Korkarak kapı deliğine yaklaşarak baktım.
Dışarda uzun boylu bir adam duruyordu.
Aman tanrım bu kimdi böyle!?
Karasını yan tarafa çevirmiş ormana bakıyordu.
Sanki benim kapı arkasında olduğumu biliyormuş gibi kafasını kapıya çevirerek kapı deliğine baktı.
Onun her mimiğini görmemi sağlayan ay ışığıydı.
Ama hâlâ tam anlamıyla yüzünü göremiyordum.
Ve konuştu.
"Safir aç kapıyı..."
Ne!?
NE!?
Dışardaki kişi adımı nerden biliyor!?
"Kapının arkasında olduğunu biliyorum Safir açar mısın şu kapıyı" diye yeniden konuştu o korkunç sesiyle.
Kapının arkasında olduğumu nasıl anladı bu adam!?
"K-kimsin sen!?" diye sordum keşke korktuğumu bu kadar belli etmiş olmasaydım.
"Demir ben, annenlerin haberi var. İstersen arayıp sorabilirsin." Dedi.
Annem bu gece korkmayacağımı söylemişti zaten sebebi bu adam mıydı?
"Bekle arayıp geleceğim" dedim ve şöminenin önüne telefonumu almaya gittim.
Annemin numarası çevirerek aradım annemi.
"Alo efendim Safir"
"A-anne dışarda Demir diye bir adam var seni tanıyor. Onu eve almamı istiyor tanıyor musun?"
Annem çaresiz gibi gelen sesiyle;
"Tanıyorum bebeğim al onu eve, o seni her zaman koruyacak." dedi ve kapattı.
Neden bu şekilde konuşmuştu ki?
Ayrıca bu adam kimdi ve neden beni her zaman koruyacaktı?
Noluyordu bu siktiğimin yerinde!?
Telefonumu kenara bırakarak kapıya yaklaştım.
Kapının kilitlerini birer birer çevirmeye başladım.
Korkudan ne kadar çok kilitlemiştim öyle.
Sonunda kilitler bitince kapıyı yavaşça araladım ve kafamı kaldırıp, karşıma çıkan devasa adama baktım.
"Kurtlardan bu kadar korktuğun için, kapıyı bu şekilde kilitledin sanırım?" diye alayla konuştu.
Benimle alay ediyordu hızla kaşlarımı çatarak sinirle konuştum.
"Hayır sizin gibi gecenin bir vakti kapıma dayanan birileri olur diye kilitledim bu kadar!" dedim.
Oda sinirlenmiş gibi konuştu.
"Benden başka kimse gelemez bu eve!" ne demekti bu.
Ben bunu düşünürken yeniden konuştu.
"Artık içeri girebilir miyim?" dedi sabırsızlıkla.
Şaşkınca ona baktım az önceki sinirli hâli toz bulutu gibi dağılmıştı.
"T-tabi geç" dedim ama şuan kafamı duvara vurmak istiyordum. Neden aptal gibi kekeliyordum?
Koca cüssesi ile eve girdi.
Önce eğilerek ayağındaki postalları çıkardı.
Sonra kabanını çıkararak, sanki bunu her zaman yapıyormuş gibi portmantoya astı.
Bense sadece onun yaptıklarını izlemekle yetindim.
Üzerinde boğazlı bir kazak ve kot siyah bir pantolon vardı.
Ev karanlık olduğu için sadece hareketlerini görebiliyordum.
"Nerede oturmak istersiniz acaba?" Diye sordum.
Neden sizli bizli konuşma gereği duydum bilmiyordum ama benden baya büyük duruyordu.
"Öncelikle sadece Demir. Sizli bizli konuşmak yok. Demir diye seslen" diye konuştu.
"Pekâlâ Demir..." diye cevapladım onu.
Ses tonu çok kalın değildi ama yumuşak da değildi.
" Aynen böyle işte." dedi memnun bir sesle.
"Diğer soruna gelirsek şöminenin karşısında oturabiliriz yüzümü ışıkta daha iyi görebilirsin." dedi.
Neden yüzümü görmek istiyordu?
Neden diye sormak istesem de dilimden farklı şeyler döküldü.
"Pekâlâ gel o zaman böyle." dedim ve kendim şöminenin önüne geçip minderlerden birine oturdum.
Oda kocaman bedenini alıp ona göre küçük kalan bedenini alıp şöminenin önüne oturdu ve ben yüzünü o zaman gördüm.
B-bu nasıl olabilirdi.
Gri gözleri resmen parlıyordu.
Gri gözler... Kurdun gözleri de gri...
Yüzüne bakınca sakallı yüzü, kahverengi saçları, dolgun dudakları...
O an yaptığım aptallığın farkına varıp, gözlerimi gözlerine çıkardım.
O ise benim onu incelememden memnun kalmış gibi çarpık bir gülümseme ile yüzüme bakıyordu.
Aptal Safir aptalın önde gidenisin.
"Yanakların kızardı..." dedi boğuk bir sesle.
"Sıcaktan oldu" diye yalan söyledim. O da inanmış gibi görünmüyordu zaten.
Merak ettiğim çok şey vardı.
Kimdi bu adam?
Nereden çıkmıştı bir anda?
Ben hangi soruyu sorsam diye düşünürken o konuştu.
"Burası ne kadar sıcak oldu böyle." dedi.
Sıcak mı? Hava buz gibiydi...
"Ne? Hava ne kadar soğuk görmüyor musun?" dedim şok içinde.
