Yeni Üyelik
5.
Bölüm

DEMİR'İN EVI

@madamenur

15 Aralık..

Genç adam gelmişti yeniden onun evine...
Evdeki buram buram kokusunu içine çekti. Onun kokusunu ayırt ediyordu...

Kendisi küçük kızının evindeydi ama Safir yukarda rüya görmekle meşguldü.

Rüyasında Safir onun kurdu ile tanışıyordu sadece. Bu harika bir tanışma sayılmazdı çünkü kurdu rüyanın sonunda dişlerini Safire saplıyordu.

Bu aslında gerçek hayatta da olması gereken bir şeydi.

Kendisinin olduğunu herkesin bilmesi gereken bir ritüeldi bu.

Safire kurt dişlerini çıkarıp sapladığında kokusu tamamen kıza geçecekti.

Ama Safir bir kurt olmadığı için Safirin kokusu Demire geçemezdi...

Demir buna üzülmüyordu çünkü onu bulmuştu ve önemli olan oydu.

Bunları düşünürken küçük kızının annesi ve babası oturma odasına geldi.

Demirle konuşmak için mutfakta hazırlık yapıyorlardı.

Ne kadar inkar etmeye çalışsalarda Demirden çok korkuyorlardı.

Çünkü Demir Safiri bulduğunda onu ilerde alacağını söylemişti.

Safirin ailesi bunu duyunca 3 kez kaçmaya çalışmış ama her seferinde Demirle karşılaşmışlardı.

Demir, Safiri annesinin karnındayken hissetmişti...

Ama onu bulması 10 yıl sürdü. Daha Safir 10 yaşındayken...

Gençti o zaman tek derdi hemen kızı yanına almaktı.

Ne yazık ki kız daha çok küçüktü ve ailesi çok yalvarmıştı Demir'e biricik kızlarını almaması için...

Demir, Safirin ailesinin yüzüne bakarak konuştu.

Kadın çaresizce ağlıyordu sadece...

Demirin neden bugün onların evine geldiğini iyi biliyordu...

"Safiri alacağım." dedi genç adam sert sesiyle.

"Ama o daha çok küçük Demir... 19 yaşında daha" dedi kadın ağlayarak ama Demirde tek bir vazgeçiş ve merhamet kırıntısı göremedi.

"9 yıldır büyümesini bekledim zaten Sevda hanım. Şimdi onu yanıma alacağım bundan sonraki yaşamı benim yanımda devam edecek." diyerek kendinden emin bir sesle konuştu Demir. Alması lazımdı artık onu.

Genç kadın çaresizlikle sordu genç adama.

"Peki nasıl alacaksın onu yanına?" diye sordu bu kez Safirin babası. Adamınrin elinden hiç bir şey gelmiyordu ve tek evlatlarının öylece elinden kayıp gitmesine dayanamıyordu...

"Siz gideceksiniz 2 hafta sonra market bahanesi ile evden ayrılıp merkezdeki evinizde kalacaksınız.
Ben de gelip o gece Safiri alacağım." dedi.

"Ayrıca uzun bir süre gelmeyin Safir, olurda buraya gelecek olursa sizi görmesini istemiyorum." diye ekledi.

"Peki hiç mi göremeyeceğiz onu?" diye sordu kadın...

"Safir benden gidemeyecek duruma gelene kadar görmeyeceksiniz. O duruma geldiğinde zaten sizin yanınızda kalmaz o zaman görürsünüz."
dedi ve arkasına dönüp gerisinde ağlayan zavallı bir anne ve onu teselli etmeye çalışan bir adam bırakıp evden çıktı.

Safiri götürmeye çalışmayın gibi sözlere girmemişti.
Götürürlerse başına neler geleceğini Demir iyi biliyordu.

Genç adam heycanla iki haftanın geçmesini beklemiş ama onu alacağı gece dolunay yüzünden alamamıştı.

Kurdu kızı ne kadar istesede kendine hakim olmaya çalışarak sadece kızın evinin yakınlarında dolaşmıştı.

Kendiside kızın penceresinde bıraktığı pati izinden habersizdi...

Günümüz 29 Aralık...

