@madamenur
|
Şok içinde ayakta duruyordum. Demir gitmişti. Dışarda duyduğum hırıltılar neydi?
Kurtlar... bu kadar yakınımıza mı gelmişti?
Demir! Aman tanrım Demir nereye gitmişti!?
Kafama dank eden şeyle hızla arkama dönüp mutfak kapısından çıkmaya çalışırken, kocaman sert bir göğüse çarptım!
Demir'in göğsüne çarpmamla beraber geriye düşeceğim zaman tek koluyla belimden tutarak, dengede durmamı sağlamıştı!
"Ah Demir! Bedenin ne kadar sert böyle!" Dedim ağzımdan kaçırarak. Safir şu diline sahip çık artık lütfen.
Muzipçe yüzüme bakıyordu. "Başka yerlerim de serttir..." dedi. Ne? Kan yanaklarımda birikmişti. Ne ahlaksız bir adamdı bu böyle! "Yanakların kızardı..." dedi bu kez. Tanrım sadece sussa olmaz mıydı? "Sus..." dedim. Ama sesim fısıltı gibi çıkmıştı. Utançtan yerin dibine girmek üzereydim. "Tamam şimdilik susuyorum çünkü dışarda, bir kaç arkadaşım var." Dedi ama peşinden ekledi. Zaten dip dibe duruyorduk. Demir'in kolu hâlâ belime sarılıydı. Boy farkımız yüzünden, yüzünü bana eğmişti. Bunun bilinciyle kalp atışlarım hızlanmış, nefeslerim olduğundan daha hızlı çıkıyordu. Umarım Demir duymuyordur... "Ama bu konu burada kapanmadı yavrum..." dedi ve kolunu belimden çekerek uzaklaştı. Ben hâlâ Demir'in etkisinde kalmıştım. O beni kendine çekiyordu. Her anlamda. Kokusu, sesi, bedeni. Her şeyi beni ona çekiyordu ve ben bu çekime engel olmaya çalışıyordum. Rüyalarım da artık benimle değildi. Gölgelerim de öyle. Demir hayatıma girince nereye kaybolmuşlardı? Artık hayatıma yön veremediğimi farketmemle yüzüm düştü. Her şey kontrolden çıkmıştı resmen. Ben düşüncelere dalmışken Demir bana seslendi. "Safir iyi misin?" Dedi endişeyle. Sanırım ona da yansıtmış olmalıydım bunu. "E-evet iyiyim merak etme." Dedim. "Hadi gel benimle..." Dedi ve ince bileğimi kocaman elinin içine alarak beni peşinden sürüklemeye başladı. Tanrım şimdi heyecandan bayılabilirdim! Bana en ufak teması bile, neden beni bu kadar sarsıyordu!? Yavaşça merdivenlerin orada ki kapıya ulaştık. Dışardaki insanların sesini duyuyordum. "Geliyorlar! Kızın kokusunu alıyorum." "İlk kez burada bir insan görmek çok heyecanlı" "İnsanların hepsi mi böyle güzel kokuyor?" Aralarında konuşuyor olmalıydılar sesleri bana uğultu gibi geliyordu çünkü. Demir gri gözlerini bana çevirerek konuşmaya başladı. "Dışarda ki insanlar... Onlar sana garip gelebilir sakın korkma yavrum tamam mı?" Dedi. Bana neden bu kelimeleri kullandığını anlayamıyordum. Mavi gözlerimi gri gözlerine çevirdim. Fazla güzeldi bu gözler. Gözleri rüyamdaki kurdun gözlerinin birebir aynısıydı! Ben onun gözlerine dikkatle bakarken o konuştu. "Gözlerim bu kadar mı hoşuna gitti?" Dedi. Tanrım! Adamın gözlerine nasıl bakıyorsam Demir bunu dile getirmekte tereddüt etmemişti. Yerin dibine girebilir miyim? Lütfen... "B-ben sadece daha önce bu göz rengine sahip birini görmediğim için." diye saçma bir açıklama çabasına girmiştim. Gözlerime inanmazca bakıp yürümeye devam etti. Bileğim hâlâ avucunun içindeydi! Düşünme Safir! Düşünme. Dışarı çıktığımızda küçük bir topluluk bizi bekliyordu. 7 erkek ve 4 kadın şekilde bir topluluktu. Aralarında adını Selin olarak duyduğum kadını ve o kadınlar beraber Demir'in evinde olan adamı da görmüştüm. Neden Göktuğ yoktu? Yavaşça onlara yaklaştık. Hepsi büyük bir dikkatle bana bakıyordu. Bu çok rahatsız ediciydi! Her an küçük bir çocuk gibi Demir'in arkasına saklanabilirdim. Onlara dikkatli bakınca benim gibi kalın kazakla gezmediklerini gördüm. Kadınlarda dahil herkes şık ama soğuktan korumaya yetmeyecek giysiler giymişti. Gözlerimi Demir'in üzerine çevirince füme rengi kot bir pantolon giymişti. Üzerinde kaslarını göze batıran çok kalın olmayan, bir kazak vardı. Ben bundan etkileniyorsam diğerleri de etkilenebilirdi! Kaşlarımı sinirle çattım! Ne oluyordu? Demir'i mi kıskanmaya başlamıştım şimdi!? Bana korku dolu anlar yaşatan adamı! Bileğimi hızla Demir'in kocaman elinden çektim! Gözleri beni tanıştıracak olduğu gruba bakıyorken ben bileğimi çekmemle, sorgu dolu yüzü bana döndü. "Neye sinirlendin Safir?" Dedi korkunç bir sesle. Sesi sorgulayıcı olsa da canımı sıkan şeyin canını almak istiyormuş gibi çıkmıştı. "Sana sinirlendim Demir! Bana o kadar şey yaşattın ve şimdi hiç bir şey olmamış gibi kahvaltı yapmalar, arkadaşlarınla tanıştırmalar! Ne oluyor? İki iyi davrandın diye seni affedip hiç bir şey olmamış gibi davranmamı mı bekliyorsun ha?" Dedim öfkeyle. Demir'in çenesi kitlenmiş dişlerini sıkıyordu! Bu hâli beni korkutsada geri çekilmeyecektim. "Arkadaşlarının hiç biriyle tanışmak istemiyorum. Onların da senden bir farkı olmadığı ortada!" Dedim ve daha fazla kimsenin yüzüne bakmadan geldiğim yöne doğru yürümeye başladım. Eve girdim ve şöminenin önüne doğru yürüdüm. Evin kapısı öyle sert kapandı ki resmen ev yerinden oyandı! Kapı çarpma sesiyle irkildim. Bir anda kolumdan tutularak sert bir bedene çarptım. Demir. Beni hızla kendine çarpmıştı. Bedenlerimiz birbirine yapışmıştı. Demir iki bileğimden beni tutmuş ellerimi göğsüne bastırıyordu. Ve bana öfkeden deliye dönmüş bir şekilde bakıyordu. Güçlü elleri bileklerimi sıktığının farkında mıydı? "Sana kendimi açıkladım değil mi Safir!? Neydi o dışarıda yaptığın?" Dedi öfkeyle. "Evet yaptın ama ben seni affettim ya da söylediklerinden tatmin oldum diye bir şey demedim. Arkadaşlarında umurumda değil." Dedim sinirle. Aynı zaman da kollarımı çekmeye aramıza mesafe koymaya çalışıyordum. "Onlar tanıman gereken insanlardı. Zor durumda güvenecek olduğun tek insanlardı. Onlar dışında başkasına güvenirsen başına bir şey gelebilir!" Dedi öfkeyle. "Ya anlamıyor musun Demir! Ben senin yanında kalıcı değilim bir kaç güne gideceğim zaten. Sizin saçma sapan korumanızada, arkadaşlığınıza da ihtiyacım yok!" Dedim. Hiç birine ihtiyacım yoktu ailem olsa yeterdi bana... "Safir! Beni çıldırmaya mı çalışıyorsun senin iyiliğin için yapıyorum!" Dedi bağırarak. Dilime hakim olamayarak konuştum. "Sen beni bile tek başına koruyamıyorsan neden yanına aldın?" Dedim. Gözleri karardı ciddi anlamda gözleri renk değiştirdi. "Beni asla anlamayacaksın Safir..." dedi sadece. Bu kadar mıydı açıklaması? "Evet seni anlayamıyorum ve biraz önce gitmek istiyorum." Dedim. "Sana gitmeyeceğini söyledim anla artık şunu!" Dedi ve bileklerimi daha çok sıktı. Acıyla inledim. Ne güçtü bu böyle? Demir acı çektiğimi görmedi yine. Sinirle dişlerini sıkıyor ve şöminenin o tarafta bir yere bakıyordu. "Demir bırak beni!" Diye bağırdım. Ellerini ateşe değdirmiş gibi çekti ellerini. Kollarıma baktım. Kızarmışlardı ve çok canım yanıyordu... Demir'in bana yaşattığı şeyler yetmişti artık! Bunları aileme söyleyemek zorundaydım! Demirden hızla uzaklaştım! "Safir ben öz-" demesine müsade etmeden konuştum. "Yeter artık Demir! Senin, benim üzerimde uyguladığın kontrolsüz güçten bıktım!" Dedim. Evin içinde telefonumu aramaya başladım. "Ne arıyorsun?" Diye sordu bu kez. "Telefonumu." Diyerek düz tutmaya çalıştığım sesimle cevap verdim. Ağlamamak için kendimi sıkıyordum. Demir de harekelenerek evin içine doğru gitti. Nerede bu aptal telefon. Ben telefonumu ararken çok geçmeden Demir'in tüylerimi diken diken eden sesini duymamla kaskatı kesildim. Bu ses tonunu nasıl yapıyordu bilmiyordum ama korkudan titreyebileceğim kadar ürkütücüydü. Ölüm gibi fısıldadı. Gözleri telefonumun ekranına bakıyordu. Ama hızla gri gözlerini bana çevirdi. Beni etkisi altına alan gözleri, gözlerime kitlenmiş bir şekilde; "Emre kim!?" Dedi. Yeni bölümle ben geldim canlarım. Oy ve yorum lütfenn. Sizi seviyorum. Merak ettiğiniz şeyleri sorabilirsiniz! |
0% |