Yeni Üyelik
13.
Bölüm

•EFSANE

@madamenur

Bedenim titriyordu. Bunun sebebi Demir'in bana
dikkatle bakması mı, yoksa havanın soğukluğu mu anlayamadım.

Demir gözlerini benden bir saniye bile ayırmadan, bana doğru gelmeye başladı.

Yine aynı bakıyordu. Bana o gece kabusu yaşatan bakışları yine aynıydı.

O bana yaklaştıkça ben bir adım geriye çekildim.

Ona nasıl korku dolu baktıysam, adımları durdu.

Bu kez bakışları sinirli bakıyordu bana, başını yukarı kaldırarak boğazından gelen bir hırıltılı ses çıkardı.

Ben kitlenmiş bir şekilde onu izliyordum. Sinirli adımları bana doğru geldi.

"D-dur yaklaşma!" Dedim panikle.

Üzerimdeki havluyu o kadar sıkı tutuyordum ki, eğer yere düşerse olacakların haddi hesabı yoktu.

Kararmış gözleri, gözlerime dikkatle bakıyordu.

Üzerime yürümeye devam etti durmadan.

Yürüdü ve tam önümde durdu.

Gözlerine bakmadım. Utançtan artık her yerim kızarmış gibi hissediyordum.

Hâlâ önümde, üzerimde dikkatli bakışlarını hissedince yavaşça fısıldadım.

"Demir..."

Yutkunma sesi geldi kulağıma.

"Şhh sakın... sakın şimdi adımı bu şekilde söyleme..." dedi. Sesi acı çekiyormuş gibi ve boğuk bir tonda çıkmıştı.

"Neden duşta giyinmedin?" Diye sordu bu kez aynı boğuk sesle.

"Ben..." devamını getiremedim. Çünkü bana bu şekilde bakması beni çok utandırıyordu.

Neden hâlâ gitmiyordu? Neden bana bu utancı yaşatıyordu.

"Sen ne?" Dedi sesi her saniye daha mı korkunç bir hâl alıyordu?

"Ben senin odaya geleceğini düşünmedim." Dedim zorlukla. Sesim içime kaçmış gibiydi.

Cevap vermedi öylece durmaya devam ediyordu.

Korkarak kafamı yukarı kaldırarak gözlerine baktım.

Kelimenin tam anlamıyla bakışları tüylerimi diken diken etmişti.

Bedenime öyle dikkatle bakıyordu ki bu beni dehşete düşürdü.

Çünkü bakışlarında beni korkutan şeyin ne olduğunu daha önce deneyimlememiş olsam da, bu bakış apaçık ortadaydı.

Demir bana geri dönülemez bir tutkuyla bakıyordu...

Bedenime öyle bir bakıyordu ki tek onaylayan hareketimde beni küçücük yatağıma gömebilir ve kötü sonuçlar doğuracak şeyler yapabilirdi.

Bakışlarındaki tutkudan korkarak fısıldadım.

"Demir bakma artık bana, halimi görmüyor musun?" Dedim. Sesim utançla acı çeker gibi çıkıyordu.

"Safir... gözlerimin buna ihtiyacı var... ilâhi bedenin gözlerimin önünde bu şekildeyken, gözlerime haksızlık yapamam..." dedi.

"Sus." Diyebildim sadece. Ağzımdan çıkan tek şey buydu.

"Çok güzelsin..." diye fısıldadı sadece.

Sonra derin bir soluk aldı bir anda. Bakışları odamdaki pencereye kaydı ve bakışları sinirli bir hâl aldı.

"Şimdi mi gelecek zamanı buldunuz oruspu çocukları!"
Dedi ve bedenime doğru hızla yaklaştı ben ne olduğunu anlayamadan boynuma kısa ama etkili bir öpücük kondurup gitti.

Bense arkasındam hızlı atan kalbimle, utanç içinde kalmış bedenimle geride kaldım.

Anlam veremiyordum. Nasıl bu adamla iki günde bu kadar hızlı ileri gitmiştik?

Yanlıştı bu. Olamaması gereken bir şeydi.

Demir'den etkilenmeye başlamıştım. Ama bana yaptığı şeyler beni korkutuyordu!

Pencerede ne gördü ya da kimi gördü bilmiyordum. Gitmişti.

Hızlıca giyinmeye başladım. Zaten birazdan çıkardık bu yüzden hızlıca saçlarımı da kurutmam lâzımdı.

Gözüm yerde çıkardığım kazağa takıldı. Bir saniye!

Bu kazağı kim giydirmişti bana? Ayrıca ben o soğuktan nasıl grip olmadan öylece kurtulmuştum?

Tanrım neler oluyordu.

Hızlıca montumu, postallarımı,atkı ve beremi alarak odadan çıktım.

Merdivenleri inerek eşyalarımı koltuğun üzerine baktım ve şömineye yaklaştım.

Demir nereye gitmişti acaba?

Şömineneye arkamı dönmüş saçlarımı kurutmaya çalışıyordum. Sanırım evde saç kurutma yoktu.

Ben saçlarımı kurutmaya çalışırken, evin kapısı açılarak içeri Demir girdi.

Ellerinde bir sürü poşet vardı. Saçları kar olmuştu. Dışarıda hâlâ kar yağıyordu.

"Safir gel benimle." Diyerek yürürken, bana ne söyleyeceğinin merakıyla peşinden ilerledim.

Birlikte mutfağa ilerlediğimizde elindeki poşetleri tezgahın üzerine bıraktı.

"Kahvaltı için gerekli şeyleri getirttim." Dedi ve poşetlerdeki şeyleri çıkarmaya başladı.

Çıkan şeyler harika görünüyordu.

Reçel çeşitleri, peynirler, zeytin, toz ve poşet çayları, kahvaltı çikolataları ve fındık kremaları...

Her şey harikaydı ve bir sürü şey almıştı. Bir mahallenin kahvaltılık ihtiyacı buradaydı.

"Beğendin mi?" Diye sordu merakla.

"Bayıldım hem de çok teşekkür ederim." Dedim minnetle.

"Tamam o zaman daha iyilerine geçebiliriz." Dedi.

"Daha iyileri?" Daha iyileri mi vardı.

Başka bir poşetin içinden çıkardıklarıyla ağlayabilirdim.

Marshmallowlar, çikolatalar...

Ve bir sürü abur cubur daha.

"Demir..." Dedim sadece. Elleri hareket etmeyi kesti.

"Bana böyle seslenme..." dedi boğuk bir sesle. Neler olmuştu iki saniyede?

"Nasıl sesleniyorum?" Diye sordum. Bunu çok dile getirmeye başlamıştı.

"İçin gidiyormuş gibi..." dedi bu kez. Ve ben bir şey diyemeden devamını getirdi.

"Böyle seslenirsen kontrolü kaybederim..." dedi.

"B-ben farkında değilim üzgünüm" dedim ne söyleyeceğimi bilmeyerek.

"Biliyorum." Dedi sadece.

"Aslında sağlıksız olduğu için almak istemedim. Ama bir kaç kaçamaktan bir şey olmaz. " dedi abur cuburları göstererek.

"Bence çok güzeller yumuşak şekeri yanımda götüreceğim ateşe tutup kızartacağım onları." Dedim.

Yüzü buruşur gibi oldu ama düzeltti hemen ifadesini.

"Sen bilirsin biz genelde et kızartıyoruz." Dedi.

Bunlar başka bir şey yemiyor muydu?

"Et o kadar sevmiyorum." Dedim ben de.

Alayla yüzüme baktı.

"Çok yazık olmuş." Dedi. Neden böyle konuşmuştu anlayamadım.

