. Fakat o sadece bakıyordu,

" Devam ediyorum?" Diye sordu.

Böyle giderse on dakika içinde falı bitecek gibiydi.

Böyle yapacaksa neden bu kadar uzun zaman satın aldı ki?

Nedense konuşma ihtiyacı duyuyordum.

" Şimdiye kadar açtığımız kartlarla bir sonuca varamayız, en sonunda tüm kartlar açılınca bir anlama bağlanacaktır."

Aslında bunu en başında söylemem gerekiyordu ama tamamıyla aklımdan çıkmıştı. Durup dururken bunu söylemem de garip olmuştu.

" Anladım" dedi.

"Peki seçin lütfen"

Tuhaf bir şeyler var gibiydi, hissediyordum.

Geçmiş için son kartı da seçti, kartı çevirip baktım. Bu şaşırtıcıydı,

Kartı ona gösterdim, " Bu Görünmez Şeytan, geçmişte bilinmeyen planlar ve görünmeyen oyunlar içinde olduğunuzu gösteriyor."

Değişik geçmiş kart seçimleriydi. Geçmişi pek de iç açıcı değil gibiydi.

Yüz ifadesi biraz olsun değişmemişti. Robot muydu bu adam böyle?

Şimdiki Zamana geçmiştik, onun çıkacak olan falını çok merak etmeye başlamıştım.

" Şimdiki zama-" ben sözümü tamamlamadan konuştu.

"Bu kadar yeterli" dedi.

Kaşlarımı çattım ne demek istiyordu.

" Geçmişe baksak yeterli"

İyi de daha hiçbir şey ortaya çıkmamıştı ki ve sadece bunlarla bir anlam da çıkarılamazdı.

" Kartların hepsini okumazsak açılan kartların bir anlamı olm-"

Değişmeyen yüz ifadesiyle,

" Siyah saç" dedi ve biraz bekledi.

" Siyah da yakışmış ama kızıl çok daha güzeldi."

Anlık şaşkınlığımın boyutu gittikçe artıyorken, acaba saçım mı gözüküyor diye odadaki aynaya baktım. Fakat peruk gayet düzgün duruyordu.

Az da olsa gülümsedi, sinirlenmeye başlamıştım. Alay mı ediyordu?

Ne söylemek istiyordu? Saçımın peruk olduğunu bilebilirdi, bu bilmesi imkansız bir şey değildi. Ama kızıl olduğunu nerden biliyordu. Büyük ihtimalle peruk takmaya başlamadan önce beni görmüş olmalıydı.

" Ne demek istiyorsunuz?"

Sinirlendiğimi belli etmemem gerekirken onun soğuk kanlı ve alaycı hali buna izin vermiyordu.

" Amacınız fal baktırmak değilse buradan gidin lütfen!"

Ben öyle söyledikten sonra ayağa kalktı " Dalga geçmiyorum, ciddi olduğumu bilmenizi isterim. Şimdilik gitmek zorundayım, kusuruma bakmayın lütfen."

Arkasına dönmeden önce " Tekrar görüşmek üzere." Deyip kapıya yöneldi,

Bu neyin nesiydi böyle? Bundan ne çıkarmam gerekiyordu?

Şaşkınca arkasından bakarken boynunda bir iz olduğunu gördüm.

Bu olanlar bana hiç mantıklı gelmiyordu. Parasını verip en fazla süreyi satın almış olmasına rağmen daha falın yarısına kadar gelmemişken gideceğini söylemişti. Üstelik daha adını bile bilmediğim o adamda garip bir şeyler var gibiydi. O kapıdan çıkıp giderken mal gibi kalan ben olmuştum.

Bu bir ilkti,

Biraz da olsa kafamı toplayıp acele ile peşinden aşağıya indim. Bu öylesine görmezden gelebileceğim bir şey değildi. Kafenin içinde olmadığını görünce çoktan gittiğini anladım. Hesap kesilen yerde bekleyen patron ile göz göze geldik. Çatık kaşları ile bana doğru gelmeye başladı.

Şimdi ona ne diyecektim ki?

" Bir sorun mu var?" Bunu asabi bir şekilde sormuştu.

Bir sorun olmadığını göstermem gerekiyordu, sakin davranmalıydım.

"Az önce falına baktığım adam gitti mi?"

Yüz ifadesi çok sert duruyordu, ürkmemek elde değildi.

" Evet az önce gitti. Bir şey mi oldu?"

Eğer oldu deseydim, peşinden gideceğinden emindim.

" Hayır olmadı, sadece bir şey düşürmüş onu verecektim. Onun adını biliyor musunuz?"

Bakışlarını kapıya çevirdi.

" Hayır bilmiyorum. Zaten ilk defa buraya geldi, gözüm de pek tutmadı. Düşürdüğü şeyi kasaya bırak bir daha gelirse ben veririm." Dedi.

Patron göz önünde bulundurulduğunda öyle Beyefendi görünen birine böyle şeyler söylemesi komik duruyordu.

Bakışlarımı kaçırdım, salak kafam neden yalan söylemiştim ki!

" Gerek yok ben veririm." Dedim ve hızla üst kata yöneldim.

 

Kalan saatleri geçirmiştim ama kafam yerinde değil gibiydi. İşim bitince hiçbir şeye bakmadan doğruca eve gittim.

Böyle olaylar yaşayınca insan kendini tedirgin hissediyordu. Ömrüm boyunca böyle bir çok olay yaşamıştım, izniniz olmadan insanların size olan ilgisi hoş bir şey değil tam tersi rahatsız edici bir durumdu.

İnsanların gözüne batmamak sıradan bir hayat yaşamak istedikçe bir yerden patlak veriyordu. Bu ailemin laneti miydi? Ya da günahlarımızın bir bedeli miydi?

Odama kapanıp, yatağıma uzandım. Yorganı kafama kadar çektim.

Her zaman hissettiğim rahatsızlık duygusuna ek olarak bir de o garip adamın verdiği bu tuhaf his nefesimi kesiyordu.

Düz beyaz tavanı izlemek bir alışkanlıktan ibaretti.

Odam soğuk değildi ama ben üşüyordum. Acaba annem de üşüyor muydu?

Anne, günahların sana karşı da soğuk değil miydi?

Kapının önünden gelen sesleri duyunca bakışlarımı oraya çevirdim. Bir ses vardı ama görüntü yoktu.

Gözlerimi kapayıp derin bir nefes aldım,

" Hâle, gelebilirsin"

Utangaç bir şekilde kapıyı açtı.

" Uyandırdım mı?"

Az önce baktığımda uyuyordu. Ne ara uyanmıştı?

" Uyumadım" dedim.

Kapıda sessizce bekliyordu, yorganın bir kısmını açtım.

" Üşüme buraya gel" dedim.

Oysa üşüyen bendim,

Bunu bekliyormuş gibi hemen yanıma uzandı.

" Aslında üşümedim ama bu gece seninle uyuyabilir miyim?"

Sırf benimle uyumak için her gece bekliyordu. Bana karşı olan bu tavırları beni korkutsa da başka çaresinin olmadığını göz önünde bulundurursak onu yalnız bırakmaya hakkım yokmuş gibi hissediyordum.

Ne kadar sevecen biri olmasam da diğer aile üyelerinin eksikliği yüzünden her şeyi benim yapmam gerekiyormuş gibi hissediyordum.

Hâle ile babalarımız farklıydı, onunla hem çok benzer hem de çok farklıydık.

Anneme rağmen yaşamaya çalışıyorduk, galiba en büyük benzerliğimiz buydu.

Hemen uykuya dalmıştı. Şimdi düşünüyordum da onun yaşındayken bile hiç bu kadar hızlı uykuya dalamazdım. Düşünecek, o zaman bile endişelenecek çok şeyim vardı.

Yine o garip rüyalardan göreceğimi biliyordum. Hâle'ye sırtımı döndüm ve gözlerimi kapadım. Öylece beni görsün istemiyordum.

