@madamenur
|
Demir'in sorusuyla taş kesilmiştim olduğum yerde. Telefonum elinde sinirle ekrana bakıyordu. "Sen ne hakla benim telefonumu karıştırıyorsun?" Dedim öfkeyle. "Soruma cevap ver Safir! Emre kim!?" Dedi. Sinirlenmeye hakkı mı vardı? "Sana ne Demir? Hayırdır kişisel alanıma müdahele ettiğin gibi, kişisel eşyalarıma mı dadandın?" Dedim onun gibi öfkeyle. Hızla yanıma geldi. Telefonumu bana doğru uzattı ve aynı öfkeyle konuşmaya başladı. "Sana güzelim diyor! Kim bu lavuk? Cevap ver bana!" Dedi öfkeyle. Aynı zaman da telefonumdan Emre'nin güzelim yazdığı mesajı gösteriyordu. Aslında amcamın oğlu diyerek sıyrılabilirdim ama beni bu şekilde sorguya çekmesi onunla inatlaşmama, inadına gitme isteğine neden oluyordu. "Bu seni ilgilendirmez..." Dedim ama tepkisini ölçemediğim için fısıltı gibi çıkmıştı sesim. "Demek öyle. Nerden tanışıyorsun bunla sosyal medyadan mı? Sevgilin mi bu lavuk Safir!?" Dedi. Ama tüm tüylerim diken diken olmuştu. Çünkü ses tonu o kadar tehditvari çıkmıştı ki, cevap vermemek elimde değildi. "Hayır..." Dedim sadece Demir'in gücü beni korkutuyordu. "Kim o zaman bu!?" Dedi yine aynı ses tonunda. "Amcamın oğlu. Kuzenim hollandada zaten." Dedim. Demir'e açıklama yapmak istemiyorum ama elimde değildi ses tonu bana her şeyi yaptırabilirdi. "Nerden güzeli oluyorsun?!" Dedi bu kez. Ah artık sorgulamasa olmaz mıydı? "Ah bilmiyorum Demir. Zaten neden yazdığı hakkında bir fikrim de yok." Dedim. Basını salladı beli belirsiz ama hâlâ öfkesi durulmuş değildi. "Artık telefonumu alabilir miyim?" Dedim ve telefonuma doğru uzandım. Ama Demir kolunu yukarı kaldırarak telefonumu almama engel oldu. "Demir ver şunu." Diyerek bir kez daha uzandım ama bunu yapmam iyi olmamıştı. Bedenimi Demir'e yaslamıştım. Tüm bedenim Demir'in sert bedeni üzerindeydi. Bunun beni utandırmasını bir kenara bırakarak telefonuma uzanmaya çalışıyordum. "Bir şartla veririm." Dedi. Sesi keyifli çıkıyordu sanki? "Şart falan yok. Hadi ver şunu." Dedim kolu o kadar havadaydı ki benim onu almam imkansız bir şeydi. "Hayır şartlar var yavrum. Eğer sen bu lavuğu yanımda engellersen veririm telefonunu." Dedi. Benden istediği şeyin farkında mıydı? Emre benim kuzenimdi sadece. "Saçmalama Demir. Emre benim sadece kuzenim." Dedim ve yeniden uzandım. "Bu sana güzelim diyeceği anlamına gelmiyor. Ayrıca adını söyleyip durma şunun." Dedi bu kez sesi kızgın geliyordu. "Sen de güzelim diyorsun?" Dedim merakla. Kendi diyebiliyor, kuzenim mi diyemiyordu? "Lan sen beni o ibneyle aynı kefeye mi koyuyorsun." "Tamam engelleyeceğim ver şunu." Dedim konuyu değiştirmeye çalışarak. Kolunu aşağı indirdi ve yavaşça bana uzattı telefonu. Elime aldım ve ekrana baktım. Demir benimle beraber ekrana Emre'yi engellemem için dikkatle bakıyordu. Gözlerimi pencereye çevirdim ve yüzüm korkmuş gibi bir hâl aldı. "Demir dışarıda-" dedim sadece. Demir baktığım yere arkasını dönerek baktı. Şimdi Safir! Hızla Demir'in yanından koşarak merdivenlere yöneldim. "Hay sikeyim!" Dediğini duydum arkamdan Demir'in. Merdivenleri üçer beşer çıkmaya başladım, arkamdan Demir'in adım seslerini duydukça daha fazla heyecanlanıyordum. Bana verilen odanın kapısına gelmiştim. Heyecandan ellerim titrerken kapıyı açmaya çalışıyordum. Belime sarılan kollarla hızla geriye çekildim! Demir beni sert bedenine çarpınca refleksle çığlık attım. Nasıl bu kadar hızlı gelebilmişti? Diğer kolunu da belime dolayarak üzerime doğru eğildi. Yavaşça kulağıma yaklaşarak konuştu. "Nereye kaçabileceğini sandım yavrum?" Dedi boğuk kalın sesiyle. "Demir bırak beni!" Dedim. Aynı zamanda kollarından kurtulmaya çalışıyordum. Ama kalın kolları belimi baya sıkıyordu. "Şhh anlaşılan sözümüzde duramıyoruz ver bakalım telefonunu bana küçük yalancı fare" Dedi. Ne fare mi? "Tamam ama önce nefes almama izin ver." Dedim. Ama sesimi mağdur, üzgün gibi çıkarmaya çalışmıştım. "Pekâlâ yanlış bir şey yapmayacağına inanıyorum Safir." Dedi ve kollarını belimden çekti. Beni bırakmasını fırsat bilerek hızla odanın içerisine girdim. Arkamdan kapıyı kapatmaya çalıştım ama Demir tek eliyle kapıyı tuttu. Tek eliyle, benim tüm bedenimle itmeye çalıştığım kapıyı, kapatmama izin vermiyordu. Bu adamla bir yerlerim kırılmadan nasıl yakın olmuştum? Bunları sonra sorgulayacağım şimdi şu Demir'den kurtulmam gerekiyor. "Safir çekil kapının arkasından, sana zarar vermek istemiyorum." Dedi. "Demir git rahat bırak beni artık!" Dedim bağırarak. Sinirli değildim. Kapıyı bırakarak yatağın üzerine çıktım. Demir'de o sırada içeri girdi. Yatağın üzerinde olmama rağmen nasıl hâlâ boyu benden uzun duruyordu? "Botlarla evde gezdiğin yetmezmiş gibi bir de yatağa mı çıktın? Ne kadar ayıp." Dedi ve yavaş yavaş üzerime yürümeye başladı. Kalbim lütfen daha hızlı atma. Yavaş yavaş yürüdü ve yavaşça dizlerini yatağa yasladı. Ben ne olduğunu anlayamadan ayak bileğimden tuttuğu gibi yatağa sırt üstü yatmamı sağladı. Ağzımdan çıkan çığlığım tüm odada yankılandı. Demir iri bedeniyle hızla üzerime çıktı. Ellerinden biri belimi tutmuştu. "Demir..." Dedim fısıltıyla. Gri gözleri farklı bir renge bürünmüş gözlerime bakıyordu. Ellerinden birini benim iki yanımda duran bileklerime sardı. İki kolumu tek eliyle yukarı kaldırıp, başımın üzerine gelecek şekilde, bileklerimdem tutarak yatağa bastırdı. Şimdi savunmasız bir şekilde Demir'in altında bekliyordum! Bileklerimi çekmeye çalıştım ama bu nafile bir çabaydı. Ben hâlâ durduğumuz pozisyona bakarken, o elimde duran telefonumu hızla alıp, ellerini benden çekerek üzerimden kalktı. Ben hâlâ şok olmuş bir şekilde Demir'e bakıyordum. Bir kaç saniye sonra yatakta oturur pozisyona geldim. "Al bakalım. Engelini kaldırdığını görmeyeceğim!" Dedi sert, otoriter sesiyle. Çıkmak için kapıya yöneldi geniş sırtı bana dönüktü. "Emredersiniz!" Dedim ben de sinirle. Yönünü bu kez bana çevirdi. Zaten aramızda bir kaç adımlık mesafe anca vardı. Üstten bakışlarını bana gönderdi. Çok muzip bir şekilde bakıyordu bana, ne diyeceğini çok merak etmiştim. "Genelde yatakta emrederim güzelim, bu söylediklerimi yanlış anlama..." Dedi. Gri gözlerindeki parıltılar beni geriyordu! Bu adamın aklı, fikri, zikri sadece yatak yorgan mıydı? Utançla bakışlarımı kaçırdım. Konuğu değiştirmek adına aklıma takılan soruyu sordum. "Demir biz kahvaltı yaparken sen kalktın, gittin ya. Dışarda hırıltılar duydum ben o ses neydi?" Dedim. Bu kez kaşlarını çattı. "Emin misin yanlış duymuş olabilirsin?" Dedi. "Eminim bir sürü hırıltılar sanki kurt gib-" hızla böldü. "Köpekler olabilir kendi aralarında kavga ederler boşver düşünüp kendini korkutma." Dedi ve bir şey dememe izin vermeden konuştu yeniden. "Bu akşam bugün kaçtığın arkadaşlarla ateş yakacağız sen geleceksin benimle." Dedi. O toplumun bakışlarını sevmemiştim. "Ben gelmesem olmaz mı sen git. Ben uyurum zaten." Dedim. Onaylamazsa başını iki yana salladı. "Sen de olmak zorundasın yanımda. Hem seni evde tek bırakmam doğru olmaz. Ayrıca efsaneler, hikayeler anlatılır genelde. Eminim sen de keyif alırsın." Dedi. "Tamam olur." Dedim sadece. Çok geçmeden arkasında dönüp gitti. Telefonumdan annemi aradım ama ulaşılamıyordu. Babama da aynı şekilde. Sıkıntıyla soluyarak duşa girmeye karar verdim. Odamda minik bir ebeveyn banyosu vardı. Küçük bir de küvet. Telefonumdan saatte bakınca 17:47'yi gösteriyordu. Nasıl bu kadar hızlı zaman geçmişti? Bavuluma uzanarak havlumu, duş jeli, şampuanımı ve lifimi, aldım. Duştan sonra giyeceğim şeyleri kenara bıraktım. Bavulumdan mumlarımı çıkarıp bavulumdan aldığım çakmakla yaktım. Hava kararıyordu bunlar odada hem güzel koku hem de loş bir ortam yapacaktı. Üzerimdeki bana ait olmayan kazağı çıkardım peşinden tüm her şeyi. Havluma sarılarak eşyalarımı alıp duşa geçtim. Sıcak suyu ayarlayarak küvete dolmasını bekledim. Sonunda hazır olunca yavaşça oturdum sıcak suyun içine. Bu çok ama çok iyi hissettirmişti. Ne kadar kaldım sıcak suyun içinde bilmiyordum güzelce kendimi temizlemiş. Uzun saçlarımı yıkamıştım. Su artık ılık bir hâle gelmişti. Yavaşça kalktım ve bedenimi havluya sardım. Saçlarım karıştığı için duşta taradım. Küvetin tıpağını açarak suyu gönderdim. Ev sıcak olsada çok üşüyordum şu an. Duşun kapısından çıktım eve odama doğru yürümeye başladım. O an odanın kapısı açıldı ve içeri Demir girdi! Tanrım kapıyı kitlemeyi unutmuş muydum?! Eli kapıda öylece durmuş, kitlenmiş bir şekilde bana bakıyordu. Havlumu daha fazla sıktım. Havlum kısaydı zaten kalçalımın altında bitiyordu ve ben bu halde Demir gibi birinin karşısındaydım... Gri gözleri siyahın o koyu en can alıcı rengine bürünmüş tüm bedenimi baştan aşağı süzüyordu. Yavaşça yutkundu ve adem elması hareket etti. Bana doğru ağırca bir adım atması nefesimi kesmeye ve ruhumun bedenimi terketmesine yetmişti zaten... Merhabalarrr ben geldimm. Arkadaşlarım merak ettiğiniz şeyleri sorabilirsiniz. Dikkatli olun sizi seviyorum. |
0% |