"Ne zaman çıkacağız?" Diye sordum.

" İstersen şimdi." Dedi.

"Tamam eşyalarımı alıp geliyorum." Dedim.

Onun üzerinde siyah kabanı vardı altında siyah ince görünen boğazlı bir kazak.

Ben de mutfaktan çıkarak montumu giyindim ve atkımı beremi taktım. Postallarım dış kapının oradaydı.

Yere eğilerek postallarımı giymeye başladım. Tam kafamı kaldırıp Demir'e çağıracaktım ki hemen önümde duruyordu.

İrkilmiştim.

"Demir nasıl bu kadar sessiz gelebildin?" Dedim şok içinde.

Yüzü sabit duruyordu.

"Sen dalgındın sanırım." Dedi. Devam etti sonra.

"Ve unutkansın yumuşak şekerini almayı unutmuşsun." Dedi ve şekerimi bana uzattı.

"Teşekkür ederim." Dedim sadece. Başını salladı belli belirsiz.

Dışarı çıktık. Hava cidden soğuktu.

Demir'le beraber yürümeye başladık karda.

Demir rahat yürüyordu ama ben bata çıka yürüyordum.

Yönümüz ormana doğru gidiyordu. Demir yürememe yardım etmek için, sıcak elini bileğime sardı.

Kalbimin atışları bu eylemiyle hızlandı.

Kocaman elinin tenime dokunmasını dikkatle izliyordum.

Sonunda ormanda loş bir ışık hüzmesi göründü.

Yavaş yavaş ışığa yaklaştık.

Kar aheste aheste üzerimize yağıyordu.

Sonunda yanan ışığa yani ateşe yaklaştığımızda bugün Demir'in evinin oraya gelen insanlar vardı.

Tek bir farkla. Aralarında yaşlı olduğunu düşündüğüm bir adam vardı.

Göktuğ yine yoktu. Onu merak ediyordum çünkü ben evden giderken Demir onun boynunu sıkıyordu!

Tüm gözler bize dönmüştü şimdi.

Ortadaki yaşlı adam "Hoşgeldiniz biz de sizi bekliyorduk ." Dedi.

Hepsi ağaç kütüklerinin üzerine oturuyordu ve dikkatle bize bakıyorlardı. Bileğim hâlâ Demir'in koca avcunun içindeydi.

Bir tane geniş kütük vardı. Iki kişinin rahatca sığacağı. Sanırım Demir'le bizim yerimiz orasıydı.

O kütüğün olduğu yere geçerek yavaşça oturduk.

Demir kolunun birini aşağı indirerek belime sarınca panikle gözlerine baktım.

Muzip bir ifadeyle gözlerime bakıyordu utanç ve öfke dolu gözlerime.

Birinin ince boğaz temizleme sesiyle bakışlarımız ayrıldı birbirinden.

Selin'in yanında oturan başka bir kadın bana gülümseyerek.

"Merhaba ben Ahu..." dedi yavaşça. Sanki beni korkutmamak istermiş gibi çıkmıştı sesi.

"Ben de Safir..." Dedim gülümseyerek.

"Çok güzelsin Safir..." dedi bu kez Ahu. Kızıl saçlarına kar taneleri çok tezat duruyordu.

Utançla yüzüne baktım.

"Teşekkür ederim..." Dedim fısıltıyla bu kez.

Gülümseyerek yüzüme bakmaya başladı. Ben de Demir'e dönüp baktım. Düşünceli bir şekilde Ahu'ya dikkatle bakıyordu.

Bir kaç kişi daha benle konuşmuştu. İsimlerinin Ekin, Kerem, Damla ve bir kaç kişi daha.

Ve sonunda yaşlı adam efsaneleri anlatmaya başlayacağı zaman geldi ve dikkatle ona baktım.



Yeni bölümle merhabaaa

Oy yorum ve sorularınızı bekliyorum canlarım.

Loading...
0%