Rüya gördüğüm sırada ses çıkardığımı biliyordum. Bunu uzun zaman önce anlamıştım.

Bazen gözlerimi açınca Hâle'nin korkmuş bir şekilde bana baktığını görürdüm. Korkmasına rağmen her fırsatta benimle uyumak istiyordu. Bu onun kendince ve elinden geldiği tek yolla yardım ediş şekliydi.

Beni o halde birinin görmesi çok rahatsız etse de onu kıramıyordum.

Düşünceler akarken, zihnim karanlığa gömülmüştü.

 

Neler olduğunu algılamaya çalışıyordum. Bu sefer yine çamurlu bir yoldayım ve yine hiçbir şey göremiyordum. Etrafı göremesem de her rüya da farklı bir yerde olduğumu düşünüyordum. Artık bundan bıksam da yine de ilerlemek istiyordum. Çamurda kalmayacaktım,

Gördüğüm her rüya aynı olmasa da hepsi kasvetli havaya sahipti.

Zar zor bir adım attım. Etrafta çamur kokusuyla karışık tuhaf bir koku daha vardı.

Anlık gelen hisle aniden arkamı döndüm. Hiçbir şey göremeyecegimi düşünürken falına baktığım o garip adamı arkamda görmeyi beklemiyordum.

Gözlerim şaşkınlıkla açıldı. İfadesiz suratıyla bakarken birden ozumdan tutup çamura çekti, bu sefer ikimiz birlikte çamura düştük. Daha doğrusu o çamura ben ise onun üzerine düşmüştüm.

Hızla doğruldum. " Sen neyin nesisin?" O kadar çok bağırdım ki etrafta yankılanan sesim bile uzun bir süre havada kaldı.

İfadesi tıpkı o gün ki gibiydi, umursamaz ve soğuk...

Hâlâ çamurun içinde boylu boyunca yatıyordu.

" Biliyordum" dedi,

Kaşlarımı çattım, neyi biliyordu?

" Biliyordum, kızıl saç" dedi ve durdu.

Cümlesini bile tamamlamıyordu. Yukarıdan ona bakarken uzandığı çamurlu yere rağmen üzerinin temiz olması dikkatimi çekmişti.

Bakışlarımı ayaklarıma indirdim, oysa benim ayaklarım çamur içerisindeydi.

Sinirle yakasından tutup hesap soracakken gözlerimi açtım.

Boş duvarı görünce algım yerine gelmeye başlamıştı. Söyleyeceklerim vardı neden şimdi uyanmıştım ki?

Bu neydi şimdi, gördüklerim arasında en anlamsız rüyaydı. Tam yakasından tutacakken ki bakışları tıpkı o gün ki bakışları gibiydi. Neden bana öyle bakıyordu?

Arkama dönüp Hâle'ye baktım, hâlâ mışıl mışıl uyuyordu. Demek ki bu defa rüya gördüğüm sırada ses çıkarmamıştım.

Başımı yatağın başlığına yasladım. Sakin olmalıydım, düzgün düşünmem gerekiyordu.

Onu gördüğümden bu yana çok mu kafama takmıştım? Rüyama girecek kadar mı düşünmüştüm onu?

Oysa abartılacak bir şey de yaşamamıştık. Bana kötülük yapmamış ya da bana asılmamışken neden bu kadar beynimi kurcalıyordu.

Sadece gördüğüm birinden etkilenip böylesi bir duruma düşecek de değildim.

Ben düşüncelere dalmışken mutfaktan gelen sesleri göz ardı etmiştim ama kokular gelmeye başlayınca yataktan çıkıp mutfağa yöneldim. Annem acıkmış mutfakta atıştırıyordur diye düşünürken annemin kahvaltı masası hazırladığını gördüm.

Şaşkınca ona bakarken geldiğimi fark etti ve " Uyandın mı? Git kardeşini de uyandır" dedi ve tekrar uğraştığı şeye döndü.