Sabah gözlerimi açtığımda başımda bekleyen bir çift gri göz görüp hızla kendimi geriye attım.

Ah bu adam sabah sabah başımda bu şekilde ne arıyordu?

Hızla geri kaçınca sırtımı şömine karıştırmak için kullandığımız demire sertçe vurmuştum.

Acıyla inlediğimde Demir hızlıca yanıma gelip konuştu.

"Neden dikkat etmiyorsun Safir!?" diye resmen azarladı.

Azarlaması ile ağlama isteğine engel olmaya çalışıyordum.

"Ah sırtım... Sırtım çok acıyor..." diye inleyerek konuştum. Ağlamak üzereydim...

Kocaman ellerini bana doğru uzatarak, bel boşluklarımı tutup beni ayağa kaldırdı.

Sanki hiç bir ağırlığım yokmuş gibi beni çok rahat kaldırmıştı.

Artık karşı karşıya duruyorduk, şöminenin önünde.

Yukardan gözlerime ilgiyle bakıyordu.

Aramızda inanılmaz bir boy farkı vardı.

Gece kahverengi olarak gördüğüm saçları ve sakalları siyahtı.

Renk körü mü olmuştum?

Hâlâ elleri belimdeydi ve sıkıca tutuyordu.

"Sırtına bakabilir miyim?" diye sordu kısık bir sesle...

"Y-yok ben hallederim bakma." dedim.

İlgisi ağlamak istememe neden oluyordu.

"Utanıyor musun?" diye sordu bu kez...

Cevap vermedim bakışlarımı gri gözlerinden çekip başka tarafa çevirdim...

"Sırtına bakmam gerekiyor... Söz veriyorum canını yakmayacağım..." dedi fısıltıyla.

"Tamam ama lütfen dikkatli ol çok acıyor..." dedim ağlamaklı bir sesle...

O ilgilendikçe ağlamak üzere oluyordum.

Belimden tutarak beni yavaşça arkama döndürdü.

"Hırkanın fermuarını aç istersen." dedi.

Mantıklıydı.

Tam elim fermuarıma gidecekken durdum.

Hırkanın altında sadece sütyen vardı...

"Ben açamam olmaz!" diye panikle konuştum.

"Safir hırkan çok kalın altına giydiğin şeyi yukarı sıyırmak daha kolay olur." dedi o da fikrini söylerek.

"Olmaz... Çünkü ben hırkanın altına hiç bir şey giymedim..." dedim içime kaçmış fısıltı gibi bir sesle.

Duyduğundan bile emin değildim.

Belimdeki elleri sıkılaştı bir anda. Korkutucu bir sesle konuşmaya başladı.

"Hiç bir şey mi giymedin...?" dedi ama sesi çok tuhaftı.

"Sadece sütyen var..." dedim utanç içinde.

Tanrım resmen tanımadığım bir adamla iç çamaşırımı konuşuyordum utançtan ölmek üzereydim.

Elleri daha da sıkılışarak derin bir nefes koyverdi.

"Pekâlâ o zaman hırkanı yukarı sıyıracağım." dedi ve ellerinden birini belimden çekerek, hırkanın eteklerini tuttu.

O hırkamı yavaş yavaş yukarı sıyırmaya başlığı zaman artık kulaklarım uğulduyordu.

Çok utanıyordum çok çok fazla.

Elini durdurup konuştu.

"Nefes al Safir... Kalp atışlarını buradan duyuyorum." dedi ve beni bu daha fazla utandırdı.

Tamamen sıyırarak yarama baktı.

"Morarmış..." dedi ama sesi daha çok sinirli gibiydi.

"Ah Demir bir şeyler yap çok acıyor..." dedim. Çok acıyordu.

"Tamam kar koyabiliriz bu morarmayı geçirir" dedi ve hırkamı serbest bıraktı.

Ben de ona doğru döndüm ve konuştum. Daha fazla acıya dayanamayarak ağlamaya başladım.

"Bu senin suçun, senin yüzünden vurdum sırtımı." dedim göz yaşları içinde.

Gözlerimi kırpıştırarak yüzüne baktım.

Sinirle çenesi seğiriyordu.

Ben ağlamaya devam ettim.

"Çok üzgünüm o şekilde korkacağını düşünmedim. Seni ağlatmak istemedim, lütfen ağlama" dedi ama sesi daha çok acı çekiyor gibiydi.

"Canım çok acıyor..." dedim göz yaşları içinde.

"Biliyorum geçireceğim merak etme..." dedi ama sanki o acı çekiyordu.

Sonra arkasını dönerek pencereye yaklaştı ve pencereyi açıp önüne biriken karlardan aldı. Yeniden pencereyi kapatıp yanıma geldi.

"Yeniden sırtını açıp bunu koymam gerekiyor." dedi.

Başımı salladım sadece. Utanmamam için sürekli kendini açıklamaya çalışıyordu.

Arkamı döndüm ve sırtımı açmasına izin verdim.

Yeniden hırkamı yukarı sıyırdı.

Sırtım tamamen gözlerinin önüneydi. Tanrım çok utanç.

Yutkunuş sesi duydum arkamdan. Bu daha fazla gerilmeme sebep olmuştu.

Yapması gereken şeyi ona hatırlatmak için boğazımı temizledim.

Boğuk bir sesle konuştu.

"Bembeyaz tenine mürekkep sıçramış sanki..." dedi.

"Demir konuşma böyle lütfen koy şunu. " dedim çaresizlik içinde...

Yavaşça karı morluğun üzerinde gezdirmeye başladı.

Soğuk kar tenimi ürpertiyordu ve tüylerimi diken diken ediyordu.

Bir kaç dakika daha gezdirdikten sonra bıraktı ve konuştu.

"Şimdi benim evime gitmemiz gerekiyor Safir. Hazırlanmaya başla." dedi. Ne?

Neden Demirin evine gidiyorduk.

"Neden senin evine gelmem gerekiyor?" dedim şüpheyle.

Bu adam beni korkutuyordu.

"Korkulacak bir şey yok. Bu daha güvenli çünkü ailen gelemez bu hava da. Sen de benim evimde kalarak daha güvende olacaksın." dedi açıklayarak.

"Hayır annemleri burada bekleyeceğim. Sen çok istiyorsan gidebilirsin ama ben kalacağım." dedim kendimden emin bir sesle.

"Safir hazırlan dedim. Akşam olmadan evime ulaşmalıyız." dedi sinirli bir sesle.

"Ben de gitmeni söyledim. Git Demir..." diye konuştum.

"Safir anneni arayacağım şimdi ve sen benimle gelmek zorunda olacaksın." dedi o da kendinden emin bir sesle.

Sonra telefonunu çıkararak annemi aradı.

57 dakika sonra.

Evden çıkıyorduk artık.

Demir yanımda annemi aramış ve annem 'onunla gitmem gerektiğini evimizin güvenli olmadığını' söylemişti.

Ne zaman gelecekleri belli olmadıkları için küçük bavuluma gerekli olan her şeyimi almıştım.
Hatta mumlarımı bile. Demir onları söndürmüş olmalıydı çünkü sabah hepsi sönmüştü.

Kendime küçük bir sandviç hazırlayarak doyurmuştum.

Demire sorunca sandviçime iğrenç bir şey gibi bakıp beni reddetmişti.

Demir daha sonra, Göktuğ adında bir arkadaşını aramış ve arabasını istemişti.

Şu an evin kapısını kitlemiş dışarda bekliyorduk.

Sessizliği bozan Demir oldu.

"Sırtın ne durumda?" diye sordu.

"Daha iyiyim teşekkür ederim..." dedim bende.

"Tamam daha dikkatli ol." dedi bu kez.

Cevap vermedim.

Hava çok soğuktu ve kar yağıyordu yine ama gece ki kadar şiddetli değildi.

Demirle bizim evin verandasında bekliyorduk. Çok geçmeden evimin önüne kocaman bir arazi aracı yaklaşmaya başladı.

Tam evin önünde durdu ve ben arabadan çıkan kişiye baktım.


YENI BÖLÜM GELDI ARKADAŞLAR OY VE YORUMLARINIZI BEKLIYORUMM...

Loading...
0%