Şu an kollarında olduğum adam, dün akşam beni korkudan öldüren kurtlardan daha tehlikeliydi. Çünkü o tehlikenin kendisiydi.
Ve ben şu an bu tehlikenin kollarında yatıyordum...
Demir'in fazla sıcak bedeni, sadece benim üzerimde duran yorgan ve üzerimde neredeyse uzanan beden yüzünden, kan ter içerisinde kalmıştım resmen.
İlk kez bir erkekle bu kadar yakın olmak beni utanç çukuruna yuvarlıyordu!
Bedenimi ileri itmeye beni sıkıca saran kollardan kurtulmaya çalıştım nafile bir çabayla.
O kadar sıkı sarmıştı ki belimi, orantısız bir güçte belimi kırabilirdi sanki. Belki de benim abartmam.
Ben son bir kez daha deneyerek kollarından kurtulmaya çalıştım. Ne kadar güçlüydü bu böyle.
Bu kez ellerimi kollarına sararak kurtulmaya çalıştım.
Bu kadar sarsıntıya rağmen hâlâ nefesleri düzenli geliyordu. Nasıl uyanmamış olabilirdi?
Kollarını belimden çözmeye çalıştım ama olmuyordu.
"Ah Demir bırak beni!" Diye bağırdım. Neden aynı yatakta beraber uyuyorduk? Yanımda ne işi vardı? Dün geceden sonra ondan korkuyordum ve şu an beraber uyumamız mantıklı bir haraket değildi!
Belimdeki kolları daha da sıkılaştı.
"Rahat dur Safir! Kıpırdama..." dedi boğuk sesiyle. Kafası hâlâ saçlarıma gömülü duruyordu.
"Uyanıksın demek! Bırak beni dedim sana!" Öfkeyle konuştum ben de. Demek beyefendi uyumuyordu.
"Evet ve izin verirsen bir kaç saat daha dinlenmek istiyorum." Dedi sakince.
Ne bir kaç saati ya?
Bu şekilde duramazdım ben. Demir gibi birinin yanında asla!
"Beni bırak sen ne kadar uyursan uyu. " dedim ben aynı öfkeyle.
"Bırakırsam gidecek misin benden?" Dedi fısıltıyla.
"Evet." Dedim ben de.
"O zaman bırakmayacağım." Dedi ve belimden tutarak beni kendine doğru daha fazla çekti. Kendine bastırdı.
Tanrım Demir'in tüm vücut hatlarını, vücudumda hissediyordum!
"Demir bırak beni!" Dedim ve kollarında çırpınmaya başladım.
Ben ne olduğunu anlayamadan hızla bedenimi sırt üstü yatağa yatırarak üzerime çıktı!
Şimdi Demir üstte ben altta birbimize bakıyorduk!
Kollarını iki yüzümün iki yanından yatağa bastırmış, dizlerini yatağa benim iki bacağımı içine alacak şekilde yatağa bastırıyordu.
Üzeri çıplaktı yine bu yatarken farketmiştim zaten.
Pürüssüz bedeninde tek leke vardı. Bu bir dövme.
Göğsünde kalbinin üzerinde kar dövmesi vardı.
Kar tanesi.
Yavaşça yüzüne çıkardım bakışlarımı. O da dikkatle bana bakıyordu. Gri gözleri daha koyu bir haldeydi. Bu korkunçtu. Aldığı derin nefesler yüzüme çarpıyordu dudakları tehlikeli bir şekilde gülümsüyordu. Saçları dağılmış bir şekilde üzerimdeydi.
"Kalk üstümden." Dedim titreyen bir sesle.
"Hmm. Hayır sanmıyorum..." dedi karanlık bir sesle.
Tanrım yine mi? Dün akşam geldi aklıma. Demir'in zorla yaptıkları. Hızla gözlerim doldu.
"Demir çekil..." Dedim ağlamaklı bir sesle.
Demir hızla çekildi üzerimden.
Gözlerimin dolduğunu görmüştü. Gri gözlerinde belirgin bir pişmanlık vardı şimdi.
"Özür dilerim yavrum. Ben yine hakim olamadım kendime. Dün gece için de özür dilerim." Dedi. Ama sinirle söyledi bunları siniri kendineydi. Yaptıklarınaydı.
Yavrum kelimesine takılmamaya çalıştım ve kalbimin
Her şeye rağmen hızlı atışlarını yok saymaya çalıştım.
Kocaman yataktan aşağı indim. Burası Demir'in merak ettiğim odası olmalıydı.
Üzerimde eşofmanım ve bol bir kazak vardı. Kazak benim değildi.
Demir'in söylediğine hâlâ sessiz kalmıştım. Cevaplamak istemiyordum. Her şey bir özürle bitemezdi. Dün akşam yaşadığım korkuyu ömür boyu unutamazdım.
O an ki çaresizlik, umutların ölmesi.
Çok çok korkmuştum ve bunu affedemezdim. Haketmiyordu bunu Demir.
Sırtım hâlâ Demir'e dönükken konuştum.
"Özür dilemene gerek yok. Zaten yanında çok kalmayacağım bugün kendi evime gideceğim. En azından daha güvenli!" Dedim imayla.
Hızla yataktan kalkma sesini duydum.
"Yok öyle bir şey! Nereye gideceksin bu hâlde? Burada yanım da güvendesin." Dedi hırsla.
"Güvende mi?" Diyerek histerik bir kahkaha attım.
"Sen dün gece bani taciz ettin Demir farkında mısın!? Ve belki daha ileri giderek tec-" böldü hızlıca.
"Hayır asla o kadar ileri gitmeyecektim!" Dedi öfkeyle.
Sinirlenmeye hakkı mı vardı?
Arkama dönüp ona bakınca kocaman bedeniyle ayakta dikilmiş gözleri duvarda bir yere bakıyordu. Elleri yumruk olmuştu ve dişlerini sıktığı belliydi.
"Bu söylediğine kendin inanıyor musun?" Dedim aynı hırs ve öfkeyle.
"Sadece kokunu daha yakından içine çekmek istedim..." dedi fısıltıyla.
Ne? Bana yaptıklarının kokumla ne alakası olabililirdi bu çok saçmaydı!?
"Bana yaptıklarının kokumla bir alakası olduğunu düşünmüyorum. Ayrıca beni ne zamandır tanıyorsun da bu kadar ileri gitme teşebbüsünde bulunabiliyorsun?" Dedim merakla.
"Bunları anlatacağım ama şimdi zamanı değil." Dedi.
Ve bir şey söylememi beklemeden odadan dışarı çıktı.
Ben de çok beklemeden peşinden dışarı çıktım. Burası kapısı kilitli odaydı.
Burdan gitmeliydim. Demir'in evi güvenli değildi. Hem de hiç!
Ama şu an üşüyordum. Demir şömineyi yakıyordu.
Kar yağıyordu yine.
Annemler gelseydi keşke hemen.
Demir nasıl üşümüyordu anlamıyordum. Ben üşümemek için kollarımı birbine dolamıştım. Ama o soğuk tenine işlemiyormuş gibi şömine yakıyordu.
Kendime hakim olamayarak sordum.
"Demir..." diye adını söyledim önce.
Hareketleri durdu.
"Efendim güzelim?" Dedi merakla. Yine aynı kelimeyi kullanmıştı işte.
"Üşümüyor musun?" Diye sordum bu kez ben merakla.
"Beni mi düşünüyorsun?" Dedi muzipçe.
"H-Hayır neden seni düşüneyim sadece ben kazakla bile üşürken senin üstün çıplak bir şekilde dolaşmanı merak ettim" dedim saçmalayarak.
"Üstümün çıplak olması seni etkiliyor mu?" Dedi. Sesinde bariz bir alay söz konusuydu. Hâlâ sırtı dönük şömineyi tutuştuyordu.
"Ne? Hayır etkilenecek bir şey yok ortada." Dedim ama kendim bile inanmadım buna.
Odunlardan çıtır çıtır sesler yükselmeye başladı ve Demir ayağa kalktı.
O ayakta üstü çıplak bir şekilde beklerken bedenine bakmamaya çalışıyordum.
"Hmm..." dedi boğazından gelen bir sesle.
Etkilenme Safir. Yalvarırım etkilenme ondan.
"Şimdi ısınır ev merak etme." Dedi. Beni etkisi altına aldığını biliyor muydu?
"Sorumu cevaplamadın." Dedim yine.
"Alışkınım" dedi sadece. " şimdi kahvaltı hazırlamaya gidiyorum çok acıkmış olmalısın." Dedi. Midem bu anı bekliyormuş gibi sesler çıkarınca utançla Demir'e baktım.
Yüzündeki aklımı çelecek gülümsemeyle;
"Haklıymışım." Dedi ve mutfağa yöneldi.
O kahvaltı için mutfakta bir şeyler yaparken ben şöminenin başında ısınmak için uğraşıyordum.
"Safir gel kahvaltı hazır." Dedi. Açlıktan ölmek üzereydim ve kahvaltı yapmak için sabırsızlanıyordum.
Mutfağa geçince hayal kırıklığına uğramıştım.
Kahvaltı dediği şey etti!
"Demir bu ne?" Dedim üzüntüyle.
Etin her hali vardı sadece...
"Kahvaltı. Sevmediysen sucuk falan da var getireyim." Dedi normalmiş gibi.
"Saçmalama Demir bu kahvaltı mı çay yok, reçel yok, peynir yok buna kahvaltı mı denir?" Dedim.
Demir bana şaşkınca bakıyordu sadece.
"Ben düşünemedim üzgünüm şimdilik bunlarla idare et ben sana istediğin şeyleri getiririm." Dedi. Sesi mahçup gibi çıkmıştı.
"Gerek yok kahvaltıdan sonra beni eve bırak evimde yerim." Dedim. Ama bu Demir'in ofkelenmesine neden oldu.
"Safir. Sana söylemiştim ailen gelmeden o tehlikeli eve gidemezsin diye anla artık biraz daha benimlesin." Dedi.
"Ailemi bir daha göremeyeceğimi söylemiştin sen de!" Dedim ben de kızgınca.
"O beni sinir etmen yüzün oldu." Dedi açıklayarak.
İnanmaz gözlerle Demir'e baktım.
Önümdeki kocaman tabağa, tabak kadar kocaman olan bir biftek bıraktı. Tanrım bunu nasıl yiyeceğim.
Demir bıçakla kocaman kocaman ağzına götürerek yiyordu.
Sabah kahvaltıda et mi yenirdi?
Küçük bir parça keserek ağzıma götürdüm. Tam pişmemiş gibiydi.
Yemek istemiyordum ama açtım. Çiğnediğim parça ağzımda büyüdü büyüdü ve sonunda yavaşça yuttum.
Yarım saatin ardından Demir önündeki bifteği yemiş ve masadaki pirzolalara geçmişti. Neresine yemişti o kadar? Şokla Demir'e bakmıştım.
Ben önümdeki etin sadece çeyreğini yemiştim belki de.
Bunları düşünürken Demir hızla ayağa kalktı. Ben arkasından ne olduğuna bakarken dışardan gelen yüksek hırlama sesleri ile tüm bedenim titremeye başlamıştı.
Yeni bölümle merhaba canlarım.
Oy ve yorumları esirgemeyin lütfen sizi seviyorummm.