Hâlâ rüyada mıyım diye düşünmeden edemiyordum. Kesinlikle bir şeyler oluyordu.

" Ne bu halin?" istemsizce çıkışarak söylemiştim.

Beni mi sınıyordu bu kadın?

Tezgahta bir şeyler doğrarken konuştu,

" Sadece dediğimi yap." Dedi

Bana bakmıyordu bile ve bu beni daha çok sinirlendiriyordu. Göğsümde biriken sinir nefes almamı zorluyordu. İçimde taşan öfkeyle bir anlık masadan elime aldığım bir tabağı duvara fırlattım.

" Ne bu halin dedim sana" o kadar çok sinirliydim ki sesimi kontrol edemiyordum.

Biliyordum ki bir şeyler çeviriyordu.

Hâle korkuyla koşarak mutfağa geldi." Ne oldu abla?"

Gözlerindeki telaşı gördüğümde az çok kendimi toparlamaya çalıştım.

Ben yirmi yedi yıllık hayatım boyunca annemin hiçbir zaman kahvaltı hazırladığını hatırlamıyordum.

" Bir şey yok kızım, birlikte kahvaltı yapacağız ." Dedi,

O kadar umursamazdı ki ağlamak istiyordum sadece,

Hâle şaşkınca " Sen mi hazırladın" dedi.

Gülümsedi " Evet"

Tam bir şey diyecektim ki

" Biri daha gelecek, o gelince hep birlikte kahvaltı yapacağız" dedi.

Bu kimden bahsediyordu? Duygularıma fazlasıyla hakim olmaya çalışıyordum ama o zorlamaya devam ediyordu.

Yanına yaklaşıp yakasından kavradım " Kim? Kim gelecek?"

Hâle için sakin kalmaya çalışıyordum ama şuan bu yapamayacağım bir şeydi.

Kaşlarını çattı ve elimi itti. " Bırak beni be" dedi.

Bir anda aklıma geldi dün eve geldiğimde içki şişeleri görmemiştim. Dün gece içmedi mi?

Elimi yakasından indirdim.

Sakince konuştum, " Kim için bunlar? Hangi adam için bu hallerin?"

Boş bakan gözlerini devirdi. " Bu gereksiz sinirli hallerini bırak. Kendi evime kimi çağıracağımı sana mı soracağım." Dedi.

Bakışlarımı yere indirdim ve bir nefes almaya çalıştım.

Sakin olmak imkansızdı, " Evde Hâle varken hangi piçi eve almaya cüret ediyorsun. Seni daha önce bu konuda uyarmıştım."

Bundan sonrası benim için bir rüyadan ibaret gibiydi. Hazırladığı her şeyi kırıp dökmek istedim.

Çıldırmamanın imkansız olduğu bir andı. Bunca yıllık birikmişlik değildi , bu sadece birinin birine verebileceği zararın bir göstergesiydi.

Ve her zaman şiddete karşı olan ben şuanda çıldıran insanlari daha iyi anlıyordum.

Masada ki her şeyi yerle bir edecekken Hâle kolumdan tuttu,

Ağlayacak gibi olan sesiyle " Abla, sakin ol. Kendini sıkma, nefes al lütfen."

Bazen kendime inanmıyordum şuan da o anlardan biriydi. Kendimi sıkmaktan vücudum kaskatı kesilmişti.

O sırada kapının zili çaldı, bahsettiği kişi gelmiş olmalıydı. Kaskatı kesilen vücudumu nasıl bir hızla kapıya kadar attığımı bilmiyordum. Oysa hareket edemeyecek kadar hissetmiyordum.

Hızla kapıyı açtım, cinnet geçirmek böyle bir şey olsaydı galiba.

Karşımda dün ki adamı görünce vücudumdaki tüm kan akışının hızı adeta hızlanmıştı. Tıpkı donan bir nehrin aniden çözünmesi gibiydi. Neler olduğunu anlayamadan karanlığa gömülmem bir olmuştu.

Oysa soracağım bir hesap vardı daha...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%