"Hayır sen çok fazla üşüyorsun hava o kadar soğuk değil..." dedi. Benimle dalga geçiyordu sanırım.
Ona bakınca saçlarının nemlendiğini ve alnında terler oluştuğunu gördüm. Doğruyu söylüyordu ona sıcak geliyordu şömine.
"Sen bu tipide nasıl gelmeyi başardın?" diye sordum merakıma engel olamayarak.
"Kar bana işlemez..." dedi. Nasıl işlemiyordu?
"Nasıl işlemez? Dışarda korkunç bir fırtına var."
"Endişelendin mi?" diye sordu merakla.
"Seni tanımıyorum ki nasıl endişelenebilirim? Sadece nasıl geldiğini merak ettim." diyerek kendimi açıklamaya çalıştım.
Derin bir nefes vererek konuştu. Bana bakmıyordu, şöminede yanan alevlere bakıyordu.
"Karda yürümeye alışkınım sorun olmadı." dedi. Sesi üzgün gibiydi. Ne olmuştu bir anda?
"Kurtları gördün mü?" diye sordum yüzüne bakarak pat diye.
Hızla gri gözleri bana döndü.
Tam gözlerimin içine bakarak cevapladı.
"Hayır görmedim ama sen neden korkuyorsun kurtlardan bu kadar?" diye sordu sordu.
Gözlerime öyle bir bakıyordu. Sanki ağzımdan çıkacak her hangi bir sözle harekete geçecekti.
"Sen benim kurtlardan korktuğumu nerden çıkardın?" diye sordum. Sürekli bunu ima etmesi canımı sıkıyordu.
"Öyle hissettim diyelim..." dedi sadece.
"Ah kötü bir haberim var ki; yanılıyorsun sadece."
"Yani kurt görsen korkmadan ona yaklaşırsın, doğru mu anladım?" diye sordu merakla.
Gri gözleri merakla bana bakıyordu. Çok dikkatli bakıyordu.
"Hayır tabiki korkma-" diye cevap vereceğim sırada, eve çok uzak olmayan bir yerden kurt sesi gelince korkudan kendimi Demire doğru savurdum.
Kendimi tam anlamıyla adamın üzerine atmıştım.
Ben kendimi korkudan ona doğru savurunca hızla kolu belime dolandı ve beni geniş göğsüne yasladı.
"Hiç korkmadığını gördük..." dedi ama alaydan çok şevkat vardı sesinde.
Yaptığım şeyin idrakı ile geri çekilmeye çalıştım.
Ama bırakmadı belimi. Ne kadar sıkı bir tutuştu bu böyle.
"B-ben çok özür dilerim bir anlık korkuyla oldu..." diye kendimi açıklamaya çalıştım.
"Şşh sorun yok sen kendini güvende hissedene kadar kalabiliriz sorun yok..." dedi.
"Beni bırak lütfen tanımadığım biriyle böyle olmam çok yanlış" diye ağlamaklı bir şekilde konuştum.
Yanlıştı. Çok yanlıştı bu şekilde olmamız. Bacakları iki yana açmıştı ve bacaklarının arasında ben vardım.
Ellerim göğsünde başım boynuna çok yakın bir yerde duruyor ve kokusu buram buram burnuma doluyordu.
Aynı zamanda çok sıcaktı. Sıcaklığını kazağından bile hissediyordum.
Onun kolu ince belimi mengene gibi sarmış sıkıyordu.
Söylediğim sözlerle belimdeki kolu daha fazla sıklaştı.
Dudaklarını kulağıma yaklaşarak içimi titreten bir sesle konuşmaya başladı...
"Bu yanlış ya da ayıp bir şey değil. Ayrıca tanıyacaksın beni ve ben o zaman senin için yabancı biri olmayacağım" diye fısıltı halinde konuştu.
Kafasını saçlarıma yaklaştırıp, saçlarıma burnunu sürterek derince içine çekip beni bıraktı.
Ben de geri çekilerek eski yerime geçtim.
O ayağa kalktı sonra.
Hızla sordum. "gidiyor musun?" dedim.
"Hayır sadece burası çok sıcak geldi. Evinin daha serin bir yerine geçeceğim." dedi.
Nasıl bu hava buna bu kadar sıcak geliyordu anlamış değildim.
"Bu gece benim evimde mi kalacaksın yani doğru mu anladım?" diye sordum.
"Evet bu gece burda kalacağım eğer sen de istersen" diye cevapladı beni. Hâlâ ayakta dikiliyordu.
"Şey olabilir aslında ama nerede yatacaksın? İstersen misafir odasını hazırlayabilirim senin için" diye sordum. Sonuçta misafirdi o.
"Teşekkür ederim ama gerek yok koltukta uyurum." dedi.
"Yarın akşam da kalacak mısın?" diye sordum kendime hakim olmayarak.
"Hayır buna gerek olmayacak." diye cevapladı beni.
"Ne demek bu?" diye sordum. Ne demek istemişti?
"Boşver Safir. ben şimdi mutfağa geçiyorum penceresini açacağım ve hava alacağım sen de uyu istersen." dedi.
"Tamam sen yap istediğini..."
Daha fazla konuşmadık. Bir kaç dakika sonra ısıdan iyice mayışmıştım.
Çok geçmeden uzun zamandır ilk kez gerçekleşen huzurlu bir uykuda teslim ettim kendimi.
Üzerimde bir şey örtülmesi benim rüyam olabilirdi...
YENİ BÖLÜMLE MERHABAAAAAA
❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄❄